PKK Merkez Komite Üyesi Muzaffer Ayata Erdoğan ve DAİŞ’in kafa yapılarının aynı olduğunu belirterek Kuzey Kürdistan’daki öz yönetim ilanlarını engellemeye yönelik yaptığı saldırı ve katliamlarda başarısız olduklarını belirti. Kürtlerin kendi statülerini ortaya koyduklarını bu durumu kabullenemeyen AKP’nin de Kürt statüsü ortaya çıkmasın diye Suriye’de yeni katliam girişimlerinde bulunduğunu söyledi.
PKK Merkez Komite Üyesi Muzaffer Ayata, son dönemde yaşanan gelişmeleri, Suriye savaşının Türkiye’ye, bölgeye ve dünyaya etkileri, ABD, Rusya ve İran’ın yeni Ortadoğu stratejisi ile bölgede önemli bir misyonu olan Kürtlerle ilişkilerine dair sorularımızı yanıtladı.
Her partinin eşit temsiliyeti ile yeni bir anayasanın yapılması için bir komisyon oluşturuldu. Fakat bu anayasa uzlaşma komisyonu geçtiğimiz günlerde lağvedildi. ‘12 Eylül anayasasını değiştireceğiz’ diyen bir komisyon sizce neden lağvedildi?
Bu Meclis çalışıyor mu gerçekten, Meclis olma rolünü oynuyor mu? Oradan sorgulamak lazım. Bu Meclis bir darbe Meclisidir. Kanlı bir savaş ortamında Erdoğan’ın dayatmasıyla çalışıyor. Milletvekilleri de bildiğimiz parlamenter sistem, demokratik seçimlerle halkın seçtiği ve halkın talepleriyle meşgul olan bir parlamenter birleşimi değildir. Doğal olarak hepsi Erdoğan’ın ağzına bakıyor. AKP bu meclisi çalıştırmıyor. Nasıl ki 7 Haziran’dan sonra parlamento bir araya getirilmedi, çalıştırılmadı şimdi de aynı durum devam etmektedir.
Bakın Cizre’de katliamlar oldu. Sur’da iki buçuk aydır katliamlar sürüyor, bombardımanlar var. Türkiye Suriye’ye girme çabası içerisinde. Ruslarla karşı karşıya geldi, Rus uçağı düşürüldü. Suudi Arabistan ile görüşmeler var, Suudi Arabistan uçakları Türkiye’ye getiriliyor. Herkes Suriye’ye müdahale edecek mi opsiyonunu tartışıyor. Tüm bunlar olup biterken bu parlamento ortada yoktu. Türkiye’nin temel sorunlarını, ölüm-kalım sorunlarını bile tartışamıyor. Böyle bir ortamda nasıl demokratik anayasa olur, darbeci anayasa değiştirilir! Zaten var olan anayasa da uygulanmıyor. Erdoğan kendi rejimini, çarkını kurmuş, “Artık yeni bir rejim kuruldu, yeni bir durum var, isteseniz de istemeseniz de bunu kabul edeceksiniz yani anayasayı bana uyduracaksınız” diyor.
Bu durumda anayasa fiilen değişmiştir diyorsunuz, değil mi?
Evet, fiilen değiştiriliyor. Erdoğan geçen günlerde kaymakamlarla yaptığı toplantıda bu anayasayı tanımadığını söyledi. Kaymakamlara, basının gözü önünde “yasaları dinlemeyin. Savaş için ne gerekiyorsa o şekilde yürütün” dedi. Yani bir cumhurbaşkanı kendi memuruna, yöneticisine, ülkesinin mevzuatına yasalarına uymayın diyebilir mi? Dünyanın tüm demokratik sistemlerinde bu suçtur. Ama, Erdoğan çok rahat bunları söyleyebiliyor. Yeni bir anayasadan anladığı tek şey kendi çıkarlarını sağlamak amacıyla, yaratmak istediği yeni sistemin AKP tarafından o meclisten geçirilmesidir. Mecburiyetten dolayı diğer partilerin de içinde bulunduğu bir komisyon oluşturuldu. Daha önce üzerinde anlaşılan 40-60 madde bile parlamentodan geçirilmedi.
Bir önceki anayasa komisyonda alınan karlarımı kast ediyorsunuz?
Evet, bir önceki komisyonda alınan kararlar bile uygulanmadı. Nasıl ki Ahmet Davutoğlu 7 Haziran’dan sonra ‘hükümet kuracağız’ diye bir aya yakın Kılıçdaroğlu ile görüştü, sonradan Kılıçdaroğlu açıklamasında “bize bir koalisyon teklifi yapılmadı” dedi. Dalga geçer gibi zaman kazandılar ve bu oyunu kamuoyunun gözü önünde oynadılar. Sonra da ‘hükümet kurulamıyor, seçime gideceğiz’ dediler. Şuan yapılan da odur. 7 Haziran seçimleri istediği sonucu vermeyince fiili bir darbe mekaniği devam etti. Erdoğan o zaman “bana dört yüz milletvekili verin, savaş olmasın kan dökülmesin, bu işi böyle halledelim” dedi. Savaş ortamında 1 Kasım seçimlerini bir darbe tarzında yaptı yine de o kadar milletvekili alamadı. Referanduma götürmek için ek milletvekillerine ihtiyaç var. İşte böyle zamana yayarak, parlamentoyu işlevsiz kılarak, savaşı da tırmandırarak, Türkiye de kaos var, parlamenter sistem sorunları çözmüyor, ‘başkanlık için haydi seçime’ nutukları atıyor.
Kapıda bir erken seçim gündemi mi var?
Olabilir. Eğer Erdoğan buna inanırsa ve seçim sonuçlarını kendi lehinde görürse toplumu buna sürüklemekte tereddüt etmez. Bütün Türkiye’yi ateşe atmaya hazır bir adam. Bakın dünyada Amerika dahil herkes Suudi Arabistan ile ilişkilerinde temkinli davranıyor. Ama Erdoğan al gülüm ver gülüm. Ortadoğu’da herkes DAİŞ ile arasına mesafe koyuyor. Ama Erdoğan DAİŞ’e karşı bunu hiçbir zaman yapmadı. DAİŞ dünyanın gördüğü en kötü, en lanetli, en ırkçı, en vahşi cinayetlerini işledi ama Erdoğan-AKP basını bunları kendi çıkarlarına göre işledi.
Türkiye’nin Suriye sınırına DAİŞ hakimken Türkiye’den fırtına topları, obüsleri atılmıyordu ama Demokratik Suriye Güçleri bu sınırları DAİŞ’in elinden kurtarınca bir saldırı başladı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP, DAİŞ’e ne diye saldırsın. Zihin ortaklığı var. DAİŞ ile dünya görüşleri arasında fazla bir fark yok. Musul’un DAİŞ’e teslim edilmesinden AKP rahatsız oldu mu? Olmadı. Eleştirdi mi? Eleştirmedi. Rakka, DAİŞ’in eline geçince AKP-Erdoğan bir tepki gösterdi mi? Göstermedi. Bütün sınır boyları DAİŞ’in eline geçtiğinde al gülüm ver gülümdü. Hiçbir itirazı olmadı. Bırakalım bombardıman desteğini sınırlarını bile DAİŞ’e kapatmadı. DAİŞ’e katılmak üzere gelen kişilerin güvenliklerini de sağlayarak Türkiye üzerinden Suriye’ye geçirtti. Yaralandıklarında ise Suriye’den AKP desteğiyle tekrar çok rahat bir şekilde Türkiye’ye geçti. Türkiye’de istediği kadar tedavi gördü, Türkiye topraklarını DAİŞ’in örgütlenmesine açtı ve şu an da Türkiye’nin bir DAİŞ’i var. Bütün nedeni bu kirli savaşı, saray gladyosu etrafında Kürtlere karşı yönlendirmek ve savaştırmaktı. DAİŞ niye geldi Kobane’ye o kadar saplandı, ölümcül savaşa girdi? Kobanê’de ne vardı? Bunu Türkiye yaptı, Türkiye yönlendirdi. Şimdi DAİŞ Suriye’de, Musul’da Şeriat devleti ilan etse Türkiye ile ne çelişkisi olabilir. Erdoğan’ın hiçbir çelişkisi yok. DAİŞ ile kafa yapısı aynı.
BÜTÜN DERDİ KÜRT STATÜSÜNÜN OLUŞMAMASI
Eskiden Esad’la da karları ortaktı daha sonra çelişkileri olunca, 1 Mart tezkeresinde Irak’a girmedik, Kürt oluşumu ortaya çıktı aman Suriye’de acele edelim de Kürt statüsü ortaya çıkmasın yaklaşımı içerisindeler. Bütün derdi buydu. Neden oradaki örgütlere, Araplara, Cihatçılara gerçekten öfkeli değil, tehlikeli görmüyor da Kürtlerin kendi şehirlerinde kurdukları yönetimlerinden bu kadar rahatsız oluyor. Kürtler Türkiye’ye karşı hiçbir savaş yürütmemiş, saldırmamışlar. Tam tersine dost olmak istiyoruz, bir arada yaşamak istiyoruz diyorlar. Hep girişimleri olumlu yönde oldu ancak Erdoğan bunları görmezden geldi.
Süleyman Şah türbesinin taşınması için yapılan ittifakta bu örneklerden biri değil miydi?
Evet doğru. Her konuda Türkiye ile ortaklığa hazırdılar. Ama Türkiye ısrarla, bir Kürt oluşumunu sırf tasfiye etmek için en karanlık, en kirli, en suça bulaşmış çevrelerle işbirliği yapıyor. Herkes Erdoğan’ın, DAİŞ’in petrolünü satın aldığını söylüyor. Bunu kanıtlayan uydu görüntüleri yayınlandı. Erdoğan şimdi kalkıp Rusya böyle söylüyor yakıştıramadım diyor. Dünya uyduları var, keşif uçakları var, izliyorlar. Neden Türkiye sınırları DAİŞ’e kapatılamıyor, gerçekten gücü mü yetmiyor? Mümkün değil. Mesela Kürt bölgelerinde Kürtler öyle rahat girip çıkabiliyor mu?
Sınırdan sürekli Kürtlerin katledilme haberleri geliyor fakat basına da yansıdı DAİŞ’liler elini kolunu sallayarak sınırı geçebiliyor. Türk devleti Kürtlere karşı özel bir politika mı uyguluyor?
Evet. Bazıları yasal izin alamadıkları için gidiş gelişlerde sınırlarda, tel örgülerde katlediliyorlar. Sorun burada Kürtlerin var olmasına olan tahammülsüzlüktür. Tarihsel Kürt düşmanlığıdır. Erdoğan biz Kürtlere düşmanlık etmiyoruz diyor. O halde neye, kime ediyorsun? PYD’ye ediyorsun. PYD kim? Kürt değil mi? Bir de Kürtlerin en büyük örgütlenmesi. Bazı görüşleri, pratikleri sana uyar uymaz eleştirilir o ayrı bir şey. Ama Kürtlere karşı bu kadar retçi ya da düşmanlık gerekmiyor. Türkiye’de de öyledir. Biz PKK’yi muhatap almayız, HDP’yi muhatap almayız diyor. Kim muhataptır, otur o zaman onunla konuş. Kürt sorunu var bile demiyorsun. Dolmabahçe’den sonra Erdoğan açıklama yaptı Kürt sorunu yok diyor.
KENDİNİ TEMİZE ÇIKARMAK İÇİN KENDİNİ SATAN KÜRDÜ KULLANYOR
Bilsek ki PKK dışında biriyle oturup Kürt sorununu konuşuyor, bir çözüm projesi var belki biz hata yapıyoruz deriz. Bazı konularda biz herhalde çok sekter, çok dar yaklaşıyoruz deriz. Ama öyle bir çözüm arayışı yok. Önder APO muazzam esneklik gösterdi. Hepsini onlara yani yetkililere anlattı, yıllarca anlattı. PKK’yi sadece savaşarak yenemezsiniz dedi. PKK direniş hareketidir, kırk yıllık tecrübesi var. Ama onlar tutturmuş illa ben seni boğarım, Kürdü kabul etmem diyor. Hadi diyelim PKK kötü, PYD kötü bunlar sınırdan çıkmış peki senin kabul ettiğin makul Kürt nerde yani niye ortaya çıkarmıyorsun, muhatap almıyorsun? Kemal Burkay operasyon istiyor. Hadi otur onunla çöz. Oturur mu? Oturmaz. Kemal Burkay ancak Önder Apo aleyhinde konuşursa, PKK aleyhinde konuşursa televizyonlarda görebiliyoruz. Ama Kürdistan sorununun tarihsel taleplerini, varlığının nasıl çözülebileceğini tartışamıyoruz. Bazı işbirlikçi, kendini satmaya hazır Kürt tipleri var orada hani onlarla neyi tartışıyorlar. Sadece onları televizyona çıkarıp PKK’nin aleyhinde konuşturtuyorlar. Kendini temize çıkartacak, hiçbir suç, katliam işlememiş gibi göstermek amaçlı yine kendini satan Kürdü kullanıyorlar.
ERDOĞAN’IN DAYATTIĞI FAŞİZMDİR
Başlanılan ateşkesler, çözüm, diyalog, en son Dolmabahçe mutabakatında Kürt kelimesi bile yok. Bildiğimiz genel demokratik maddelerdi. Onu bile reddetti. Kürtlerin varlığının meşrulaşmasını istemiyor. Eğer Kürtleri bir halk olarak tanısaydı ne PYD’ye, ne PKK’ye ne de HDP’ye bu kadar düşmanlık yapardı. Ne bu savaş olurdu, ne kan dökülürdü. Demokratik yollarla parlamento içinde ya da dışında bu sorunlar tartışılır çözüme gidilirdi. Kürtlerin istediği dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan şeyler değil. Tam tersine Türkiye halklarının da hayrına daha çok demokrasi, daha çok özgürlükler, daha çok renklilik, daha çok çoğulculuk istiyorlar. Kim bundan rahatsız olabilir. Faşist kesim dışında hiçbir kesim rahatsız olmaz. Erdoğan’ın dayattığı da faşizmdir.
Erdoğan’ın 2023 yılına kadar hedefi var. Bu tarih aynı zamanda Lozan’ın yüzüncü yılı oluyor. Musul, Kerkük, Halep’e kadar uzanan bir hattan bahsediliyor. Rojava’ya yapılan saldırıları bu bağlamda değerlendirmek mümkün mü? Erdoğan’ın Pan-Osmanizm dediği Turancılık anlayışına bir darbe vuracağı için mi bu kadar Rojava’ya saldırıyor?
Onların hedefi Mezopotamya’yı Türkleştirmektir. Bunu ittihatçılar ve Kemalistler söylüyordu. Erdoğan da bunlara karşıydı. Kemalizm’in tekçi anlayışına karşıydı. Ama bugün onun finalini ben oynayacağım diyor. Onların yarım bıraktığı maçı ben tamamlayacağım, ben 2023’e kadar Anadolu-Mezopotamya’da herkesi Türkleştireceğim diyor. Bin yıllık davayı böyle tamamlayacağını söylüyor. Erdoğan’ın bayram etmesi gerekiyor Mezopotamya’da artık başka halklar kalmadı. Türkiye büyük bir devlet oldu. Bir ulus yarattı. Kürtlerle birlik, dostluk içinde Ortadoğu’ya önderlik edecek demokratik bir ülke yaratılsa Türklerin bundan ne zararı olur. Türk halkı gerçekten bundan bir zarar görür mü? Yok. Halklar birlik içinde daha rahat, daha huzurlu bir yaşam sürdürür.
DAİŞ’İN SINIR HATTINDA YARDIMI KESİLMESİN DİYE RUS UÇAĞINI DÜŞÜRDÜLER
Şu an Türkiye herkesle düşman haline gelmiş. Rusya, Suriye, Bağdat ve İran ile düşman. Onların hepsi Kürtlere destek veriyor. Öyle oldu ki Türkler deli dana gibi herkese saldıracak hale geldi. Sırf DAİŞ’in sınır hattında yardım yolu kesilmesin diye Rusya’nın uçağını düşürdü. Şimdiye kadar DAİŞ, El Kaide oradaydı bombalamadın şimdi neden Azez’i bombalıyorsun? Çünkü Rakka yolu kesilecek, Halep düşecek, Türkiye’nin Suriye üzerinde bir yaptırımı kalmayacak. Kürtleri hedef alıyor çünkü orada en zayıf gördüğü Kürtlerdir. Orada savaşan, direnen ve örgütlü olan Kürtlerdir. Ama uluslararası anlamda Kürtler zayıftır, yalnızdır diyor. Benim NATO, Amerika ve İsrail ile zaten ilişkim var, bu ilişkimi kullanırım Kürtleri dıştalarım diyor. Cenevre masasına Kürtlerin gelmemesi için Türkiye kıyametleri kopardı. Arabistan, Amerika da dahil herkesle pazarlık yaptılar. Amerika ve Rusya karşı değildi ama Türkiye sabote etti.
TÜRKİYE ATEŞKESİN GELİŞMESİNİ ENGELLİYOR
Türkiye Suriye’yi bombalayarak ateşkesin gelişmesini engelliyor. Artık Amerika, Rusya ateşkes kararı aldılar. Bu süre içinde Amerika susmuş Türkiye bombalıyor. Gerekçeleri de PYD’nin Azez’e girmesiymiş. Sana ne senin tapulu malın mı, senin askerin mi var orada? Yok. Oraya El Kaide yerine PYD geçecek. Erdoğan; “Rusya PYD’yi destekliyor, hakim zihniyet PYD’yi destekliyor, Amerika PYD’yi destekliyor”diyor. Desteklemesinden daha doğal ne olabilir? Çünkü Rusya, Suriye, Amerika birinci tehdit DAİŞ’tir, diyor insanlığa düşmandır diyor. Durum bu iken DAİŞ’i vuran herkesi desteklemesinden daha doğal ne olabilir?
DÜNYAYI HİZAYA ÇEKMEYE ÇALIŞIYOR
AKP kendi askerini getirip Suriye’de savaştırsın bakalım. Neden getirmiyor? Kendisini desteklemeyen ülkeleri suçluyor. Suriye de PYD’yi desteklediğini söylüyor. Suriye de, Amerika da DAİŞ ile savaş halinde. Onun için dünya koalisyonunu kurdu. Onun için o kadar masraf yaptı, o kadar uçakla DAİŞ’i bombalatıyor. Hepsinin ortak görüşü önce DAİŞ’i ezmek. Ondan sonra Suriye’yi yapılandıralım, masalar kuralım ve sorunu görüşelim diyor. Ama Türkiye bu görüşme olmayacak, bu PYD ortadan kaldırılacak diye dayatıyor. Dünyayı artık Türkiye hizaya çekiyor, kırmızıçizgileri o belirliyor. Her gün Kürtlere kırmızıçizgi çiziyorlardı. Şimdi ise dünyaya kırmızıçizgi çizmeye başladılar. Nedeni yine Kürtlerdir. Kürtleri yok etmekten başka bir çizgisi yok Türk devletinin.
Peki, Türkiye Suriye’ye girme riskini göze alır mı?
Biraz zor. Mesele sadece Kürtlerle bitseydi girerdi. Elindeki teknikle Sur ve Cizre’de olduğu gibi şehirleri bombalayarak Kürtlerin başına yıkmaya çalışırdı. Ha başarılı olur muydu o ayrı bir şey. Nitekim seksen gündür Sur’da olanlar ortada ciddi bir devlet başarısızlığını gösteriyor. Çok zorlanıyorlar, çok kayıp verdiler.
Suriye’de DAİŞ’e karşı PYD ve Amerika ortak hareket ediyor. Rusya resmi Suriye hükümeti gibi Suriye sınırlarını, hava sahasını koruyor. Rusya öyle bir yetki de almış. Amerika da bunu kabullenmiş. Böyle hava desteği olmadan Türkiye giremez. Türk ordusunun öyle eskisi gibi savaş gücü de kalmamış.
İdil gibi yirmi bin nüfuslu küçük bir kasabanın sadece iki mahallesinde barikatlar olmasına rağmen devlet buraya giremiyor. İdil halkı, polis mahallemize girmesin, girerse biz de kendimizi koruyacağız diyor. Sadece iki mahalle için resmi rakamlara göre dört bin özel tim ve özel jandarma birliği, yüzlerce zırhlı araç ve tanklar getirmiş. Ayrıca korucuları, ajanları, istihbaratçıları, işbirlikçileri de sayarsam o mahallede direnenlerin yüz katı, beş yüz katı devlet görevlisi ortaya çıkar. Tanklar olmasa o mahallelere o kadar polis giremez, izin vermezler. Çünkü o, savaştırmak için getirdiği insanlar gönüllü değiller, savundukları bir dava yok. Ankara’dan devşiriyorlar hadi gidelim diyorlar. Nereye? Sur’da, Cizre’de Kürtleri öldürmeye. Neden başka yollarla çözmüyorsun. Bu şekilde bir orduyu savaştıramazsın. Şimdi de bunu Suriye’ye taşırıyorsun.
ARAP OLUNCA PROBLEM YOK, AMA KÜRT OLUNCA PROBLEM VAR
Türkiye eskiden beri Rojava Kürtlerinden hiçbir tarihsel düşmanlık görmemiş. Sırf Kürtlerin adı sanı olmasın diye Türkiye’nin çocuklarını toplayıp savaştırıyor, öldürtüyorsun. Avrupa ve Amerika da askerlerini sokmuyor, sokmak istemiyor. Türkiye sen niye sokuyorsun? Bir de orada gerçekten haklarını savunan, DAİŞ gibi çetelere karşı savaşan, demokratik projesi olan, Araplarla, Ermenilerle her dinden her inançtan insanla ortaklık kurabilen bir Kürt bileşiminin kantonal sistemi var. Niye bundan bu kadar rahatsızsın? Arap olunca problem yok ama Kürt olunca problem var. Bunların zihinleri, beyinleri hastalıklıdır. Zihin yapıları çürük o yüzden sağlıklı düşünemiyorlar. Sağlıklı düşünemeyince de doğal olarak saldırganlaşıyorlar, cinayet işliyorlar, vahşilik yapıyorlar, kural tanımıyorlar. Kendi vatandaşım dediklerine düşmanlık yapıyorlar.
KÜRTLER ORTADOĞU’DA ARTIK ÖNEMLİ BİR GÜÇTÜR
Devlet şimdi neyi lehine görürse o şekilde davranıyor. Şimdi bir serbest bıraksalar Türkiye’de on binlerce Kürdü katlederler. Mevcut durumda yapıyorlar aslında. Seçim döneminde HDP binalarına yapılan saldırıları gördük. Kendisi organize etti ve iki gecede dört yüze yakın binayı yaktırıp yıktı, her yerde Kürtler linç edildi. Hani biz Müslümandık, kardeştik, bir arada yaşıyorduk? Böylesi bir tablo karşısında savaşmaları zor. Savaşsalar da ne kazanacaklar nasıl bir sonuç elde edecekler o da belirsiz. Savaşa girmek yetmiyor bir de savaştan çıkmak lazım. Nasıl çıkacaklarını kestiremiyorlar. Kürtler pes etmezler yani Kürtler Ortadoğu’da artık önemli bir güçtür.
Kuzey Kürdistan’daki demokratik özerklik ve öz yönetim ilanlarına karşı AKP’nin her gün yeni bir savaş politikası, devreye giriyor. İnsanları ve yaşadıkları yerleri yok ediliyor. Bütün bunları Türkiye’nin geleceği için yaptığını söylüyor. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Demokratik özerklikler, öz yönetimler HDP’nin seçim programında vardı. Bu daha çok demokrasi, daha çok halk temsili, daha çok halkın kendisini yönetmesi demektir. Halkın söz sahibi olması projesidir. Belki uygulama biçimleri biraz farklı oldu, her yerde aynı biçimde gelişmedi ama şimdi mahalleler ben kendimi yöneteceğim, güvenliğimi ben sağlayacağım diyor. İnsanlar, asker, polis mahalleme girmesin, beni öldürüyor, beni tutukluyor, bana hakaret ediyor bunun için onları istemiyorum diyor. Halk, devletin kurumlarını istemiyor. Benden değil, beni temsil etmiyor, beni düşünmüyor, ben kendime yeterim diyor. Mahallelerimde, şehirlerimde, meclislerimi-komitelerimi kurarım devlet bana karışmasın ben de devlete karışmayayım. Devlet kendi işine baksın ben kendi işime bakayım diyor. Bu ne demektir? Gerçekten demokratik oluşum doğmuş demektir. Türkiye topraklarının hasret kaldığı, yaşayamadığı, devletin bunu ona reva görmediği sistemin biraz dışına çıkmak halkların, toplumların biraz nefes alması, biraz var olması ve kendi zenginliklerinde kendi topraklarında yaşama talebidir. Bu Karadeniz için de Ege içinde ihtiyaçtır. Bütün bölgeler için ihtiyaçtır. Neden bundan rahatsız olunsun. Rojava’nın yaptığı budur. Rejim eskiden her şeyi yasaklamıştı, her kararı istediği gibi veriyor, istihbarat herkesi dinliyordu. İstihbaratın korkusundan kimse bir talepte bile bulunamıyordu. Şimdi o rejim yıkıldı yerine daha iyisini kurmaya çalışıyorlar bunu anlamak lazım.
NEDEN 80 MİLYONU, ANKARA’DA BİRKAÇ BÜROKRAT ZİHNİYET YÖNLENDİRSİN
Türkiye’de de eski rejim yıkıldı, Rojava’da olduğu gibi demokratik özerk bir toplum yaratılıyor ve bu bütün şehirlerde gelişecek. Başka türlü olmuyor, yürümüyor. Ankara,‘biz 80 milyonluk büyük bir ülkeyiz’ diyor. Neden 80 milyonu Ankara’da birkaç bürokrat zihniyeti yönlendirsin. Almanya’da 80 milyondur ama 16 tane eyaleti var, meclisi var, hükümeti var. Almanya şu an Türkiye’den daha iyi yönetilmiyor mu? Kantonal sistem İsviçre’de de var. Fransızlar, İtalyanlar, Almanlar herkes kendi köyünde kendi kararlarını alabiliyorlar. Köyler istemezse devlet bir şey yapamaz. Biz kaba olmayan bir dille barajları yapmayın, Hasankeyf dünya mirasıdır yıkmayın dedikçe yıkacağız, yapacağız diyorlar. Şimdi Artvin halkı dağlarımızı yıkmayın, doğamıza zarar vermeyin, bu dağlara maden şirketleri gelmesin diyor, halk böyle istiyor. Ama onlar ısrarla yapacağız diyorlar. Asker polis gönderip halka gaz bombalarıyla saldırarak boşaltmaya çalışıyor. Bu demokratik bir yöntem değildir. Eğer orada maden yaparsak 3-4 milyar para kazanacaksınız diyor. Halk istemiyorum, bizi ve doğamızı rahat bırak(!) yoksulda olsam coğrafyamda, toprağımda atalarımdan devraldığım gibi torunlarıma devretmek istiyorum diyor. Bundan daha doğal bir şey olamaz.
Tarihi miraslar, toplumlar parayla ölçüp biçilemez, AKP bunu iyi anlamalı. İşte demokratik öz yönetimler budur, yani tarihini, kültürünü, coğrafyasını korumak, ekolojik dengeyi gözetmek, kadının erkekle eşit ve özgür olmasını sağlamak, ezilenlerin durumunu değiştirmek, herkesin insan olduğunu hissettirmektir. Türkiye’de bunları isteyen insanlar öldürülüyor. Bu ülke para sevenler ülkesi olmuş.
Rojava temsilciliklerinin Rusya’da, Avrupa’da, Amerika’da açılması düşünülüyor. Buna dair ne diyeceksiniz?
Diğer halklar nezdinde halkların kendi adını temsil etmeleri demokratik bir yoldur ve doğru olandır. Şimdiye kadar Kürtlerin dış toplumlarda halklarla bağ kurmasına, kendi adına ilişki kurmasına, temsiliyetine bu devletler izin vermediler, yok saydılar. Bugün Kürtler madem içeride örgütlenmiş, kendi adına siyaset yapıyor, kendini yönetmeye karar vermiş o zaman diğer ülkelerdeki halklarla köprüler kurması, kendisini tanıtması, bürolar kurması çok normal. Denilebilir ki Kürtler bu konuda çok geç kalmışlar. Türkiye, Rusya PYD’ye temsilcilik vermiş diye yaygara çıkarıyor. Sen YNK’ye, KDP’ye Ankara temsilciliği vermişsin? Ondan neden rahatsız olmuyorsun(!) onlar da Kürt? Düne kadar şahlanıyordun Kürtler adam değil diyordun? Ne oldu? Şimdi çıkarın olunca ya da diğer Kürtlerin birliğine karşı kullanmak için Ankara’da hepsine büro açtırdın. KDP’nin, YNK’nin varsa PYD’nin de olabilir. Türk halkı her yerde kendi bürolarını açsa Kürtlere bir zararı olmaz. Kürtler açınca niye Türklere zarar olsun! Bunlar faşizan zihniyetlerin, 20’inci yüzyılın değişmemiş tekçi, otoriter, militarist yaklaşımlarıdır. Bunları aşmak lazım, aştırmak lazım. Bunlarla ciddi mücadele etmek gerekir.
IRKÇILARIN ELİNDEN KÜRTLERİN KENDİSİNİ KURTARMASI LAZIM
Türkiye’de ırkçılık o kadar olağanlaştırılmış ki herkes bunu çok normal, çok doğal sanıyor. Mesela Kürtler ben Kürdüm, anadilde eğitim hakkımı istiyorum dediğinde-ki tabi demeleri lazım bundan daha doğal bir şey olamaz- hain misin, bölücü müsün, Türk okulları senin neyine yetmiyor diyorlar. Bu cevaplar normal karşılanıyor. Bütün öğretmenler gelip Türkçe eğitim verince kimse buna itiraz etmiyor. Kürt diplomasisi hala direnişine göre, tarihselliğine göre hak ettiği bir temsiliyete kavuşmuş değil. Kuzey için de, Rojava için de bunu daha hızlı, daha örgütlü yapmak gerekir. Bu ırkçıların elinden Kürtlerin kendilerini kurtarması lazım. Kürtler bunu neden kabullensinler. Türkler ya da başka devletler başlarına ne getirmek istiyor kendi adına düşünmesi, karar vermesi, dünya halklarına da doğru anlatması ve dostluklarını, ittifaklarını kurması lazım. Çünkü Türkiye gibi devletler hep Kürtler aleyhine, Kürtlere düşmanlık üzerine ittifak kuruyorlar. Bir defa bunun kırılması lazım. Bu görev de Kürtlere düşüyor. Kürtlerin hızla daha güçlü örgütlenmesi gerekiyor.