2012 yılına Euro krizinin gölgesinde giren AB, bir yıla yedi zirve sıðdırarak krizin geldiði noktanın birliðin geleceði açısından ne kadar büyük bir tehlike arz ettiðini göstermiş oldu. Tüm yıl boyunca neredeyse krizle yatıp krizle kalkan AB, 2013 yılında da yapılan tüm manipülasyonlara raðmen belirsiz bir havada giriyor.
2010 yılında Yunanistanda patlak veren borç krizi ile başlayan ve ortak para birimi Euronun ve hatta ABnin varlıðının tartışıldıðı bir yıl oldu 2012. Yıl boyunca başta Yunanistan, Ýspanya ve Ýtalya gibi birlik için tehlike arz eden ülkeler ve bu ülkelere yönelik politikaların tartışıldıðı Avrupada, kriz havasının etkisiyle hem ekonomi geriledi, hem de para birimi deðer kaybetti.
REKOR ÝŞSÝZLÝK ORANI VE PROTESTOLAR
Birlik ekonomisindeki gerileme yüzde 0,3, krizin ana coðrafyasını oluşturan Euro Bölgesinde ise yüzde 0,4 olarak gerçekleşti. AB genelinde 2012 yılı başında yüzde 10 civarında olan işsizlik oranı, Kasım ayı sonunda yüzde 10,7e yükselirken, Euro Bölgesinde bu oran yüzde 10,7den yüzde 11,7e ulaştı. Ülkeler bazında ele alındıðında ise durumun vehameti daha net görülüyor. Ýspanya ve Yunanistan yüzde 26,2 ve 25,4 işsizlik oranıyla 2012 yılını da rekor seviyede kapatırken, Avusturya ve Lüksemburgta yüzde 4,3 ve 5,1lik oranlar kaydedildi.
Yunanistanda 2010 yılındaki borç krizi ile başlayan ve neredeyse birliðin daðılmasının dahi tartışıldıðı 2012de en çok kimi üye ülkelere dayatılan kemer sıkma politikaları gündemde oldu. Ýspanya, Portekiz, Yunanistan ve Ýtalya başta olmak üzere bir çok ülkede kamu giderlerinin azaltılması, maaşların dondurulması ya da düşürülmesi, çeşitli yapısal reformların hayata geçirilmesi gibi önlemler hayata geçirildi. Bu politikalar karşılıðında ise Yunanistana 130 milyar Euro kredi sözü verilirken, Haziran ayında Ýspanya bankalarına 100 milyarlık bir yardım yapılacaðı sözü verilmişti.
Tüm bu kemer sıkma politikalarına karşı milyonlarca insan da sokaklara döküldü. Gösterilerin ana merkezi Yunanistan olurken, Kasım ayında Ýspanyol, Ýtalyan ve Portekizlilier de genel grevlere giderek, ulusal hükümetlere ve ABye sert uyarılarda bulundular. Ýster ortak para birimi kullanılan Euro Bölgesinde olsun ister olmasın, AB üyesi ülkelerin vatandaşlarının krizden etkilenme ve işsizlik korkusunu yaşadıðı bir yıl geride bırakıldı.
BANKALARA SIKI DENETÝM
2010 yılından bu yana tartışılan ve bir türlü sonuçlandırılımayan Avrupa Finansal Stabilite Fonu (EFSF) yeni oluşturulan Avrupa Stabilite Mekanizması (ESM) ile birleştirildi. Ekim ayında üye ülkelerce onaylanan ESM, kriz durumunda üye ülke bankalarına toplamda 700 milyar euroyı bulacak kredi imkanı saðlamayı hedefliyor.
Aralık ayında Euro Bölgesi maliye bakanları tarafından alınan bir karar ile de, 30 milyar Euronun üzerinde mal varlıðı olan bankalar Avrupa Merkez Bankası (ECB) gözetimine tabii tutulacak. Mart 2014de hayata geçecek karar ile büyük bankalar tek elden denetime alınmış olacak.
2014-2020 BÜTÇE KRÝZÝ DE ERTELENDÝ
ABnin bu yıl üzerinde durduðu bir diðer önemli konu ise birliðin yeni 7 yıllık bütçesi oldu. 1 trilyon 7 milyarlık 2007-2013 bütçesinin bu yıl sonunda karara baðlanması gerekiyordu, ancak Kasım ayı sonundaki AB Zirvesinde yaşanan sert tartışmalara raðmen, bütçenin kaderi önümüzdeki yıla bırakıldı.
Britanya Başbakanı David Cameron, AB Komisyonunun 1 trilyon 61 milyar Euro olarak önerdiði bütçenin 886 milyara düşürülmesi isteðiyle zirveye gelmiş, tansiyonu düşürmek isteyen Komisyonun 973 milyarlık önerisi dahi kabul görmemişti. Birliðin tarımsal fonlarından en çok yararlanan Fransa ve Ýtalya liderlerinin itirazlarına karşılık, Camerona en büyük destek ise Almanya Başbakanı Angela Merkelden gelmişti. Merkelin kulislerde Britanyasız ve ya Britanya karşıtı bir anlaşmaya kesinlikle karşı olduðunu söylediði de basına yansımıştı.
2012 yılının en çok tartışılan olaylarından biri de, ABnin Nobel Barış Ödülünü alması oldu. AB, Avrupayı bir Savaş kıtasından barış kıtasına dönüştürmeyi başardıðı gerekçesiyle ödüle layık görülürken, birliðin kendi içindeki harmoniyi yitirdiði bir döneme gelmesi dikkat çekti.
ABnin uluslararası alandaki etkisiz duruşu bu yıl da devam etti. 2009 yılından bu yana Güvenlik ve Dışişleri Yüksek Temsilciliði bulunan ABnin ABD, Çin ve Rusya gibi büyük güçlerle boy ölçüşebilecek ortak ve net bir politika oluşturma çabaları kriz nedeniyle bu yıl neredeyse hiç tartışılmadı bile. Uzun yıllar üyelerinin ulusal politik önceliklerinden kaynaklı parçalı uluslararası siyaseti nedeniyle eleştirilen ABnin yeni Dışişleri Bakanı Catherine Ashtonun neredeyse hiç bir fonksiyonu kalmadı denilebilir.
AB, Suriye krizinde ise üye ülkelerinin bir çoðunun izlediði politikayı izleyerek, Kasım ayında Katarda ilan edilen Suriye Ulusal Koalisyonunu, Suriye halkının meşru temsilcisi olarak kabul etti. Kriz ile ilgili yine üye ülkelerin tek tek çıkarları devreye girdi.
Ayrıca iç savaş nedeniyle yerlerinden edilen 2 milyondan fazla Suriyeli için ise 310 milyon Euro harcadıðı bildirilen ABnin bu yardımları nasıl ve kimlere ulaştırdıðı ise bilinmiyor.
GENÝŞLEME DEVAM EDECEK
En son 2007 yılında Romanya ve Bulgaristanın dahil olduðu 27 üyeli ABnin, 1 Temmuz 2013 itibariyle Hırvatistanın katılması ile 28 üyeye ulaşması bekleniyor. Hırvatistan halkının Ocak ayındaki referandum ile kabul ettiði AB üyeliðini için, üye ülkelerin tek tek onayının alınması da gerekiyor.
AKP Hükümetinin katılım müzakerelerini durma noktasına getirdiði Türkiye dışında, Sırbistan, Karadað, Makedonya ve Ýzlandanın AByle üyelik için müzakere süreci ise devam ediyor.
2013 KOLAY OLMAYACAK
2013 yılında ABnin durumunu biraz da Yunanistana dayatılan reformların uygulanıp uygulanmayacaðı konusu ile Ýtalya ve Ýspanya gibi büyük ülkelerin tehlike hattından uzaklaşmaları belirleyecek. 2012 yılında çözülemeyen bütçe sorunu yeni yılda yeni bazı krizlerin de yaşanmasına yol açabilir. Euro Bölgesinde yer almayan Britanya kamuoyunda birlikten çekilme dahi bir çok seçeneðin dile getirilmesi nedeniyle, zaten zorda olan ABnin Ýngilizlerin taleplerine karşı pazarlık şansı giderek azalıyor.
Yunanistanda bir yılda iki genel seçim yaptıran Euro krizinin Ýtalyadaki son kaybedeni ise Başbakan Mario Monti olmuştu. Monti, eski başbakan Sylvio Berlusconinin partisinin desteðini çekmesi nedeniyle istifa ederken, ABnin pek de haz almadıðı Berlusconi Mart ayındaki genel seçimler için başbakan adaylıðını açıklamıştı.
Almanyada ise sonbaharda yapılacak seçimlerden çıkacak olası yeni hükümetlerin ABnin bu yıl kararlaştırdıðı yolda devam etmesine ise kesin gözüyle bakılıyor. Ancak, krizle birlikte ABnin imajının sarsılarak Avrupalılar arasındaki önemini yitirmesi ile özellikle Ýtalyada birlik karşıtı politikacıların güçlenmesinden korkuluyor.