Avesta’nın hayali…

Avesta’nın hayali…

‘Rojava devrimi tamamlandığında tek isteğim var; gidip özgür Kürdistan dağlarında yaşamak… Herkesin bir hayali var, benim hayalim de budur’ dedi gülerek.

Gözleri ışıl ışıldı. Konuşurken sürekli gülümsüyordu.  O gülerken ‘Elinde silah, her gün savaşan bir insan nasıl olur da bu kadar neşeli olur’ diye soruyordum kendime.

Şahsen ben en çok onları, kadın savaşçıları görüp tanıdıktan sonra Rojava devriminin başarıyla sonuçlanacağına emin oldum.

Bir süre önce kadın savaşçıları görmek, tanımak amacıyla Rojava’ya gittik bir gazeteci arkadaşımla birlikte. Gittik, taburlarını ziyaret ettik, nasıl savaştıklarına tanık olduk, çarpıştıkları cepheleri dolaştık, mutlak inançlı gözlerini görüp devrim heyecanlarını paylaştık.

Orada röportaj yaptığımız kadın savaşçılardan biri de Avesta Cotkar ( Raperin Eli) idi.

Rojava’da devrim sürecinin başlamasıyla birlikte önce YPG saflarına katılmış, daha sonra YPJ’nin kurulmasıyla Kadın Taburları’nda yer alan ilk kadrolardan biriydi Avesta Cotkar.

Efrinli, 22 yaşındaydı.

Ömrünün baharında, paramparça olmuş ülkesinin kurtuluşu için devrimin ağır yükünü omuzlamaya, savaşçı olmaya karar vermişti.

‘Gelinlik çağına gelmiş’ binlerce genç kız, aşkla, tutkuyla devrime koşuyordu her gün. Özgürlük için, vatan savunması için, devrim için silahlanmış ve artık ordulaşma yolunda hızla ilerliyorlardı. Yurdunu, halkını çetelere karşı savunuyorlardı. Avesta da önde koşanlardan biriydi.

Avesta, heyecanla anlatıyordu Rojava devrimini ve Rojava Kürdistanı’nda devrimle birlikte gelişen kadın özgürleşmesini…

İki devrim paralel gelişiyordu.

En çok canını sıkan ise savaş bahanesiyle Rojava’yı terk eden genç erkeklerdi!

‘Bir insan doğduğu, büyüdüğü toprağı, yurdu nasıl olur da terk edip gider’ diye soruyordu kızgınlıkla. ‘İstanbul’a dönüğünde karşına çıkan Rojavalı erkeklere ‘hiç utanmıyor musun yurdunu terk edip gelmişsin başka memleketlere’ diye sormamı istiyordu.

Çok öfkeliydi. Konuşurken hep gülen Avesta’nın, söz Rojava’yı terk edenlere gelince yüz hatları sertleşiyor, öfkeleniyordu.

Dediği gibi İstanbul’a döndüğümde karşıma çıkan ve benden iş için yardım isteyen bir kaç Rojavalı genç erkeğe onun sorduğu gibi ‘Neden yurdunuzu terk edip buraya geldiniz’ diye sordum. Cevap veremediler, başını öne eğmekle yetindiler.

Ve önceki gün hayaline, Kürdistan dağlarına kavuşamadan ayrıldı aramızdan Avesta.

Rojava’dan döndükten sonra önce Jinda’nın şehadet haberini aldık. Dün de O’nun, Avesta’nın şehit haberini.

Onunla konuşurken bu kadar genç ölebileceği hiç aklıma gelmemişti.

O, aydınlık için ışık oldu kendinden sonra geleceklerin yolunda…

Hayali ise artık yoldaşlarının yüreğinde, omuzunda, mücadelesinde…

O gün şunları söylemişti bize Avesta:

“Efrin’liyim. Bir yıldır YPJ’deyim. 2011’de Suriye’de olaylar başladığında ben Halep’te okul okuyordum. O dönem Kürt gençlerinin çalışmalarıyla tanıştım. 3 çocuklu bir aileydik. Kardeşimle biz olaylara kayıtsız kalamadık ve birlikte gençlik hareketine katıldık. Gençlik hareketindeyken aslında tam olarak hiçbir şeyin farkında değildik. Politik olarak ne olduğunun, olayların yaşamımızı nasıl etkileyeceğini ve bundan sonra nasıl yaşayacağımızı bilemiyorduk. Gençlik hareketinde bir süre aktif çalıştıktan sonra artık YPG’ye katılma kararı aldım. Ailem önce karşı çıktı ama onları ikna ettim ve razı oldular, beni desteklediler de. Benden sonra kardeşim de katıldı.

Önce dört aylık eğitim gördüm. Eğitime girmeden önceki halimle eğitimden sonraki halim arasındaki farkı çok net olarak artık görebiliyordum.  Eğitimden sonra olaylara bakışım, bilincim, düşünce yapım, algılamam tamamen değişti. Artık kendimi çok farklı hissediyordum. Her şeyin farkına vardığımı düşünüyordum. Artık neler yaşandığını ve bundan sonra nasıl hareket etmem gerektiğini çok iyi anlamıştım. Olayları algılayışım ve değerlendirmem açısından bambaşka biri olarak kendimdeki farkı görebiliyordum.  Kısacası mentalitem değişmişti. Tabii kendimi ifade etmem biçimim, üslubum da tamamen değişti.

Bu eğitimde beni değiştirip dönüştürenlerin başında birinci olarak Başkan Apo’nun kadın üzerine tezleri ve ikinci olarak da kadın tarihini okuyup öğrenmem gelir.  Kadının tarihini okuduktan sonra Önder Apo’nun kadın özgürlüğü üzerine olan perspektiflerini okumam fikirsel olarak dönüşümümü tamamladı.  Şimdiye kadar toplumun kadına biçtiği rolün aksine başkanın kadına biçtiği rol tamamen kadının özgürlüğü temelindeydi. Yaşamın her alanında kadının özgürce, kendi iradesiyle yer alması gerektiğini önermesi, bizim için yol ışığı oldu. Şuanda da, bir savaşçı olarak o ışık doğrultusunda hareket ediyorum.

Rojava’da devrimin ilk döneminde kadının katılımı çok az sayıdaydı. Katılımın az olmasının sebebi; Kürt toplumunun kadına bakışıyla alakalı olduğunu söyleyebilirim. Çünkü şimdiye kadar toplumsal alanda kadının varlığı olmamıştı. Sanki kadın hiç ‘yoktu’. Bu anlamda YPG’ye ilk katılan kadınlar büyük bir cesaretle, sonradan katılan bizlere yol gösterdikleri gibi aynı zamanda tabuları da yıkan müthiş bir iş başardılar. Devrimin kadınlarla daha güçlü gerçekleşebileceğini gösterdiler. Adeta tarih yazdılar ilk katılanlar.  Bizim toplumumuzda kadına inanç yoktu. Açıkçası bu inançsızlık sadece bizim erkeklerde değil şimdiye kadar evden dışarıya adımı atmayan bizim kadınlarımızda da vardı. Nasıl olur da kadın eline silah alıp savaşabilir ki? Nasıl olur da kadın erkeksiz, tek başına savaşacak ki? Kendini nasıl savunabilir ki? Toplumdaki geçerli mantık buydu! Bin bir bahane sayarlardı. Kısacası kadın tek başına bir şey başaramazdı bu mantığa göre.

İlk katılımlarla Rojava devriminde kadının özgürleşme devrimi de yaşanmaya başladı aslında. İki devrim paralel şekilde ilerlemeye, büyümeye devam etti, ediyor. Katılan herkes, en başta biz kadınlara olmak üzere tüm topluma kadının başarabileceğini kanıtladı. İlk kadın şehitlerimizden sonra büyük katılımlar yaşandı YPJ’ye. Gördüler ki kadınlar savaşıyor ve şehit düşüyor.  Sonrası devam etti, katılımlar hızla artıyordu ve artık ‘Kadın Taburları’ kurulmaya kadar vardı. Artık devrimde ‘kadın’ olarak ‘erkek’lerin arkasında değil de, erkek yoldaşlarımızla yan yana, omuz omuza yürümeye başladık. Devrim artık kadının omuzundaydı.

Törenlerde, merasimlerde, yolda ya da cepheye giderken şehir merkezlerinde geçişimizde halk bize büyük sevgi gösterilerinde bulunuyor. Bizi görür görmez alkışlıyorlar, el sallıyorlar, tokalaşıyorlar, yaşlı kadınlar gelip sarılıp öpüyorlar. Bizi görünce çok mutlu oluyorlar, ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Ve en önemlisi artık saygı gösteriyorlar. Artık bizim, onlar için savaşabileceğimizi ve başarabileceğimizi gördüler. Bu sebepten büyük saygı gösteriyorlar.

Benim için gelecek planım şudur: Öncelikle Rojava devriminin başarıyla sonuçlanması için son ana kadar savaşmak. Bu, kendi ülkeme, halkıma, önderime karşı tarihsel sorumluluğumdur, görevimdir. Rojava devrimi tamamlandığında tek isteğim var; gidip özgür Kürdistan dağlarında yaşamak. Herkesin bir hayali var, benim hayalim de budur.."