Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik ağırlaştırılmış tecrit devam ediyor. 21 yıldır İmralı Cezaevi’nde tutulan Öcalan, en son 27 Nisan'da ilk kez telefonla görüşme hakkını kullandı. 27 Nisan'da telefonla görüşmesinden bugüne kadar Öcalan'dan haber alınamıyor. Tecride ilişkin konuşan Avukat Devrim Barış Baran, İmralı'da yaşanan hukuksuzluklara dikkat çekti.

İmralı'daki hukukun işlenmediğini daha çok siyasal kararların alındığını hatırlatan Av. Baran, pratik engellerle aile ve avukat görüşlerinin engellendiğini belirtti. AKP iktidarın yasaları uygulamadığını söyleyen Av. Baran sözlerini şöyle sürdürdü: "Devlet istediği zaman görüşmelere izin veriyor. Geçmişte çok örneklerini yaşadık. Bir partinin genel başkanı, milletvekilleri, heyetler, MİT, devlet görevlileri, akademisyenler devlet izin verdiği zaman gidip görüşebiliyordu. Dediğim gibi hukuk işlemiyor yoksa yasa ortada. Yasayı işletmek gerekiyor.

İmralı'ya yönelik uygulamalar hukuksal açıdan, uluslararası kamuoyu açısından doğru bir durum mu? Değil. Ama maalesef devlet erki bu yönde kullanıyor. Sayın Öcalan'ın anayasal, yasal hakları olduğu gibi bir de siyasal bir kişilikten bahsediyoruz. Etkili olduğu barış süreci döneminde ülkede çiçek açmıştı, bahar gelmişti. İnsanlar ölmüyordu. Birilerinin deyimi ile analar ağlamıyordu, ekonomi belli bir noktaya gelmişti. Tabi bunlar tamamen politik kararlar."

DEMOKRASİ GİTTİKÇE GERİLİYOR

İmralı'ya ilişkin alınan hukuksuz kararların Suriye politikasından bağımsız olmadığını sözlerine ekleyen Av. Baran, iktidarın Rojava'da bir Kürt yapılanması istemediğini ve şu anki demokratik öz yönetim sistemine karşı olduğunu vurguladı. Düşmanlıktan ziyade Kürtlerle ittifakın kazandıracağının altını çizen Baran, "Kürtlerle ittifak etmek ülkeyi de geliştirecektir ama maalesef devlet geçmişteki kodlardan bir türlü kurtulamıyor. Bu durumu kendisi için bir Beka meselesi olarak görüyor. Bunun topluma, bizlere yansıması da olumsuz oluyor. Her şey zapturapt altına alınmaya çalışılıyor.

Demokrasi gittikçe geriliyor, güvenlikçi politikalar artıyor, uluslararası kamuoyunda ülke saygınlık kaybediyor ama buna rağmen bu politikalarda hala diretiliyor. Bu durumun sonsuza kadar devam etmesini beklemiyoruz. Bir çözüm bulunacaktır. Bu savaş politikalarına hiçbir ekonomi, hiçbir toplum dayanamaz. Bu durum görmelerine ve bilmelerine rağmen hala ısrar etmeleri şaşırtıcı" diye konuştu.

YASALAR ÖNÜNDE HERKES EŞİT

Tüm dünyaya saran koronavirüs salgınından dolayı cezaevlerine ilişkin de yasal düzenlemelerin yapıldığını hatırlatan Av. Baran, konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: "Siyasi tutsakların da bu infaz düzenlenmesinden yaralanacağını düşünüyorduk, maalesef olmadı. Deyim yerindeyse hırsızlar, tecavüzcüler serbest bırakıldı ama düşünce suçluları hala içeride bu çok eşitlikçi bir durum değil. Toplumun kabul edeceği bir durum değil, vicdanları yaralayan bir karardır.

Sivil toplum örgütlerinin bu duruma karşı belli tepkileri oldu aslında ama onları harekete geçirecek argümanlar gerekiyor. Örneğin hangi tutuklu veya hükümlü ise, avukatları ya da şahsı aracılığıyla sivil toplum örgütleri harekete geçirilebilir. Bu yönlü talepte bulunabilir, dilekçeler verilebilir. Gerçi bazı sivil toplum örgütleri genel anlamda bazı refleksler gösteriyor ama bu yeterli olmuyor. Ne yazık ki sivil toplumun sesi de kesilmiş durumda. Çok büyük bir korku cenderesi hakim.

Zor bir dönemden geçiyoruz. En ufak muhalif bir sese tahammül edilemeyen bir dönem yaşıyoruz. Biraz zamanlama ile de ilgili. Doğru bir zamanlamayı bulmak gerekiyor. Ülke gündemi çok farklı işliyor. Her gün yeni bir gündem ile karşılaşıyoruz. Herkesin yasalar önünde eşit olduğuna inanmak ve bunun hak savunuculuğunu yapmak gerekiyor. Kim olursa olsun herkese eşit davranmak gerekir. Ama maalesef farklı bir rejim uygulanıyor. Belirttiğim gibi bu tamamen devlet erkinin gücüne bağlı istediği zaman kanalları açıyor, istediği zaman da kapatıyor."