Av. Çelik: Can kaybı yaşanmadan talepler karşılanmalı

Açlık grevindeki tutsaklara cezaevi idaresinin bilinçli bir şekilde temel ihtiyaçlarını eksik verdiğini söyleyen Av. Baran Çelik, can kaybı yaşanmadan taleplerin karşılanması gerektiğini belirtti.

Cezaevlerinde, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kalması için tutuklu HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in ve 100’ün üzerinde tutsağın açlık grevi eylemi sürüyor. Bir yandan grevler, diğer yandan ise cezaevlerinde uygulanan işkence, hak ihlalleri de devam ediyor. Özgür Hukukçular Platformu (ÖHP) Hapishane Komisyonu eş sözcüsü Avukat Baran Çelik, OHAL ile daha da artan hukuksuzlukların kronikleştiğine dikkat çekerken, devletin en tabi hakkı dahi bir lütufmuşçasına sınırlı bir şekilde verdiğini belirtiyor.

Avukat Çelik ile açlık grevi eylemleri, hasta hasta tutsakların durumu ve cezaevlerinde yaşananlara ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı.

Cezaevlerinde açlık grevlerine girenlerin sayısı artıyor. Öncelikle son durum nedir?

Açlık grevleri elbette yeni değil. Leyla Güven 60 günden fazladır açlık grevinde, hatta Elazığ cezaevindekileri de sayarsak daha öncesi de var ama o daha farklı bir gündemle başladı. Sayın Öcalan’a karşı uygulanan tecridin kalkması için sürmekte olan açlık grevi, şu an hemen hemen Türkiye’nin her ilindeki cezaevinde devam ediyor. Her ilden bu eyleme katılım var. Bir de şöyle bir özelliği var bu açlık grevinin tek bir talep çerçevesinde devam ediyor o da sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması.

Elbette bu talebi tek başına düşünmemek gerek. Çünkü sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridin kalkması demek, tekrar demokratik ortamın oluşması, çatışmalı dönemin bitip diyalog sürecinin önünün yeniden açılması olarak nitelendirilebilir. Bunun öncelikli temel somut adımı ise sayın Öcalan’la görüşmekten geçiyor. Ki sayın Öcalan üzerinde tecrit yıllardır uygulanıyor. 2011’den bu yana avukat görüşüne izin verilmeyen biri kendisi. Bu zaten başlı başına bir insan hakkı ihlali.

Hapishanelerde birçok ihlal var, bu süreçte açlık grevindekiler neler yaşıyor, elzem olan ihtiyaçları karşılanıyor mu?

Şunu belirtmek gerekiyor öncelikle. Açlık grevleri hiçbir şeyin yenmemesi anlamına gelmiyor. Belli miktarlarda ve aralıklarla tuz, şeker, su ve özellikle de uzun süreli açlık grevlerinde eylem sonlandırıldığında bu insanların vücutlarında kalıcı hasar oluşmaması için verilmesi gereken B vitamini ilacı var. Açlık grevleri yeni bir şey değil, 80’lerden bu yana bu sürecin işleyişini toplum da, cezaevleri de ve asıl muhatap devlet de çok iyi biliyor…

Elbette açlık grevine başlamış, bedenini ölüme yatırmış bu insanlar da idarenin bu keyfiyetine boyun eğmiyor. Ama bu da gerekli şeylerin daha az alınması ve vücutlarının direncinin hızlı şekilde düşmesine neden oluyor.

Bunun dışında cezaevi yönetimlerinin açlık grevlerine yaklaşımı nedir?

Zaten halihazırda cezaevlerinde birçok ihlal var şu an, elbette bundan açlık grevleri de ayrı bir yerde tutulmuyor. Açlık grevi bir eylem ve haktır aynı zamanda kişinin kendi inisiyatifidir. Ama açlık grevlerinin başlatıldığı tüm hapishanelerde disiplin soruşturmaları başlatıldı. Biliyorsunuz iki tür açlık grevi var; bunlardan biri süreli dönüşümlü, diğeri ise süresiz dönüşümsüz yani talepler karşılanana kadar yapılan. Şu an her iki eylemi yapan kişilere de disiplin soruşturma açıldı.

Başka bir hak ihlali de var burada o da birçoğunda savunmalar alınmadan devam ediyor disiplin soruşturmaları. Çünkü mahpuslar kendi anadillerinde yani Kürtçe savunma yapmak istiyor. Ancak bu talep kabul edilmedi ve savunma alınmadan bu insanlara cezalar verilecek. Açlık grevine girenlerin amacı ölmek değil, aksine yaşamı savunmak içindir bu. Ortada gayet insani bir talep var. Bu da diyaloğa çağrıdır aslında. Buradan insanların sesinin ve taleplerinin duyulmasını istiyoruz. Bir can kaybı yaşanmadan insanların buna sahip çıkmasını bekliyoruz.

Açlık grevleri bugün tek gündemle olsa da siz de bahsettiniz, Elazığ cezaevinde de grevler vardı. Zira OHAL’le birlikte ihlallerin daha da sıradanlaştığı bir dönem yaşıyor cezaevleri. Bu ihlaller ne boyutta şu an, bunlara karşı cezai yaptırım ya da soruşturma gibi adımlar şimdiye kadar hiç atıldı mı?

Biz ÖHP’li avukatlar olarak özellikle Marmara bölgesindeki cezaevlerini her ay ziyaret ediyoruz. 2 ayda bir de bu ihlalleri raporlaştırıyoruz. OHAL’den bu yana süregelen ve öncesinde de var olan hak ihlalleri devam ediyor maalesef. OHAL’le birlikte toplumun her alanında gördüğümüz, yaşadığımız keyfiyet sitemi hapishanelerde daha da fazla kendine vücut buldu. Hatta dışarıda yaşananlar katbekat yansıyor çünkü tamamen keyfi uygulamalarla karşı karşıyayız.

Yakın zamanda Düzce Cezaevi’nde koğuş baskını yaşandı; mahkumların darpla yere yatırılması, üzerlerine basılması. Tekirdağ da böylesi sıkıntılı bir yer. Sürekli darp, ihlal vb. şikayetler alıyoruz oradan. Marmara bölgesi açısından söylemek gerekirse bazen iyi durumda diyebileceğimiz ki o da diğerlerine nazaran sistemin daha iyi işlediği cezaevlerinde bile sorunlarla karşılaşıyoruz. Sorunsuz cezaevi yok. Misal Silivri 5 No’lu genele bakıldığında daha nizami işleyen bir hapishane olsa da orada da jandarma ile ilgili sorunlar yaşanıyor.

Ne gibi?

Mahpuslar, hastaneye ya da duruşmaya giderken özellikle de siyasi ve Kürt olanlar sürekli darp ve hakarete maruz kalıyor. Düşünün bir mahpus var, 20 yıldır cezaevinde, birçok hastalığa sahip, tek başına ihtiyaçlarını karşılayamıyor ama ona bile yolda işkence edebilecek düzeye varan uygulamalar bunlar. Bunları şikayet ediyoruz, soruşturma açılması için ama asla sonuç alamıyoruz. Devlet organları kendi memuruna dokundurtmuyor.

Soruşturma akamete uğruyor ya da gerekçeler gösterilerek üzeri kapatılıyor. Sadece bunlar da değil, en basit yaşam hakları ihlal ediliyor. Mesele kitap hakkı verilmiyor. Sadece dış kantin uygulaması var, onun için de bize bildireceksiniz kitap ismini ve kendi anlaşmalı olduğumuz yerlerden varsa getireceğiz deniliyor. Ve kitap geldiğinde de 3-4 kat fazla fiyata satılıyor orada.

Hasta tutsakların durumu nedir peki bu süreçte? Örneğin artık koridorda ilaç verme gibi bir uygulama var. Ayağa kalkamayacak durumda olan bir hasta bu durumda ne yapacak?

Aslında cezaevlerinde mahpusların en tabi hakları bile yönetimler tarafından farklı bir şekilde verilmek isteniyor. O da şu, bu hak değil biz veriyoruz. Mantık hep böyle işlediği için sürekli dayatarak, orada hak olan şeyin yalvararak alınmasını bekliyorlar. Aynı şekilde açlık grevlerindekilerin de her gün tartıya çıkması gerekiyor. Kilo kaybından dolayı bunun düzenli yapılması lazım ve de sürekli sağlık kontrollerinden de geçmeleri gerek.

Oradaki doktorun gidip açlık grevindekileri kontrol etmesi gerekirken bu insanların revire gitmesi bekleniyor. Hiçbir hapishanede şu an bunu yapmıyorlar. Sürekli onların kendilerinin revire gitmesini istiyorlar. Usulen de mantıken de uygun değil bu, çünkü kişinin minimum enerji kaybı yaşaması bir dönemde, onları revire çağırıp yormak zaten olabilecek bir şey değil.

Öte yandan birçok hapishanedeki revirlerde de doktorun olmaması gibi bir sıkıntı var…

Bu sürekli personel eksikliği gibi gerekçelerle geçiştirilen bir hak ihlali elbette. En temel hak olan yaşam ve sağlık hakkı bu şekilde gasp ediliyor. Sadece doktor da değil, bahsettiğim ilaç meselesinde olduğu gibi sürekli ‘personel ve malzeme eksiği var’ deniliyor. Tabii bunu kabullenmek anlamında söylemiyorum ama bu tarz gerekçeli ihlaller her yerde var ve artarak da devam ediyor. OHAL’le birlikte kronikleşen ihlaller bunlar, tüm bu itirazlara, şikayetlere ve medyada çıkan haberlere rağmen herhangi bir iyileştirme yapılmıyor.