Ankarada DSÝP ve BDP'nin ortak olarak düzenlediði Barış ve Özgürlük Konferansı yapıldı. Konferansta Sosyolog, yazar Ýsmail Beşikçi'nin de katılımıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kökenleri, Suriye'deki gelişmeler ve Kürt sorunu tartışıldı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kökenleri ve niteliðine yönelik yürütülen tartışmalarda, 1915 Ermeni soykırımı üzerinde kurulan devletin, inkar ve imha politikaları ile Kürt halkın Türkleştirmek istediði vurgulandı. Kürtlerin bölünerek parçalanmasına dikkat çeken Beşikçi, "Bir toplumun, ulusun bölünmesi, parçalanması, paylaşılması insanın iskeletinin parçalanması gibidir. Beyninin daðılması gibidir" dedi.
Devrimci Sosyalist Ýşçi Partisi (DSÝP) Ankara Ýl Örgütü ve BDP, Metropol Otel'de Barış ve Özgürlük Konferansı düzenledi.
DSÝP GK üyesi Atilla Dirim ve BDP Çankaya Ýlçe Yönetim Kurulu üyesi Mehmet Can'ın katılımıyla gerçekleşen birinci oturumda Türkiye Cumhuriyeti'nin kökenleri ve tartışıldı.
1908 burjuva devrimini anlatan Dirim, aktarımlarıyla resmi tarihin karanlık süreci dayattıðını ifade etti. Resmi tarihin gerçekçi olmadıðının altını çizdi. Dünyanın birçok ülkesinde yaşanan halk ayaklanmalarını ve devrimlerini hatırlatan Dirim, Osmanlı'da ise halkın hoşnutsuzluðunun özellikle 1905 yılı itibarıyla başladıðını ifade ederek bu süreç ve sonrasında başlayan eylemlere kısaca deðindi. "1906-1907 Osmanlı topraklarında genel bir ayaklanma içerisinde geçiyor" dedi.
KÜRTLER TARÝHÝN AKIŞINA DEVRÝMCÝ MÜDAHALEDE BULUNUYOR
BDP'li Mehmet Can ise, halklar tarafından tarihin akışına yapılan müdahalenin ileriye doðru yapılan bir müdahale olduðunu ifade ederek, "Bugün Kürtler, bu topraklarda tarihin akışına devrimci bir müdahalede bulunuyor. Ve bunu halklarla birleşerek yapmaktadır. Kürtler için, ezilenler için örgütlenmek ne kadar önemliyse ezen için de o kadar korkunçtur. Kürdistan'da bugün örgütlü hareketin kendisi örgütlü bir halk yarattı" diye konuştu.
Bugün en çok dışlanan halklardan biri olan Ermeni halkı üzerinde yürütülen politikalara da deðinen Can, Ayastafanos (Yeşilköy) Antlaşması'nın Ermeniler üzerindeki etkisini anlattı. Can, "Ayastafonos Antlaşması Ermeniler üzerinde birinci kırılma noktasıydı. Ýkinci kırılma noktası ise 1980 devrimidir. Adana olayları ise Ermeniler için bir dönüm noktası olmuştur" diye konuştu. Türk asker ve sivil bürokrasisinin müttefik seçilmesinden dolayı sömürünün bugün hala devam ettiðini söyledi.
'35 YILDIR KAVGAYI YÜRÜTEN KÜRT YOKSULLARIDIR'
17. yüzyılın sonunun ise Kürtler için bir dönüm noktası olduðunun altını çizen Can, Botan Beyi ve Bedirxan Beyi'nin Kürdistan'daki önemini anlattı. 1923-1938 isyanlarına da dikkat çeken Can, bu isyanlar bastırıldıktan sonra devletin, Kürt orta sınıfına tehditlerle ajanlık dayattıðını ifade etti. "Devlet bu isyanlar bastırıldıktan sonra Kürt orta sınıfına 'ya Türkleşeceksiniz benim yanımda yer alacaksınız ya da Şeyh Sait, Seyit Rıza gibi daraðacını boylayacaksınız' dedi. Dolayısıyla Kürt orta sınıfı devletin yanında yer alarak kendi ulusal davasına ihanet etmeye başladı. Bugün dahi Kürt orta sınıflarının nerede durduðunu biliyoruz. Kürt orta sınıfının devletle ittifak yapmasından dolayı 1970'den bu yana ulusal önderliðini de Kürt yoksulu, marabası, Kürt işçi sınıfı yapıyor. Dolayısıyla o günden bu yana Kürt hareketinin sosyalizm çizgisinde durmasının da en büyük nedeni budur. O sınıfsal yapısıdır. Yani bu kavgayı 35 yıldır Kürt yoksulları veriyor" diye konuştu.
Kürt hareketinin birçok şeyi başarmasındaki en büyük özelliðinin ise eşitlik temenni bir siyasal örgütlenme içerisinde olması olduðunu kaydeden Can, bunu örneklerle dile getirdi.
Özellikle Kürdistan topraklarında ikili bir iktidarın ortaya çıktıðını söyleyen Can, "Bir tarafta devletin zora, baskıya, şiddete dayalı iktidarı diðer tarafta da halkın ve onun öncüsünün iktidarı var. Bu iktidar rejimle dalga geçmektedir. Rejimin, resmi ideolojinin hurafeleri ile alay etmektedir. Resmi ideolojinin tezleri artık kendini üretemez hale geldi. O kuşatmacı harita paramparça oldu. Kürt halkı ve hareketi bu haritada ciddi gedikler açmaya başladı" dedi.
'TÜRKÝYE'DE OLAN YÜZ KIZARTICIDIR'
Konferansın ikinci oturumda ise BDP Çankaya Ýlçe Başkanı Mükremin Barut ile Taraf Gazetesi yazarı ve DSÝP MK üyesi Roni Margulies, Suriye'de devrim mi karşıdevrim mi? sorusuna yanıt verdi.
Ýlk olarak söz alan BDP Çankaya Ýlçe Başkanı Mükremin Barut, öncelikle her başkaldırının devrim olup olmadıðını tartışmak gerektiðini belirterek sözlerine başladı. "Özgür Suriye Ordusu'nun bir programı, manifestosu var mı? Ýktidara geldiðinde neyi deðiştirecek?" diye soran Barut, bunun bir devrim olmadıðını söyledi.
Doðu Kürdistan'da Kürtlerin kendi özerkliklerine yürüdüðünü ifade eden Barut, Türkiye tarihindeki ikna etme politikalarına da dikkat çekti.
Suriye'deki gelişmeler ile Mübarek'in devrilmesini ve ardından basında yer alan haberleri deðerlendiren Roni Margulies ise, "Mübarek'i deviren halk ilk defa kendi gücünü farkına vardı" dedi. Benzer sürecin Mısır, Tunus gibi birkaç ülkede de yaşandıðını hatırlatan Margulies, "Babadan oðula geçen hanedan gibi bir diktatörlüðü Suriye halkı silah kullanmadan devirdi. Ancak silahla karşılık verildi Suriye halkına. Suriye giderek karışıyor, bu bir iç savaşın göstergesi gibidir" diye konuştu.
"Türkiye'de olan yüz kızartıcıdır. Bugün 100 bin kişi savaştan kaçıyor. Ve bu 100 bin kişiyi baðrına basmayan Türkiye demokrasiden bahsedemez, bu ırkçılıktır" diyen Margulies. Suriye'de 40 bin kişinin Esad'ın bombaları ile öldürülmesinin gizlendiðini söyledi. Ve Avrupa ülkelerinde yaşanan ırkçılıðın Türkiye'de de devam ettiðini sözlerine ekledi.
BÜYÜK BEDELLER ÖDENDÝÐÝ KADAR BÜYÜK KAZANIMLAR ELDE EDÝLDÝ
Sosyolog, yazar Ýsmail Beşikçi ve DSÝP Genel Başkanı Doðan Tarkan ile Kürt Sorununda Neredeyiz? başlıðının tartışıldıðı üçüncü oturum ise Ceylan Önkol ve Roboskî katliamı hatırlatılarak başladı.
1950'li yıllardan bu yana Kürtler ve Kürt dili üzerinde uygulanan baskılara örneklerle dikkat çeken Ýsmail Beşikçi, bu yoðun baskıların 2010'lu yıllarda da devam ettiðini söyledi.
Beşikçi, "Günümüzde çok yoðun fiili kazanımlar söz konusu. Hükümet bunları yazılı olarak getirsin ya da getirmesin bu kazanımlar ortadadır. Geri adım atmak mümkün deðildir. Çok büyük bedeller ödendi bu mücadelede ve kazanımların daha büyük olduðunu vurgulamak gerekir. Bu mücadelenin en büyük sonucu, Kürt toplumunun kendi kendinin bilincine varmasıdır diye konuştu.
Kürtlerle ilgili olarak yapılan araştırmalarda Kürtlerin komşuları olan Ermeniler, Süryaniler ve Rumlarla ilişkilerine dikkat çeken Beşikçi, Türk burjuvazisinin ve Kürt bölgelerinde aðaların zenginlik kaynaðının Ermeni, Rum ve Süryani malları olduðunu belirtti. Ve Türk ekonomisinden bahsederken Ermeni ve Süryani taşınmaz mallarının adının geçmediðini söyledi.
'BÝR ULUSUN PARÇALANMASI, ÝNSANIN ÝSKELETÝNÝN PARÇALANMASI GÝBÝDÝR!'
Emperyalizm en kapsamlı ve yoðun politikasını 1920'de Kürdistan'da Kürtler üzerinde uygulamıştır diyen Beşikçi, 2. Dünya Savaşı sonrasında dünyanın siyasal çevresinde de büyük deðişiklikler olurken Kürdistan'da hiçbir deðişimin olmadıðını ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: 1920'ler deki bu statüsüzlük üzerine kurulan 1945'den sonra da aynen devam etti. Halbuki Kürtler 1940'larda da ayaktaydı. Mahabad Cumhuriyeti döneminde de ayaktaydı. Çok büyük bir mücadelede vardı ancak Kürtler ne Birleşmiş Milletler Cemiyeti'ni kuranlar ne Birleşmiş Milletler'i (BM) kuranlara seslerini, taleplerini iletemediler. Ortadoðu'da Kürtleri müştereken denetleyen Ýran, Suriye, Türkiye ve Irak devletleri Kürtlerin taleplerinin BM'ye yansımasına engel oldular. Bu tabi çok aðır bir durumdur. Bir toplumun, ulusun bölünmesi, parçalanması, paylaşılması insanın iskeletinin parçalanması gibidir. Beyninin daðılması gibidir. Bugün de görüyoruz, Kürtler bölünmüş, parçalanmış arada mayın tarlaları var, gözetleme kuleleri var ve bu ayrılık derinleştirilmeye çalışılıyor. Son 30 yıllık mücadele Kürtler arasında bu bilincin gelişmesine neden oldu. 1950'lere nazaran artık çok daha dikkate alınan bir toplum oldu Kürt halkı. Ortadoðu'nun siyasal dinamiðinde Kürtler artık çok önemli bir aktör ve zamanla çok daha büyük kazanımlar olacaktır.
TARKAN: ÝNANDIRICI OLMAK ÝÇÝN FÝÝLÝ ADIMLAR ATILMALIDIR
DSÝP Genel Başkanı Doðan Tarkan ise, Kürt sorununda bugün gelinen aşamanın 30 yıllık bir mücadelenin sonucu olduðunu ifade etti ancak bunun yeterli olmadıðının altını çizdi. Kürt halkı üzerinde devam eden baskı ile özgürlük hareketinin yok edilemeyeceðini vurgulayan Tarkan, hükümetin yaptıðı açıklamalar ile önce umut verdiðini ancak ardından yine aynı hükümetin aynı başbakanın tek dil, tek millet gibi söylemlerde bulunarak savaş çıðırtkanlıðı yaptıðını söyledi.
TRT Şeş ve Kürtçe konuşmakla barışın saðlanamayacaðını söyleyen Tarkan, barışın saðlanması için Kürt ulusal kimliðinin tanınması gerektiðini vurguladı ve Kürt halkının taleplerini dile getirdi.
Barışın elde edilmesi için öncelikle Kürt ulusal kimliðinin tanınması gerekiyor. Bunu başbakanın ya da bir bakanın 'ben tanıyorum' demesi yetmez. Bunun Anayasa'da belgelenmesi lazım. Ve bu ülkede Türk ulusal kimliðinin egemenliði kaldırılmalıdır. Bu olursa büyük bir adım atılır diyen Tarkan, bu ileri adımlara geçmek içinse Başbakan'ın inandırıcı olmak yolunda adımlar atması gerektiðine işaret ederek, Laf yetmez. Ýnanabilmemiz için fiili duruma bakmamız gerekiyor. Fiili durum nedir? Şu anda savaştır, KCK operasyonlarıdır. Demek ki inandırıcı olabilmek için yine fiili adımlar lazım diye konuştu.
Kürt sorunu söz konusu olunca AKP, CHP ve MHP'nin birleşerek aynı şeyleri savunduðuna işaret eden Tarkan, Türk toplumunun da giderek barış çizgisinin güçlendiðinin altını çizdi. Tarkan son olarak, Egemen sınıflar, artık bir halkla karşı karşıya olduðunun ve bu halkı yenemeyeceðinin farkındadır. Ancak egemenler bu süreci uzatmak çabasındadır diyerek sözlerini tamamladı.
Konferans süresince yapılan tartışmalarda Türkiye solu da özeleştiride bulundu.