Analiz-Selahattin Erdem

7 Haziran genel seçimi gerçekten de tarihi öneme sahip bir seçim oldu. Hem kampanya sürecinde yaşananlar ve hem de sonuçları böyle bir özelliğe sahip.

7 Haziran genel seçimi gerçekten de tarihi öneme sahip bir seçim oldu. Hem kampanya sürecinde yaşananlar ve hem de sonuçları böyle bir özelliğe sahip. Bu nedenle, seçim üzerinden bir hafta geçmiş olmasına rağmen, hala çok yönlü bir biçimde tartışılıyor ve analiz edilmeye çalışılıyor. Kuşkusuz bu temelde çok şey söylenmiş ve önemli değerlendirmeler yapılmış bulunuyor. Fakat buna rağmen, seçim sonuçlarının önemi ve canlılığı nedeniyle yine de bazı yönleriyle analiz etmek gerekiyor.

Seçim sonuçları bütün yönleriyle biliniyor. MHP’nin kısmi bir oy ve milletvekili artışı olsa da, bu artışın güncel siyaset açısından fazla bir öneminin olmadığı ortada. Bu nedenle, CHP ve MHP’nin fazla bir siyasal yenilik ve değer elde ettiği söylenemez. Bu iki parti, kendi sağladıkları gelişme temelinde değil, AKP’nin seçimi kaybetmesi temelinde siyasal aktivite kazanmaya çalışıyor. Bu temelde CHP hükümet kurmak isterken, MHP de etkili bir ortak olma peşinde koşuyor.

Söz konusu iki parti, zaten seçim kampanyası sürecinde de fazla aktif ve alternatif değillerdi. Bir tür marjinal bir konumu yaşıyorlardı. Bu nedenle 7 Haziran genel seçim kampanyası bir AKP-HDP mücadelesi olarak gerçekleşti. AKP artık aşılmakta olan iktidarını korumak için canhıraş çalışırken, HDP de AKP iktidarının demokratik alternatifini yaratmak için canla başla çalıştı. Sonuç hiçbir tartışmaya yer vermeyecek kadar açık ve nettir: AKP kaybetti, HDP ise 7 Haziran 2015 genel seçiminin kazananı oldu. HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın ifade ettiği gibi, Türkiye’nin bütün illerinde oylarını artıran tek parti HDP, oyları azalan tek parti ise AKP oldu.

Kuşkusuz AKP’nin kaybetmesi ve HDP’nin kazanması Türkiye siyasetinin demokratik yeniden yapılanması açısından önemlidir. AKP, zaten 2002’de yaşanan siyasal boşluğun demokratik siyaset tarafından doldurulamadığı bir ortamda ve henüz kongresini bile yapmadan iktidara gelmişti. Yine verebileceği bazı şeyleri varsa, geçen on üç yıllık süre içerisinde bunları fazlasıyla verdi. Artık iyice tutuculaşan ve iktidarını sürdürmek için baskı ve polis terörüne yönelen bir diktatörlük haline gelmeye başladı. Oysa Türkiye’nin değişime ve demokratikleşmeye her şeyden fazla ihtiyacı vardı. Dolayısıyla böyle bir ülkede AKP’nin tutuculaşan ve diktatörleşen iktidarının aşılması doğaldı. Her ne kadar mevcut sonuç Tayyip Erdoğan’ı şok etmiş olsa da, gerçek durum buydu.

HDP’nin kazanması ise aslında taşıdığı potansiyele göre yetersiz de olsa, güncel siyaset açısından çok büyük bir değer ifade etti. Bir kere HDP’nin bu başarısının ağır baskı, terör ve engellemelere karşı direnişin başarısı olduğunu görmek lazım. Çünkü en son 5 Haziran Amed mitingindeki katliam girişimi de dahil kampanya boyunca AKP iktidarı devletin tüm imkanlarını da kullanarak HDP üzerinde çok yönlü bir baskı ve saldırı yürüttü. 

Diğer yandan, HDP’nin söz konusu seçim başarısı demokratik güçlerin kendi içlerindeki parçalanmışlığa, siyasal darlığa, inançsızlığa ve güvensizliğe karşı bir başarıdır. Yani HDP projesi demokratik birliği, siyasal çoğulculuğu, kendine güveni ve inancı yarattığı oranda ve yarattığı kadar başarılı olmuştur. Demek ki demokrasi hareketi söz konusu eksikliklerini daha fazla gidermiş olsaydı, o zaman çok daha büyük başarılar kazanmış olacaktı.

Elbette HDP’nin 7 Haziran seçim başarısı bir anda ve durduk yere ortaya çıkmadı. Bunun arkasında kırk yıllık özgürlük mücadelesi var. Şengal’de, Kerkük’te, Mexmûr’da, Rojava’da DAİŞ faşizmine karşı yürütülen kahramanca mücadele var. Kobanê, Til Hemis ve Çiyayê Abdülaziz zaferleri var. İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın on yedi yıllık tarihi direnişi ve usta çalışması var. Yine HDP’de yaratılan demokrasi bloğunun gücü ile kadın ve gençlerin coşkulu ve inançlı çalışması var. 

HDP’nin aldığı bu sonuçta AKP’nin tutarsız, yalancı ve demogojik duruşunun payını da görmek gerekir. Yine DAİŞ ve KDP ile geliştirdiği ilişkilerin etkisini görmek de önemlidir. AKP’nin özellikle İmralı görüşmelerinde gösterdiği tutarsızlık Kürt toplumunda büyük bir tepki yaratırken, DAİŞ ile ilişkileri ise Türkiye’de bile büyük bir öfkeye yol açmıştır. KDP ile ilişkilerin de daha ayrıntılı değerlendirilmesi gerekir. Bu ilişki bir dönem her iki partiyi de olumlu etkilerken, giderek her iki partiye yönelik de güvensizlik etkenine dönüşmüştür. Öyle ki, 7 Haziran’da Ankara’da kaybeden AKP, adeta Hewlêr’de kaybeden KDP olmuştur. Herhalde bu yenilginin en büyük yası Hewlêr’de ve KDP’de yaşanmıştır.  

HDP’nin başarısıyla sonuçlanan 7 Haziran genel seçiminin ortaya çıkardığı iki temel sonuç var: Birincisi, Türkiye’ye yüz yıldır dayatılan "Türk devlet ulusu” aşılmaya ve bunun yerine "Türkiye demokratik ulusu” şekillenmeye başlamıştır. İkincisi ise yine yüz yıldır inkar edilen ve imha edilmeye çalışılan Kürt gerçeği demokratik özerklik temelinde kendini somut bir biçimde ortaya koşmuştur. Böylece Türkiye’de demokratik yeniden yapılanma süreci açık bir biçimde başlamıştır.

Kuşkusuz Türkiye ve Kürdistan’da seçim sonuçlarının analizi bunlar çerçevesinde çok ayrıntılı bir biçimde yapılabilir. Bütün bölgeler ve kentlerdeki durum derinliğine analiz edilebilir. Yine tüm bu sonuçların temelini oluşturan ve tarihi bir değer taşıyan kadın katılımı ve seçilme oranı çok yönlü değerlendirmeye tabi tutulabilir. Kendi içinde bile başlı başına bir özgürlük devrimi olma özelliği taşıyan bu gelişmenin tarihi sonuçları önümüzdeki süreçte çok daha açık bir biçimde görülecektir.

Herhalde doksan beş yıl önceki birinci meclisten sonra milli ve dini kimlikler ilk defa 7 Haziran'da seçilen mecliste açıkça kendini ifade etmektedir. Türkiye demokratik ulusu üst kimliğinde birleşen bütün bu ulusal ve dini kimliklerin kendilerini açıkça ifade ediyor olmaları kadın özgürlüğünün gelişimi ile de birleşince, Türkiye’yi özgür ve demokratik gelişme yaşayan bir toplum haline getirmektedir. Eğer gelişim seyri böyle olursa, o zaman demokratik Ortadoğu’nun şekillenmesi ve Türkiye’nin de buna öncülük etmesi kaçınılmaz olacaktır.

7 Haziran seçim sonuçlarına diğer bir bakış da, 7 Haziran seçimlerinin tarihi bir dönemeç olduğu ve artık 7 Haziran'dan sonra hiçbir şeyin 7 Haziran'dan önceki gibi olmayacağıdır. Dikkat edilirse, 7 Haziran'dan önceki siyasal ilişkiler sona ermiş ve oluşan siyasal denge parçalanmıştır. Nitekim İmralı’da "çözüm süreci” adıyla yürütülen görüşmeleri Newroz ardından ve seçim kampanyası başlangıcında Tayyip Erdoğan sona erdirmiştir. Müzakere sürecinin başlangıcını "Türk devletinin bitişi” olarak değerlendirerek, aslında Türk devlet ulusunun bitişini ilan etmiştir.

7 Haziran öncesi biten sadece İmralı görüşmeleri değil, onunla birlikte o zamana kadarki şekilleniş düzeyiyle KDP-PKK ilişkileri de olmuştur. Tıpkı Tayyip Erdoğan ve AKP yönetimi gibi KDP yönetimi de PKK ile oluşan siyasal ilişki ve denge düzeyini bitirmiştir. Kuşkusuz birbiriyle çok sıkı ittifak ve birlik halinde olan bu iki parti, söz konusu tutumlarının da etkisiyle HDP’nin 7 Haziran seçimini kaybedeceğini ve bu sonuca dayanarak PKK’yi tasfiye sürecini geliştirebileceklerini umut ve hesap etmişlerdir. Seçim sonucu farklı olunca da bu iki parti adeta derin bir şok yaşamıştır. 

Şimdi Türkiye ve Kürdistan’daki siyasal gelişmeleri belirleyecek ve Ortadoğu siyaseti üzerinde de çok güçlü bir etki yapacak olan bu ilişkiler yeniden nasıl şekillenecektir? Yani Türkiye’de yeni hükümetin kuruluşu ile demokratik çözüm müzakeresi ve PKK-KDP ilişkileri ile Kürt Ulusal Kongresi'nin gelişimi nasıl olacaktır? İşte bunların yeniden şekillenmesi gerekiyor ve bu da seçim sonrası süreci yepyeni bir siyasal süreç yapıyor.

Kuşkusuz İmralı’daki görüşmeler ve müzakere süreci geçmişte olduğu gibi devam edemez. Nitekim KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı bunu açıkça ifade etmiş ve bunun için Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgür yaşam ve çalışma koşullarına sahip olması gerektiğini belirtmiştir. Bu temelde müzakere gerçeğinin yeniden tanımlanması gerektiği ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede HDP’nin de asgari bir demokratik yeniden yapılanma programı ortaya koyup yeni hükümet kuruluşuna bu temelde yaklaşarak seçilen meclisi yeni bir demokratik anayasa ve yasal düzenlemeleri gerçekleştirecek bir kurucu meclise dönüştürmeyi esas alacağı anlaşılmaktadır.

8 Haziran'dan itibaren Türkiye’de süreç artık merkezinde Kürt sorununun çözümünün yer aldığı bir demokratik yeniden yapılanma sürecidir. Hükümet buna göre kurulacak, meclis bu çerçevede işleyecektir. Buna göre olmayan tutum ve yaklaşımlar çatışma ve savaş etkeni olacaktır. Türkiye’deki gelişmelerin öncüsü olan Kürdistan demokrasisi de bu temelde şekillenecek ve yeni süreçte PKK-KDP ilişkileri de bu çerçevede yeniden oluşacaktır. PKK yönetimi buna hazır olmakla birlikte, KDP yönetiminin mevcut gelişmeleri anlamakta ve hazmetmekte zorlandığı ve bu nedenle de demokratik yeniden yapılanmaya hazır olmadığı izlenimi ortaya çıkmaktadır. Belli ki süreç AKP ve KDP’nin tekçi ve hegemonik yaklaşımlarının geriletilmesi ve aşılması temelinde ilerleyecektir. 

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA