Amed ve İzmir'de 'kaybedilenler' için buluşuldu

İnsan hakları savunucuları ve aileleri, Amed ile İzmir'de adalet eylemlerine devam etti. Bu hafta, devlet güçlerince katledilen Abdulrezzak Erdoğan, Ömer Önen ve Mehmet Nur Dayan için buluşuldu.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın” sloganıyla düzenledikleri eylemlerinin 466’ncısı için dernek binasında bir araya geldi. Eylemde, kayıp yakınları ellerinde zorla kaybedilenlerin fotoğraflarını taşıdı. İHD Amed Şube Sekreteri Abdulselam İnceören yaptığı konuşmada, koşullar ne olursa olsun “adalet” arayışlarını sürdüreceklerini, kayıpların akıbetini soracaklarını ifade etti

OHAL ve tutuklamaların çare olmadığını kaydeden İnceören, “80 ve '90’lı yıllarda bunlar defalarca denendi. Acıların sarılması ve adaletin sağlanması için demokrasi, insan hakları ve adaletle çözülebilir. Bunların sağlanması için OHAL kalkmalıdır” dedi.

'EŞİMİ DEVLETİN SİLAHLANDIRDIĞI KİŞİLER KATLETTİ'

Amed'in Çınar ilçesine bağlı Aktepe köyünde, 1994’te “faili meçhul”e kurban giden Ömer Önen’in eşi Nazire Baran konuştu. Eşinin kaybediliş hikayesini anlatan Baran, “Yarın eşimin ölüm yıl dönümü. 1994’te gece saat 04.00 sıralarında hayvanları çıkarmak için çıktı ve bir daha gelmedi. Başvurmadığımız adli merci kalmadı, kendi bireysel arayışlarımız da buna dahil her yere sorduk ama sonuç almadık. Eşim 4 çocuk babasıydı ve devletin silahlandırdığı Hizbullah ve JİTEM tarafından katledildi. Devlet, yıllarca faili meçhul cenazeleri bulmadı, mezarı olanların ise mezarlıklarına tahammül etmedi. Devlet bize bir mezarı bile layık görmedi. Bu zulmü unutmayacağız. Biz unutursak çocuklarımız, çocuklarımız unutursa torunlarımız unutmayacak. Bu mücadelemiz hiç bitmeyecek” diye konuştu.

ABDULREZZAK ERDOĞAN'IN HİKÂYESİ

İHD Kayıp Komisyonu Üyesi Avukat Hasan Yalçın, 2005 yılında evinde uyuduğu sırada askerler tarafından katledilen Abdulrezzak Erdoğan’ın hikayesini okudu. Şemdinli’de 9 Kasım 2005’te Umut Kitapevi’ne el bombası atarken suçüstü yakalanan Astsubay Ali Kaya’nın yöreye ait yerel kıyafetleri giyerek köylüleri takibe aldığını aktaran Yalçın, Erdoğan ailesi tarafından kaleme alınan şu notu okudu: “Olaydan kısa bir süre önce birkaç kez evimizin duvarının dibine bomba attılar. Bunu birkaç kez yapınca kendileri köy korucularını evimize gönderiyorlardı. Bize gelip soruyorlardı ‘Ölen var mı, bir hasar var mı?’ diye. Sürekli evimizin etrafına geliyordu. Birçok kez evimizin etrafında ayak izlerini tespit ettik. Evimiz tek katlıydı, evin penceresi yüksek değildi. Kardeşimi evin içinde katlettiler. Ali Kaya adlı astsubay gece askeri birlikte kalıyordu. Gündüz yerel kıyafetlerle köydeki camiye girip çıkıyordu. Köyde rahat geziyordu. Kardeşim öldürüldükten sonra evimizi telefonla arayıp eğer davacı olursanız davayı alanı da aynı akıbete uğratacağız deyip bizi sürekli tehdit ediyorlardı. Bu nedenle davacı olmadık, köyde herkes bu olaya tanıktır.”

İZMİR

İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi, Amed'in Çınar ilçesinde 1993 yılında kaybedilen Ömer Önen ve Mehmet Nur Dayan’ın akıbetini sordu. "Kayıplar bulunsun, failleri yargılansın" ve "Hasta mahpuslar serbest bırakılsın" eylemlerinin 415'inci haftasında Konak’ta bulunan Başbakanlık binası önünde yapılan basın açıklamasına Barış Anneleri, siyasi parti temsilcileri ile sivil toplum örgütü temsilcileri katıldı. “Kayıplar belli failleri nerede” pankartının yanı sıra 696 Sayılı KHK ile gündeme gelen tek tip kıyafet uygulamasına dikkat çekmek amacıyla “Tek tipe hayır” pankartı açıldı. Dernek adına açıklamayı İHD İzmir Şube Yöneticisi Ahmet Çiçek yaptı.

'TEK TİP'E TEPKİ

Cezaevlerinde 12 Eylül ve “Hayata Dönüş” adı altında yaşanan 19 Aralık Cezaevi Katliamının hafızalarda olduğuna değinen Çiçek, 696 Sayılı KHK ile tutuklulara tek tip elbise dayatıldığına dikkat çekti. Tek tip kıyafet dayatmasının öç alma ve kişiliksizleştirmeyi barındırdığını belirten Çiçek, tek tip kıyafet dayatmasına karşı çıkmaya da devam edeceklerini söyledi. Devamında Türkiye’nin kapanmayan yarası olan faili meçhul cinayetlerine dikkat çeken Çiçek, insan merkezli bir hukuk devletinde olması gerekenin kayıpların akıbetinin ortaya çıkarılması ve faillerinin cezalandırılması olduğunu söyledi.

ÖNEN VE DAYAN'IN HİKÂYELERİ

Çiçek, Amed'in Çınar ilçesinde 1994 yılında kaybedilen Ömer Önen ve Mehmet Nur Dayan’ın akıbetini sorarken, şunları söyledi:

"Ömer Önen ilkokul mezunuydu. Ailesiyle birlikte Diyarbakır’ın Çınar ilçesine bağlı olan Aktepe köyünde yaşıyordu. Tarım ve hayvancılık yaparak ailesinin geçimini sağlamaya çalışan Ömer Önen evli ve iki kız bir erkek çocuk babasıydı. Ömer Önen’in bir erkek kardeşinin PKK örgütüne katılmış olduğu iddia edilerek sürekli evine ve yaşadığı köye devlet güçlerince baskınlar yapılıyor, Önen ailesi bu baskınlar sırasında devlet güçlerinin tehditlerine maruz kalıyordu. Ömer Önen, 14 Ocak 1994 tarihinde eşine küçük bir işi olduğunu, yemeğe kadar geri döneceğini söyleyerek komşusu 14 yaşındaki oğlu Mehmet Nur Dayan ile birlikte akşam saatlerinde hayvanlarını aramak için traktörü ile köyden ayrıldı. Ancak aynı akşam ve sonrasındaki günler tüm aramalara rağmen ondan ve yanındaki Mehmet Nur Dayan isimli çocuktan bir daha haber alınamadı.

Çevre köylerdeki kimi görgü tanıkları o akşam Ömer Önen’in traktörünün Hizbullah’a yakınlığıyla bilinen Koxe köyüne girdiğini ve bir daha çıkmadığını söyledi. Ailesi ondan haber alabilmek için önce korucu olduğu ve devlet güçleriyle ilişkili olduğu bilinen kişilere giderek yardım istedi. Söz konusu kişiler Ömer Önen’i ve Mehmet Nur Dayan’ı bulacaklarını söyleyerek ailelerden çeşitli defalar yüklü miktarda paralar aldı. Ancak aileler yakınlarıyla ilgili herhangi bir bilgiye ulaşamadı. Ömer Önen ve Mehmet Nur Dayan’ın kaybedilmesinin üzerinden 8 ay kadar bir süre geçtikten sonra köyden birlikte çıktıkları ve Ömer Önen’e ait olan traktör Taxliyê köyünde bulundu. Ailesi durumu, ilgili savcılığa ve askeri birliğe bildirdi. Ancak, traktörün yeni sahibine jandarma tarafından satıldığını öğrendi. Konuyla ilgili herhangi bir soruşturma yapılmadı.

Yaşananları kaldıramayan Ömer Önen’in annesi oğlunun zorla kaybedilmesinden bir süre sonra vefat etti. Zorla kaybedilme sonrası da aile üzerindeki baskılar devam etti. Evlerine sık sık baskınlar düzenlendi. Eşi Çınar taburuna bağlı askerlerce gözaltına alındı, ‘eşin dağa çıkmış sen kaybolduğunu söylüyorsun’ denilerek tehdit edildi. Ayrıca Ömer Önen’in küçük oğlu da kısa bir süre sonra vefat etti. Baskılar üzerine eşi Nezire Baran iki kızını alarak Diyarbakır merkeze taşındı.”