AKP’nin korku imparatorluðu: Gözaltı, tutuklama, cezaevi...

AKP’nin korku imparatorluðu: Gözaltı, tutuklama, cezaevi...

“Kadın, çocuk, yaşlı demeden gereken neyse onu yapan” felsefesiyle toplumun tüm muhalif dinamiklerini susturmanın peşinde olan AKP, “KCK” operasyonuyla KESK’in meşruiyetine ve KESK bünyesindeki Kürtlere ölçüsüz, asılsız ve tutarsız bir şekilde yönelerek, gözaltı ve tutuklamalarla korku imparatorluðu haline getirmeye çalıştıðı cezaevlerini tehdit unsuru olarak kullanmayı sürdürüyor.

Ýki gün önceki KESK operasyonu, “hak, adalet, eşitlik, barış, özgürlük, demokrasi” söylemlerinin giderek Ortaçaðı geride bırakan baskı ve hukuksuzlukla bastırılmaya çalışıldıðının artık tarife hacet bırakmayan bir tezahürü haline geldi. 71 KESK’li, “KCK” adı altında yapılan operasyonla gözaltına alınırken, bunun KESK bünyesindeki Kürtlere yönelik etnik bir operasyon yürütüldüðüne de dikkat çekildi.

Öyle ki, gözaltındaki sendikacılara -ki uzun yıllardır emek mücadelesi yürütüyorlar- toplu iş sözleşmesinden barış taleplerine kadar “KCK bunu talep ettiði için mi, Öcalan’ın barış söylemleriyle ilgili mi, Karayılan eleştirdiði için mi?” gibi sorularla hukukta önemli bir yer tutan “delil” kavramının altını doldurmaya çalışmaya dönük yaklaşım dikkat çekiyor. Bu yaklaşım da gösteriyor ki, gözaltıların hukuki hiçbir gerekçesi ve dayanaðı yok.

AMAÇ KORKU ÝMPARATORLUÐU

AKP’nin 14 Nisan 2009’da düðmeye basarak, Kürt siyasetini sindirmeye, eritmeye, daraltmaya ve marjinalize etmeye yönelik operasyonlar silsilesi devam edeceðe benziyor. 3 yıldır yürütülen operasyonlarda binlerce Kürt siyasetçisi, seçilmişi, gazetecisi başta olmak üzere emek mücadelesinden öðrencilere, kadınlardan insan hakları savunucularına, işçilere kadar muhalif kimliði taşıyan toplumun tüm kesimlerine dönük baskı aygıtlarının kullanılmasının tek bir tarifi var. O da; AKP’nin kendinden olmayanı yaratmak istediði “korku imparatorluðu” dişlileri arasında öðütmeye dönük politikadır.

BARIŞ ÝSTEMEK DE SUÇ!

Yaratılmak istenen bu korku imparatorluðu ile “temel haklar, adalet, eşitlik, demokrasi, özgürlük” kavramlarını ancak ve ancak kendisinin çıkarları doðrultusunda kullanacaðı söylemler haline getirmeyi amaçlayan AKP, yargıladıðını ve hesap sorduðunu iddia ettiði 12 Eylül rejimini dahi geride bırakan bir dönemi yaşatıyor memlekete. Artık sokakta “barış” talep etmek dahi “KCK” ile ilişkilendirilip gözaltına alınma, tutuklanma gerekçesi haline getirildi. Neredeyse en ufak bir ses karşısında baskı ve zor aygıtını konuşturan AKP iktidarı, cezaevi katliamları, sokaktaki şiddeti ve işkencesi, karakollardaki insanlık dışı uygulamaları, çocuklara dönük şiddet ve katliamları, kadınların bedenine ve ruhuna yaptıðı hakaretler, işçi ve emekçilere dönük sermayeden daha sermayeci, insan saðlıðını görmezden gelen, eðitimde bilimsel ve insani deðerleri alaşaðı eden, toplumların inancını hiçe sayan politikasıyla sonuç almaya çalışıyor.

SESÝNÝ YÜKSELTÝRSEN AKIBETÝN CEZAEVÝ!

Sadece bu yıl içinde yapılan “operasyonlar” ile öðrenciden sendikacıya, siyasetçiden halkın seçtiði kişilere kadar cezaevlerine konulan kişi sayısı binlerle ifade edilir hale geldi. Halihazırda bir yıðın ihlal ve hukuksuz uygulamayla gündemden düşmeyen cezaevleri, kapasitelerinin kat be kat üstüne çıkan “mahpus” sayısı nedeniyle tutuklanan insanlar içiayrı bir eziyetin kapısını aralamış durumda. Bu durumdan gayet memnun olan Başbakan ve AKP ise, “yeni cezaevleri” ya da “ek binalar” müjdelerini vermekten geri kalmıyor. Gelinen noktada ise cezaevleri artık hak ve hukuk talep edenlerin sesinin kısılmaya, özgürlüklerinin de tehdit unsuru haline geldi.