AKP’nin çöküşünü KDP de önleyemez
KDP’nin AKP ile kurduğu ilişki Kürt karşıtı ve antidemokratiktir. Tez elden bu tehlikeli ilişkiden kendisini kurtarması gerekir. Yoksa AKP’nin çöküşünü önleyemeyeceği gibi, kendisini de bitişe götürecektir.
KDP’nin AKP ile kurduğu ilişki Kürt karşıtı ve antidemokratiktir. Tez elden bu tehlikeli ilişkiden kendisini kurtarması gerekir. Yoksa AKP’nin çöküşünü önleyemeyeceği gibi, kendisini de bitişe götürecektir.
Denize düşen yılana sarılır misali, AKP yönetimi her çöküş ardından başka bir güce sarılarak ayakta kalmaya çalışıyor. Kobanê zaferi ve 7 Haziran 2015 genel seçim sonuçları ardından MHP’ye dayanarak ayakta kalmaya çalıştı. Şimdi ise başarılı bir temelde ilerleyen Rakka Operasyonunun ve hayır çıkacağı neredeyse netleşir hale gelen 16 Nisan referandumunun kendisinde yaratacağı çöküşü önleyebilmek için de KDP’ye sarılıyor. Bırakalım MHP’lileşen AKP’nin çöküşünü önlemeyi, Kürt düşmanı AKP-MHP faşizmiyle içine girdiği tehlikeli ilişkinin KDP’yi de kurtaramayacağı anlaşılıyor.
AKP ile KDP’nin Başika’da eğittiği çete grubunun 3 Mart günü gerçekleştirdiği Şengal saldırısının Ankara’da ve KDP Genel Başkanı Mesud Barzani’nin Ankara ziyareti sırasında planlandığı artık tam olarak netleşmiş bulunuyor. Bunu AKP yönetimi ve basını tarafından yapılan açıklamalar net bir biçimde gösteriyor. Dolayısıyla söz konusu Şengal’i işgal saldırısı arkasında AKP-MHP faşizminin yönlendirici etkisinin bulunduğu net bir biçimde açığa çıkıyor. Yani çetelerin Şengal’e yönelik işgal girişimi birinci planda AKP çıkarları doğrultusunda gerçekleşmiş oluyor.
Tabi söz konusu işgal saldırısının arkasında AKP olunca da, bu saldırıyı Türk ordusunun Minbic saldırıları ve Nusaybin, Lice ve Dersim operasyonlarıyla birlikte ele almak gerekiyor. Yine HDP milletvekilleri ile DBP belediye eşbaşkanlarına yönelik saldırılar ve tüm Türkiye halkları üzerinde geliştirilen faşist terör uygulamaları kapsamında değerlendirmek önem taşıyor. Burada şu soru öne çıkıyor: Peki tüm bu saldırıları faşist AKP iktidarı bu kadar pervasızca niçin geliştiriyor?
Elbette bu sorunun doğru bir tek cevabı var: Hızlı bir çöküş sürecini yaşıyor da ondan. Çünkü tüm faşist baskı ve teröre rağmen, Kürt halkının ve Türkiye emekçilerinin demokratik direnişi gelişerek ve yayılarak sürüyor. İşte kadınların 8 Mart kutlamalarının sonuçları ortada. Her türlü baskı ve teröre rağmen, tüm zamanların en kapsamlı ve görkemli 8 Mart kutlaması yaşandı. Siyasi soykırım operasyonlarına ve katliamlara rağmen, Kürt halkının ve demokratik siyasetin direnişi zayıflatılamadı. İşte Newroz geliyor ve kutlamaların her yılkinden çok daha fazla canlı ve görkemli yaşanacağı anlaşılıyor. 8 Mart ve Newroz ruhuyla gidilecek 16 Nisan referandumundan da hayır çıkacağı daha şimdiden görülüyor. Yani AKP-MHP faşizmi için önlenemez son açıkça görünüyor.
Diğer yandan, koalisyon desteğinde Demokratik Suriye Güçlerinin Rakka Operasyonunun başarılı bir temelde ilerlediği sürekli basın yoluyla açıklanıyor. QSD Güçlerinin Rakka-Derazor yolunu kestiği ve Rakka’yı kuşatmak üzere olduğu belirtiliyor. Yani tüm yalvarmalarına ve provokasyonlarına rağmen, AKP faşizminin Rakka Operasyonunu sabote edemediği ortaya çakıyor. Suriye’de Kürtlerin ve demokratik güçlerin etkinliklerinin artması adeta AKP’yi ve TC’yi çılgına çeviriyor.
Ne yaparsa yapsın, faşist AKP diktatörlüğü için artık yolun sonu görünüyor. Tayyip Erdoğan ve AKP yönetimi tüm Avrupa’da “İstenmeyen kişi” ilan edilmiş bulunuyor. Tarihin hiçbir zamanında ve hiçbir Türkiye yönetimi bu duruma düşmedi. Tayyip Erdoğan’ın ve AKP yönetiminin iktidar hırsı ve faşist karakteri Türkiye’yi hiç de hak etmediği çok tehlikeli bir duruma getirdi. Bu tekçi faşist zihniyet ve siyaset, kendisiyle birlikte Türkiye’yi de çöküşe götürmek istiyor.
Faşist AKP iktidarının çöküşü hızlandıkça saldırı ve katliamları da artıyor. Çöküşe doğru giderken faşist terör ve saldırılarını daha da artırmaya çalışacağı anlaşılıyor. Bununla birlikte de, MHP ve KDP gibi koltuk değneklerine daha fazla sarılacağı ve dayanmaya çalışacağı açığa çıkıyor. Bu tür güçleri iktidarını uzatmak için işine yaradıkça kullanmak istiyor. Tabi işi bittikten sonra da bozuk para gibi harcayacaktır. Örneğin, eğer 16 Nisan referandumunda istediği anayasa değişikliğini gerçekleştirirse, hemen ardından genel seçime giderek MHP’yi baraj altında bırakıp Devlet Bahçeli’yi bitireceği kesindir. Yine KDP’yi PKK ile savaştırmayı başarır ve bu temelde Kürtler için ortaya çıkmış bulunan avantajlı durumun değerlendirilmesini önleyebilirse, ardından KDP’ye de tekme vurarak bir kenara atacağı ortadadır.
Ne yazık ki, mevcut KDP yönetimi bu gerçeği görmek ve anlamaktan uzaktır. Onların da gözlerini iktidar hırsı o kadar köreltmiş ki, yine işbirlikçi ve egemenlikçi anlayış ve tutum o denli ruhlarına işlemiş ki, söz konusu gerçeği bir türlü göremiyorlar. Yakın tarihin acı gerçeklerini bir türlü doğru değerlendiremiyorlar. İşbirlikçilik ve uşaklık batağına battıkça batıyorlar. Bu konuda kendilerine uzatılan kurtarıcı elleri bir türlü doğru anlayamıyor ve tutamıyorlar.
Halbuki KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat, güzden bu yana KDP ile ilişki geliştirebilmek ve sorunların görüşmeler yöntemiyle çözümünü sağlayabilmek için ne kadar yoğun çaba harcadıklarını basın önünde tüm detaylarıyla açıkladı. Dahası her konuyu KDP ile görüşmeye ve bu temelde çözüme kavuşturmaya açık ve hazır olduklarını bir kez daha ifade ve ilan etti. Tehlikeli ilişkilerden ve yoldan uzak durmaları için KDP yönetimini hem uyardı ve hem de buradan kurtuluş çağrısı yaptı.
Açıkça anlaşılıyor ki, PKK yönetimi KDP ile görüşme ve sorunların bu temelde çözümünü sağlama beklentisi içindeymiş. Böyle bir beklenti içindeyken, AKP-KDP çetelerinin Şengal işgaliyle adeta sırtından hançerlenmiş. PKK çevrelerinden gelen sert tepkilerin önemli bir nedeninin bu olduğu anlaşılıyor. Diğer yandan ise doğal olarak Şengal konusuna çok hassas yaklaşıyorlar. 3 Ağustos 2014’ten sonra Şengal’deki Êzîdî Kürt halkının varlığı ve özgürlüğü konusunda kendilerinin özel bir sorumluluk üslendiğini belirtiyorlar. Êzîdî Kürtleri DAİŞ soykırımından kurtarmanın, her türlü saldırı karşısında onları savunma ve demokratik öz yönetime kavuşmalarını sağlama göreviyle yüklü görüyorlar.
Kuşkusuz bu tutum anlamlıdır ve de anlaşılırdır. Fakat KDP’nin AKP ile geliştirdiği ilişkiler anlamlı ve anlaşılır değildir. PKK ve YNK gibi büyük Kürt partileriyle ilişki ve ittifak içine girip Kürdistan Ulusal Kongresinin toplanmasına öncülük edeceğine, Kürt düşmanı faşist MHP ile birleşmiş olan AKP ile adeta ajanlık denebilecek bir ilişki içerisine girmiş olmasının anlaşılır ve kabul edilir bir yanı yoktur. Açığa çıkmıştır ki, bugün Kürtler açısından en temel problem KDP yönetiminin AKP ve TC ile geliştirmiş olduğu bu ilişkidir. Bu ilişki tamamen Kürt karşıtıdır ve Kürtlerin varlık ve özgürlük mücadelesine zarar vermektedir. Cizre ve Sur’u yakmış olan AKP’nin kanlı ellerini tutmanın açıklanır ve izah edilir bir yanı olamaz. Bu ilişki Bakure Kürdistan açısından olduğu kadar, Kürdistan’ın diğer parçaları ve özellikle Başur açısından da zararlıdır. KDP yönetimi bu gerçeği görüp söz konusu ilişkiye son vererek Kürt ulusal birliğine yöneleceğine, AKP’nin çıkarları doğrultusunda ve onunla ilişki içinde Şengal’e saldırmıştır.
Kuşkusuz bu ilişkinin de, saldırının da izahı ve gerekçesi olamaz. Bazı ekonomik problemler bu açıdan makul bir gerekçe olarak gösterilemez. Kaldı ki söz konusu problemler gerçekçi ve abartıldığı kadar da değildir. Herhalde KDP para alacak diye Cizre, Sur, Nusaybin, Şırnak, Yüksekova halkı katliama tabi tutulamaz, yakılıp yıkılamaz. Yine “PKK Şengal’den çıksın” demenin de mantıklı hiçbir yanı yoktur. PKK Şengal’e gittiğinde KDP Şengal’de yoktu. Yani KDP’nin çağrısı ile gitmedi. Tersine KDP Şengal’i savunmamış, DAİŞ karşısında bırakıp kaçmıştı. PKK’yi Şengal’e KDP götürmedi, ama KDP’yi tekrar Şengal’e PKK götürdü. Bu gerçeği KDP yönetiminin artık kabul etmesi ve içine sindirmesi gerekiyor. “PKK’nin işi bitti, çekilsin” demek de bir anlam ifade etmiyor. Çünkü, PKK’nin işini ve görevini KDP belirlemiyor. Zorla çıkarmak istemek ise büyük ve tarihi bir tehlike içeriyor.
KDP yönetiminin tüm bu mantıksız savlardan vazgeçmesi ve Şengal’e sevk ettiği güçleri derhal geri çekmesi gerekiyor. Yoksa AKP ile kurduğu tehlikeli ilişki ve bu temelde geliştirdiği pratiğin kendisini de bitireceği anlaşılıyor. 3 Ağustos 2014 tarihinde DAİŞ karşısında direnmeyip Şengal’den kaçarak kendisini rezil etti, şimdi de DAİŞ’vari saldırı yaparak kendisini yeniden rezil edeceğe benziyor. KDP’nin AKP ile kurduğu ilişki Kürt karşıtı ve antidemokratiktir. Tez elden bu tehlikeli ilişkiden kendisini kurtarması gerekir. Yoksa AKP’nin çöküşünü önleyemeyeceği gibi, kendisini de bitişe götürecektir.
KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA