AKP-MHP’nin anti Kürt stratejisi

Saddam faşizan uygulamalarını Güney Kürdistan’daki Kürtlerle sınırlı tutarken, Türk İslam sentezinin yeni temsilcileri Erdoğan-Bahçeli faşizmi tüm Kürtleri hedeflemektedir.

Türk milliyetçiliği anti Kürt politikalarında yeni bir aşamaya taşınmıştır. Türk milliyetçiliğinin coğrafyamızda son yüzyıl içerisinde halklara kan kusturduğunu çok iyi biliyoruz. Yakın tarihte Medz Yeghern ve Sayfo soykırımları akıllardaki izini halen korumaktadır. Birisi Ermeni halkımıza diğer ise Asuri-Süryani halkımıza karşı uygulanmış olan insanlık suçlarıdır. Türkiye’nin batısında Yunanlara, güneyinde ise Araplara karşı uyguladıkları faşizan uygulamalar da az çok biliniyor.

Evet, Türk milliyetçiliği coğrafyamıza çok ciddi zararlar verdi, neredeyse onarılamaz tahribatlara yol açtı. Bu tahribatın 1920’lerden başlayarak 1940’lara kadar uygulanan vahşetin Kürdistan’da yol açtığı yıkım ise bugün bile tam olarak gün yüzüne çıkmış değildir.

Yüz yıl önce İttihat-ı Terakkicilerin onca vahşeti sergilemesinin altında gayri Müslim halklara karşı milliyetçilik ve dinciliğin ortaya çıkardığı faşizan ruh ile saldırıldığını biliyoruz. Eğer yüz binlerce insan canice katledilebilmiş ise, bir nedeni bu Faşist Türk İslam Sentezinin insanlık düşmanı ideolojisiydi.

Türk milliyetçiliğinin yirminci yüzyılda coğrafyamızda yarattığı tahribatları henüz kaldıramamış ve onaramamışken, bu kez Türk milliyetçiğinin yeni bir versiyonuyla karşı karşıyayız. Bu yeni versiyon Türk milliyetçiliğinin harcına Sünnilik yani Emevi dinciliği eklenerek; Türk milliyetçiliği, faşizm ve soykırımla doruk noktasına çıkarılmak isteniyor. Öte yandan Müslüman aleminin büyük acıları arasında yer alan; Emevi Yezit’in Hz. Hüseyin’in Kerbela’da başının kesilerek sonrasında top oynamaları, Müslüman aleminin bugün de tepkisini topluyor ve bu vahşeti gerçekleştirenler lanetlenmeye devam ediliyor.

Coğrafyamızda Emevicilik ve Yezitcillik yeniden güncellenerek kurumsallaştırılmaya çalıştırılırken, bu kez hedefte tüm Kürt halkının olduğu bilinmelidir. Nasıl ki, 1980’lerde Saddam Güney Kürdistan’da Kürtlere karşı Enfal harekatı başlattı ve yüz binlerce insanı katletti, binlerce köyü yakıp yıktıysa; dönemin yeni Yezitleri de yani Türk milliyetçiliğinin sosuna batırılmış olan faşizan ideolojileriyle tüm Kürtlere karşı bir Enfal hareketi başlatmışlardır.

Enfâl, Kuran’ın bir Sure’sinde: “Kutsal savaşın ganimetleri” anlamında geçmektedir. Kâfir bile kabul görülmeyenlerin mal varlıklarına zoraki el konularak, el koyanlar için helal olan bir eylem türüdür Enfâl. Enfâllerde 182000 kişi katledilmiştir. Ve kaçının kaybedildiği, kimlere satıldığı, hangi çukura atıldığı dahi bilinmemektedir. Toplam 8 Enfâl gerçekleştirilmiştir. Her bir Enfâl diğerini aratmıştır. 1,5 milyon insanın yerinden edildiği ise ifade edilmektedir.

Saddam faşizan uygulamalarını Güney Kürdistan’daki Kürtlerle sınırlı tutarken, Türk İslam sentezinin yeni temsilcileri Erdoğan-Bahçeli faşizmi tüm Kürtleri hedeflemektedir.

Dikkat edersek, Kuzey Kürdistan’daki faşizan uygulamaları biliniyor. Cizre’de sivil insanları katlettikten sonra üzerlerine benzin dökerek yakmışlardı. Yetmiş yaşındaki anaları mahalle ortasında hedef alarak katledip, cenazelerinin dahi kaldırılmasına izin vermemişlerdi. Bir çatışmada şehit düşen kadın gerillanın vücuduna yapılan hakaretlerden tutun da, panzerlerin arkasından sürüklenen cenazelere; şehirlerin bombalanmasından mezarlıkları tahrip ederek cenazelerin çıkartılarak kaçırılmasına; Êhmedê Xanî’nin türbesini tahrip etmekten tutun da Uğur Kaymaz için dikilen anıtının yıkılmasına kadar, böyle onlarca DAİŞ türü daha doğrusu Yezit tarzı uygulamalar Erdoğan ve Bahçeli öncülüğünde Kürtlere karşı geliştirildi, geliştiriliyor.

Güney Kürdistan’da herkesin büyük bir acı ile izlediği saldırılar ve Güney Kürdistan’ın neredeyse yarısının Irak tarafından işgal edilmesinin arkasında Erdoğan ve Bahçeli’nin olduklarını, yaptıkları açıklamalardan ve Güney Kürtlerine özelde de Sayın Mesud Barzani’ye karşı yaptıkları hakaretlerden biliyoruz.

Doğu Kürdistan’daki devrimci hareketlere karşı hangi düşmanlık duygularıyla hareket ettiklerini ise Asos Dağı’na düzenledikleri hava saldırılarında gördük.

Bugünlerde ise açıktan, alenen Kürtlere karşı en büyük hakaret ve küfürlerle birlikte Efrîn’i işgal edeceklerini belirtiyorlar. Rojava sınırlarını her gün tecavüz ettikleri biliniyor. Her gün başka bir çete örgütünü Rojava Devrimi’ni boğmak için harekete geçirdikleri de biliniyor. Ancak bu kez en üst perdede ve tonda bizatihi Erdoğan ve Bahçeli faşistleri Efrîn’in işgalinden söz etmektedirler. Burada hiç bir Kürt oluşumuna izin vermeyeceklerini ifade etmektedirler. Buraları dağıtarak çete örgütlerine devredeceklerini de açıktan ifade etmektedirler.

Sözü uzatmadan belirtelim ki, Türk milliyetçiliğinin Yezit dinciliğine bandırılarak Kürtlere karşı harekete geçirilmiş olması, yeni bir stratejidir. Bu strateji sadece belirli Kürtleri hedeflememektedir. Bu strateji, 20. yüzyılda büyük bir inkar temelinde oluşturulmuş olan ‘Anti Kürt Stratejisi’nin 21. yüzyılda adım adım aşılarak, bölgede ve dünyada yükselen yıldız konumundaki Kürtlere karşı oluşturulmuş olan bir stratejidir.

Ve bu stratejinin adı; Anti Kürt Stratejisidir.

AKP’nin tümden MHP’lileşmesi yani Erdoğan’ın tamamen Bahçelileşmesi, ya da Bahçeli ile Erdoğan’ın ruh ikizi haline gelmesinin yanı sıra, birbirini bir kaşık suda boğacak olan Ergenekoncuların, Faşist Ulusalcıların, yine kimi Kemalist’in Güney Kürdistan’ın ezilmesi, Efrîn’in işgal planlarına büyük perdeden arka çıkmaları hep bu Anti Kürt Stratejisi’yle birebir bağı bulunmaktadır.

Kürtlerin bunu görerek, Büyük Anti Kürt Stratejisi’ne karşı Büyük Kürt Stratejisi içinde olmaları elzemdir. Kürtler, bunu da ancak bir; ulusal birliklerini sağlayarak, diğer yandan ise coğrafyamızın tüm halkları ile Demokratik Ulus zihniyetiyle bu faşizmi aşarak bir ve ortak yaşamaları mümkündür.


Kaynak: Yeni Özgür Politika