AKP hükümetinin Alicengiz oyunlarıyla çıkarttıðı 3. Yargı Paketi Türkiye ve Kürdistan kamuoyunun yoðun beklentilerini boşa çıkarttı. Hukuki olmadıðı onlarca örnekle ispat olunan sözde KCK davası nedeniyle uzun süredir tutuklu bulunan başta Barış ve Özgürlük Bloðu milletvekilleri olmak üzere Kürt legal kurumlarındaki yüzlerce insanın serbest bırakılma taleplerinin reddi beklentilere en hızlı yanıttı.
Diðer yandan yüzlerce Kürtün katili Hizbullah sanıklarını serbest bırakılması, Sivas katliamı davasındaki zaman aşımı gerekçesi ve Hrant Dink davasındaki alaycı cüretkar tavırla yara alan kamu vicdanı, Bahçelievler katliamından hüküm giymiş ülkücülerin bırakılmasıyla kanamaya devam etti. Yeni yargı paketinin doðal bir sonucu olarak görülmesi istenen bu karar, kimi olaylarla birlikte ele alındıðında AKP hükümetinin önümüzdeki dönem hedeflerinin anlaşılmasına katkıda bulunuyor. Türkiye yakın tarihinden birkaç kesiti hatırlayarak, bu planlar hakkında varsayımlarda bulunabiliriz.
ÝTTÝFAK SOLA KARŞI
1968le birlikte dünyada hızlı bir şekilde gelişen ve Türkiyedeki devrimci gençlik hareketiyle tetiklenen devrim dalgası, 12 Mart 1971 darbesiyle engellenmek istendi. Türkiye devrimci hareketin önderleri şahsında hedef alınan sol hareket, darbeyle etkisiz kılınmaya, halk nezdindeki etkinliði kırılmaya çalışıldı.
Siyasi belirsizliðin ve kötü ekonomik yönetimin yarattıðı rahatsızlıklar sol hareketi güçlendirirken, adil düzen istemleri, Demokratik-baðımsız Türkiye talepleri artıyordu. 74 affı ile kısmen serbestlik kazanan ve 75lerde tekrardan örgütlenmesine hız veren devrimci sol harekete karşı darbeyle tam anlamıyla zafer kazanamayan devlet, farklı mekanizmaları devreye koydu. Solun gücünden rahatsızlık duyan milliyetçi hareket ve devlet, Milliyetçi Cephe hükümeti kurarak durumu tersine çevirmek istedi.
BÝRÝNCÝ MÝLLÝYETÇÝ CEPHE
Saðın geleneksel temsilcisi Adalet Partisi, kendisini Ýslamın temsilcisi olarak gören Milli Selamet Partisi, ülkücü hareketiyle sokaklara hakim olmak isteyen Milliyetçi Hareket Partisi ve dönemin statükocu saðcı Güven Partisinin oluşturduðu Milliyetçi Cephe (MC) hükümetinin en önemli önceliði yükselen solu durdurmak, sola karşı baraj oluşturmaktı. Yine solun milyonlarca taraftarı ve destekçisine karşı tehdit olarak kurulan MC hükümetinin sokaktaki en büyük gücü de ülkücü hareketti.
ÜLKÜCÜLER HÜKÜMETÝN SÝLAHLI MÝLÝSLERÝYDÝ
1960lı yılların ortasında NATO/ABD tarafından örgütlenen, hem ABDde ve hem de Türkiyedeki kamplarda eðitilen ülkücüler bu iş için biçilmiş kaftandı. Silah ve tüfeklerle atış talimleri de içinde olmak üzere çeşitli askeri eðitimlerden geçen ülkücülere kolluk güçlerinin büyük bölümü sempati duyuyor, desteðini de gizleme gereði duymuyordu. Ordu-millet el ele, Ülkücüler güvenlik güçleriyle el ele sloganları sola karşı ittifakın temelini teşkil ediyordu.
ÖZEL HARP DAÝRESÝ
Anti-solcu cephede meclisteki MC hükümeti, ordu ve emniyetin büyük bölümüyle ülkücü hareketin ortaklıðına yeterli gelmiyordu. Sözde olası bir Sovyet işgaline ve komünizme karşı ülkeyi koruma (!) görevi atfedilen ve sivil bir örgütlenme olarak doðan milis hareketi bu ortaklık içinde yer aldı. Amerikan Askeri Yardım binasında örgütlenen ve Genelkurmay bünyesinde faaliyet sürdüren Özel Harp Dairesi, kontrgerilla savaşı yöntemleriyle solu durdurmak için kuruldu.
Gizli silah depoları olan ve ömür boyu görevli kişilerden kurulan bu daire Avrupada NATO bünyesinde kurulan ve Ýtalyadaki Gladio, Yunanistandaki Kuzu Postu ve Fransadaki Rüzgar Gülü, isimli örgütlerle paralel çalışıyordu. Türkiye ve Kürdistanda yüzlerce katliamın altına imza atan Özel Harp Dairesi, MC hükümetiyle işbaşı yaptı.
KATÝLLER DEVLET GÜVENCESÝNDEYDÝ
Siyasi ve askeri gücü elinde bulunduran ülkücüler şüphesiz daha avantajlıydı. Neredeyse her gün birkaç solcunun katlediliyor, sol harekete çember daralıyordu. Üstelik hukuk oyunlarıyla katliam davalarında tesadüfen sanık koltuðuna oturan tüm ülkücüler, devletin organlarınca verilen resmi raporlarla belirtilen yer ve zamanda olay yerinde olmadıklarını ispatlıyor, elini kolunu sallayarak mahkame salonlarından çıkıyordu. Bu nedenle birkaç göstermelik ülkücü tutuklaması dışında zindanlar sadece Kürtler, solcular, demokratlarla dolup taştı.
8 EKÝM 1978
O dönemde ülkücülerin pervasızlıðının en iyi göstergesi ise 8 Ekim 1978'de Ankara Bahçelievler'de TÝP üyesi 7 kişinin katledilmesiydi. Tezgah aynıydı. Katliamdan sonraki gelişmeler Dinkin katli Ogün Samast ile Türk bayraðı önünde polislerin fotoðraflar çektirmesi ve Samastın övülmesinden farksızdı. Masum solcu gençlerin katilleri, övgüler dizilen kahramanlara dönüştü. 7 TÝP üyesi gencin planlı ve örgütlü şekilde hedef alnması ülkücülerin solcular karşısında ne denli güçlü pozisyona geldiðinin mesajını taşıması açısından oldukça önemliydi.
MCNÝN GÜCÜ
Solculara işlenen katliamların en büyük destekçisi ise şüphesiz birinci ve ikinci Milliyetçi Cephe Hükümetiydi. Milliyetçilik ortak paydası dışında bu kesimleri bir araya getiren diðer önemli bir unsur da kapitalist sisteme baðlılıkları, serbest piyasa ekonomisine dayalı burjuva örgütlenmelerini oluşturmalarıydı. Türkiyenin içinde bulunduðu ekonomik zorlanma, hayat pahalılıðı ve kalkınmadaki düşüşe raðmen bir avuç işadamının zenginleşmesi bu iki cephe hükümeti döneminde yaşanacaktı.
YENÝ MÝLLÝYETÇÝ CEPHEYE DOÐRU
Bugün yine 70lerin başındaki kimi gelişmelere tanıklık ediyoruz. Kapitalist gelişme, ulus-devlet anlayışı ve milliyetçilik paydasında kurulan AKP, devlet içindeki kadrolaşması ve tüm devlet kurumlarını ele geçirmesi yetmemiş gibi yeni ittifaklara yöneliyor. Hukuk organlarında, bürokraside, eðitim kurumlarında, üniversitelerde, mecliste, ordu ve emniyette kadrolaşmasını tamamlayan AKP, iktidarların büyümezsek küçülürüz altın formülüne uyarak daha geniş alanlara açılmayı hedefliyor.
Kürdistandaki etkinliði zayıflayan AKP bu gücü tekrardan kazanamayacaðının bilinciyle Kürdistandaki savaşı alabildiðine tırmandırırken, Türkiyenin geri kalan kesiminde kendisine biat edecek her türlü siyasi ve ekonomik örgütlenmeyi bünyesine çekmeye çalışıyor.
Bahçelievler katliamı sanıklarının serbest bırakılmasıyla milliyetçilere istediklerin yapabilecekleri mesajını veren AKP, diðer yandan da Türkiyenin önde gelen Ýslamcı kadrolardan Naim Kurtuluşu yanına aldı. Tüm bu nüanslar Türkiyenin AKPnin eliyle 3. Milliyetçi Cephe iktidarına doðru gittiðinin işareti. Geçmişin Milliyetçi Cephe hükümetlerini ve ardından gelen karanlık dönemleri hatırlamak, yeni milliyetçi cephe hükümetini anlamamıza yardımcı olacak.