Ýlk açlık grevi başlayalı iki aydan biraz fazla zaman geçti. Bu zaman içinde açlık grevine katılanların sayısı arttı, ülkenin neredeyse her yanındaki protestoların yanı sıra Kürtlerin ve Türklerin bulunduðu neredeyse tüm ülkelerde gösteri yürüyüşleri ve dayanışma grevleri yapıldı. Çeşitli partiler ve uluslar arası kuruluşlar açlık grevcilerinin isteklerinin dikkate alınması için hükümete çaðrıda bulundular.
AKP de tutumunu bazen ikircikli de olsa belirledi: idamla tehdit etti, müdahale ederiz dedi, Kürtçe savunma serbest bırakılacak dedi ve ne yaparsanız yapın dedi
Yoðun olaylarla dolu geçen iki ayın üzerine genel bir deðerlendirme yapılacak olursa:
Birincisi: Eski bir deyimle söylenecek olursa, Mısırdaki saðır sultan bile Kürt halkının anadilde eðitim ve Öcalana uygulanan tecridin kaldırılması isteðini duydu ve buna hak verdi.
Ýkincisi: Henüz kesin karara baðlanmamış olmakla birlikte mahkemelerde Kürtçe savunma yapmanın saðlanacaðı açıklandı. Bu açıklamadan geri adım atabilmeleri zor görünüyor. Hemen uygulamayabilirler, biraz direnebilirler ama bunu fazla sürdüremezler.
Mahkemelerde Kürtçe savunma yapılabileceðinin kabul edilmesi (bu konuda herhangi bir şart söz konusu deðil, Türkçe bilenler de Kürtçe savunma yapabilecek) Kürtçe eðitim yönünde atılmış önemli bir adımdır. AKP bunu bildiði için bugüne kadar mahkemede Kürtçe savunma yapmayı ya Türkçe bilmemek şartına baðlamış ya da tümden reddetmişti.
Mahkemelerde Kürtçe savunma yapılabilmesinin kabul edilmesi, öncelikle bu dilin kamusal alanda kullanılmaya başlanması anlamına gelir.
Ek olarak, çok sayıda Kürtçe çevirmenin eðitilmesi gerekecektir.
Kürtçe bilen herhangi bir kişiyi mahkemeye getirip çevirmenlik yaptıramazsınız. Kürtçe-Türkçe ya da tersi yönde çeviri yapacak olanların iki dili de iyi bilen yeminli çevirmenler olması gerekir. Bunların eðitilmesi ve ilgili sınavlardan geçirilerek görevlendirilmeleri gerekecektir.
Almanyada yeterli Almancası olmayan bir Türk ya da Kürt için mahkemenin görevlendirdiði çevirmen hangi kıstaslara göre yetişmiş ise, bizde de aynısı olacaktır.
Bu uygulama Kürtçe eðitimin yolunu açacaktır.
Bu yolun kendiliðinden açılmayacaðı, çeşitli gerekçelerle engellemeler yapılacaðı bellidir. Bu konuda eskisi kadar direnilemeyeceði de bellidir.
Yirmi yılda Kürtçe diye bir dil yoktur anlayışından bugüne gelinmiştir ve bundan sonrasının da gelmesi eskisi kadar zor olmayacaktır.
Bu ülkede her şey direnerek elde ediliyor.
Hükümetler her hak isteðine karşı çıkıyor, doðal bir hakkı bile tanımamak için ısrar ediyor, direniş sonucu kabullenmek zorunda kalıyor ve bu kez henüz gerçekleşmemiş başka isteklere hayır demeye başlıyor.
Mahkemelerde Kürtçe savunma yapılmasını kabul ettiðiniz ya da kabullenmeye çok yaklaştıðınıza göre, bu konuda neden bu kadar direndiniz?
Kendisine hukukçu denilen bazı kişiler neden böyle bir hakkın olamayacaðı konusunda açıklamalar yaptılar?
Yirmi-otuz yıl önce de bazı profesörler Kürtçe diye bir dil olmadıðı konusunda açıklamalar yaparlardı.
Rezalet sürekli olarak kendini tekrar ediyor, sadece konu deðişiyor.
Talep önce reddediliyor, ısrarlı direniş sonucu kabul ediliyor, ardından o halde biz bu talebe karşı neden direndik diye sorulmuyor ve başka bir konudaki talep reddedilmeye başlanıyor.
Yirmi yıl önce federasyondan söz eden kişi zamanın Türk Ceza Yasasının 159. maddesi gereðince bölücü propaganda yapmaktan yargılanırdı.
Şimdi kulaklar ve beyinler bu kelimeye alıştı; konuşuluyor ve tartışılıyor.
Yıllardan beri kendini tekrar eden bu süreci yaşıyoruz.
Süreç aynı, sadece ön plandaki konu deðişiyor.
Görünen odur ki, bundan sonra da yaşayacaðız.
Uzun bir yol gelindi, ama önümüzde daha uzun bir yol var.
Eskiden ancak hayal edilebilen kazanımlar yavaş da olsa gerçek oluyor ya da en azından gerçek olabilecekleri görülüyor.
Bu çerçevede dikkat edilmesi gereken birkaç önemli nokta öne çıkıyor:
1. Bilinen bir şey olmakla birlikte sürekli tekrarlanması gerekecek derecede önemlidir: hiçbir zaman sadece kendinle meşgul olma, sürekli olarak karşıdakinin ne yaptıðına dikkat et.
Türk halkı psikolojik olarak savaştan yorgun düşmüş durumda ve bu yorgunluk kendini aldırmazlık olarak gösteriyor. Hiçbir şeye aldırmıyor. Ölümler kanıksanmış durumda ve savaş uzadıkça bu yorgunluk artıyor.
2. AKP bunu gördüðü için süreci kısaltmak ya da kısa sürede kendine uygun sonuç almak istiyor. Bu amaçla kışkırtıyor, tahkir ediyor ve sürekli olarak Kürt özgürlük hareketini ve Türkiyeli sosyalistleri kendi istediði alana çekerek orada savaşmaya zorlamak istiyor. Bir yöntem tutmazsa vazgeçiyor, başkasını deniyor.
3. Recep Tayyip Erdoðanın hemen her konuda görülen tipik bir yöntemi var: her konuyu tırmandırmaya ve kesin bir çatışmaya götürmek istiyor. Anlaşılabilir bir psikoloji çünkü insanlar artan oranda bu savaştan yoruluyorlar. Bıkkınlık her tarafa yayılıyor, çözün artık bu konuyu sesleri yükseliyor, ama nasıl çözüleceði konusunda somutluk bulunmuyor.
4. Bu durumda yapılması gereken gücümüzü olabildiðince rasyonel kullanmak, kesin çatışmalara girmekten, gücü bir alana yıðmaktan kaçınmak ve bu şekilde ilerlemektir.
Gerilla savaşının bilinen kuralıdır ve bu kural sadece kır gerillasında uygulanmaz. Genel olarak politikanın da gerilla savaşı vardır:
Rakip kesin çatışma istiyorsa, ona bu fırsatı vermeyeceksin; rakip acele ediyorsa, sen etmeyeceksin; rakip yorulacak, sen diri kalacaksın.
Hiçbir zaman gücü tek konuda, tek alanda yoðunlaştırmayacaksın.
Karşımızdaki politika açık: hemen o konuda kesin çatışma aranıyor.
Arasınlar, biz onların istediklerini yapmak zorunda deðiliz.
Politikanın çok önemli bir kuralıdır:
Sadece senin ne yaptıðın önemli deðildir, karşı tarafı ne yapmaya mecbur bıraktıðın da önemlidir.
Bu yapılabildiði oranda genel politik alan hakimiyeti saðlanır.
Hükümet açmazdadır. Şu veya bu alanda ilerde sürekli olarak kullanabileceði bir başarı kazanmak istiyor. Bu nedenle sürekli olarak gerginliði tırmandırma politikası izliyor.
Ona bu fırsatı vermemeliyiz.