AB’nin TC’ye, Efrîn ilhak pirimi

AB devletlerinin bir biçimiye TC devletinin arkasında durduklarını belli eden bir yaklaşım içerisinde olduklarını göstermeleri kadar doğal birşey de olamazdı.

15-16 Mart tarihleri arasında Paris’te Daimi Halk Mahkemesi (Tribunal Parmanent des Peuple-TPP) TC devletinin Paris katliamı, Sur, Cizre, Şırnak vb. yerleşim merkezlerinde işlemiş olduğu savaş ve insanlık suçlarını görüşmek için toplandı. Görülmeye başlanan dava da, söz alan konuşmacılar, TC devletinin işlemiş olduğu savaş ve insanlık suçlarına dair ayrıntılı bilgilendirmelerde bulundular. Böylece orada bir kez daha TC devletinin Kürdistan halkına karşı devletinin işlediği suçlar dile getirilmiş oldu.

Paris’te Daimi Halk Mahkemesi’nin toplandığı günlerde, Avrupa Birliği Komisyonu da almış olduğu bir başka kararı açıkladı. Yapılan bu açıklamaya göre "yardım" amaçlı TC devletine 3 Milyar Euro’nun verileceği ilan olundu. En ilginç olanı da AB’nin bu kararının açıklandığı gün, AB adına yapılan bir başka açıklamada da TC devletinin, kendisine verilen insani vb. mali "yardımların" amacı dışında kullandığına dair görüşler dile getirilmiş olmasıydı.

Kuşkusuz farklı uluslararası güçlerin, finansal kuruluşların TC devletine mali "yardımlarda" bulunmasının yadırganacak bir yanı yoktur. Dünde bulunmuşlardı yine yarında bunu yapmaya devam edeceklerdir. Ancak burada dikkat çeken yan bahsi geçen "yardımın" Suriye savaşında Türkiye’ye sığınan "mültecilerin ihtiyaçlarının karşılanmasına" yönelik olarak verildiği ve aynı gün kamuoyuna sızdırılan TC devletinin Hatay’da yapmış olduğu gizli bir toplantının almış olduğu kararlarda dile getirilenlerle birbirlerini tamamlayan yönler arz etmiş olmalarıydı. 

Kamuoyuna sızdırılan bu kararlar da ise; Efrîn’de TC devleti ve ona bağlı çete grupları tarafından işgal edilen bölgelerde içerisinde 100 binden fazla mültecinin yerleştirileceği bir kampın inşa edileceği ve bunun içinde insanların büyük gruplar halinde Efrîn’e geçirilmeye başlanıldığı yer almaktaydı.

Bu şekilde kamuoyuna yansıyan bilgi ile AB’nin TC devletine vereceği 3 Milyar Euro’nun nasıl kullanılacağı açığa çıkmış oldu. Böylece AB devletlerinin neden TC’nin, Efrîn’e yönelik başlattığı işgal ve yapılan katliamları sadece izlemekle yetindiği gerçekliği de kendini ele vermiş oldu.

AB devletlerinin bir biçimiye TC devletinin arkasında durduklarını belli eden bir yaklaşım içerisinde olduklarını göstermeleri kadar doğal birşey de olamazdı. Ki, onlardan bundan farklı yaklaşım içerisine girmelerini beklemek de bir hayal ve kendini kandırmak olurdu. Çünkü TC devleti Efrîn’i işgale başlamadan önce ABD ve Rusya’nın olduğu gibi, bu devletlerin de onayını almıştı. O nedenle de bazen "karşı çıkıyormuş" gibi görünseler de aslında ona her türlü askeri ve siyasi desteği vermekten geri kalmamışlardı. TC ordusu ve çetelerinin Efrîn’de kulandığı silahların, bombaların, tankların vb. çoğunluğu da bunlara aitti. Hatta bu devletler TC ordusunun elinde bulunan silahları son teknolojilerle yenileyerek, halka karşı daha etkili kullanılabilir hale getirme görevini de üstlenmişlerdi.

Şimdi vereceklerini açıkladıkları 3 Milyar Euro ile de, TC devletine işgal ettiği topraklara yerleşme ve ilhak etmede ihtiyaç duyduğu mali sorumluluğu üstlendiklerini göstermiş oldular. Avrupa Birliği adına bazı kişilerin "TC devleti ile aralarının iyiye doğru gittiği" yönünde yapmış oldukları açıklamalarda bunu doğrulamaktadır.

Avrupa Birliği devletlerinin bunu neden yaptıkları, neden Kürtlere karşı bu tür saldırıları destekler bir pozisyona düştükleri de anlaşılmaz değildir. Çünkü Ortadoğu’nun bugünkü hale gelmesinden, Kürdistan’ın parçalanmasından ve TC devletinin bu kadar saldırgan ve katliamcı/soykırımcı olmasının baş sorumlularıdırlar. Eğer böyle olmasaydı İngiltere’nin, Fransa’nın, Almanya’nın tavrı daha farklı olurdu. En azından TC devletinin sürekli olarak bu devletleri aşağılayan açıklamaları, mülteci sorununu sürekli kendilerine karşı kullanır bir pozisyonda olması, DAİŞ çeteleri eliyle gerçekleştirdiği katliamları karşısında boyun eğer bir pozisyonda değil, onları biraz daha kimlikli bir tutumun sahibi haline getirebilirdi.

Böyle yapmamışlardır, içerisine girdikleri bu tutum ile, TC devletine vermiş oldukları destekle gerçek yüzlerini bir kez daha göstermekle kalmamış, TC’nin bundan sonra Efrîn’de yapacaklarının önü açmış ve onu daha da cesaretlendirmişlerdir.

Çok açık ve net bir şekilde TC Efrîn’i ilhak edecektir. Kıbrıs’ta olduğu gibi çeşitli sahte ve paravan girişimlere başvuracak olsa da, bu gerçek değişmeyecektir. Böylece Ortadoğu’daki etkisini artırarak, bu coğrafya da yaşayan halkların başına daha fazla bela olacaktır. Kuşkusuz AB devletleri de, TC devletine daha fazla silah satarak, ihale alarak bundan yararlanacaklardır. Ancak daha sonra ne olacaktır? Bu hep böyle devam edecek midir? Ya da kullandıkları bu silah, yarın "kullananlara da döner" misali kendilerine de dönmeyecek midir?

Birçok örneğinde de görüldüğü gibi bu "etme-bulma dünyası"dır. Hem de hiç düşünmedikleri, ummadıkları bir anda ve biçimde kendilerine dönme olasılığı fazlasıyla bulunmaktadır. 

15-16 Mart tarihleri arasında Paris’te görülmeye başlanan Daimi Halk Mahkemesi’nin daha sonraki alacağı kararlar da, (izlediğimiz kadarıyla) bunun böyle olacağını gösterecektedir. Demek ki, hiçbir şey karşılıksız kalmamaktadır. Zalimin zulmü ve onunla işbirliği içerisinde olanlar unutulmamakta ve insanlığın, tarihin huzuruna çıkarılmakta, günü geldiğinde asıl Daimi yer ve makam olan insanlığın vicdanında yargılanmaktan kendilerini kurtaramamaktadırlar. Onlar da bugün, R.T. Erdoğan’ın Efrîn’de işlemeye devam ettiği insanlık ve savaş suçlarının baş yardımcıları, sorumluları olarak aynı mahkemede yargılanmaktan da kendilerini kurtaramayacaklardır.      

15-16 Mart Paris’te Daimi Halk Mahkemesi’nde (Tribunal Parmanent des Peuple-TPP) ortaya konan belgeler ve katılımcılarının anlatımları ve bugünle olan bağlantıları da bu gerçeği daha net bir şekilde göstermektedir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika