Özgürlük eylemleri her yerde

İmralı’da uygulanan ağır tecrit ve işkence, Kürdistan’ın dört bir yanında topluma dayatılan katliam oluyor. AKP Yönetim tarihinin aynı zamanda Kürt halkına yöneltilmiş bir katliam tarihi olduğu biliniyor.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan ve İmralı’da rehin tutulan diğer Kürt devrimcilerden 11 Eylül 2016 tarihinden bu yana hiçbir haber alınamıyor. Ne aile ve ne de avukat görüşü, hiç birisi yapılamıyor. Mektup gelip gitmiyor ve hiçbir haber çıkmıyor. Dolayısıyla aileleri, Kürt halkı ve sevenleri artık sağlık durumlarından bile endişe eder hale gelmiş bulunuyor. Aslında 5 Nisan 2015 tarihinden bu yana İmralı üzerinde çok ağırlaştırılmış bir tecrit uygulanıyor. Hiçbir görüşme yapılamıyor ve irtibat kurulamıyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki ağır fiziki ve psikolojik baskı ve işkence uygulamaları 18 yıl 10 ayını doldurmuş bulunuyor.

Kuşkusuz bu durum devrimci-demokratik güçlerde, yurtsever Kürt halkında ve dostlarında, her alandaki kadın ve gençlik örgütlerinde, küresel düzeyde tüm gerçek demokrat çevrelerde büyük bir öfke ve tepkiye yol açıyor. Zira söz konusu haksızlığı ve zulmü kabul etmiyorlar. Dahası Kürt Halk Önderi’nin özgürlüğünde kendi özgürlüklerini ve demokrasilerini görüyorlar. Bu temelde bulundukları her yerde İmralı işkence sisteminin parçalanmasını ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü isteyen eylemler yapıyorlar. Söz konusu eylemler dört parça Kürdistan’da, özellikle Avrupa’da ve dünyanın dört bir yanında gelişiyor. Yürüyüşler, mitingler, nöbet eylemleri, açlık grevleri, basın açıklamaları, toplantılar, konferanslar, kısaca her türlü demokratik eylem yapılıyor.

Bireyler ve topluluklar Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü isterken, aslında kendi özgürlüklerini istediklerini çok iyi biliyorlar. Bu nedenle söz konusu eylemler daha içten, cesur ve fedakâr bir tutumla yapılıyor. Her gün Kürdistan’ın ve dünyanın birçok alanında Kürt Halk Önderi’nin resimlerini ve özgürlük talep eden pankartları taşıyan eylemler düzenleniyor. Kuşkusuz bu eylemler günümüzün en özgürlükçü ve demokratik eylemleri oluyor. Bu vesileyle yapılan tüm özgürlük eylemlerini selamlıyor ve eylemcileri kutluyoruz. Söz konusu eylemlerin daha yaygın ve gür hale getirilerek özgürlüğün zafer kazanmasını sağlayacaklarına inanıyoruz.

Her yerdeki özgürlük eylemleri gerçekten çok derin bir anlam ve değer ifade ediyor. Fakat mevcut olandan çok daha fazla da geliştirilmesi gerekiyor. Çünkü İmralı işkence sistemi yaklaşık 19 yıldır devam etmesine rağmen, henüz tam yıkılıp tarihin çöp sepetine atılamamış bulunuyor. Halbuki geçen süre içerisinde bunun gerçekleşmiş ve başarılmış olması gerekiyordu. Demek ki mevcut eylemlilik, çok değerli ve anlamlı olmasına rağmen, tarihin kara lekesi olan İmralı işkence sistemini yıkıp atmak için yeterli olmamıştır. Bu durum, yani İmralı işkence sisteminin varlığı ve kendini sürdürmesi de her alandaki tüm faşist baskı ve terörün kaynağı olmakta ve her yerdeki baskı ve terörün düzeyini belirleyen ölçü olmaktadır. İmralı işkence sistemi yok edilmedikçe tüm dünyadaki faşist baskı ve terörün son bulmayacağı anlaşılmaktadır.

Faşist TC Devleti ve AKP-MHP Yönetimi tarafından yürütülen İmralı işkence sistemi, sadece Kürdistan ve Türkiye’deki faşist-soykırımcı baskı ve terörün düzeyini belirlemekle kalmamakta, onunla birlikte saldırganlığını tüm dünyaya yayabilmek için de tüm gücünü harcamaktadır. Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğünün bugün tüm insanlığı tehdit eden gerçekliği bu durumu ifade etmektedir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, kendisiyle yapılan bir görüşmede İmralı sistemini değerlendirirken şunları söylemişti: “Buradaki baskının niteliğini anlamak öyle kolay bir iş değildir. Ne yapsalar da ben buna dayanırım, benim için sorun değildir. Fakat buradaki baskı düzeyini tüm cezaevleri ve toplum için emsal yapıyorlar, bundan dolayı tutsaklar ve tüm toplum ağır işkence altında yaşıyor, ben buna üzülüyorum.”

Gerçekten de bugün AKP-MHP Yönetiminin her alandaki faşist baskı, terör, katliam ve işkence uygulamalarının düzeyini İmralı’daki uygulamalar, İmralı işkence sisteminin varlığı belirliyor. İmralı’da ağır tecrit ve işkence uygulanıyor, bu durum tüm cezaevleri üzerindeki tecrit, baskı ve işkenceye dönüşüyor. Nitekim Elazığ cezaevi örneğinde görüldüğü gibi, aylardır görüşme yapılamayan, haber alınamayan cezaevleri bulunuyor. AKP-MHP faşizmi zindanlara doldurduğu yüzbinlerce insana tek tip elbise giymelerini dayatıyor. Hiç kuşkusuz üzerlerine giyecekleri tek tip elbise ile, tüm tutsakların AKP çizgisinde tek tip düşünen beyinlere sahip hale getirilmeleri hedefleniyor.

İmralı’da uygulanan ağır tecrit ve işkence, Kürdistan’ın dört bir yanında topluma dayatılan katliam oluyor. AKP Yönetim tarihinin aynı zamanda Kürt halkına yöneltilmiş bir katliam tarihi olduğu biliniyor. Roboskî katliamı, Amed katliamı, Cizre katliamı, Sur katliamı, Nusaybin ve Şırnak katliamları, daha nice nice insan ve doğa katliamları faşist AKP Yönetimi altında gerçekleştirilmiş bulunuyor. 28 Aralık 2011 tarihinde bizzat Tayyip Erdoğan’ın emriyle gerçekleştirilmiş bulunulan Roboskî katliamının altıncı yıldönümü yaşanıyor. Evlatları Türk savaş uçaklarının bombardımanı altında parçalanmış olan Roboskîli aileler ve Kürt halkı tam altı yıldır adalet arıyor. Ama nerede?! AKP-MHP faşizmi yıkılmadıkça Türkiye ve Kürdistan’da adalete ulaşılamayacağı anlaşılıyor.

Kuşkusuz benzer vehamette ve hatta daha korkunç olanları Cizre ve Sur katliamlarıdır. Bu iki kentte yedi yüzden fazla sivil insan katledildiği gibi, beş bin yıllık tarihe sahip kentler de yıkılarak gerçek anlamda tam bir tarih katliamı gerçekleştirilmiştir. Cizre bodrumlarında sivil ve yaralı insanların üzerlerine benzin dökülerek cayır cayır yakılmış olmaları gerçeğini ne Kürt halkı ve ne de insanlık hiçbir zaman unutmayacaktır. Çünkü unutmak ihanettir, tarihin lanetlisi konumuna düşmektir. İşte bu vahşi katliamların da bugün ikinci yıldönümü yaşanmaktadır. Cizre ve Sur halkı, tüm Kürt halkı ve dostları adalet arasalar da, tıpkı Roboskî katliamında olduğu gibi, faşizmi yıkmak için mücadele etmek dışında hiçbir sonuca ulaşamamaktadırlar. Gerçek adaletin ancak AKP-MHP faşizminin yıkılması ile tecelli edeceğine her geçen gün çok daha fazla inanmaktadırlar. Tüm bu katliam şehitlerini yıldönümü vesilesiyle biz de saygıyla anıyor, katillerden hesabın yakında sorulacağını belirtiyoruz.

Bunlarla birlikte, İmralı’da ağır tecrit ve işkencenin Türkiye toplumu için de faşist baskı, terör ve katliam olduğu açıkça görülüyor. Bu faşist terör Ankara’da insan katliamı, Hopa’da doğa katliamı, sokakta Kürdün linç edilmesi, tüm Türkiye’de işten atma ve zindanlara doldurma oluyor. İmralı’daki ağır tecrit ve işkencenin her yerde kadına yönelik artan taciz, tecavüz ve katliam olarak yaşandığı da açıkça görülüyor. On altıncı yılına giren AKP iktidarı altında tam bir kadın katliamı yaşandığını insan hakları kuruluşları ve kadın örgütleri resmi verilerle ortaya koyuyor. İmralı’daki ağır tecrit ve işkenceye dayanan AKP-MHP faşizmi bugün Ortadoğu halklarının ve insanlığın başına bela haline gelmiş bulunuyor. Çünkü faşist baskı ve terörünü sadece Türkiye sınırları içinde değil, tüm Ortadoğu’da ve dünyada örgütleyip uygulamaya koyuyor.

Çok açıkça görülüyor ki, İmralı işkence sistemine dayanan AKP-MHP faşizmi bugün başta Kürt halkı ve Türkiye toplumu olmak üzere tüm insanlık için ciddi bir tehdit haline gelmiştir. Bunun tersi olarak, İmralı işkence sisteminin yıkılıp atılması da tüm insanlığı faşizm belasından kurtaracaktır. Yani Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü herkesin özgürlüğü ve faşizm belasından kurtuluşu demektir. O halde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü istemek, günümüz dünyasında gerçek demokrat ve antifaşist olmanın tek doğru ölçütüdür. Kimin gerçekten demokrat ve kimin sahte demokrat olduğunu anlamak için mutlaka Önder Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü isteyip istemediğine bakmak gerekir. Bu da Kürt halkının ve Kürdistan’ın özgürlüğü ile özdeştir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika