İran ve Türkiye yeni planlar peşinde

Demokratik Suriye Meclisi Eşbaşkanı İlham Ehmed'in Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi için kaleme aldığı makale...

Türkiye ile bölgedeki birkaç devlet arasında geçen dönemde diplomatik bazı görüşmeler oldu. Gündem, Suriye, Kuzey Suriye, PKK’ydi. Görüşmelerin ardından her kesimden yapılan açıklamalar çelişkilerle doluydu. Açıkça görülüyor ki; Türkiye ile İran arasında Kuzey Suriye konusunda bir uzlaşma durumu var. İdlib ve Efrîn konusu her iki ülke için de sıcak gündemler. İran bir süre daha İslami gruplara ihtiyaç duyarken, Türkiye’nin ise İdlib ve Azez koridorunu açmaya ihtiyacı var. Türkiye Suriye’ye yerleşmek ve kontrol ettiği alanı genişletmek istiyor. Bunun için de Arapları Kürtlere karşı kışkırtıyor, hem siyasi hem de askeri olarak Til Rifat’ta YPG’ye karşı bir girişimleri var. Bu çerçevede Rusların üzerinde büyük bir baskı uyguladı ve “ya Til Rifat’a beraber saldıralım ya da bunu yapmıyorsanız biz Efrîn’e saldıracağız” dediler.

Yine böyle olursa İdlib’in El Nusra kontrolünde olacağını ifade ettiler. Türkiye bir süre önce İran’ın Şii Hilali projesinin çok tehlikeli olduğunu söylüyor ve Kürtler bu projeye hizmet ediyor diyordu. Bu şekilde DAİŞ karşıtı cephe üzerinde şüphe uyandırmak, YPG’ye verilen desteği kesmek ve bu topraklar üzerinde kalıcı olmak istedi. Türkiye Rusya’nın her isteğine yanıt vermediğini görünce bu sefer Kuzey Suriye Federasyonu karşısında İran’a yanaştı.

İran, Suriye’de demokratik bir değişimden yana değil, onlar rejimin kalıcılaşması için uğraş içindeler. Zaten kendi meşruiyetlerini Suriye’de rejim üzerinden sağlıyorlar. İki güç üzerinde büyük hesapları var. Biri QSD diğeri muhalefet adına hareket eden silahlı gruplar. Herkes biliyor ki QSD’ye karşı yapılan planlar dünyadaki birçok güç ve devletin zararıyla sonuçlanıyor. Çünkü QSD karşıtlığı DAİŞ’in güçlenmesine neden oluyor. Hangi ülke böyle bir plana destek verse kendisi zarar göreceğini biliyor.

Rejim öyle bir aşamaya gelmiş ki doğru bir karar vermekten aciz. Her yandan müdahaleye uğruyor. Zaten kendisi de demokratik bir projeye sahip değil. Kendi kontrolünden çıkan bölgelerde gizlice ve farklı yöntemlerle oyunlar oynuyor. Bu şekilde yerel halkta döneceği izlenimi yaratmak istemekte ve “biz buraları onlara verdik, tekrar alacağız” diyor. Çaresiz durumda olan kimi kesimler de bunlara inanıyor ve korkuyorlar. “Böyle bir şey olursa hemen katlediliriz” diye. Belli ki rejimin problemi sadece silahlı gruplar değil. Ama problem büyüyor ve artık eskiye dönüş mümkün değil. Rejim değişimi esas alırsa belki krizi sonlandırmak mümkün olabilir, bunun dışında Suriye’nin parçalanması tehlikesi vardır ve Türkiye bunu bildiği için Suriye’den çıkmamak için her gün yeni planlar yapıyor.

Deniliyor ki muhalefet kendisini yeni bir müzakere sürecine hazırlıyor. Onların ilk toplantıları Riyad’da oldu ve başarısızlıkla sonuçlandı. Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye muhalefet üzerindeki etkisinin sürmesi için eskisinden farklı bir müzakere sürecine izin vermeyecek. Muhalefetin kimlik sahibi olması için onların önünde bir tek yol var. O da Türkiye’nin etkisinden kurtulma, ülke içine dönüş ve Kuzey Suriye projesiyle birlikte hareket etmek. Bunun dışında onların bir ağırlığı kalmaz. Türkiye giderek onlardan uzaklaşıyor ve rejime yanaşıyor.

Kürtleri işgalci olarak gösteren yaklaşımlar anlamsızdır. Şimdi herkes Kürtlere inanıyor. Bu Amerika için de Rusya için de böyle. Çünkü Kürtler bölgede değişim ve yenilenmenin faktörü, dinamizmi ve motor gücü olarak görülüyor. Bu gerçektir. Herkes “neden Suriye’nin tümüne hitap ediyorsunuz, görüş belirtiyorsunuz” diyor ama herkes de biliyor ki bu doğru değil. Kürtler de herkes gibi Suriye’nin geleceğine dair proje sunabilir ve Kürtler bu sorumluluklarını yerine getiriyor.

Eğer Suriye halkı böyle yapmazsa büyük bir felaket ile karşılaşacağı bellidir. Rejim bunları görmüyor. At gözlüğünü takarak olaylara bakıyor. Türkiye ve İran da tam bir yarış içinde, kim öne geçecek kavgası veriyor fakat bazı konularda da ortak hareket ediyorlar.

Suriye’deki Federal sistem için, “bu anayasa konusudur ve halk karar vermeli” deniliyor. Doğrudur. Biz de eski kanunla bunun olmayacağını söylüyoruz ve “hakiki müzakerelerle bir değişim gerekiyor” diyoruz. Eğer müzakereler olmazsa herkes durduğu yerden hareket eder ve onu geçerli kılmaya çalışır. Bu da Suriye’nin parçalanmasını daha rahat kılar.