İran rejimi Irak ve Suriye gibi mi olmak istiyor?
İran rejiminin Kürtlere savaş açması ve saldırması kendilerine bir şey kazandırmayacağı gibi bu saldırılarla daha çok kaybedeceği ortadadır.
İran rejiminin Kürtlere savaş açması ve saldırması kendilerine bir şey kazandırmayacağı gibi bu saldırılarla daha çok kaybedeceği ortadadır.
İran Molla rejiminin 4 Eylül günü Rojhilat'ın (Doğu Kürdistan) Sinê eyaletine bağlı Banê kentinde Qadir Behramî ile Heyder Fereci isimli kolberleri hedef alarak katletmesinin ardından Banê başta olmak üzere Rojhilat'ın birçok kentinde yaşanan eylemlerin üçüncü gününde İran rejimi fiili olarak olağanüstü hal ilan etmiş durumda.
Olayı sadece Qadir Behrami ve Heydar Fereci’nin katledilmesine karşı ortaya çıkan duygusal bir tepki olarak görmemek gerekiyor. Özelikle şu hususa dikkat çekmekte fayda var: Son zamanlarda Türk devlet yetkilileri ile İran rejimi arasında sık sık üst düzeyde askeri görüşmeler gerçekleştiriliyordu. Yapılan bu toplantılarda ortak operasyon dahil birçok karara vardıklarını kamuoyuna duyurdular. Bundan sonra gelişebilecek olayların bu çerçevede cereyan edeceği bir nevi belliydi. Nitekim KODAR yöneticilerinden Fuat Bêrîtan da son günlerde yaptığı açıklama ile Türkiye ve İran’ın başta askeri konular olmak üzere birçok hususta anlaştıklarını teyit etti.
Dolayısıyla Rojhilat'ta gelişecek olan olaylar bu konsepten bağımsız ele alınamaz.
Birkaç hatırlatmada bulunalım; ilk etapta Kuzey Kürdistan ve Doğu Kürdistan arasında duvar örme anlaşması imzalandı. Bunun akabinde İran rejiminin resmi yayın kuruluşları bu konuda Türkiye’ye gereken desteğin verileceğini duyurdu. Belki de en dikkat çeken husus, birlikte ortak operasyonların yapılacağını bu konuda hemfikir olduklarını beyan etmeleriydi.
Birkaç olasılık öne çıkmakta:
Birinci olasılık; Ortadoğu’da 'üçüncü dünya savaşı'nın yürürlükte olduğu herkes tarafından bilinmekte. Dolayısıyla ulus devletler ömrünü uzatabilmek için kendi konumlarını gözden geçirmekteler. Bu nedenle filli olarak OHAL’in ilan edilmesi ve Kürdistan eyaletine İran rejiminin askeri güç yığması, Kürtlerin hazırlık durumu ve örgütlülük düzeylerini ölçmek için olabilir.
İkinci olasılık; İran Hava Kuvvetleri, İran rejimine dönük bir müdahalenin olabileceği yönünde açıklama yapmıştı. Olası bir müdahalenin önünü alabilmek için öncelikle kendi içerisinde örgütlü ve güçlü olan muhalefeti ilk etapta bastırarak güçlü konumunu sürdürmek isteyebilir. Mevcut durumda Kürtler Rojhilat Kürdistanı’nda en güçlü dönemlerinde oldukları gibi bir o kadar da örgütlü bir yapılanması var. İkinci bir Rojava oluşumunun önüne geçebilmek için yine klasik yöntem olarak askeri gücünü Kürdistan eyaletine yığarak bunun önünü almak isteyebilir.
Üçüncü olasılık; İran Molla rejimi, Türk devleti ile yaptığı anlaşmalar gereği Qadir Behrami ve Heydar Fereci'yi katlederek bir provokasyon zeminini hazırlayarak askeri bir müdahalenin önünü açmak istemiş olabilir. Özellikle Kürdistan eyaletinde filli olarak OHAL ilan edilmesi, elektriklerin, telefonların ve internet hatlarının kesilmesi, bu olasılığı daha da güçlendirmektedir. Birçok Kürt insanının yaralandığı ve tutuklandığı bir ortamda askeri müdahale zemini oldukça güçlenmektedir. Bir müdahaleyi İran ordusu tek başına mı gerçekleştirir, yoksa yapılan anlaşma gereği Türk ordusu ile ortak mı yapar, onu önümüzdeki süreç daha iyi gösterecektir. Fakat böyle bir konseptin olduğu görülmektedir.
İran ordusunun bu saldırılarına karşı dün YRK’den de karşılıklı bir misilleme geldi. Ajanslara yansıdığı kadarı ile iki pastar hayatını kaybetmiş, iki pastar ise yaralanmıştır. Böylelikle İran rejimi bilerek ya da bilmeyerek adım adım bir savaşın içerisine sürüklenmektedir.
Sonuç olarak; İran rejiminin Kürtlere savaş açması ve saldırması kendilerine bir şey kazandırmayacağı gibi bu saldırılarla daha çok kaybedeceği ortadadır. Bu hususta bir iki şeyi hatırlatmakta fayda var: 2011 yılında İran rejimi ile TC devleti eş zamanlı Kandil Dağı'na saldıracaktı. İran kendi cephesinde geniş bir saldırı başlattı ve bu saldırı üç ay boyunca devam etti. Fakat öte yandan TC de masada İran rejimine verdiği sözleri tutmayıp sahada İran rejimini yalnız bıraktı. Böylelikle her iki tarafı çatıştırarak kendince bir kazanım elde etmek istedi. Bu saldırıların sonucunda İran ordusu üç ay boyunca bir tepeyi dahi YRK'den alamadı. Nihayetinde karşılıklı bir ateşkes ile İran rejimi istemlerine kavuştu. Bu hatırlatmayı yaparak İran rejiminin yapacağı tek şeyin hatasını tekrarlamak olacağını belirtiyorum. Kürtlerle savaşmanın kendisine kazandırmayacağı gibi büyük kaybettireceğini görmesi gerekiyor. Tek seçeneği Kürtlerle adil iç barışını sağlamaktır. Aksi durumda İran rejimi de Irak ve Suriye gibi olmaktan kendini kurtaramayacaktır.