İmralı heyeti: Derhal görüşme olmalı

İmralı heyeti üyeleri, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın durumuna ilişkin düzenlediği basın toplantısında, iki öneride bulundu. Heyet, avukat aile ya da İmralı heyeti üyelerinin derhal Öcalan ile görüşmesi gerektiğini belirtti.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın cezaevi koşulları ve son dönemde medyada çıkan haberlere ilişkin İmralı Heyeti üyelerinden Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve Ceylan Bağrıyanık, Halkaların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul İl Örgütü'nde basın toplantısı düzenleyerek, konunun hassasiyeti bakımından hükümete çağrıda bulundu.

Adalet Bakanlığı ile telefon görüşmesi yapığını belirten heyet üyesi Pervin Buldan da "Sosyal medyada çıkan haberler üzerine kaygılı olduğumuzu ilettim. Adalet Bakanlığı Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı'nın açıklama yaptığını söyledi. Ben de bunun yeterli olmadığını ve ailesinden, avukatlarından ya da siyasi heyetimizden birisinin gitmesi gerektiğini söyledim. Bu konuda henüz bir dönüş yapılmış değil" dedi.

Başından beri barış ve demokrasi için mücadele eden Kandıra F Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan İmralı Heyeti üyesi İdris Baluken’in eksik olduğunu belirterek konuşmasına başlayan Önder, “Her gün çürüyen, paçavraya dönen palavralarla rehin tutuluyor. Tıpkı eş başkanlarımız, milletvekili ve üyelerimiz gibi” dedi. Önder, “Türkiye’nin barışını hem de bölgenin barışı ve demokratikleşmesini mevcut siyasi aktörler içerisinde kavramsallaştırabilen ve demokratik bir teklif olarak ortaya çıkarabilen tek siyasi aktör olarak Sayın Öcalan üzerinde uygulanan tecrit ve mutlak izolasyon ile sosyal medyada dolaşıma giren, onun sağlık durumuna ilişkin çıkan durum üzerine bu toplantıyı yapıyoruz” dedi. 

Devletin, hükümetin Öcalan’a yaklaşımı onun bu siyasi gücüne ve demokratikleşme iradesine uygun bir ciddiyetle olması gerektiğini sözlerine ekleyen Önder, “Sayın Öcalan bu ülkede sıradan bir tutsak, bir mahkum değildir. 11 Eylül 2016 tarihinden bu yana ve 11 Eylül 2016 tarihinden önce de uzunca bir süredir gerçekleşen tecridin altında sadece kardeşi ile görüştürülmüştür. Bırakın Sayın Öcalan’ın taşıdığı ağırlık ve ağır işler, sıradan bir mahkuma bile uygulanmayacak bir tecridin muhatabıdır. Şu durumda, ailesi, avukatları ve İmralı Heyeti ile yıllardır görüştürülmüyor. Hükümet riyakar bir şekilde, onun sağlık ve güvenlik koşullarının yerinde olduğu saçmalığına bizim de, halkın da inanmasını bekliyor. Sayın Öcalan’ın hak etmesine rağmen en yasal en temek hakkı gasp edilmiştir" diye kaydetti.

Önder konuşmasını şöyle sürdürdü: “Buna dair hiçbir şey söylemeyen iktidara bir ad koymak gerekir. Niye böyle yapıyor? Bunu sormak gerekiyor, bunun için geriye dönüp baktığımızda şöyle bir gerçek ile karşı karşıyayız; Öcalan, bölge bu kaotik ve trajik duruma sürüklenmeden önce tabiri caizse her şey güllük gülistanlıkmış gibi gözükürken tüm bu olacak olanları neredeyse harfiyen haber verir öngörmüştür. Buna 15 Temmuz Darbesi de dahildir. Uyarı görevini defalarca yapmış ve bunu belgeleriyle, emareleriyle desteklemiş, bunu tarihsel arka planını çok net bir şekilde ortaya koymuş olmasına rağmen hiç kimse bu duruma uymadı. Bunu ciddiye almadı ve gerek ülke gerekse de bölge Sayın Öcalan’ın 'şunları yapmazsanız demokratikleşmeyi geliştirmezseniz, bu konuda cesur olmazsanız hegamonik yaklaşımlarınızı terk etmezseniz olacak olan bunlardır dediği noktaya geldik. Egemenlerim muktedirlerin bundan zarar gördüğü söylenemez; ama bölgenin ve bütün halkları ödenemez bir toplumsal maliyetle karşı karşıya getirdiler. Birinci zarar gören kesim bu, ikincisi demokratikleşme umudumuz ve çocuklarımızın geleceği çalındı. Bunlar da yerine konulabilecek, taklidi yapılacak şeyler değildir. Bu söylediğim sadece İmralı Heyeti olarak bizim görüşümüz değil bunu en yetkili hükümet yetkilileri, Adalet Bakanlığı, siyasi işlerden sorumlu devlet bakanlarından, Cumhurbaşkanına varana değin barış ve demokratikleşme süresince rol ve sorumluluk üstlenen herkes nerede ise bizden daha fazla Sayın Öcalan’ın tespitlerine vurgu yaptılar.”

‘NE OLDU DA TECRİT KATILAŞTI’

Hükümet yetkililerinin söylediklerine değinen Önder, “Sayın Öcalan’ın bu konudaki öngörüsü HDP’den daha ileri düzeyde diyordu, bu ülkenin süreçten sorumlu Devlet Bakanı. Kendileri seçim derdine düştüğünde 'Öcalan bunları görürse bunlar İmralı’ya gittiklerinde onları sopa ile kovalayacak' diyordu. Bu ve benzeri onlarca demecin ortak noktası Sayın Öcalan tüm bu gelişmeleri harfiyen yüksek bir öngörü ile büyük bir sezgi ve demokratik bir noktadan değerlendirmesiydi. Hükümetten bu yaklaşımı dillendirmeyen bakan kalmamıştı. Ne oldu da öngörüsünü kabul-takdir ettikleri bir insana bu kadar katı tecrit uyguluyorlar. Bunun biricik açıklaması vardı. Bölgede ve ülkede bütün politikalarını tercihlerini Kürt düşmanlığı üzerinden belirleme paradigması, hem bu tecridin günceldeki halinin gerekçesiydi, hem sürdürülmesinin gerekçesidir, hem de bölgenin barış ve demokratikleşmesinin önündeki en büyük engeldir” diye ifade etti.

İnsanlar diğer canlılardan ayıran bir hususun olduğunu sözlerine ekleyen Önder, “İnsanlar ders alırlar. Yönetimlerinde böyle bir sorumlulukları vardı. Hele bir ülke yönetenlerin bu anlamda çok daha büyük ve tarihsel bir sorumlulukları vardır. Tarih daha kaç kere bu ülkeye, yöneticilerine, Türkiye halklarına şunu kanıtlamak zorunda kalacaktır. Sayın Öcalan’a yaklaşımınız barışa olan yaklaşımdır. Ve ona dönük geliştireceğiniz tecrit ve izolasyon ve her türlü demokratik olmayan yol ve yöntem, bu ülkeye büyük bir toplumsal maliyet olarak daima çıkagelmiştir. Öte yandan tüm bir İmralı sürecinin hatta İmralı sürecinde önce demokratikleşme hamlesi olarak tanımladı bizlere. Suriye’den çıkmaya karar vermesi, Avrupa’ya dönük çalışmaları ile başlayan süreçte Sayın Öcalan ne zaman sesine kulak verilse bu ülkeye huzur, kardeşlik en önemlisi demokratikleşme anlamında önemli bir umut iklimi hakim olmuştur” dedi.

“Son 40 yılın iktidarlarında görev ve sorumluluk alan hiç kimse Sayın Öcalan bizi şu konuda yanılttı diyemez” diyen Önder, “Biz bunu en yetkiliği ağızlarından defalarca duyduk. Hepsinin ortak belirlemesi ‘tüm bu gelişmeleri bizden önce gördü. Söylediğinde çok anlayamadık. Yeterince cevap olamadık’ şeklinde değerlendirmeleri vardı. Bütün bunlar ortadayken, bütün bunlar gözlerimiz ile görmüş, kulaklarımız ile işitmiş bir heyet olarak, biz bu gün gelinen noktayı sadece iki temel açıklayıcı etmenle açıklayabiliriz” diye belirtti.

Bunları da Önder şöyle açıkladı: “Birisi bölgede iflah olmaz bir Kürt karşıtlığı üzerinden oluşturulan bütün politikalar, bir diğeri de barış yerine savaşın kendi iktidarını sürdürülebilir kılmak anlamında daha elverişli bir vasfı olduğu gerçekliğidir. Belki kısa dönem üstelik toplumların tarihlerinde önemsiz sayılabilecek 3-5 ay 1 yıl bu amaca hizmet edebilir; ama hiçbirimizin bu ülkenin ortak geleceğine ve bölgenin ortak geleceğine kendi siyasi hegamonik arzularını uğruna harap etmeye, tahrip etmeye , imha etmeye hakkımız olmadığını düşünüyoruz.”

'KABUL ETMEMİZ DÜŞÜNÜLEMEZ'

Öcalan’a tecrit temelli yaklaşımın bu ülkeyi ve bölgeyi her zaman felakete sürüklediğini kaydeden Önder, “Ona gereken ciddiyet ile yaklaşıldığında da her zaman bir demokratik umut iklimini yeşerttiğini bilen insanlar olarak, bizim bu tecridi kabul etmemiz düşünülemez, imkan ve ihtimal dışıdır. Hem bunu gördük hem de ona ciddiyetle yaklaşıldığı zaman olabilecekleri gördük. Bunu bütün ülke gördü” dedi.

Önder, “Süreci kesmek için ortaya koydukları mazeretler, çatışma sonrası çözüm süreci yaşayan hiçbir ülkede görüşmeleri kesme gerekçesi değildir. Tam tersine bu tür arızalar, bu tür kırılmanın yaşanması, gerçekleşmesi ancak görüşmelerin yükseltilerek daha da ciddileştirerek, geliştirilmesi ile aşılabilmiştir” diyerek insanlık tarihinin bunu deneyimlediğini söyledi.

'DEVLET İZİN VERMEZ İSE BUNLAR OLMAZ'

Kimsenin bu ülke halklarının geleceğini karartmaya hakkının olmadığını söyleyen Önder, "Kendi hurafelerinizi bu ülkede savaş gerekçesi olarak sunamazsınız, buna hakkınız yok. HDP ve DBP'ye dönük imha operasyonları başladığı günden beri sürdürdükleri bir yalan var. Belediyelerimizin Kandil'e para, araç taşıdığını iddia ediyordu. Yalancı, riyakarlar! İnsan bugüne kadar bir tane delil getirmez mı? Koymaz mı ortaya? Hani başkanlarımız yolsuzluk yapmıştı? Bunun yanında sosyal medya meselesi de bizim için önemli bir meseledir. Hem devlet nezdinde hem siyasi ve askeri muhataplar nezdinde, 3 yıllık süreci yakından takip etmiş arkadaşlarınız olarak şunu söylüyoruz; devlet izin vermese bunlar olmaz. Yayılan bu söylentiler bizi derinden endişelendiriyor" dedi.

'UYARIYORUZ'

Hükümete tarihsel bir uyarıda bulunduklarının altını çizen Önder, "Barış sürecinin seçilmişleri olarak; bu ülkede sadece barışın değil, halkın daha çok yoksullaşması, gençlerin yozlaşması, ekolojik mücadelemiz, kadın mücadelemizi tanıyan birileri olarak bu savaşın sonlanması için Sayın Öcalan ile görüşülmesi gerektiğini tekrarlıyoruz. Demokrasinin yolu İmralı'dan geçiyor. Bu durum asla kabullenemez ve ağır toplumsal sonuçlar çıkarır. Bu yılların tespitidir, tehdit değildir. Her ikisini de denediniz, ikisinin de sonuçlarını gördünüz. Yıllarca geri adım atmamış bir halk ile karşı karşıyasınız. Henüz çareler tükenmemiştir. Çağrımızı yapmak istiyoruz; tankla, tüfekle bir sonuca varamazsınız. Tek yolunuz var o da bölgeye demokratik bir teklifte bulunmak. Bu demokratik teklif pratikte kanıtlanmalıdır" diye dile getirdi.

Son olarak hükümete çağrı yaparak iki öneride bulunan Önder, "Öncelikle Sayın Öcalan'ın sağlık durumunun öğrenilmesi için ailesinden birinin, avukatının ya da İmralı Heyeti'nin derhal İmralı'ya gitmesi ve zaman sektirmeden gitmesi gerekir. Öcalan'ın sağlık durumunu birinci ağızdan duymak istiyoruz; müzakere sürecini ciddiyet içeren bir yaklaşım ile yeniden görüşülmesi gerekiyor" dedi.

Adalet Bakanlığı ile telefon görüşmesi yapığını belirten heyet üyesi Pervin Buldan da, "Sosyal medyada çıkan haberler üzerine kaygılı olduğumuzu ilettim. Adalet Bakanlığı Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı'nın açıklama yaptığını söyledi. Ben de bunun yeterli olmadığını ve ailesinden, avukatlarından ya da siyasi heyetimizden birisinin gitmesi gerektiğini söyledim. Bu konuda henüz bir dönüş yapılmış değil" dedi.