İdlib kapışması...

ABD ile Rusya Suriye konusunda anlaşmak zorunda olan iki ülke. Zira her ikisinin çıkarı bölge petrolleri ve bu petrollerin Türkiyesiz bir hattan Avrupa ve diğer ülkelere taşınmasıdır.

İdlib kapışması başladı. Erdoğan ve AKP, Rusya ve İran ile geçen sene Moskova’da temelini atıp Astana’da toplantılarla vardıkları anlaşmaların bir sonucu olarak, daha önce Fırat Kalkanı adıyla Cerablus, Bab işgali için kullanılan çete grupları ile şimdi İdlib’i işgal etmeye çalışıyor. Bu işgal için Nusra’nın bazı kesimleri ile anlaştı. Ama Nusra’nın bazı kesimleri de Türkiye’nin İdlib’i işgal etmesine karşı çıkıyor.

HALEP İLE BAŞLAYAN BİR SÜREÇ

İdlib’in Türk ordusu tarafından işgal edilmesi, yeni bir plan değil. Bu plan, geçen sene Halep ile başladı. Rusya, Türkiye'ye bağlı çete gruplarının Türkiye tarafından Halep’ten çekilerek, Halep’in Rejim ve Rusya tarafından denetime alınması karşılığında ve çok amaçlı yapılan bir plandı. Türkiye buna karşılık Rusya ve Rejimden Rojava ve Kuzey Suriye topraklarının birleşmesini engellemek için Cerablus ve Bab’ı işgal etme pazarlığını yaparak bir anlaşmaya vardı. Onun için 26 Ağustos'ta Cerablus’u işgal etmeye başladı. Daha sonra aylar süren şekilde ve çok kayıp vererek, çok sayıda sivili de katlederek Bab’ı işgal etti. Bab’dan sonra hedefi ise Minbic ve Reqa'ya kadar işgalini derinleştirmekti. Kuzey Suriye Federasyonu ve Rojava yönetimi ile QSD ve YPG komutanlarının ABD ve Rusya ile yaptıkları görüşmeler sonucunda Türkiye’nin Minbic hesapları altüst oldu. Minbic ve Reqa planları altüst olunca Şehba ve Efrîn üzerinden yeni planlar geliştirmek istedi. Uzun süre bunun için uğraştı. Şehba’daki birçok merkeze askeri üs kurdu. Reqa operasyonunun başlaması, Rusya’nın göz kırpması ile Kilis, İslahiye sınırına güç yığarak, Efrîn ve Şehba’yı işgal etmek için hazırlıklar yaptı. Bu planı da Kürtler ve Kuzey Suriye Federasyonu haklarının Rusya’ya tavır koyması ile tutmadı.

MİNBİC, REQA VAADİYLE TOPLADIĞI GRUPLAR ELİNDE PATLADI!

Türkiye, Halep üzerinden Rusya ve Rejim ile ilk etapta Cerablus, Bab, daha sonra Minbic ve Reqa'yı alıp teslim edecek; Türkmen gruplarının öncülüğünde ve komutasında El Kaide ve Müslüman Kardeşler'in grupları Ahrar-u Şam, Türkistan İslam Partisi, Feyleq El Şam, Mücahitler Ordusu Bileşimi, Ehrar Şarkiye, Firket El Hemze, Cephet El Şamiye, Nuredîn Zenki Tugayları, 46’ncı Alay, Cewad Ebû Heteb , Ibin Teymiyê Taburu, Hêza 23, Türkmen Sultan Murad, Kanuni Sultan Süleyman, Sultan Abdulhamit, Semerkant 1. ve 2. Sahil Tümenleri gibi çok sayıda grup topladı. Bunların yanı sıra daha sonra Hama ve Humus’taki grupların çekilmesine ilişkin Rusya ile yaptığı anlaşma sonucu çekilen grupları da Cerablus, Bab ve Ezaz çevresine yerleştirdi. Diğer yandan Halep’ten çektiği grupları ise yardım ve desteklerini kesmeden sunmak için İdlib'de topladı. Ancak İdlib'de bir sorun vardı. Zira İdlib Nusra yani yeni adıyla Tahir uş Şam el Kaide grubunun elindeydi. Her ne kadar Ehrar Şam da İdlib'de varlık göstermeye çalışsa da, İdlib’in hemen hemen tamamı Nusra’nın elindeydi. Türkiye’nin topladığı bu gruplar Minbic ve Reqa plan ve hesapları tutmayınca, elinde büyük bir sorun oldu. Bazı gruplar gidip Rejime sığındı. Bazı gruplar koparak Ceyş El Suwar ve Cephet El Ekrad ile birleşti. Onlarla birlikte Hama, Humus’ta Suriye halk devrimini devam ettirmek için cepheler oluşturdu. Türkiye bu gruplara ya yeni bir alan açacak yada bu gruplar Türkiye içlerine kadar çekilerek Türkiye’nin başına bela olacaklardı. Türkiye bu grupların kendisine daha fazla sorun oluşturmaması ve asıl hedefi olan Kuzey Suriye ve Rojava lehine gelişmekte olan sürecin önüne geçmek için, Rusya ve İran ile üçlü bir koordinasyon kurmaya gitti. Bunun sonucunda Astana toplantıları başladı. Bu toplantılarda Rusya’nın hedefi, bu grupları terörist olarak kabul ettirip Suriye topraklarından çıkarmaktı. İran, Suriye’deki etkinliğini arttırmak ve kendi çizgisine çekmek için Türkiye’nin Suriye, ABD ve diğer uluslararası güçlerle daha fazla karşı karşıya gelmesinin hesaplarını yaptı. Rusya ve İran'ın Türkiye’nin İdlib'i işgal etmesine karşı çıkmamaları, aksine daha fazla içeri girmesini istemelerinin altında bu hesaplar yatıyor. Türkiye ise Kuzey Suriye Federasyonu lehine yaşanacak gelişmelerin önüne geçmek, Cerablus ve Bab’dan çıkmamak için, bir adım daha ileri atmayı hedefliyor. Elinde patlayan gruplara yeni bir alan yaratarak, Suriye ile ya uzlaştırma ya da Suriye ve Rusya eliyle yok imha ettirme planlarını yapıyor.

İDLİB'DEN SONRA EFRÎN Mİ...

Türkiye’nin İdlib’i ordusu ve kendisine bağlı çete grupları ile işgal girişimini başlatmasından sonraki hesap ve planlarından biri de, Efrîn ve Şehba’ya yönelik planlarıdır. Türkiye İdlib'den sonra Şehba ve Efrîn'e yönelmeyi, bu konuda Rusya ve İran’dan icazet alacağını düşünüyor. Ancak bunu yaparken ABD’nin stratejik ortaklığından dem vurması ve ABD’nin denetimindeki BM ve NATO üyeliği olmasına rağmen NATO üyesi olmayan iki ülke ile ABD karşıtlığı anlamına da gelebilecek bir adım atması, bir anda ABD’nin kendisine karşı sert bir tutumu ile karşı karşıya kaldı. Daha işgal girişiminin ilk gününde ABD, Türk vatandaşlarının ABD vize başvurularını askıya aldı. ABD'nin halihazırda vize başvurusunu durdurduğu ülkelerin arasında İran, Libya, Suriye, Yemen, kısmen Belarus, ve Kamboçya var. Trump'ın 18 Ekim'de uygulanmaya başlayacak "vize yasağı kararnamesi" ile birlikte seyahat kısıtlamaları ve sıkı güvenlik kontrolleri getirilen ülkeler; İran, Libya, Somali, Suriye, Yemen, Çad, Kuzey Kore ve Venezuela oldu. Türkiye de bu ülkeler arasında yerini almaya başladı.

ABD ile Rusya Suriye konusunda anlaşmak zorunda olan iki ülke. Zira her ikisinin çıkarı bölge petrolleri ve bu petrollerin Türkiyesiz bir hattan Avrupa ve diğer ülkelere taşınmasıdır. Rusya’nın Latkiye, Tartus, Cısır Şuğur gibi sahil kentlerini tutması, bu hattın çıkış noktasının tutulması anlamına geliyor. İdlib’i almasıyla ABD kartının güçlenmesi ve pazarlığa daha güçlü oturması anlamına geliyor. Onun için Rusya şimdi kendisi ile Suriye’nin askeri gücü ile yapacağı işi, yani İdlib'de Nusra ve diğer gruplarla çatışması yerine Türkiye’yi, Türk ordusunu çatıştırıyor. Ancak bunu neye karşılık yaptığı henüz bilinmiyor. Cerablus, Bab işgalinden sonra Türkiye’yi Şehba ve Efrîn konusunda iştahlandırmıştı. Bunu devam ettirip Kürtlerden tavizler koparmaya çalışır. Kürtlerin ve Kuzey Suriye topraklarının bir bölümünü ABD’den kopararak yanına almaya çalışır. Bunun olmaması durumunda, sınırlı da olsa, Türkiye’nin Efrîn ve Şehba’ya saldırmasına izin verebilir ya da göz yumabilir. O açıdan İdlib'den sonra Efrîn ve Şehba’nın Türkiye saldırıları ile karşı karşıya kalma ihtimali var. Askeri saldırılar olmasa da, Türkiye’nin Efrîn ve Şehba’yı kuşatmaya alarak ambargo uygulamasını düşünecek. Ancak böyle bir durum, Rusya ve Rejimin Kürtler ve Kuzey Suriye halkları ile çatışır hale gelmesi demektir. Rusya daha fazla taviz koparmak için Türkiye sopasını Kuzey Suriye halkları, Efrîn ve Şehba’ya gösterecek gibi görünüyor.

İDLİB'DE ŞİDDETLİ ÇATIŞMALAR, TÜRKİYE'DE PATLAMALAR OLABİLİR

Cerablus, Bab, İslahiye ve Kilis tarafından Efrîn ve Şehba işgali planı tutmayınca, Türkiye bu alanlara yığdığı asker güç ile bu alandaki gruplarını İdlib’in işgali için son Astana toplantısında alınan kararla, işgalci güç olarak kullanılması için Reyhanlı ve Antakya’ya kaydırdı. Son bir aydır da İdlib’deki Nusra ile Antep, Antakya ve Ankara’da anlaşmak için görüşmeler yapıyor. Yaptığı görüşmelerde Nusra ile gruplarını ortaklaştırmaya çalıştı. Bunun yanı sıra Nusra ile çatışmadan İdlib'den çıkmaları ya da devir etmeleri için bu görüşmeler gerçekleştirildi. Nusra’nın bir bölümü anlaşmaya vardı. İşgale karşı çıkan, Nusra’nın başındaki Muhammed Colani ve onun çevresinde yer alan üst düzey komuta kademesidir. Rusya bunun için 3 Ekim'de İdlib'i savaş uçakları ile bombaladı. Rusya Savunma Bakanlığından, Nusra liderlerinin İdlib’deki bir toplantısına hava saldırısı düzenlendiği, saldırıda El Nusra’nın 12 saha komutanı ve 50 korumanın öldürüldüğü, Colani'nin ağır yaralandığı açıklaması yapıldı.

Colani ve ekibi Türkiye ile anlaşmama tavrını sürdürüyor. Bu da, Türkiye’nin İdlib'de ilerlemesi ile birlikte şiddetli çatışmaların yaşanabileceğini gösteriyor. Zira İdlib halkının büyük bir bölümü bu işgale karşı çıkıyor. Bu, Türk ordusu ve çetelerine karşı ciddi bir direnişin olacağını gösteriyor. İdlib'de Türk ordusu ve çeteleri bir direniş ile karşı karşıya kalırken, Nusra Türkiye’nin iç kesimlerinde bazı eylemlere de yönelebilir. Nusra’nın Türkiye’deki örgütlenmesinin Suriye’deki tüm gruplardan daha güçlü olduğu biliniyor. Onun için Türkiye’yi çok tehlikeli günlerin beklediğini söylemek hiç de yanlış olmaz. Çünkü her türlü örgütleme, çalışma hakkı verdiği, buna göre bir örgütlemeye giden El Kaide’nin Suriye’deki temsilcisini şimdi de karşısına almış durumda.