Çetebaşı Erdoğan!

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu'nun Yeni Özgür Politika gazetesinde yer alan makalesi.

Türkiye'de ne Osmanlı, ne 12 Eylül, ne de başka dönemde rastlanmayan biçimde mahkemeler iktidara bağlanmış durumda. Belki de dünyada böyle bir devlet ve iktidar olmamıştır. Herhalde hiçbir kral, padişah, çar, şah, emir, prens, bakan, cumhurbaşkanı ya da başbakan Tayyip Erdoğan kadar mahkemeleri yönlendirmemiştir. Tayyip Erdoğan iktidarı herhangi bir çete oluşumu gibi davranıyor. Çete başı ne derse o uygulanır! Tayyip Erdoğan bu karakteriyle çete başıdır. Tayyip Erdoğan karşılaştırılsa karşılaştırılsa IŞİD imamı Ebubekir Bağdadi ile karşılaştırılabilir. Belki Ebubekir Bağdadi bile bu kadar mahkeme ve yargılamalarla uğraşmamıştır. Bu kadar yargıyla uğraşılması, kime ne kadar ceza verilmesi gerektiğinin belirlenmesi, kim tahliye olacak, kim cezaevinde kalacak üzerinde durulması Tayyip Erdoğan’ın iktidarının ne kadar zayıf olduğunu göstermektedir.

HDP Grup Başkan Vekilliği yapmış, İmralı görüşmelerine katılmış ve hala milletvekili olan İdris Baluken’e 16 yıl kadar ceza verilmiş. Çünkü AKP iktidarını rahatsız eden konuşma yapmış. Türkiye'nin sorunlarına, Kürt sorununa Tayyip Erdoğan gibi bakmamış. AKP iktidarının ne kadar faşist ve kirli iktidar olduğu milletvekilleri ve belediye eşbaşkanlarına yönelik uygulamalarından anlaşılmaktadır. Türkiye'de hiçbir dönemde bu kadar milletvekili ne cezaevine atılmış, ne de yargılanmıştır. Şu anda Türkiye tarihinin en faşist hükümeti iktidarda bulunmaktadır. Bu faşist iktidarın Kürt halkına, demokrasi güçlerine ve Türkiye'nin gerçek demokrasi güçlerine yönelik çok şiddetli saldırıları vardır.

Bu soykırımcı faşizm Kürt sorununa demokratik yaklaşım göstermeyenlere veya ilgisiz kalanlara fazla dokunmuyor. Kürt sorununun çözümünü isteyen ve Kürtler üzerindeki baskılara karşı çıkan Türkiye'nin sol ve demokrasi güçlerine şiddetli saldırı var. Ancak Kürt sorunu konusunda duyarsız kalanlar üzerine fazla gidilmiyor. AKP-MHP faşizmi Türkiye halkına, aydınlarına, yazarlarına, solcularına, demokratlarına ‘Kürt sorunuyla ilgilenmezseniz sizlere karışmayız, Kürtlere yanaşırsanız yanarsınız’ mesajı veriyor. Bu baskı ve tehdit karşısında AKP’den rahatsız da olsa bir kısım aydın, yazar, sosyalist, demokrat Kürt sorunundan uzak duruyor. Kürtler üzerindeki soykırım politikası karşısında sessiz kalıyor. Böyle olunca kirleniyorlar. Aydın, demokrat, sol, sosyalist olma karakterleri de bitiyor. Türkiye'nin en temel demokrasi, insan hakları, hak, hukuk, vicdan ve ahlak sorunu Kürt sorunudur. Kürtler üzerindeki soykırıma karşı çıkmayan, Kürtler üzerindeki zulme karşı çıkmayan bırakalım sol, sosyalist ve demokrat olmayı, ahlaklı ve vicdanlı insan bile olamaz. Türkiye'de insan olmanın ölçütü de Kürt’e yaklaşımdır, Alevilere yaklaşımdır. Zaten bu konularda ahlaklı, vicdanlı ve demokrat olan her konuda ahlaklı, vicdanlı ve demokrat olur.

Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan beri özel savaş yürütüyor. Kürtleri soykırıma uğratmak için her yol ve yöntemi deniyor. En başta da toplum üzerinde Kürtler hakkında öyle bir algı oluşturuyor ki, Kürtler üzerindeki soykırım politikası ve zulmü normalleştiriyor. Bu açıdan özellikle 1970’li yıllara kadar soykırım ve zulmü normalleştirmiştir. Ne zamanki Türkiye'de sol ve sosyalist düşünce gelişiyor, o zaman Kürtlere bakışta bir değişme oluyor. 1970’li yıllarda tam olmasa da Kürtlere yönelik bakışta bir değişme olmuştur. Özellikle Kürt gençleri Türkiye'deki demokrasi mücadelesine katılınca, sosyalizme eğilim gösterince ve Kürt halkında belli bir bilinçlenme oluşunca sosyalist gençler ve demokratlar Kürt sorununa belli düzeyde ilgi göstermeye başladılar.

12 Eylül askeri faşist cunta Kürtler üzerine gittiği gibi, Kürt sorununa demokratik bakış içinde olan solun üzerine de şiddetle gitti. 1990’lı yıllarda Kürt halkının özgürlük mücadelesi gelişince, Kürtlere yönelik ilgi ve sempati gelişince yine şiddetli bir saldırı dalgası başlatıldı. Sadece Kürtler üzerine değil, Türkiye'deki sol ve demokratik güçler üzerine de şiddetle gidildi. Basında Kürt sorununa olumlu yaklaşan herkesin üzerine gidildi ve susturuldu. Bu konuda nasıl baskı kurulduğunu bizzat Mehmet Ali Birand itiraf etmiştir. Bizlerin bildiğini Türkiye kamuoyuna açıkça ifada etmiştir.

Şu anda Kürtler ve Kürtlere yakınlık hissedenler üzerine en şiddetli gidildiği dönemdir. Sadece Kürtlerin değil, Kürtlere dostluk yapanların da kökü kazınmak isteniyor. Bırakalım devrimciler ve açık mücadele içinde olanların, Kürt sorununda en liberal Kürt kesimler üzerine de şiddetle gidiliyor. Mücadele edenlere değil, Kürt sorununun varlığından söz eden Kürtlere de tahammül edilmiyor. İsteniyor ki tüm Kürtler özgürlük ve demokrasi isteminden vazgeçsin. Mücadele iradesi ve istemi olmayan, sadece Kürtlükten söz eden en naif Kürtler bile baskıyla susturuluyorlar. Bu bir kök kazıma ve bu temelde soykırım politikası yürütme oluyor. Kürtlere ait hiçbir düşünce ve söz söylenmesi istenmiyor. Mezarlıklara saldırı da bu kök kazıma ve soykırım politikası temelinde gündeme getirilmiştir.

Türkiye'de dört dörtlük bir Kürt soykırım politikası vardır. Tüm politikalar kök kazıma ve soykırım üzerine şekillendiriliyor. İç ve dış politika da Kürt soykırımı üzerine kuruluyor. Bu nedenle içeride Kürt sorununun çözümünü isteyen ve olumlu bakan herkes hedef alınıyor ve düşman gösteriliyor. Böylece Kürt sözcüğünü ağzına alan kimse bırakılmak istenmiyor. Şu anda sol, sosyalist, demokrat olduğunu söyleyen birçok kesimin AKP iktidarının gazabına uğramamak için bu konuda konuşmak istememesi ve tutum göstermemesi durumu yaşanıyor. Tabii ki bu sol ve demokratlık adına üzücü, hatta utanç verici bir durum. Türkiye toplumu böyle kirleniyor. Sol, sosyalist ve demokratlar böyle yaklaşım içinde olursa Türkiye toplumu tabii ki kirlenir. Çünkü sol, sosyalistler, aydınlar, yazarlar, demokratlar halkın vicdanı ve ahlakıdırlar. Bunlar da kirlenince toplum tamamen savunmasız kalıyor ve kirleniyor.

İdris Baluken’e yönelik saldırı da kök kazıma ve soykırım saldırısının bir parçasıdır. İdris Baluken, İmralı görüşmelerine katılıyordu. Devletle PKK arasında arabuluculuk yapıyordu. Defalarca devletin bilgisi dahilinde Kandil’e gidip gelen heyetin içindeydi. Bu heyet İmralı’dan mektup getiriyor, İmralı’ya mektup götürüyordu. Devletin AKP iktidarına mesajlarını Kandil’e getiriyordu. Bunlar bizzat devlet yetkililerinin ve AKP yönetiminin bilgisi dahilinde oluyordu. İmralı’ya giden heyet, AKP iktidarıyla ilişkileri iyi sürdürmek ve heyet içinde olmanın gereği söylem ve açıklamaları da yumuşak oluyordu. Heyet olma pozisyonu gereği sert eleştirmeleri gereken konularda bile çok yumuşak yaklaşıyorlardı. Buna en fazla dikkat edenlerden biri de sayın İdris Baluken’di. Gerçek buyken İdris Baluken’in zindana atılması ve ağır ceza verilmesi anlamlıdır ve bir amaç gütmektedir.

İdris Baluken’e yönelik tutum, İmralı ile yapılan görüşmeler sonucu Kürt sorununun legalleşmesi, devlet ve iktidarla yapılan görüşmelerle Kürt sorununun demokratik çözüm konusu olmasının da kökü kazınmak isteniyor. Çözüm tartışmalarının da kökü kazınmak isteniyor. İktidarın çözüm politikası ve anlayışı yoktu. Ancak o zaman iktidarını güçlendirmek ve Kürtleri mücadeleden alıkoymak için taktik olarak yumuşak yaklaşım göstermeyi ve bazı görüşmeler yapmayı gerekli görmüşlerdi. Bu görüşmeler ister istemez Türkiye toplumunda Kürt sorununun çözümünü meşrulaştırmıştı. AKP iktidarının niyeti ne olursa olsun bu durum Kürt sorununun çözümü ve bu konuda mücadele edenler için olumlu bir zemin yaratıyordu. Zaten Kürt Halk Önderi ve Özgürlük Hareketi devlet ve iktidarın çözüm politikası olmadığını görmesine rağmen toplum ve çeşitli kesimleri Kürt sorununun çözümüne hazırlamak için çatışmasızlık ilan etmiş ve görüşmelerde bulunmayı gerekli görmüştü.

İşte şimdi AKP iktidarı bu dönem toplumda oluşan Kürt sorununun çözümünün meşrulaşmasının kökünü kazımayı hedefliyor. Bu dönemi tamamen unutturmak ve insanları Kürt sorununun çözümünü düşünemez hale getirmek istiyor. Öyle ki, o dönemde hükümet adına bu görüşmeleri sürdürenlerin bile kamuoyunda görünmesini istemiyor. Böyle düşünen bir iktidar bu görüşmelerde yer alan Kürtleri de zindana atıyor ve cezalandırıyor. İdris Baluken’e yönelik tutum tamamen Kürt sorunuyla ilgili görüşmelerin kökü kazınmak amaçlıdır. Bir daha kimse bu dönemi hatırlamasın, ağzına almasın isteniyor. AKP iktidarı açıkça o dönemi unutun, o bir taktikti, sanki bir çözüm politikası varmış gibi algılanmasın diyor. O görüşmelere katılanların cezalandırılması, itibarsızlaştırılması ve düşman görülmesi kesinlikle böyle bir anlayışın sonucudur. Böylece Türkiye halklarına ve Kürt halkına Kürt sorunu diye bir yok, bu sorunun çözüleceği gibi bir düşünceyi ve algıyı aklınızdan çıkarın deniyor. İdris Baluken’e yönelik saldırı bu anlama geliyor. Çözüm konusunu araçsallaştıran AKP iktidarı şimdi de Kürt sorunuyla ilgili görüşmeler olduğu algısının kökünü kazımak için İdris Baluken araçsallaştırıyor. İdris Baluken böyle bir algının kökünü kazımak için araç olarak kullanılıyor. İdris Baluken’in cezalandırılması şahsında o sürecin kökü kazınmak isteniyor. İdris Baluken’e yönelik tutum kesinlikle bu anlama geliyor. İdris Baluken’e neden yöneliniyor sorusunun cevabı budur.

AKP iktidarının Kürt sorununa, Kürt halkına ve Türkiye halklarına yaklaşımı kesinlikle bir kök kazıma ve soykırım saldırısı olarak görülmelidir. Böyle görülürse AKP iktidarının her söylemi, tutumu ve adımı daha iyi anlaşılır.