5 Ocak Paris görüşmesi bir tesadüf değildir

Üç Kürt kadın devrimci: Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in şahadetlerinin beşinci yıl dönümündeyiz. 

Geride bıraktığımız dört yılın her bir günü unutulmadan yaşamın, mücadelenin her anında bıraktığı boşluğu hissettiren bu üç Kürt kadın devrimcinin katilleri bilinmesine ve insanlığın vicdanı önünde mahkum edilmemelerine rağmen, onlara bu emri verenler ve işbirlikçileri tarafından korunmaya devam etti. 

Paris’te katledilen üç kadın devrimci; Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in katledilişlerinin tam da yeni bir yıl dönümüne girilmesine bir-kaç gün kala TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, hem de bu alçakça cinayetlerin işlendiği Fransa’nın, Cumhurbaşkanı ile gidip görüşmeler yapması ve milyarca doları bulan bazı askeri anlaşmaların altına imza atmış olmaları da böyle bir gerçekliğin kanıtı olarak tarihteki yerini aldı.

O nedenledir ki, TC devletinin Cumhurbaşkanının, Fransa Cumhurbaşkanı ile 5 Ocak 2018 tarihinde Paris’te gerçekleştirdiği bu görüşme bir tesadüf değildir. Aksine aralarında yapmış oldukları ikili anlaşmanın karşılığı olma gibi bir özellik taşımaktadır. Özellikle de TC devletinin tescillenmiş olan geçmişi bu konuda fikir sahibi olmak için yeterince veri sunmaktadır. Çünkü geçmişte ekonomik ve siyasal alanda verdiği rüşvet ve tavizlere dayanarak birçok devletin sınırları içerisinde cinayetlere varan karanlık ve kirli işler yapmıştır.  Yoksa başka bir gün ve yerde böyle bir görüşme yapılabilirdi. Böyle olmamıştır. Son derece bilinçli bir şekilde; arkalarında duran suç ortaklarıyla birlikte deşifre edilen bir katliamın yeni bir yıl dönümüne doğru böyle bir görüşme Paris’te yapılmıştır. 

Gerek Türk, gerekse de Fransa devletlerinin bilinen politikaları da bundan farklı bir düşüncenin oluşmasına olanak tanımamaktadır. Fazlasıyla ayrıntıya girmenden, DAİŞ’in Fransa’da gerçekleştirdiği katliamların ardında olan ve onu yönlendiren gücün TC devletinin olduğunun ve bunun herkesten daha çok Fransa devleti tarafından biliniyor olmasına rağmen, hala aralarında devam eden bu tür bir ilişkinin olması da yapılan bu değerlendirmeyi doğrulamaktadır. Yoksa neden tüm dünya insanlığı tarafında nefretle kınanan bir katliamın altında imzası olan kişi ile hem de duyarlılıkların daha da yoğunlaştığı 9 Ocak’a doğru Paris’te böyle bir görüşme de bulunulsun?

O nedenledir ki, TC devletinin Cumhurbaşkanının, Fransa Cumhurbaşkanı ile aralarında bir dizi anlaşmanın da imzalanacağı görüşmenin 5 Ocak tarihinde gerçekleştirilmesi bilinçli bir şekilde belirlenmiştir. Bura da bu gerçekliği çok net bir şekilde görülmesi gerekmektedir. Çünkü TC devletinin özel, psikolojik savaş karakterli olması, onu sürekli olarak bu tür günlerde harekete geçme mecburiyetinde bırakmıştır.  

Her ne kadar Fransa Cumhurbaşkanının, kendi toprakları üzerinde gerçekleştirilen bir katliamın altında imzası olan bir kişi ile görüşmeyi çıkarlarına uygun görüyor olmasını ahlak ve vicdan sınırları içerisinde görmemek gerekmektedir. Fransa halkı da bunu böyle kabul ettiğini 6 Ocak günü düzenlenen protesto gösterdiği ilgi ve katılımı ile Fransa ve TC devletlerinin Cumhurbaşkanları arasında gerçekleşen görüşmenin kendileri için bir meşruiyet ifade etmediğini dile getirmiştir.

Fransa halkı, son birkaç yıl içerisinde kendi toprakları üzerinde gerçekleşen yüzlerce kişinin yaşamını yitirdiği DAİŞ katliamların ve yine Üç Kürt kadın devrimci: Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in katledilmesi emrini veren kişinin TC devletinin Cumhurbaşkanı olduğunu bilmekte ve ona göre de tarihinde bir damar olarak belirgin olan; özgürlük, eşitlik, adalet ve demokrasi ilkesinin sosyalistçe savunulmasının bir gereği olarak, tutumunu bu şekilde belirlemiştir.

Fransa halkı bu Sosyalist ilkeleri, kendi egemen, iktidar güçlerine karşı da her zaman savunmasını bilmiştir. Kendi ülkelerinde monarşik kralları ve onların rejimlerini alaşağı ederek, yine kısa süreli de olsa komünleri esas alan bir yaşam düzenini oluşturarak, direnerek bunu kanıtlamıştır.  Fransız sömürgecilerinin Cezayir Ulusal Kurtuluş Mücadelesi karşısında sergilediği vahşete bir aydın ve sosyalist olarak Jan Paul Satre’nin “biz iğrenciz” sözleriyle gerçekleştirdiği karşı koyuşu hala hafızlardaki yerini korumaya devam etmektedir. 

Fransa halkı, aydını, sosyalisti bu ilkeleri savunmaya ve devrimci tutumundaki ısrarını bundan sonra da koruyacaktır. Üç Kürt kadın devrimci: Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’i katledenlerin yargı önüne çıkarılması için de üzerine düşen sorumluluğun gereklerini yerine getirecektir. Bunu katliam zanlısı olarak cezaevine alınan Ömer Güney’in henüz nasıl olduğu bilinmeyen ölümü ile birlikte egemen, iktidar güçleri tarafından mahkemelerde süren yargılamanın düşürülme istemine rağmen yapmaya devam edecektir. 6 Ocak günü Paris’te on binlerin katılımı ile gerçekleşen mitingde üç Kürt kadın devrimci: Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’i Kürdistan halkı ile birlikte sahiplenmeleri de bunu göstermektedir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika