5 Nolu Zindanda bir Medreselinin hikayesi

5 Nolu Zindanda bir Medreselinin hikayesi

“Geleceðim, belki 60 yaşında olabilirim. Ama geldiðimde burayı müze olarak göreceðim. Ne ben bugünkü Nuri olacaðım, ne de zaman bugünkü gibi olacak. Bir gün buraya geleceðim…”

1984 yılında Diyarbakır 5 Nolu Zindanın kapısından çıkarken, kendisine “bir daha gelmeyin” diyen komutana böyle yanıt vermişti Nuri Duruk.

O komutanın adı bilinmez ama Duruk gibi zulme tanıklık eden, ona karşı direnen nice tutsaðın talebi bugün de güncelliðini koruyor. 12 Eylül maðdurları bugün de Türkiye’yi geçmişiyle yüzleşmeye davet ediyor ve “unutmadık” diyorlar.

12 Eylül darbesi ve Diyarbakır 5 Nolu Zindan gerçeðini unutturmamak amacıyla yazılan kitaplardan biri de “Medreseden 5 Nolu’ya Nuri Yoldaş” kitabı.

ZULMÜN KARŞISINDA DÝZ ÇÖKMEYENLERÝN HÝKAYESÝ

ANF muhabirlerinden Arzu Demir’in kaleme aldıðı ve geçtiðimiz Mayıs ayında Ceylan Akademi Yayınları tarafından basılan kitap Diyarbakır 5 Nolu Zindanı’nda kalan Nuri Duruk ve ailesinin Silvan’dan Ýzmir’e uzanan hikayesini anlatıyor. Hikaye Demir’in kitabın önsözünde dediði gibi, sadece Duruk’un deðil zulmün karşısında diz çökmeyenlerin hikayesi…

Nuri Duruk’un 1947 yılında Silvan’da başlayan öyküsü 1982 yılı 30 Aðustos günü gözaltına alındıðında bambaşka bir mecraya taşındı.

Gözaltına alındıðında Dicle Üniversitesi Hastanesi’nde hasta bakıcıydı. Evliydi, büyük oðlu Özgür 9, küçüðü Önder 5 yaşındaydı. Darbe öncesi çok sayıda kadrosu yurtdışına çıkan TKP’nin geride kalanlarındandı.

Daha Seyrantepe Karakolu’na götürülürken başlayan işkenceler gelecek günlerin habercisiydi:

“Kafamı duvara vuruyorlardı. Böylece, aylar sürecek işkencelere başlamış oldular. Hemen Filistin askısına aldılar. 36 gün boyunca işkencede kaldım. Onlar yorulunca nöbet deðiştiriyordu, ancak işkenceye ara verilmiyordu. Tüm gözaltı süresi boyunca gözlerim baðlı kaldı.”

Medrese eðitimi alan Duruk’a kimi zaman zorla namaz kıldırmak istediler. Kimi zamansa işkencenin adı türkü söyletmek oldu. Askıya almak, kum torbasıyla vurmak, tekerleðin içine sıkıştırmak, elektrik vermek, laðım sularına kafasını sokmak, su yerine idrar içirmek gibi akıl almaz işkencelerin tümünü yaşadı.

Ancak Duruk ve ailesi için belki de en aðırı psikolojik işkenceydi.

Babası tutuklandıðında 9 yaşında olan Özgür, oðluyla konuşamayan bir ananın trajedisini çocuk gözüyle şöyle anlatıyor:

“Bir gün babaannem ile birlikte görüşe gittim. Babaannem Türkçe bilmiyordu. Kürtçe konuşmanın yasak olduðunu söylemiştik. Babama bakıp bakıp aðlıyordu. “Nasılsın, iyi misiniz?” sözlerinin ardından görüş bitiyordu. Babamı sürükleyerek götürdüklerini görüyordum.”

BÝZ ORADA DÝRENDÝK DE…

Nuri Duruk işkencelerle akla gelen Diyarbakır Cezaevi’nin öbür yüzüne, direniş gerçeðine de vurgu yapıyor kitapta. “Evet, çok işkence gördük. Ama sadece bu deðil. Biz orada direndik de. Bunu unutmamak gerekiyor” diyor.

Gülmeyi unutturmayan koðuş arkadaşı Vedat Aydın’ı, inat olsun diye işkencede tek bir ses çıkarmayan Dersimli Haydar’ı anlatıyor. Bir de kendisi yerine dayak yiyen PKK’li Sabri’yi…

Kitapta Nuri Duruk’un içeride yaşadıkları kadar eşi Elsinet, çocukları Özgür ve Önder’in dışarıda 12 Eylül’ün bedelini nasıl ödediklerine de yer veriliyor.

12 EYLÜL OLMASAYDI…

Eşi Elsinet: 12 Eylül olmasaydı sorusuna Elsinet ve çocuklarının yanıtı, darbenin yaşattıðı travmayı da özetliyor: “12 Eylül olmasaydı durumumuz bugünden çok daha iyi olurdu. Bir kere Amed’de kalmış, göç etmemiş olurduk. Darmadaðınık olduk. Sadece benim ailem de deðildi. Binlerce insan… Evleri yakılan insanların Amed’e gelip sokaklarda kaldıklarını gördüm. 12 Eylül bütün acılarımızı artırdı. Keşke olmasaydı…

Oðlu Özgür: Babam tutuklandıðında 9 yaşındaydım. Yazın güneşin altında, kışın çamurun içinde saatlerce beklerdik. Ama benim için yine de keyifli oluyordu. Babamı görecektim, bir de, bana simit alırlar diye düşünürdüm. Çocukluk işte…

12 Eylül olmasaydı ne olurdu... Babamın yokluðu diye bir şey olmazdı. Sevgisi eksik olmayacaktı. Sanırım bizim için her şey daha güzel olurdu.

Oðlu önder: Babam gözaltına alındıðında altı yaşındaydım. Hafızamda kalanlar çok az. Görüşe girmeden önce uzun süre bekletiliyorduk. Soðuk günlerde beklediðimi ve üşüdüðümü anımsıyorum. Babamla aramıza 12 Eylül girdi, Bir erkek çocuðunun babasına en fazla ihtiyaç duyduðu dönemde babam yanımda yoktu.

ÝZMÝR’E GÖÇ

Diyarbakır 5 Nolu Zindanı’nda 22 ay kalan Duruk 1984 Haziran’ında tahliye oldu. Ancak baskılar bitmedi, aylarca kaçırılıp sorguya çekildi, sonra da Amed Kırtasiye adıyla açtıkları Kitapevi Hizbullah tarafından ateşe verildi. Duruk ailesi, hayata tutunma mücadelesinde bu kez göç yollarına düştü. 1994’te göç ettikleri Ýzmir’de ekonomik sorunlar peşlerini bırakmadı, Kürt oldukları için dışlandılar.

Bu hikâyenin benzerlerini Nuri Duruk’un da dediði gibi binlerce insandan dinlemiş ya da bizzat yaşayanı olabilirsiniz. Önemli olan unutmamak ve unutturmamak; bu kitabın bir kez daha ortaya koyduðu gerçek bu.