Yayıncı-gazeteci Ragıp Zarakolu, Yeni Özgür Politika gazetesi'nin bugünkü sayısında, Ýstanbul'da görülen özgür basın davasını yazdı. Zarakolu'nun 'KCK' adıyla yargılandıðı davada serbest bırakılmasının ardından gazetedeki ilk yazısı...
1968 yılında yani 20 yaşında, ANT Dergisinde yazmaya başladım. Yayın yönetmenim, 1960lı yıllarda günlük Akşam gazetesini bir efsane haline getiren Doðan Özgüdendi. Bir yıl sonrada ANTın yazı kurulunda Harun Karadeniz, Faruk Pekin ile birlikte yeralmış olmaktan hayatım boyunca onur duydum.
1971 12 Mart Darbesi patlak verdiðinde, aralarında Yaşar Kemal, Ýsmail Beşikçi, Tektaş Aðaoðlu, Fethi Naci, Osman Arolat, Alpay Kabacalı, Yaşar Uçar, Can Yücel, Hüseyin Baş, Çetin Özek, Yalçın Yusufoðlu, Ýdris Küçükömer, Sencer Divitçioðlu, Mehmet Emin Bozarslan, Zekeriya Sertel, Ahmet Aras, Emintürk Eliçin, vd.de yeraldıðı ANT yazarları hakkında istenen toplam hapis cezası 500 yılı aşmıştı. Benim payıma da yazılarımdan dolayı istenen 30 yıl düşmüştü. Bu da yetmez denmiş, sivildeki bu davaların yanında, Sıkı Yönetim şimdikine benzer torba davaları ile, hakkımızda ayrıca sadece gazeteci olarak deðil, komünist örgüte mensup olmaktan da dava açmaktan imtina etmemişti.
1974 affı ile davalarımız düşmese idi, herhalde ancak 2000li yıllarda dünya yüzünü görecektik.
Necmettin Erbakan efendi af için taahhütte bulunduðu halde, gece yarısı, kendi takımını kurtardıktan sonra bundan caymış, ben komünistleri bıraktırmam diyerek, zindandan çıkmamızı engellemeye çalışmıştı. Biz ancak Anayasa Mahkemesinin, eşitsizlik gerekçesi ile Af Yasasının bu bölümünü iptal etmesi üzerine serbest kalabilmiştik. 12 Eylül 1980 Darbesinden sonra ise Sosyalist ve Kürt Basının hakkında istenen hapis cezaları 1000 yılı, evet yalnış duymadınız 1000 yılı aşmıştı.
Bu çerçevede DEMOKRAT Gazetesi kurucusu ve yöneticisi olarak Arslan Başer Kafaoðlu, Emil Galip Sandalcı, Aslan Kahraman, Adnan Arkadaş ve benim hakkımda açılan dava Sıkıyönetimde 10 yıl devam ettikten sonra, Ýstanbul 2 Nolu Aðır Ceza Mahkemesinde beraat ile sonuçlanmıştı. Daha sonra onlarca genç arkadaşım ile birlikte, Özgür Gündem gazetesi editörleri, yazarları ve muhabirleri olarak önce DGM kapılarını, daha sonra da özel yetkili Aðır Ceza Mahkemelerinin önce Gülhanedeki eski MORG binasındaki ve daha sonra Beşiktaştaki sıraların eskitmiştik. Artık bu macera, Çaðlıyandaki şık binada devam edecek. 44 genç gazeteci arkadaşımın, gazeteci olduðuna tanıklık eder ve derhal serbest bırakılmalarını talep ederim.
Ýnfo-Türk Genel Yayın Yönetmeni Doðan aðabey, DÝHA ajansı, Azadiya Welat ve Özgür Gündem, Evrensel ve Birgün gazetelerinde yazan 44 gazeteci arkadaşın bugün [dün] ÖYM önüne çıkarılışı vesilesiyle, Türkiye için ve Avrupa için utanç verici bir dava! başlıklı, kamuoyuna çok anlamlı bir açıklama yaptı ve bunu gazeteciliðe başlayışının 60. yıldönümü olan 9 Eylül 2012 tarihi ile ilişkilendirdi:
Türkiye Cumhuriyetinde gazeteciliðe tam 16 yaşında, 9 Eylül 1952 günü Ýzmirde başladım.
Türkiyeyi demokratlaştırmak iddiasındaki Demokrat Parti iktidarının ilk yıllarıydı. Ama Türkiyenin seçkin yazar ve sanatçılarının da aralarında bulunduðu 184 kişi komünistlikten zındandaydı. Bunu muhalif gazeteci ve yazarların da giderek artan sayılarda zındanlara atılması izledi. Türkiyeye demokrasi getirmek iddiasıyla DPye karşı 27 Mayıs 1960 darbesini yapan subaylar da tutuklu Kürt aydınlarını zındanda tutup seçkin Kürt şahsiyetlerini sürgün ederken uluslarası ün sahibi yazarımız Aziz Nesini ve seçkin gazeteci Ýhsan Adayı zındana göndermekte gecikmedi.
Koalisyonlar döneminin, 1971 ve 1980 darbelerinin, post-modern darbelerin hedef tahtasında her daim gazeteciler, yazarlar, sanatçılar oldu, emekçilerin, Kürt halkının, ulusal azınlıkların hak ve özgürlüklerini savunanlar oldu.
60 yıllık meslek yaşamımda, sürgün yıllarım da dahil, baskı, soruşturma, dava, mahkumiyet, sürgün ve hattâ ölüm tehdidinden başka bir şey tanımadım. Bunların öyküsü iki cilt halinde yayınlanan Vatansız Gazeteci adlı bin sayfalık anılarımda belgeleriyle mevcuttur.
Meslek yaşamımın 60. yıldönümünde kendi kavgalarımdan bahsetmek istemiyorum. Sadece Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve Ýşbirliði Teşkilatı ve NATO üyesi, Avrupa Birliðinin de aday üyesi Türkiyede basın ve ifade özgürlüðünün hâlâ ne denli utanç verici düzeyde olduðunu vurgulamak istiyorum.
Üç gün sonra son yüzyılın en kanlı askeri darbelerinden birinin, 12 Eylül 1980 Darbesinin yıldönümü. Tüm demokratikleşme iddialarına karşın Türkiyede hâlâ bu darbenin anayasası yürürlükte, Kürt halkına ve ulusal, dinsel azınlıklara karşı baskı ve zulüm hâlâ aynı hunharlıkta sürdürülüyor.
Sayılarla konuşursak:
Geçmiş 60 yılın hiçbir döneminde Türk zındanlarında bu kadar çok gazeteci olmadı. Bugün Türk zındanlarındaki gazeteci sayısı 83.
Geçmiş 60 yılın hiçbir döneminde Türk zındanlarında bu kadar çok sayıda siyaset adamı ya da kadını olmadı. Bugün Türk zındanlarında sadece KCK davalarından demir parmaklıklar ardında olanların sayısı 2 bini aşıyor.
Ve de, 10 Eylül 2012de, 44 gazeteci Ýstanbuldaki bir Türk mahkemesinde terörist olarak yagılanacak.
Türküyle, Kürdüyle, Ermenisiyle, Asurisiyle, Eleniyle, Yahudisiyle ve de 50ye yakın etnik grubuyla Türkiye halkları buna layık deðildir.
Avrupa Birliðini özgür halkların barış ver sosyal adalet içinde yaşama projesi olarak gören Avrupa halkları buna layık deðildir.
Yüzyıllardır 16 devlet kurmuş olmak, Avrupa Birliðine Almanyadan sonra ikinci en güçlü devlet olarak girmek, Ortadoðu coðrafyasında Yeni Osmanlıcı bir hegemonya kurmak iddiasındaki tüm Türk siyasetçileri bu manzaradan utansın.
Böyle bir devleti hâlâ Avrupa Birliðine aday görüp pazarlık sürdüren, düşünce özgürlüðü ihlalleri karşısında yeterince ses çıkartmayan, Türk kökenli seçmenlerin oylarını çekebilmek için Ankaranın her dayatmasına kafa sallayan Avrupa siyasal partileri ve liderleri utansın.