35. yılında PKK gerçeði ve Kürt toplumun kazanımları

35. yılında PKK gerçeði ve Kürt toplumun kazanımları

Her anı ateşten bir tarihsel an olan 34 yılı geride bırakan PKK, Kürt toplumunda ciddi devrimsel deðişimler ortaya çıkardı. Belki de diðer halkların yüzyılda yaşadıðı deðişimi, PKK 34 yıllık mücadelesiyle Kürt toplumununa yaşattı ve onu milletler ailesi içine taşıdı. Bu deðişimi tüm engelleme, baskı, komplo, inkâr ve imhaya raðmen Kürt toplumunu dünyada saygın, direnişçi özgürlükte ısrarlı bir halk gerçeðini olarak tarihte hak ettiði yere oturttu. PKK 34 yıllık mücadelesi ile uluslararası ve bölgesel güçlerce parçalanmış bir halde bırakılan Kürt halkını duyguda, düşüncede ve ruhta birleştirerek sınırları anlamsız bir hale getirdi. PKK her koşulda direnen ve özgürlükte ısrar eden bir halk gerçeðini ortaya çıkardı.

Bir Önderliksel gelişim hareketi olan PKK’nin Kürt toplumunda yarattıðı bu deðişimi anlamak için çıkış gerçekleştirdiði koşullarına bakmak gerekir. 20. yüzyılın başında inkar, imha ile başlayan süreç yüzyılın son çeyreði 1970’li yıllara gelindiðinde varlıðı bile tartışmalı bir halde doðuma varan Kürt halkının dramatik gerçeði PKK’nin çıkış yaptıðı ve üzerinde yürüdüðü zemini oluşturdu. PKK’nın şekillendiði zemin ve koşullar anlaşılmadan, ne Kürt halk gerçekliði, ne de günümüzde tüm baskı ve şiddete raðmen özgürlükteki ısrar anlaşılamaz.

BAŞKASINA AÝT OLAN TARÝH REDDEDÝLÝYOR!

PKK ortaya çıkmadan önce, varlıðı bile tartışmalı olan elle tutulur Kürde ait bir tarih olduðu söylenemez. Kuzey Kürdistan’da yaşayan Kürt halkı yabancı isimlerle tanımlanarak, üzerine yazılanlar tamamen egemen tarih anlayışı ve onun kurumsallaşmasına hizmet eden bir sistemdir. PKK’nin çıkış koşulları inkar ve imhanın en zirvede yaşandıðı ’70’li yıllarda dünyada önemli devrimsel gelişmelerin yaşandıðı bir süreçtir. Kürdistan'da ise bir yapraðın kıpırdanmasına bile izin verilmeyen ve her şeyi ile inkar, imha ve asimilasyon ortamında Kürt diye bir varlıðın bile isminin olmadıðı bir ortamda yazılan ve çizilenlerin tümü egemenlere ait olup Kürde dair bir şeyin olduðu iddia edilemez. Kart-Kurt tabir edilen ve teorisi yapılanların tümü egemen güçlerce yazılan ve köleliði derinleştirmeye, ‘tanrı-devlet-kul’ sistemini derinleştirmeye yönelik tarihsel bir çarpıtmadır. Kürt toplumunun adeta baş aşaðı gidişi yaşandıðı bir süreçte Abdullah Öcalan bir grup arkadaşı ile tarih sahnesine çıkarak, “Kürdistan Sömürgedir Kurtulması gerekir” tespitinde bulundu.

O koşullarda bu çok önemli bir tespitti. Zira Türk egemen sistemi katliamlarla bastırdıðı 1800’lerdeki Kürt serhildanlarının akıbetini 1925 ve ‘38’lerle devam ettirerek, ‘Kürt sorunun üstünü betonla kapadıðını’ söyleyecek kadar kendisinden emin bir şekilde inkar ve imha politikalarını derinleştirmişti. Uluslararası egemen güçlerce dört parçaya bölünen ve Türk egemen güçlerince de varlıðı bile inkar edilen Kürt sorunu tarihsel bir sorun haline getirilmişti. Bu şekilde Kürtlerin varlıðının reddedilmesi uluslararası bir konsensüse dayanır gibi bir kural haline gelmişti. Kürt halkına da bu statü uluslararası güçlerin ve bölge ülkelerinin ortak kararı gibi zorla kabul ettirilmişti. Özellikle NATO üyesi olan Türkiye’de Kürtler üzerinde yürütülen inkar ve imha politikası içeride ve dışarıda bir itiraz olmadan sürdürülüyordu.

1970’li yılların başlarına geldiðinde dünya ve bölgedeki siyasi ve sosyal deðişimlere raðmen Kürt halkı üzerinde katmerleşerek devam eden bir yok etme politikası sürüyor. Kürt ve Kürdistan adına kabul edilmeyen ve ret edilen tarih vardır. Ve Kürtlerin bir halk olup olmadıðı, bir halkı var eden en temel unsur olan Kürt dilinin olmadıðına dair baskının yanında büyük bir asimile dayatılıyordu. Kürtlere dayatılan tamamen egemen tarih anlayışının kurumsallaşması için inkar ve imhadır.

PKK TARÝH BÝLÝNCÝ ÝLE YOLA ÇIKIYOR

Dünyadaki ulusal kurtuluş hareketlerinden etkilenen, bir dönem Türk sol örgütleri arasında da yürüyen PKK lideri Abdullah Öcalan derin bir araştırma inceleme sonucunda “Kürdistan Sömürgedir” tespitinde bulunduktan sonra fikirleri gittikçe öðrenci gençlik arasında tartışılır ve taraftar bulmaya başlar. Öcalan, egemen güçlerin Kürt halkının tarihini çarpıttıðını ve bilincini yok ettiðini, onun yerine egemen güçlerin kölelik tarihinin Kürtlere dikte ettirildiði deðerlendirmesinde bulunarak bunun deðişmesi gerektiði üzerinde hassasiyetle durur. Kürtlere empoze edilmeye çalışılan ve reddedilmesi gereken tarihini deðiştirmek için ‘geçmişini bilmeyen, geleceðini tayin edemez’ gerçeðinden hareketle Kürtlerde tarih bilincini güçlendirerek tarihsel çıkışı gerçekleştirir. Bu gerçeklikten hareketle Öcalan hem kendisi hem de kendisi ile birlikte yola çıkanları araştırma ve inceleme ile tarihi yeniden analiz etmeye başlar. Yöntemi tamamen tarih bilinci olan Öcalan bu yaklaşımını hareketin temel bir çıkışı halinde militanları Kürt halkında bir varlık gerekçesi haline gelir. PKK kurucularından Cemil Bayık bu yaklaşımı; “Tarih bilincini iyi yakalamak, tarihi iyi kavramak gerekiyordu. Parti Önderliði bunu başardıðı için, insanlık tarihini, Türk tarihini aydınlatıyor, oradan Kürdistan tarihini aydınlatıyor. Kürdistan gerçeðini böyle ortaya çıkarıyor. Onun sömürge gerçeðini, nasıl bir sömürge gerçeðini yaşadıðını ve buna dayatılması gerekenin ne olduðunu böyle ortaya çıkarıyor” şekilde izah ediyor

KÖLELÝKTEN DÝRENEN KÜRT GERÇEÐÝNE!

Resmi devlet söylemi ile 27 Kürt isyanı katliamlarla bastırılmış, Aðrı daðında ‘muhayyel Kürdistan burada meftundur’ karikatüründeki mantık ile mezarın üzerine de beton dökülmüştü. Katliam sürgün ve sürekli devam eden şiddetle Kürt halkında yaratılan pasifikasyon üzerinden de her gün siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel soykırım politikaları derinleştiriliyordu. Kürt halkı beyaz katliam denilen inkar ve asimilasyon politikaları altında doðranarak ‘böl parçala yönet’ uygulamaları altında gittikçe yok ediliyordu. Kürt halkına yaşanacaksa, faşist Türk egemen güçlerin ‘iyi bir kul kölesi’ olarak ancak Türk uluslaşması içinde erimekten başka bir yol bırakılmamıştı. Bunun kalıcı bir hale gelmesi içinde Türk devleti; tek kültür, tek dil, tek millet politikasıyla Kürdistan’ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı yapma politikasını en katı biçimde uyguluyordu. Türk Ýslam sentezi içinde Gaziantep, Urfa, Elazıð, Bingöl, Maraş ve Kars gibi Kürdistan illerinde faşist MHP örgütlenmesi bile gittikçe kurumsallaştırılarak Kürtlerin direniş dinamiklerine karşı hazırlanıyordu.

Kürdistan tarihi ve toplumu kendisine ait sıfır noktası denilebilecek, yasak ve baskılar ortamında Öcalan önderliðindeki APO’cu gurup ‘Kürdistan sömürgedir, kurtulması gerekir’ iddiası ile ortaya çıkarak, örgütsel çalışmalara başladı. Bu grubu diðer hareketlerden ayıran en temel özellik derin bir tarih bilinci olan lideriydi. Çıkışını yapacaðı hareketin tüm özelliklerini kendi kişiliðinde somutlaştıran ve bunun temsilini yapan Öcalan oluşturduðu gurubuna da verdiði, inanç, ciddiyet ve örgütlü çalışma tarzı kısa sürede APO’cuların Kürdistan’da önemli bir siyasi güç haline getirmesini saðladı. Kemal Pir şahsında kararlı ve inançlı ruh, Mazlum Doðan’daki araştırma ve tarihi analiz, M. Hayri Durmuşun örgütselliði daha sonra Agit, Zilan ve Beritan’larla çizgi halinde varlıðını sürdürecekti. Kürt toplumundaki kendi gölgesinden korkulur hale getirilen ruh hali kırılarak direnen ve özgürlük için hiçbir koşula sıðmayan bir direnişçi ruh ortaya çıkmıştı. 34 yılın sonuna geldiðimizde uluslararası gerici güçlerin tüm desteðine arkasına alan faşist Türk devleti siyasi soykırım politikaları ile Kürt halkını sindirmeye çalışmasına karşın direnmesini sosyal bilinciler bu direnişçi ruhtan ileri geldiði söyleyecekti. Tüm bu baskılara karşın her alan da özgürlükteki ısrarını direnerek gösteren Kürt halkı devrimci gerilla hamlesine paralel, güney batı Kürdistan halkının kazanımları ve en son zindan direnişlerini Kürt halkı yaşamın her alanında ‘PKK halktır, halk burada’ gerçeði kaynaðını 1970’lerde atılan zemin üzerinde geliştiðini söylemek gerekir.

APO’CU GURUBA YÖNELÝMLER GELÝŞÝYOR

1970’lerde gruplaşmasını saðlayan giderek de kitlelere ulaşan PKK'yi diðer gruplarla aynı ölçülerde deðerlendirmiş olacaklar ki, Ýlk başlarda ciddiye almayan bu grubu kontrol edeceðini sanan Türk devleti 1977 yılıyla birlikte hareketi tümden tasfiye etmek için harekete geçti. 1977 yılının 18 Mayıs’ında Haki Karer Antep’te ajan provokatörler tarafından katledildi. Kürdistan ve Türkiye’deki devrimci demokratik gelişmelerin birbirini beslediðini düşünen Türk oligarşisi 1979 yılıyla birlikte Kürdistan ve Türkiye devrimci demokratik güçlerine karşı saldırısını yoðunlaştırdı. Taksim, Çorum ve en son Maraş katliamı birbirini devam eden ve darbeye zemin hazırlayan katliamlar oldu. 1978 yılındaki Maraş katliamından sonra ilan edilen sıkıyönetim ile birlikte Kürt Özgürlük Hareketine karşı saldırılar artarak sürdü. Tüm bu gelişmeleri yakından izleyen ve deðerlendirmelere tabi tutan Öcalan, ilk grup aşamasının militanlarından ve aynı zamanda ‘sað kolum’ dediði Haki Karer’ın Antep’te katledilmesi karşısında APO’cu gurupta mücadeleyi daha örgütlü hale getirip, süreklileşmesini saðlamak için partileşme kararını aldı.

PARTÝLEŞME VE MÜCADELENÝN SÜREKLÝLEŞME ÝHTÝYACI

O güne kadar kendisine devrimci demokratım diyen birçok hareket Kürt ve Kürdistan isimlerini bile izah etmekten kaçınıyordu. ‘Kürdistan Sömürgedir, kurtulması gerekir’ diyen APO’cu gurubun özgür Kürt kimliðine sahip çıkması kimisi hayalci, devlet ise tehlikeli bularak çok sert bir şekilde yönelmeye başlamıştı. Gurubun öncülerinden Haki Karar 18 Mayıs l977’de Antep’te devletin istihbarat güçleri tarafından katledilmesi ile birlikte, APO’cu gençlik hareketi olarak varlıðını sürdüren gurup, bir ideolojik akım olmaktan çıkarak, siyasallaşma, halklaşma yönünde adım atma ihtiyacını duydu. Bu süreçten itibaren giderek, silahlı çatışmayı da içeren bir pratik mücadele ile gençlik hareketi halka doðru taşar oldu. Haki karar’in katledilmesinden sonra fiili olarak polis, feodal yapı ve gerici güçlerle çatışmaya başlamış oldu. Hilvan’daki mücadelenin başarısı gençlik hareketini halk kesimleri ile güçlü baðları geliştirdi. Gelişen mücadele partileşmenin en temel gerekçelerinden birisi oldu. Öcalan; ‘böyle bir hareketin sorumluluðunu ancak bir parti taşıyabilir, yönlendirerek ve ilerletebilir’ tespitinde bulundu.

Bu gerekçelerle PKK Fis köyünde 27 Kasım ‘78’de iki günlük bir kongre ile resmi bir parti olarak kuruluşunu ilan etti. Partileşmenin en temel gerekçesini Öcalan şöyle ortaya koydu. “Şimdiye kadar bir gurup ve gençlik hareketiydik. Örgüt olmadan da öncü bir kişinin çabası ile de yürütmek mümkündü. Ama artık bir halk hareketi haline geldik, gençlik dışına taşarak halka ulaştık, halkı harekete geçiren bir olgu haline geldik. Sadece propaganda çalışması deðil, siyasal askeri mücadele durumu yaşanıyor. Böyle bir hareketi bir kişinin sorumluluðu üstlenerek yürütmesi mümkün deðildir. Böyle bir mücadeleyi örgütsüz, amatör ve gevşek bir örgütlülüðe dayalı bir gücün başarı ile yürütmesi mümkün deðil. Bunun için partileşerek sorumluluðu daha geniş kesimlerin alması gerekiyor. Profesyonel bir parti halene gelmek gerekiyor ki, böyle bir hareketin sorumluluðunu yüklenebilelim.”

1979-1980 yılında Kürdistan’da gelişen özgürlük mücadelesini boðmak ve PKK'nin tasfiye edilmesine yönelik MÝT, ordu ve polis içinde özel birimler oluşturarak harekete geçmişti. PKK ise parçalanmış Kürdistan gerçeðinden çıkıp kolektif ve bir iradesinin ortaya çıkması için partinin ortak ifade, duygu, düşünce hazinesine bir şeyler katabilmek için yarışır bir duruma kendisini getirmişti. “Öyle Görev verme, işbölümü yapma ile deðil. Ýşi ne olursa olsun hangi görevin başında olursa olsun, bu görevi kendi görevlerinin, asli görevlerinden birisi olarak görür ve bu çalışma içinde üretiminin önemli kısmını burada yapar ve partiyi beslerdik” şeklinde deðerlendiren Bayık, PKK’nin giderek büyümesinin altındaki kolektif ruhun ortaya çıkardıðı devrimsel birikime dikkat çekiyor.

DÝRENÝŞE ZÝNDANLAR ÖNCÜLÜK EDÝYOR

27 Kasım 1978 tarihinde iki günlük kongre ile partileşmesini gerçekleştiren PKK Kürdistan tarihinde de yeni bir sayfa açmış oldu. O güne kadar egemen güçlerin önderliksiz ve örgütsüz bırakılarak böl, parçala ve yönet politikaları ile kendi içinde bile kırk parçaya bölünen Kürdistan halkı ilk kez çaðdaş anlamda kendi önderliðini yaratan bir halk gerçeðine kavuştu. Ýdeolojik gelişiminin yanında örgütsel ve askeri alanda da gittikçe büyümesi karşısında Türk özel savaş güçleri de saldırılarına hız verdi. Bu saldırılar bir yandan PKK ve Kürt özgürlük hareketini darbeleyip sınırlamayı hedeflerken, diðer yanda da Kürdistan ve Türkiye devrimci hareketlerini ortadan kaldırmaya yönelik bir darbenin alt yapısına saðlamaya yönelikti.

Haki Karar’ın katledilmesi ile düşünce olmaktan çıkarak dava haline gelen PKK’ye Kürdistan ve Türkiye de çeşitli ajan provokatörlerin saldırıları da çoðalmaya başlamıştı. Bu saldırılar karşında mücadeleyi büyütme kararlıðında olan PKK Hilvan-Siverek direnişi ile ilk defa Türk egemen güçlerinin Kürdistan’daki uzantılarına karşı silahlı mücadeleyi başlattı. 1978-80 yılları PKK’nin giderek Kürt halkı içinde kök salmaya başladıðını gören faşist egemen güçler 12 Eylül 1980 faşist askeri cuntasını gerçekleştirdi.

12 Eylül faşist cuntası Türkiye ve Kürdistan’ işgal edercesine tüm devrimci sol ve demokrat kesimlerini önüne katarak ezip geçmişti. Darbenin ayak seslerini duyarak ülke dışına çıkan PKK Önderi ve kadroları dışında içerde kalan PKK kadro ve yurtsever çevresi de zindanlara doldurularak çeşitli işkence yöntemleri ile teslim alınma ve ihanet edilme dayatılmıştı. Teslim almaya, irade kırmaya ve ihanetle bitirilmek istenen özgürlük umutlarını yok etmek için özel harp dairesi özel ekipler devreye sokmuştu. Özel Harp Dairesinden sorumlu olan 7. kolordu komutanı Kemal Yamak Diyarbakır zindanı için Esat Oktay’ın liderliðinde bir işkenceci ekip kurulmuştu. Bu ekip Kıbrıs’taki Özel Harp karargâhında hazırlanıp Diyarbakır cezaevine gönderilerek tüm Kürdistan’da ve Diyarbakır zindanında uygulanan insanlık dışı uygulamaları hayata geçiriyorlardı. Zindanlardaki PKK tutsakları üzerinde insanlık dışı bir zulüm ve işkence politikaları yürütülerek teslimiyet ve ihanetle bir direniş umudu daha söndürülecekti.

“BERXWEDANJÝYANE” ŞÝARI BÝR YAŞAM TARZI HALÝNE GELÝYOR

PKK’nin doðuş öncesi koşullarında iki egemen gücün askerinin bir Kürt köyünü alt üst ettiði, onuru, namusu ve her şeyi ile ayaklar altına alındıðı gerçeði PKK ile birlikte yerle bir olmuştu. 14 Temmuz büyük ölüm orucu direnişçilerinden Ali Çiçek ‘PKK bize direnişi öðretti’ gerçeði Kürtlerde irade kazanan, inandıðı deðerler uðruna mücadele etme yöntemini öðrenen bir gerçeklikti. Öyle bir gerçeklik ki, artık devletin işkencesine boyun eðmiyor, direnerek hakkını elde etmenin yol ve yöntemini geliştiriyordu. PKK’li tutsaklar insanlık dışı uygulamalara karşı “Berxwedan Jiyana” yani direnmek yaşamaktır, şiarı ile direnişi esas alarak baskı ve şiddetle Kürtlerin artık teslim alınamayacaklarını göstermiş oluyordu. PKK ile irade kazanan Kürt halkı zindanın dört duvarları arasında bile olunursa olsun, çıplak bedeninden başka bir araca bile sahip deðilse bile özgürlükteki ısrarını sürdürmeye kararı gelişmişti. Ýlk meşalesi çaðdaş Kawa Mazlum Doðan ile başlamıştı. 18 Mayıs şehitler ve 14 Temmuz büyük ölüm orucu direnişi Amed zindanında inkar, imha ve ihanet kalelerini yıkmakla kalmamıştı. Yepyeni bir sürecinde direniş alevini yakmışlardı. Bu direniş alevi Kürdün özgürlük yürüyüşündeki meşalesi olarak ‘yaşamı uðrunda ölecek kadar’ sevmeye dönüşecekti.

PKK I.Zindan direniş konferansı; “Zindan direnişçileri tarihin bu döneminde bir ulus için, bir insanlık kesimi için söylenmesi gereken en temel bir kaç sözü 14 Temmuz direnişçilerinin doruklaştırdıðı direniş hamlesi ile söylediler. Bunlar öyle sözler ki, eðer söylenmezse bir parti imha olup gider, bir ulus imha olup gider. Ve diðer şeylerden de artık bahsetmenin anlamı kalmaz. Bu anlamda doruktur, en belirleyici sözler ve tavırlardır, direnişlerdir. Bu özelliklerinden dolayı bu direnişler daha sonraki sürecin en temel taşlarını oluşturdu. Burada kazanan hiç şüphesiz cephe savaşı deðil, yumruk yumruða kazanılan bir savaş deðil, esaret altında ve zorbela ‘biz partimizden vazgeçmeyiz, biz halkımızın, ülkemizin gerçeðinden vazgeçmeyiz, bu kadar bir gerçektir ve gerektiðinde hayatımızı veririz’ biçiminde olmuştur. En yakıcı savaş, en büyük savaş da bu-dur diyoruz” tespitinde buldu. Zindanlardaki bu direnişe dışarıda olan PKK güçleri çok deðil, iki yıl sonra Eruh ve Şemdinli’de gerçekleştirdikleri eylemle cevap verecekti.

15 AÐUSTOS ÝLE HALK ÝKTÝDARINA DOÐRU

Kürdistan’ı hafızalardan ve bilinçlerden silmek için Kürt halkını yoðun bir baskı ile asimile ederek, tam bir kişiliksizliði ve kendini inkârı geliştirme politikanın en vahşi bir biçimde geliştirildiði 12 Eylül askeri faşist cuntasına karşı, PKK’nin öncülüðünde efsanevi gerilla Komutan Mahsum Korkmaz tarafından başlatılan Ulusal Diriliş ve özgürlük hamlesini15 aðustos 1984 yılında başlatarak cevap verdi. PKK savaş Ordu kitabında;“Ortaya çıktıðı andan itibaren TC’nin halklar ve Kürt düşmanlıðı biçiminde şekillenmiştir. Bu özelliði ve anti-demokratik karakteri gereði sürekli darbelerle ayakta kalmış ve kendine özgü darbeci bir gelenek yaratmıştır. Temel niteliði hep aynı olan, deðişmeyen TC, partimizin ortaya çıkışıyla birlikte en büyük çıkmazın içine girmiştir. Partimizi yok etmek, halk hareketini bastırmak için başvurduðu 12 Eylül faşizmine, partimizin 15 Aðustos Atılımı'yla cevap vermesi TC'yi tam bir çıkmaza ve çaresizliðe itmiştir. Ulusal kurtuluş savaşımızın hızla gelişmesi TC'yi ekonomik ve siyasi olarak kadar derinden sarsmıştır” şeklinde deðerlendiriyor.

PKK Yürütme Komitesi ise 25 yıl dönümü deðerlendirmesinde; “15Aðustos Kürdistan’da sömürgeci güçlerin ve işbirlikçilerinin Kürdistan halkına dayattıkları kültürel, toplumsal, ekonomik ve fiziki soykırımı ifade eden her türlü köleliðe, aşaðılanma ve zulmüne karşı, halkımızın PKK Partizanları en amansız koşullarda büyük bir fedakarlıkla ‘ya özgür ve onurlu bir yaşam, ya da onurlu bir ölüm’şiarıyla direnişi, Eruh ve Şemdinli’de başlattıkları gündür. Kürdistan halkını tarihten silmeyi bir strateji olarak ele alan ve bunun için korkunç derecede örgütlemiş düşmana atılan ilk kurşunla, Kürdistan’da boyun eðen, korkutulan, sindirilen, kimliksizleştirilen Kürt kişiliði de son bulmuştur.”

KÜRTLER 15 AÐUSTOS ATILIMI ÝLE KENDÝSÝ ÝÇÝN SAVAŞMAYA BAŞLIYOR

Eruh ve Şemdinli’de başlatılan 15 Aðustos hamlesi ile PKK uzun süreli halk savaşının ilk aşamasını da başlatmış oldu. Bu atılım kimi sosyal bilimciler tarafından ‘Kürdün kafasındaki kölelik kalelerine sıkılmış kurşun’ olarak yorumlandı. Efsanevi gerilla komutanı Mahsum Korkmaz komutası altında başlatılan gerilla devrimci mücadelesine Türk devleti ‘bir avuç eşkıyanın işi’ denilerek 72 saat ömür biçmiş olsa da Kürt halkında ve dünyada büyük bir yankı uyandırdı. O güne kadar baskı ile egemenlik altında tutulan Kürtler için artık geri dönülmez bir süreç başlamıştı. Bu süreç koşullar ne olursa olsun özgürlükte ısrar demekti. Yine Savaş ve ordu kılavuzunda bu süreç; “Kürdistan'da sömürgeci güçlerle devrimci ulusal kurtuluşçu güçler arasında yaşanan şiddetli savaş, ülkemizi dünyanın en önemli çatışma alanlarından biri haline getirmiştir. Başkan APO önderliðinde, partimiz PKK öncülüðünde ordumuz ARGK tarafından yürütülen bu savaş, halkımız için tek yaşam yolu olurken, düşman cephesi için de günden güne bir yok olma anlamına gelmektedir. 15 Aðustos 1984 Atılımı'yla başlayan bu süreçte, inkar ve imha politikaları arasında sıkıştırılan bir halktan özgürlüðü için savaşan bir halka, tarihin en lanetli statüsünün dayatıldıðı bir ülkeden halk iktidarlaşmasının yaratıldıðı bir ülkeye ulaşılmıştır.”

15 Aðustos’ta atılan ilk kurşundan sonra, yok oluşa giden, kendisine reva görülen her türlü kimliksizleştirme-kişiliksizleştirme, halk ve ülke gerçekliðine yabancılaştırma ve geleceðini sömürgecilerin kapılarında aramayı ifade eden baş aşaðıya giden tarihin akışı, tarihinin, dilinin, kültürünün farkına varan, belki de ilk kez kendisi olmayı fark eden ve özgür yaşam için mücadele cesaretini gösteren, kendi topraklarında özgür bir geleceði arayan bir kişiliðin ve toplumun oluşması yönünde deðiştirildi. Bu tarihsel atılımla yeni özgür-demokratik bir yaşamı tercih etme gücü ve kararlılıðı ortaya konulmuş oldu.

HALKLAŞAN PKK VE HALKIN ÖZGÜRLÜK ÝSYANLARI

PKK Eruh ve Şemdinli baskınları ile başlattıðı halk hareketi ile her geçen gün daha fazla halkla buluştu. Yıllarca baskı ve şiddet altında yaşayan Kürt halkı PKK’nin özgürlük mücadelesi Kürt halkında karşılık bulundu. Halk gittikçe PKK etrafında birleşmişti. Türk devletinin yıllarca Kürt halkı üzerinde uyguladıðı parçalanmışlık bir yaranın sarılması gibi PKK her geçen gün yeni ve bütünleşemez gibi görünen parçaları yan yana getirip birleştirerek gittikçe egemenlik karşısında irade kazanan irade kazandıkça da özgürlük taleplerini daha güçlü bir şekilde dile getirmesine neden bir örgütlülük saðlıyordu.

1984’te Eruh ve Şemdinli’de yakılan özgürlük ateşi 1990’ların başlarına geldiðinde neredeyse ulaşmadıðı dað, aşınmadıðı yol ve yankısının vurmadıðı bir yerleşim yeri kalmamıştı. Öyle ki Kuzey Kürdistan topraklarında sayıları on binlerle ifade edilen bir gerilla gücüne ulaşan PKK kimi yerlerde halk savaşı stratejisine göre kırmızı alan denilen kurtulmuş alanlara kimi yerlerde ise ikili bir iktidara da dahi ulaşmıştı. Dünyadaki deðişimleri de yakından izleyen Kürt halkı gerillanın bu aktivitesi karşısında geliştirdiði top yekun serhıldanlarla karşılık veriyordu. Artık PKK gizli saklı bir propaganda yapmıyor, halk gerilla ve PKK’nin propagandasını yaparak, devletin özel, kirli savaş sonuçları teşhir edilerek, özgürlük taleplerini daha açık ve gür bir şekilde dile getiriyordu.

Daha önce devletin zulmüne ‘boynu bükük, el pençe’ duran Kürt ölmüş, onun yerine ulusal deðerlerini savunan ve bunun için hiçbir zorluktan kaçmayan bir direnişçi Kürt ortaya çıkmıştı. Savaşta yaşamını kaybeden gerilla cenazeleri, Newroz ve 15 Aðustos gibi etkinliklerde şehit namırın, PKK halktır halk burada gibi sloganlar atılarak ve PKK’yi sahipleniyordu. Kürt halkının bu özgürlükteki ısrarını Türk devleti özel savaşı daha da kirli bir şekilde yürüterek cevap veriyordu. Bu amaçla gerilla ve halkı birbirinden uzaklaştırmak için 4 binin üzerinde köy özel savaş güçleri tarafından yakıldı, yıkıldı. Milyonlarca insan yerinden edilerek, sürgün edildi. Resmi rakamlara göre 17 bin 500 yüz sivil savunmasız insan devletin karanlık güçleri tarafından yargısızca infaz edildi.

KART KURTTAN RESMÝ KÜRT KÝMLÝÐÝNÝN KABULÜNE

Türk devlet terörünün tek bir amacı vardı. ‘denizi kurutup, balıkları susuz bırakmak için’ Kürt halkını PKK’den uzaklaştırmaya dönüktü. Ama Kürtler bir kere özgürlüðü görmüş, onun elinden hiçbir güç bir daha almasına izin vermeyecekti. 1970’lerin başında varlıðı bile tartışma konusu olan ve Kürtlük adına bir yapraðın bile kımıldanmasına izin verilmeyen Kürt halkı 1990’larla birlikte önce realite olarak tanınmaya başlandı. Kart-Kurttan bir halk gerçeðine doðru Kürtler yol alırken büyük bedeller ödemek zorunda kalmışlardı. Bunu başaran ve bir halk gerçeðini ortaya çıkaran PKK’nin mücadelesi olmuştu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan bu yıllarda yaptıðı çözümlemelerde ‘diriliş gerçekleşti, sıra Kurtuluşta’ diyecekti. Ama yıllarca Kürt halkının varlıðını bile kabul etmeyen otoriter, baskıcı ve faşist zihniyet karşısında Kürtlerin kurtuluş yılları öyle sanıldıðı kadar kolay olmayacaktı. PKK’nin ateşten tarih olarak adlandırdıðı bu yıllarda verdiði mücadeleye halk büyük oranda destek vererek katılmıştı.

Bu süreci PKK kaynakları şu şekilde izah ediyor; “Kürdistan'daki devrimsel gelişmeler denge aşamasının izlerini taşımaktadır. Kürt halkını yeniden diriltmek ve Kürdistan'ı özgürleştirmek için verilen bu savaşta, karşı cephede, tarihin tanıdıðı en büyük inkar ve imha politikasının yürütücüsü TC olmak üzere, bölge gerici sömürgeci devletleri ve emperyalizm yer almaktadır. Savaşımız bu nedenle halkımız için olduðu kadar, bölge halkları ve ilerici insanlık için de bir kurtuluş umududur.” Abdullah Öcalan tarafından şöyle izah ediliyor; "Kürdistan somutu gibi hiç ciddiye alınmayan, uluslararası ve hatta tarihsel arka planda olup-olmadıðı hakkında kuşku duyulan, halkı da en köle, bilinçsiz ve kuralsız kullanılan bir gerçeklik zeminine dayanan bu hareket, günümüzün devrimsel gelişiminde neredeyse en başta güreşen bir hareket olma şansına da sahip olmaktadır."