19 Aralık hazırlıklı katliamdı
Dönemin direnişçi tutsaklarından Sait Oral Uyan, devletin 19 Aralık Katliamı'ndaki amacının, siyasi tutsakları yaşayan ölü haline getirip zamanla unutturmak olduğunu söyledi.
Dönemin direnişçi tutsaklarından Sait Oral Uyan, devletin 19 Aralık Katliamı'ndaki amacının, siyasi tutsakları yaşayan ölü haline getirip zamanla unutturmak olduğunu söyledi.
Türkiye cezaevlerindeki hak gasplarına karşı siyasi tutsakların 2000'de başlattığı açlık grevi direnişçilerinden Sait Oral Uyan, devletin 19 Aralık’taki saldırısının amaçlarını anlattı.
Sait Oral Uyan, 1965'te Mersin’in Tarsus ilçesinde dünyaya gelir. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümünü kazanır. Siyasi faaliyetlerinden dolayı 1996'da tutuklanarak müebbet hapis cezasına çarptırılır. Sırayla Bayrampaşa, Bursa, Kartal, Ümraniye ve Kandıra gibi cezaevlerinde kalır. 19 Aralık 2000'deki saldırısı sırasında ölüm orucunun 205’inci günündedir ve bilinci kapalı olarak müdahale edilir. Wernicke-Korsakoff hastalığına yakalanan Uyan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla Kandıra Cezaevi'nden 29 kilo olarak çıkarılır. Şimdi İsviçre’nin Zürih kentinde yaşayan Sait Oral Uyan, ressam ve yazar. Uluslararası sergileri de olan Uyan’ın şiir ve öykü kitapları yayımlandı.
Sait Oral Uyan, 19 Aralık 2000'de cezaevlerine yönelik saldırının yıl dönümünde ANF’ye konuştu:
DEVLET KİN TUTAR, UNUTMAZ
Eskişehir F Tipi Cezaevi'ne karşı 1996'da Türkiye cezaevlerinde başlayan açlık grevi, 69 gününde devletin geri adım atmasıyla bitti; Eskişehir F Tipi Cezaevi kapatıldı. Ancak devlet kincidir, unutmaz. Kendi erkini sürdürmek için bu süreyi bir dinleme olarak kullandı. Tüm devrimci ve yurtsever tutsaklara karşı F Tipi cezaevleri konseptini hazırlamaya çalıştı. Eskişehir’den sonra Kartal Özel Tip Cezaevi olarak adlandırarak, hayata geçirmeye çalıştı. Buna karşı Türkiye genelinde 22 cezaevinde binlerce tutuklu açlık grevi ve ölüm orucuna başladı. Devlet 19 Aralık 2000'de 22 cezaevine eşzamanlı olarak ortak saldırı başlattı. Kimyasal gazlar ve silahlarla saldırıldı. 125 tutsak şehit edildi, 550 tutsak da sakat bırakıldı.
YAŞAYANLARIN BEYNİ ÇÖKERTİLMEK İSTENDİ
Bu saldırıda sakatlanan biri de benim. Ümraniye’de 4. günün sonunda yaralı olarak Kandıra'ya götürüldüm. Ölüm orucunun 205’nci gününde 29 kilodaydım. Amaç ölmüyorsa yaşayan ölü haline getirmek. Bunun için zorla müdahalede 24 saat verilmesi gereken serum bir saatte enjekte ediliyordu. Dolayısıyla aylarca vitamin alamayan tutsakların beyin çökmesine neden oluyordu. Bu da faşist devletin istediği bir şeydi. Çünkü öldüğü zaman bir eylem aracı olarak düşünülüyordu. Bu ölümler üzerinde politika yapmasınlar diye yaşarken ölü haline getirdiler. Beyni çöken, sağlıklı düşünemeyen, yürüyemeyen, konuşamayan, toplum tarafından kanıksanıp unutulacaktı. Nitekim 550 kişi içerisinde birçok devrimci unutmaya/unutulmaya yüz tuttu.
Ben bırakıldıktan sonra Kandıra savcısı hakkımda tutuklama kararı çıkardı. 10 ay sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İstanbul’da bir mahkeme kurdu ve infazın durdurulmasına hükmetti. Bunu, Türkiye 10. Ağır Ceza Mahkemesi karara bağladı. Ama ikinci bir karar cezası durdurulma kararı aldı. Şunu diyor; senin sakat olman, zihinsel engelli olman ve hasta olman hiçbir şeyi değiştirmiyor. Canım ne zaman isterse seni alırım.
18 YILDA HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEDİ
19 Aralık 2000'den günümüze 18 yıl geçmesine rağmen Türkiye’de hiçbir şey değişmedi. İmralı'daki zindan F tiplerinden daha kötü. Oradaki zindan F Tipi denemesinin sonucudur. Bunun çalışması 1999'dan beri yapılıyordu. Amaç Kürt Halk Önderi'ni insanlardan koparmak ve halkı önderliksiz bırakmaktır. Bir halkın özgürlüğünü ve kimliğini yok etmektir. Bu anlayışla oraya yaklaşılıyor. Tecrit ve tüm politik tutsaklara yönelik baskılar bunun sunucudur ama bunlar sonucu ulaşmaz. Devlet ne kadar baskı yaparsa yapsın bir kere o kıvılcım bozkırları ateşledi. O ateş artık geriye döndürülemez.