16 yıldır toplu mezardaki abisini arıyor
16 yıldır toplu mezardaki abisini arıyor
16 yıldır toplu mezardaki abisini arıyor
16 yıl önce Türk ordusu ile yaşanan bir çatışmanın ardından Mardin’in Akıncı köyünde bir toplu mezarda gömülen abisi Ramazan Aksa’yı arayan Dilan Aksa, bir an önce Hakikat ve Yüzleşme Komisyonun kurulup devletin işlediği insanlık suçlarıyla yüzleşmesini istiyor.
BDP Milletvekilleri Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu önerisini bir kez daha Meclis gündemine taşınmaya hazırlanırken, komisyonun kurulmasını en çok talep eden ailelerden biri de Aksa ailesi. Dilan Aksa, 1996 yılında üç gerilla arkadaşıyla Mardin Akınca köyünde pusuya düşürülüp toplu mezara gömülen abisi Şoreş Mêrdîn kod adlı Ramazan Aksa’nın kemiklerine ulaşmaya çalışıyor. Abisi Ramazan’ın akıbetini ararken 1999 yılında geçirdiği kalp krizi nedeniyle yaşamını yitiren babasının mücadelesini devralan Dilan, aynı zamanda Şırnak ve Cizre’de yaşanan kanlı Newroz sonrası, 22 Mart 1992 yılında Nusaybin’de devletin yaptığı katliamının birebir tanığı. ANF’ye savaşın gölgesinde geçen çocukluğunu, 22 Mart Nusaybin katliamını ve toplu mezarda olan abisinin Ramazan Aksa’nın hikayesini anlatan Dilan Aksa, “Türk Devleti Kürt halkına uyguladığı vahşetle yüzleşsin” dedi.
1990’lı yıllarda devlet terörünün en yoğun hissedildiği bölgelerden biri de Mardin’in Nusaybin ilçesiydi. Her gün yaşanan failli meçhul cinayetlerle sarsıldığı Nusaybin’de aynı zamanda Kürt halkı için serhildanların da başlangıcıydı. Yaşanan bu vahşete karşı ayaklanan Kürt halkı ölüm pahasına inkar edilen kimliklerini savunmak için var güçleriyle direniyorlardı. Çatışmasız, infazız tek bir günün geçmediği 90’lı yıllarda yaşananlardan en çok etkilenenler kuşkusuz savaş gölgesinde büyüyen çocuklardı. Bugün yaşları ilerlese de yaşanan inkar ve imha politikası hafızalarından hiç silinmedi.
14 YAŞINDAKİ ÇOCUĞA TEM’DE 32 GÜN İŞKENCE
Bu çocuklardan biri olan Dilan Aksa, kendi yaşadığı travma üzerine bir de abisinin kaybı eklendi. Dilan, abisi Ramazan Aksa’ya gerillaya katılma kararını aldıran koşulları şöyle anlattı: “Yıl 1990’dı. Her gün bir failli meçhul cinayet haberi gelirken, okullarda da Kürt çocuklarını asimile etme politikası tüm hızıyla sürüyordu. Zorla andımız ve istiklal marşı dayatıldığı okullarda buna karşı çıkan öğrenciler tek tek fişleniyordu. Fişlenen ve ihbar edilen biri de ortaokula giden abim Ramazan’dı. Bu ihbar sonrası İstasyon mahallesinde bulunan evimiz ilk kez yüzleri maskeli özel timler tarafından basıldı. O dönem erkekler kapı eşiklerinde infaz edildiği için kapıları hep kadınlar açardı. O nedenle saat 02:30’da çalan kapıyı ben ve ablam açtık. Timler içeriye girerek abim Ramazan’ı sordu. Araya giren babamı evin bodrum katına indirerek tehdit ettikten sonra abimi alıp götürdüler. Çok korkmuştum. Evde bulunan Kürtçe kasetlere ve aile albümlerine el koymuşlardı. Abim Ramazan o dönem henüz 14 yaşındaydı. Ancak bu timler için bir şey ifade etmiyordu. Mardin Emniyet Müdürlüğü Terör ile Mücadele şubesine götürülen Ramazan, tam 32 gün işkencelerden geçirildi. Çıkartıldığı Mardin Adliyesinde de ‘PKK örgütünün propagandasını’ yaptığı iddiasıyla Mardin Cezaevine kondu.”
Ramazan 6 ay sonra cezaevinden çıktıktan sonra yarım kalan eğitimine devam etmeye çalışsa da baskılar arttı. Nusaybin’de A Takımı olarak adlandıran siyasi polis, bu kez onu okuduğu lisede taciz etmeye başladı. Ramazan artık evden değil, okulda dersteyken gözaltına alınmaya başlandı.
ÖZEL TİMLER HALKI TARAYARAK PANZERLERLE EZDİ
1992 yılında yaşanan kanlı Newroz’da henüz 14 yaşında olan Dilan bir gün sonra 22 Mart’ta Nusaybin de tanık olduğu katliamı şöyle aktardı, “ Kürdistan’da her Newroz kutlaması mutlaka devletin katliamıyla sonuçlanıyordu. 1992 yılında da bu değişmedi. 21 Mart günü Cizre, Şırnak ve Silopi ilçelerinde devlet yüzlerce insanımızı katletti. Bu katliamı protesto etmek için 22 Mart 1992 tarihinde Nusaybin halkı alanlara akın etti. Bu protestoya katılmak üzere, ben, abim Ramazan, ablam ve amca oğullarım evden çıkıp Kopriya Alaman alanına doğru yürümeye başladık. Biraz genç kalmıştık. Alanın karşısında su kanallarının geçtiği Çağ çağ deresinde Şehitler köprüsü var. Her önemli günde özel timler halkı o köprü üzerinde çembere alıyordu. O günde halkımız köprünün üzerine oturmuş eylem yapıyordu. Tam alana girmeye hazırlanıyorduk ki, aniden silah sesleri yankılanmaya başladı. Özel timler panzerlerden halkı tarıyordu. Abim Ramazan bizi geriye çekti. Köprünün üzerindeki insanlardan kimisi kendini su kanalına atarken, geriye kalanların üzerinden özel timler panzerlerle geçti. Yüzlerce insan yaralıydı. Her sokak başı sivil polis ve özel timlerle dolmuştu. Sokakta rastladıkları herkesi tarıyorlardı. Biz oradan nasıl kaçtık hala aklım almıyor. Çok şanslıydık. O gün geç kalmasaydık katledilenler arasında biz de olacaktık.
SU KANALINDAN 16 DEĞİL 23 CENAZE ÇIKTI
Eve girdikten 5 dakika sonra kapımız çaldı. Gelen özel timlerdi. Babama ,’Bizimle geleceksin” diyerek götürdüler. Babam o dönem su işlerinde memurdu. Daha sonra onu su kanallarını kapatmak üzerine götürdüklerini öğrendik. O akşam babam döndüğünde ağlıyordu. İlk kez onu böyle gördüm. Belediye işçileriyle birlikte köprünün su kanallarını kapatmaya giden babam, delik deşik olmuş 23 cesedi çıkarttığını ve gömdüğünü anlattı. Bu katliam sonrası Nusaybin’de üç günlük yas ilan edildi. Kepekler kapatıldı, yürüyüşler devam etti.
İNFAZ HABERİYLE GELEN KARAR
Bir yıl sonra bu kez Hizbullah vahşeti başladı. Yurtsever aileler ve cezaevine girmiş olanlar teker teker fişlenip infaz ediliyordu. En çok da öğrenciler hedefteydi. Lise son öğrencisi olan abim Ramazan’ın o dönemde altı arkadaşı Hizbullah tarafından infaz[V1] edilmişti. 1993 yılının Şubat ayında evimize operasyon yapıldı. Abim o akşam evdeydi. Katliam gerçekleştireceklermiş gibi içeriye girdiler. Bu kez gelen başka özel timlerdi. ‘İsmail Aksa nerede ?’ diye sordular. Babam İsmail diye birisi olmadığını söyleyince gittiler. Meğerse isimleri karıştırmışlar, yoksa ölüm fermanı çoktan verilmişti. Daha sonra bizim evden önce akrabalarımızın evine giden timlerin altı kişiyi infaz ettiğini öğrendik. Birisi de benimle yaşıt olan 15 yaşındaki kuzenim Fethullah’dı. Evde misafir varken yengemi, amcamı odaya kilitleyen timler, Fethullah ve bir misafiri bahçeye çıkartıp infaz etmişler. Daha sonra yanına silah bırakıp, gerilla süsü vermişler.
Sabah bu infazı duyar duymaz abim Ramazan kararını verdi ve 18 yaşında kırsala çıktı. İyi ki de çıktı çünkü o gittiği aynı gece evimize tekrar basıldı. Gelen özel timlerin hepsi maskeliydi ve bu kez İsmail değil Ramazan Aksa nerede?‘ diye sorarak baskın yaptılar. 3 gün boyunca telefonumuzu emniyete bağlayıp bizi rehin tuttular. Resmen evimizi karakola dönüştürdüler. Dördüncü gün hiçbir haber gelmeyince tüm fayansları kırıp, babamı darp ederek gözaltına aldılar. Babam Nusaybin İlçe Emniyet Müdürlüğünde tam 25 gün boyunca işkence gördü. Emekli olmasına iki sene kalmıştı ancak bu gözaltı sonrası işinden de atıldı.”
GELEN ACI HABERLE BAŞLAYAN YAS YILLARI
Bu gözaltından sonra Aksa ailesi için hayat yaşanmaz bir hal aldı. JİTEM ve özel timlerin evlerini basıp, ölüm tehditleri savurmasıyla çok sevdikleri yörelerini terk edip İstanbul ‘a göç etmek zorunda kaldılar. Dilan ancak iki sene sonra, 1995 yılında bir akrabalarının Nusaybin’den Midyat’ta giderken Subaşı (Serê Avê) yolunda gerillaların yaptığı kimlik kontrolü esnasında takım komutanı olan Ramazan ile karşılaşmasıyla abisinden haber alabildi. Abisinin yaşadığı haberiyle sevinen Dilan’nın bu mutluluğu uzun sürmedi. 1996 yılında amcasının evi arayıp abisinin Mardin İlçesi Akıncı köyünde üç yoldaşıyla birlikte pusuya düşürüp yaşamını yitirdiği haberiyle sarsıldı. Bu Aksa ailesi için uzun yıllar sürecek yasın başlangıcıydı.
SİVİL POLİSLERDEN, ‘BİZ ÖLDÜRDÜK’ İTİRAFINA RAĞMEN…
Babasının haberi alır almaz annesiyle birlikte Diyarbakır İHD’ye gittiğini anlatan Dilan, “ Ancak sıkı yönetim nedeniyle kimse cenazelere ulaşamadı. Daha sonra Mardin Akıncı köyünde bir toplu mezarda olduğunu öğrendik” diye konuştu. Abisinin şehadet haberinden bir yıl sonra sivil polislerin Nusaybin’de oturan amcasının evine gelip, ‘ Ramazan’ı biz öldürdük. Nüfusta onu ölü göster’ dediğine dikkat çeken Dilan, ancak bu itirafa rağmen abisinin cenazesinin bulanamadığını söyledi.
BARİ ANNEM GÖNLÜ RAHAT GİTSİN
Babasının abisinin akıbetini ararken 1999 yılında kalp krizinden yaşamını yitirmesi üzerine mücadeleyi devralan Dilan, 16 yıldır abisinin kemiklerini arıyor. Ocak 2013 tarihinde son çare olarak Mardin İHD şubesine başvuran Dilan, “Babam abimi ararken öldü. Bari annemin gönlü rahat gitsin” diyor. 20 yıldır İstanbul’da yaşadığını ancak bir gün olsun Nusaybin’de çocukluğunda tanık olduğu vahşeti unutamadığını dile getiren Dilan Aksa, “ Bizim tüm insanlarımızı yok ettiler” diye konuştu. Hakikat Yüzleşme Komisyonun kurulmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Aksa, “ Bu devlet insanlarımıza senelerce uyguladığı vahşetle artık yüzleşmesi gerek” dedi.
[V1]