12 Eylül darbesi, 20 Temmuz sivil darbesiyle sürdürülüyor

12 Eylül darbesi 20 Temmuz sivil darbesiyle sürüyor. 20 Temmuz AKP faşizminin sivil darbesinin bir yılda yarattığı travma, 12 Eylül faşist darbesinin yarattığı travmaları da aştı.

12 Eylül faşist darbesinin üzerinden tam 27 yıl geçti. Askeri darbe ile birlikte baskılar, acılar, işkenceler, kayıplar, yargısız infazlar ile birlikte bir toplumun yeniden, toplum mühendisliği ile birlikte dizaynına da başlanmıştı. Sormayan, sorgulamayan, duymayan, duyduklarını ise söyleyemeyen bir toplumun inşa süreci bu darbeyle birlikte örülmeye çalışıldı. 12 Eylül faşist darbesinin yarattığı travma ve toplum üzerindeki etkisi yıllarca devam etti.

12 Eylül döneminin izlerinin günümüzde bile silinememiş olması, hatta yarattığı toplumsal, siyasal, ekonomik tahribatların etkisinin bile azaltılamamıştır. 12 Eylül darbesi sonrasında 28 Şubat postmodern darbesi ile 5 Nisan muhtırasını da yaşadı. Ordunun sivil iktidarı dizayn etmek için, bazı siyasal oluşumlarla birlikte iktidarı dizayn etmeyi hedefleyen bu muhtıraların izi ise kısa sürede silindi.

15 Temmuz'da Fetullahçılar tarafından yapılan darbe girişimi, bu darbe girişiminin içerisinde bulunan bazı grupların saf değiştirmesi ile birlikte başarıya ulaşamazken, 20 Nisan'da AKP'nin sivil darbesi gerçekleşti. 20 Temmuz'da AKP-MHP ortaklığıyla ilan edilen ve Meclis'ten geçirilen OHAL, tüm Türkiye'de uygulanmaya başlandı. 20 Temmuz AKP faşizminin sivil darbesinin bir yılda yarattığı travma, 12 Eylül faşist darbesinin yarattığı travmaları da aştı. 15 Temmuz sivil darbe dönemi ile 12 Eylül askeri faşist darbe arasındaki tek fark ise 15 Temmuz sivil darbesine itaat etmeyen Kürt hareketinin direniyor olması. Bu da Türkiye'de ki demokrasi güçlerinin de umudunu büyütüyor.

12 EYLÜL DARBESİNİN ETKİLERİ

Faşist 12 Eylül döneminde 650 bin kişi gözaltına alındı. 100 bin kişi tutuklandı. Yüzlerce kişi işkencelerde, operasyonlarda katledildi. 1 milyon 630 bin kişi fişlendi. 12 Eylül döneminde açılan davalarda 230 bin kişi yargılandı. 71 bin kişi 141, 142 ve 163 maddelerden yargılandı. Haklarında dava açılanlardan 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak iddiasıyla yargılandı. 100 bin kişi tutuklanırken, toplam 644 cezaevindeki hükümlü-tutuklu sayısı 1990 yılında ise 52 bine düştü.

İDAMLAR

Darbeden sonra ilk idam 9 Ekim 1980 tarihinde Necdet Adalı'nın idam edilmesiyle başlandı. 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkûm edilen 17 yaşındaki Erdal Eren yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980'de Ankara Merkez Ulucanlar Cezaevi'nde idam edildi. 7 bin kişi hakkında idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilen 257 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi. Bu dönemde 50 kişinin idamı gerçekleştirildi. (26 siyasi 23 Adli tutuklu ve 1 ASALA militanı)

SAKINCALI UYGULAMASI BAŞLADI

12 Eylül faşist darbesi döneminde 388 bin kişiye pasaport verilmedi. Aralarında Ruhi Su, Hasan Hüseyin Korkmazgil gibi sanatçı ve yazarlarla birlikte yurtdışında tedavi olmaları gereken yüzlerce kişiye bu yasak nedeniyle yurtdışı çıkış izni verilmedi.

30 BİN KİŞİ İŞTEN ATILDI

12 Eylül faşist darbe döneminde 30 bin kişi sakıncalı olarak görüldüğü için işten atılırken, bir o kadar kişi de sakıncalı olduğu gerekçesiyle kamuya alınmadı. Kamuda çalışma için güvenlik soruşturması getirildi.

6 Kasım 1981'de çıkarılan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile YÖK kuruldu. Bundan sonra 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununun 2301 ve 2766 sayılı kanunla değişik maddelerince özellikle solcu olduğu düşünülen 71 Üniversite personeli YÖK tarafından görevlerinden uzaklaştırıldı. Genelkurmayın açıklamalarına göre toplam 4891 kamu personeli görevden alınmış ve 38 profesör, 25 doçent, 10 yardımcı doçent 1402'lik olmuştur. Ancak 1402'lik olmak istemediğinden bizzat istifa yolunu seçenler de dahil edildiğinde bu sayının 20 civarında olduğu öne sürülmektedir.

14 BİN KİŞİ VATANDAŞLIKTAN ATILDI

12 Eylül darbesi sonrasında 14 bin kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılırken, 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.

KUŞKULU ÖLÜMLER ARTTI

Bu dönem cezaevlerinde ve işkencede yüzlerle ifade edilecek kişi öldürüldü. Ordu da görev yapan erler de dahil olmak üzere 300 civarında kişi kuşkulu bir şekilde ölürken, bunlar hakkında açılan idari ve adli soruşturmalar da kapatıldı. Bunun dışında avukatların ve ailelerin girişim ve çabaları sonucunda 171 kişinin işkenceyle öldürüldüğü belgelendi.

FİLMLER KİTAPLAR YAKILDI

12 Eylül faşist darbesi sadece işkence, baskı tutuklama ve gözaltılarla yetinmedi, Toplumun tüm sosyal ve kültürel damarlarını da kesmeye çalıştı. Bu dönem 937 film yasaklanırken, toplatılan filmler yakıldı. Binlerce kitap toplatıldı, Yayıncı Muzaffer Erdost işkenceyle öldürüldü. Toplatılan tonlarca kitap Nazi Almanya’sında olduğu gibi yakıldı.

STK'LAR KAPATILDI MEDYA SUSTURULDU

Darbe sonrasında faaliyette bulunan 23 bin 677 derneğin faaliyetleri durduruldu. 400 gazeteci için 4 bin yıl hapis cezası istendi. Bazı gazetecilere 300-400 yıla varan hapis cezaları istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi.

CEZAEVLERİ TOPLAMA KAMPINA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ

12 Eylül faşist darbesi sonrasında cezaevlerinde baskı işkence arttı. Cezaevlerinde kalan tutuklulara askeri disiplin yönetmeliği dayatıldı. Tutuklu ve hükümlülere tek tip elbise giymesi dayatıldı. Bu dönemde Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
Bu ölümlerin 144'ü kuşkulu ölüm olarak kayıtlara geçti. Cezaevlerinde yaşanan baskı ve faşist uygulamalara karşı başlatılan açlık grevlerinde 14 kişi yaşamını yitirdi. 16 kişinin kaçarken vurulduğu iddia edildi. 95 kişi çatışmalarda infaz edildi. 73 kişiye doğal ölüm raporu verildi. 43 kişinin de intihar ettiği iddia edildi.

İşkenceler konusunda ancak 1982 yılından itibaren dava açılmaya başlandı. 1982-1990 arasında 9 bin 962 işkence soruşturması yürütülürken, yargılanan kamu görevlisi sayısı ise 544 oldu. Bu davaların büyük bir çoğunluğu da cezaların ertelenmesi yada getirilen aflarla düşürüldü.

PARTİLER ODALAR SENDİKALAR KAPATILDI

12 Eylül faşist darbesi sonrasında tüm siyasal partiler kapatıldı. Partilerin mal varlıklarına el konuldu. Yine DİSK TÖB-DER, Meslek Örgütleri darbe yönetimi tarafından kapatılarak mal varlıklarına el konuldu. Yaklaşık 13 yıl kapatılan Siyasal partiler 1992 yılında DYP-SHP döneminde çıkartılan bir yasayla yeniden açılarak mal varlıkları iade edildi. CHP, AP, MSP ve MHP Genel Başkanları tutuklanarak Zincirbozan'a gönderildi. MHP ve MSP hakkında açılan davalar nedeniyle bu iki siyasi parti lideri 3 yıla yakın süre cezaevinde kaldı. 12 Eylül 1980 öncesi kapatılan siyasal partilerin yöneticilerine yönelik siyaset yasağı getirildi. Bu yasak 1987 yılında yapılan referandum ile kaldırıldı.

YENİ ANAYASAYLA EVREN CUMHURBAŞKANI OLDU

12 Eylül faşist darbesini gerçekleştiren Kenan Evren ve ordu komutanları tarafından lağvedilen Meclis ‘in yerine kurulan Geçici Danışma Meclisi7nde hazırlanan yeni Anayasa 7 Kasım 1982 tarihinde halk oyuna sunuldu.7 Kasım 1982 yılında yapılan Halkoylamasıyla %91.37 evet oyuna karşılık, %8.63 hayır oyuyla kabul edildi. Aynı halk oylamasında Kenan Evren otomatik olarak Cumhurbaşkanı olurken, Anayasaya konulan 15 madde ile darbecilerin yargılanmasının önü kapatıldı. 2010 yılında bu madde Anayasa7dan kaldırılmasına rağmen darbeciler hakkında açılan davalar da ise bir sonuca ulaşılamadı.

SIKIYÖNETİM 7 YIL SÜRDÜ

12 Eylül 1980 darbesi sonrasında getirilen sıkıyönetim uygulaması, genel ve yerel seçimler yapılmasına rağmen kaldırılmadı. 1987 yılına kadar Sıkıyönetim uygulaması devam ederken, en son Kürt illerinde sıkıyönetim kaldırıldı. Fakat kaldırılan sıkıyönetim uygulamasının yerine ise OHAL valiliği sistemi getirilerek Kürdistan kentlerindeki askeri sıkıyönetim, sivil bir sıkıyönetim olarak sürdürülmeye devam etti.

DARBE KOŞULLARI DEVAM EDİYOR

12 Eylül faşist darbesinin izi bugün hala sürüyor. 7 Kasım 1982 yılında kabul edilen Anayasa ise bugüne kadar değiştirilmedi. Bir çok siyasal parti en başta da AKP halka yeni bir anayasa yapma sözü vermesine karşın, bu Anayasa ile Türkiye'yi yönetmeye devam ediyor. Devam da edecek. Çünkü 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, 20 Temmuz'da AKP tarafından gerçekleştirilen karşı sivil darbenin etkileri

SİVİL DARBE 12 EYLÜL FAŞİZMİNİ ARATMIYOR

Fetullah Gülen ekibinin, AKP iktidarıyla yaşadığı iktidar kavgası sonrasında, kamuda ve orduda aktif olarak bulunan kadroların tasfiyesinin AKP tarafından planlanması sonrasında Fetullahçılar tarafından gerçekleştirilmeye çalışılan 15 Temmuz darbesi, bazı Fetullahçıların hükümetle işbirliği yapması sonucu karşı bir darbeye dönüştü. 20 Temmuz'da ilan edilen OHAL ile Türkiye'de sivil darbe gerçekleştirildi. Hükümet tarafından gerçekleştirilen bu sivil darbeyle birlikte, uygulanmaya başlanan politikalar 12 Mart ve 12 Eylül faşist askeri darbelerini de aştı.

20 Temmuz'da Fetullahçılar için ilan edilen OHAL sivil darbeye dönüştükten sonra ağırlıklı olarak Kürtleri hedef aldı. 15 yıldır AKP ile ittifak halinde olan Fetullahçıların kamudan tasfiyesi edilmesinin başlamasıyla birlikte hükümet, kendi içindeki farklı dengeleri korumak ve iktidarını pekiştirmek için Kürtlere açık savaş ilan etti. Kürt hareketi ile başlayan çatışmalı sürecin yansımaları ise Türkiye'de yasal olarak faaliyet gösteren Kürt siyasal partileri, STK'ları, basın yayın organlarına kadar yöneldi. Ve Erdoğan Kürtlere yönelik operasyonları İçişleri Bakanı Süleyman Soylu eliyle bizzat yönetti. Kamuda işten atılanların sayısı 115 bini geçerken, bu kamu görevlilerine yurtdışı yasağı getirildi. Yine 140 bin kişinin pasaportu iptal edildi. Tıpkı 12 Eylül faşist darbesi gibi.

15 Temmuz darbe girişiminde 248 kişi yaşamını yitirirken, 2 bin 198 kişi ise yaralandı. OHAL süreciyle başlayan çatışmalarda

KAMU ÇALIŞANLARI SİVİL ÖLÜME TERKEDİLDİ

KHK’ler ile yaklaşık 115 bin kamu görevlisi ihraç edilirken, 71 binin üzerinde gözaltı, 50 binden fazla tutuklama yapıldı. 162 bin kadar kişi hakkında işlem yapılırken, 47 bin küsur kişi adli kontrol şartıyla serbest kaldı, 7 bin 605 kişi hakkında yakalama kararı çıkartıldı. 140 bin pasaport iptal edilirken işsiz kalan 124 bin kişi ile Türkiye dışarı çıkılması yasak yarı açık bir cezaevine dönüştürüldü.

Son 1 yılda yayınlanan KHK'larla 115 bin kamu görevlisi ihraç edildi. Bunların 5 bin 295’i akademisyenlerden oluşuyor. 32 bin 80 kamu görevlisi açığa alındı. Kapatılan 15 vakıf üniversitesiyle birlikte işsiz kalan akademisyen sayısı 8 bin 427’ye ulaştı. Özel dershanelerde çalışan 21 öğretmenin öğretmenlik lisansları iptal edildi. Çıkarılan KHK’larla sözde sınırlanan görevden uzaklaştırma süresi devamlı hale geldi.

KHK'yla kamudan atılanlar sivil ölüme terkedilirken, hükümet KHK'yla atılanların "yapılan şikayetlere, kurum amirlerinin kanaatlerine, çeşitli istihbarat raporlarına, kişilerin sosyal medya hesaplarına, kişilerin çeşitli sosyal ilişkilerine, kişilerin düşüncelerine uygun yaşam biçimlerine dayalı olarak kullanılan kanaatlerle ve sendika üye ve yöneticileri bakımından ise sendikasının toplumsal muhalefet içerisinde yer alıp almadığına göre işlem tesis edildiğine" dikkat çekti.

Gerekli adli tahkikat süreçleri yapılmadan, suça karışmış kişiler kadar suç ile hiç ilgisi olmayan kişilerin kesin ihraç edilmeleri ile masumiyet karinesi çiğnenmiştir. Yapılan bu ihraçlar, Anayasanın 15. maddesinin 2. fıkrası ile AİHS’in 15. maddesinin 2. fıkrası, BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin 4. maddesi ihlal edildi.

HALKIN VEKİLLERİ İLE BELEDİYE BAŞKANLARI TUTUKLANDI

OHAL uygulamalarının ardından AKP, CHP ve MHP ile ittifak halinde çıkardığı ve Anayasa'ya aykırı olan dokunulmazlıkların kaldırılması yasasına dayanarak HDP milletvekilleri hakkında tutuklama kararları çıkartmaya başladı. Halen cezaevlerinde 11 HDP’li, 1’i CHP’li milletvekili tutuklandı. 11 Eylül'de Belediyelere kayyum atanması ile birlikte başlatılan Kürt siyasetinin tasfiyesinde Kasım'da Ekim'de Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanları, bundan bir hafta sonra ise HDP Eş genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile birlikte çok sayıda milletvekilinin tutuklanma süreci başlatıldı. Demirtaş 10 aydır tutuklu bulunduğu dosyadan yargı önüne çıkarılmadı.

OHAL süresince, AKP’nin seçimle kazanamadığı Doğu ve Güneydoğu’daki belediyelere kayyum atanarak belediye başkanları da tutuklandı. Belediye Başkanlarına yönelik olarak başlatılan tutuklama operasyonları sonucunda, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak, Siirt Belediye Başkanı Tuncer Bakırhan, Van Belediye Başkanı Bekir Kaya ile 89 Belediye başkanı ve yüzlerce Kürt siyasetçisi bulunuyor. Tutuklu belediye başkanlarından 36’sı kadın. 85 belediyeye KHK’da yapılan yasa değişikliği ile kayyum atandı. 28 HDP’li il başkanı, 89 ilçe eş başkanı cezaevine konuldu. 780 il ve ilçe yöneticisi de cezaevinde.

Bunun dışında binlerce HDP, DBP aktivisti gözaltına alındı. tutuklandı. Kimisi adli kontrol ve yurtdışı yasağı ileserbest bırakıldı. HDP ve DBP'ye yönelik bu tutuklama ve gözaltı operasyonları ile demokratik siyasetin devre dışı bırakılması planlandı.

Kayyum atanan belediye sayısı 85’i bulurken, Belediyelere bağlı 2 bin 22 çalışan işinden edildi. 585 belediye personeli açığa alındı. Bunun dışında hizmet alımı yoluyla çalışan binlerce işçi belediyelerden kayyumlar eliyle bizzat işten çıkarıldı. Kürdistan'da belediyelerde işinden edilen çalışan sayısı 5 bini aştı.

MEDYA SUSTURULDU 170 GAZETECİ CEZAEVİNDE

OHAL boyunca 31 TV kanalı, 34 radyo, 63 gazete, 20 dergi, 30 yayınevi, 5 Haber ajansı, birlikte toplam 180 medya kuruluşu kapatıldı. Yaklaşık 2 bin 500 gazeteci işsiz kaldı. Kapatılan yayınevi sayısı ise 30’u buldu. 715 gazetecinin sarı basın kartı iptal edildi. OHAL döneminde 250 civarında gazeteci gözaltına alındı. Halen Türkiye cezaevlerinde 170'i aşkın gazeteci tutuklu bulunmaktadır. Bunlardan 40 tanesi ise Kürt basın ve yayın organlarında çalışan gazeteciler.

676 sayılı KHK ile Dicle Haber Ajansı ve Jin Haber Ajansı’nın yanı sıra Azadiya Welat, Özgür Gündem, Yüksekova Haber, Batman Çağdaş, Cizre Postası, İdil Haber, Güney Express, Prestij Haber, Urfanatik, Kızıltepe’nin Sesi gazeteleri ile birlikte Tiroj, Evrensel Kültür ve Özgürlük Dünyası dergileri kapatıldı.

Son olarak Dihaber, Rojava Welat Gazetesi ile Kadınhaberciliği yapan Gazetesujin kapatıldı..

Çocuklara yönelik çizgi film ve programların yayınlandığı Kürtçe çocuk kanalı olan ZAROK TV kapatıldı ardından % 40 Türkçe yayın şartıyla yeninden açıldı.

İktidara muhalif hiçbir yayın kuruluşu kalmaması adına İMC,Hayatın Sesi Tv, Denge TV, Özgür GÜN Tv , Van Tv, Azadi Tv, Jiyan Tv ve Tv 10 kanalları da çıkarılan KHK kapsamında kapatıldı.

STK’ler de OHAL’in hedefinde

İçişleri Bakanlığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında aralarında Çağdaş Hukukçular Derneği, Özgürlükçü Hukukçular Derneği, Sarmaşık Yardım Derneği, Barış Derneği ve Gündem Çocuk Derneği’nin de yer aldığı 370 sivil toplum kuruluşu 3 ay süreliğine geçici olarak kapatıldı, evraklarına ve bilgisayarlarına el konuldu. Yine aynı derneklerin aralarında olduğu toplam 375 dernek ve vakıf 677 sayılı KHK ile kesin olarak kapatıldı. 30 Aralık 2016 günü ise aralarında İzmir Metin Altıok Kültür Merkezi, Ayışığı Sanat Merkezi ve Yalova Gençlik Kültür Evi’nin de yer aldığı 94 dernek ve vakıf kapatıldı.

1061 öğretim kuruluşu, 223 kurs ve etüd merkezi, 1125 dernek, 129 vakıf, 19 sendika kapatıldı.

50 BİN SÜRGÜN

OHAL KHK'ları ile atılan kamu çalışanlarına ve akademisyenlerine yurtdışı yasağı konulurken, Son bir yılda Türkiye'yi 50 bin kişinin terk ettiği belirtiliyor. Sadece mağdurlar değil, 6 bin milyonerin de Türkiye'ye terk ederek farklı ülkelere yerleşerek burada yaşamlarını sürdürdüğü ortaya çıktı.

REFERANDUM 12 EYLÜL KŞOULLARINDA YAPILDI

Hükümet kanadı OHAL “bir buçuk ayda bitirilir” diyordu. 1 yılı geçti. OHAL koşulunda seçime gitmeyeceğiz denildi, ama referandum bile olağanüstü halde dayatıldı. Devletin tüm olanakları seferber edildi. Mühürsüz ve hukuksuz seçim ile Hayır oyları YSK’daki saray hakimlerinin kararı ile Evet’e çevrildi.

YARGI SİYASALLAŞTI

Temmuz darbe girişimi sonrası 4 bin 238 hakim ve savcının ayrıca 2 Anayasa Mahkemesi, 180 Yargıtay Üyesi, 122, Danıştay üyesi 43, HSYK üyesi 5 kişi meslekten men edildi.

2 bin 280 hakim ve savcı, 105 Yargıtay üyesi, 41 Danıştay üyesi, 2 AYM üyesi, 3 de HSYK üyesi olmak üzere toplam 2 bin 431 kişi tutuklandı. Adli ve idari yargıda 234, Danıştay'da 5, Yargıtay'da 26 kişi olmak üzere toplam 265 kişi hakkında yakalama kararı çıkartıldı. Yargıçlar Sendikası Başkanı Ankara Hakimi Mustafa Karadağ HSK kararnamesi ile Şanlıurfa’ya sürgün edildi.

Yargıda başlayan tutuklama, ihraç ve sürgün politikalarına karşın, Fetöcüler tarafından hazırlanan dosyalar ise mahkemeler tarafından kabul edilerek yargılamalara başlandı. Ergenekon, balyoz gibi davaların düşmesine önayak olan hükümet, yargılama konusu Kürtler olduğu zaman, Fetullahçılar tarafından hazırlanan dosyalara sahip çıktı.

Yine bu dönem 5 bine yakın Hakim ve Savcı AKP il ve ilçe örgütlerinin tavsiyeleri doğrultusunda görev başlatılırken, AKP yargısı oluşturulmaya başlandı. Yasalar bypas edilerek çıkartılan KHK'larla Yargıda düzenlemeler yapıldı.

MECLİSİN YETKİLERİ ASKIYA ALINDI

AKP Hükümeti döneminde çıkartılan 30'a yakın KHK'dan sadece 5 tanesi Meclis denetiminde geçti. Diğer KHK'lar ise Meclis gündemine dahi getirilmedi. Yayınlandıktan sonra bir ay içerisinde Meclis'e gönderilmesi gereken KHK'lar gönderilmediği için, Anayasa Mahkemesi ve AİHM denetiminde de kaçırıldı. Yine OHAL KHK'larıyla AKP iktidarı yasa yapmaya başlayarak Meclisi devre dışı bıraktı. Belediyelere kayyum atanması, Milletvekillerinin sadece Ankara'da yargılanması, tutuklu yargılanmanın 5 yıldan 7 yıla çıkarılması gibi bir çok konu Meclis'te yasa değişikliği ile ele alınması gerekirken çıkartılan KHK'larla hükümet Meclis'ten yasa yapma yetkisini tırpanlayarak KHK'larla yasa yapma yoluna gitti.

GÖZALTI SÜRESİ BİR AYA ÇIKARILDI

20 Temmuz'da OHAL'in ilan edilmesiyle birlikte gözaltı süreci 90'larda olduğu gibi 30 güne çıkarıldı. Yükselen tepkilere rağmen hükümet bu konuda geri adım atmazken, bir süre sonra gözaltılar ise 14 güne indirildi.

İŞKENCE KÖTÜ MUAMELE ARTTI

Gözaltı sürelerinin artmasıyla birlikte işkence ve kötü muamele uygulamalarında patlamalar yaşandı. İHD, THİV gibi kuruluşlara bu konuda yüzlerce başvuru yapılmasına rağmen hükümet bu konuda geri adım atmadı. Şemdinli'de Lice'de, Mardin'de köy baskınları yapıldı. Köylerde siviller tarandı, öldürüldü, katledildi. Bunu gerçekleştirenler hakkında bugüne kadar tek bir işlem yapılmadı.

Bunun yanı sıra insan hakları örgütlerine işkence ve kötü muamele ile ilgili başvurular olmakta, ancak etkili soruşturma yürütülmediğiği bu kurumlar tarafından kamuoyuna açıklanmıştır., TBMM insan haklarını inceleme komisyonuna da resmen çok sayıda işkence iddiası başvurusu yapılmıştır.

BM İşkenceye Karşı Komite (UNCAT), sözü edilen Sonuç Gözlemlerinde, son dönemde kolluk kuvvetlerinin alıkonulan kişileri işkence ve kötü muameleye maruz bıraktığına dair kendilerine ulaşan çok sayıda güvenilir raporlar nedeniyle duyduğu kaygıyı dile getirerek, Türkiye’ye İşkenceye Karşı Sözleşmenin 2. maddesinin 2. paragrafında yer alan, “hiçbir istisnai durum, ne savaş hali ne de bir savaş tehdidi, dahili siyasi istikrarsızlık veya herhangi başka bir olağanüstü hal, işkencenin uygulanması için gerekçe gösterilemez” şeklindeki mutlak işkence yasağını hatırlatmıştır.

Yine Ankara'da kaçırılan ve aralarında eski MİT çalışanlarının da bulunduğu 14 kişinin akıbeti ise bugüne kadar öğrenilemedi.

OHAL TRAVMAYI DERİNLEŞTİRDİ

OHAL’in yarattığı iklim ile toplumsal travmalar yaşanırken, 50'ye yakın kişi intihar etti. İntihar vakalarında ilk sırada emniyet mensupları yer alırken bunu öğretmenler izledi.

Açıklanan bir anket sonucu ise yaşanan toplumsal travmanın boyutlarını ortaya koydu. KHK ile ihraç edilen 5 bin kişinin katıldığı ankette, 101’i kadın, 314 kişinin kendi yaşamına son verme eğiliminde olduğu ortaya çıktı.

TUTUKLAMALAR RUTİN HALE GELDİ

OHAL sonrasında Cezaevlerine getirilen yeni uygulamalar ile cezaevlerinde 12 Eylül faşist darbesini aşan uygulamalar devreye konuldu. Cezaevlerinde görüş sınırlandırılmasının yanı sıra işkence, kötü muamele, cezaevlerinden sorguya götürme gibi, 1908 ve 1990'lı yıllarda uygulanan politikalar devreye konuldu. Aile ve avukat görüşleri sınırlandırıldı. OHAL ilanının hemen ardından çıkartılan bir KHK ile adli tutuklulara gizli bir af getirildi. Bu uygulama ile Ocak 2017 tarihine kadar 31 bin adli hükümlü tahliye edildi.

2000 yılında 50 bin civarında olan tutuklu ve hükümlü sayısı 2005 yılında 60 bin, 2010 yılında 120 bin, 2015 yılında 160 bin iken 217 yılı Ağustos ayında bu sayı 230 bini aştı.

Türkiye'de 292 kapalı, 59 açık, 3 çocuk kapalı ceza infaz kurumu, 2 çocuk eğitim evi, 4 kadın açık ceza infaz kurumu ve 5 kadın kapalı ceza infaz kurumu bulunmakta ve bunun kapasitesi de 180 bin civarındadır. Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü sayısı ise 230 bini aştığı için hükümet Ağustos 2017 tarihinde adli tutuklulara yeni bir KHK ile yeniden bir gizli af getirdi. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevfik Evleri Müdürlüğü’nün paylaştığı bilgilere göre, 38’i 2016’da olmak üzere son on yılda ülke genelinde toplam kapasitesi 134 bin 162 kişi olan 139 yeni cezaevi kuruldu Yine önümüzdeki dönemde yapımı devam edenlerle birlikte 165 yeni cezaevi de yapılması planlanıyor.Bu da Türkiye'de AKP'nin yeni bir döneme hazırlık yaptığının da en temel göstergelerinden biri olarak gösteriliyor.

Resmi verilere göre cezaevlerinde 21 bin fazla tutuklu ve hükümlü olduğu bildirilmesine karşın, cezaevleri kapasitesinin bir kısmının açık cezaevi olması nedeniyle, kapalı cezaevlerinde kalan tutuklu ve hükümlüler çok kötü barınma koşullarında kalıyorlar.

TÜRKİYE CEZAEVLERİNDE AVRUPA İKİNCİSİ

Londra merkezli Kriminal Politikalar Araştırma Enstitüsü ICPR’ın hazırladığı Dünya Cezaevleri Raporu’na göre, Türkiye dünya genelinde cezaevlerinde en çok tutuklu ve hükümlü barındıran dokuzuncu ülke konumunda. Avrupa’da ise, Türkiye Rusya’dan sonra en kalabalık tutuklu ve hükümlü nüfusuna sahip ikinci ülke.

Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünün verileri incelendiğinde, 1970 yılından 2006’ya kadar tutuklu ve hükümlü sayılarının 50 ila 70 bin dolayında seyrettiği, bu tarihten sonra ise hızlı bir artışın söz konusu olduğu görülüyor.

ADLİ KONTROL VERİLENLERİN SAYISI KATLANDI

Cezaevlerinde bulunan hükümlülere yönelik ceza infaz yasasında getirilen değişiklikle cezalarının yarısını çekmeleri durumunda tahliye edilmelerini öngörülmüş, bu değişiklik sonrasında 2016 yılında cezaevlerinden 10 bin civarında hükümlü tahliye edilerek yeni tutuklanacaklara yer açılmıştı.

Ev hapsi, haftada 1 ya da 2 gün, 15 günde 1 gün ve ayda bir gün olmak üzere değişik adli denetim yöntemleri de 2012 yılından bu yana Türkiye'de aktif olarak uygulanmaya başlandı. Bu uygulama tutuksuz yargılananların bazılarının adli kontrolle denetlenmesini öngörüyor. 2012 yılında Denetimli Serbestlik Yasası uygulaması nedeniyle 34 bin 423 kişi, 2013 yılında 139 bin 039 kişi, 2014 yılında 225 bin 497, 2015 yılında 306 bin 837 kişi, 2016 yılında 381 bin 993 kişi, 26 Mayıs 2017 tarihi itibariyle ise 411 bin 535 kişi Denetimli Serbestlik Yasası kapsamında kontrol altında tutulmakta.

Bu sayılar dikkatli olarak incelendiğinde, 2012 yılında denetimli serbestlik ve cezaevlerinde bulunanların sayısı 171 bin 044 kişi iken, 2016 yılında bu sayı 615 bin 251 kişiye ulaştı.

CEZAEVLERİNDE KÖTÜ MUAMELE YAYGINLAŞTI

Kötü Muamele ve Kelepçeli Muayene 2016 yılı 15 Temmuz’una kadar 344 personel hakkında ‘‘muamelede kötülük’’ nedeniyle işlem yapıldı. 15 Temmuz 2016-31 Aralık 2016 döneminde 89, 1 Ocak 2017-9 Mayıs 2017 zarfında ise 194 personele işlem uygulandı. İHD verilerine göre 2016 yılında Cezaevlerinde Sağlık Hakkı İhlali 105, Haberleşme hakkı İhlali 304, Disiplin cezaları ise 533 olarak açıklandı. Bu rakamların 2017 yılında ise patlama yaşadığı bildirildi.