Martin Luther King’den 50 yıl sonra ayrımcılık bitmiş değil

ABD’de Siyahilere yönelik ayrımcılığa karşı mücadelenin sembol ismi Martin Luther King’in katledilişinin üzerinden geçen 50 yılda halen birçok alandaki eşitsizlik devam ediyor.

‘I have a dream (Bir Hayalim Var)’ sözüyle hatırlanan 1963’teki tarihi konuşmasıyla eşit bir dünya mücadelesinin bugün dahi en önemli öncülerinden kabul edilen Martin Luther King, 4 Nisan 1968’de katledilmişti.

Yüzlerce yıl köle olarak yaşadıkları Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 19’uncu yüzyılda köleliğin kaldırılmasına rağmen dışlanan, eğitim, çalışma, seyahat gibi birçok alanda ayrımcılığa maruz kalan Siyahilerin mücadelesinin uluslararası alanda da tanınmasında önemli rol oynamıştı Martin Luther King.

ABD’DEKİ AYRIMCILIĞA KARŞI MÜCADELE

ABD başkanlarından Abraham Lincoln 19 Haziran 1862’de köleliği yasaklarken, ülkenin kuzey ve güney eyaletlerinin savaşına dahi yol açmıştı bu durum. Savaşın sonunda kuzey eyaletlerinin galip gelmesi sonunda köleliğin kaldırılması ABD Anayasası’yla onanırken, köleliğin yerine ırkçı anlayış devreye girmişti.

Amerika’nın keşfinden sonra getirildikleri yeni kıtada yüzlerce yıl köle olarak çalıştırılan Siyahiler, giderek güçlenen ırkçı zihniyetle karşı karşıya kalmışlardı. Toplumdaki ırkçılık o denli bir hal almıştı ki, otobüsler, restoranlar, okullar ve hatta tuvaletler dahi siyahiler ve beyazlar için olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Irkçılık özellikle köleliği en çok savunan Güney eyaletlerinde kendini gösterirken, ırkçılığa karşı mücadele de özellikle bu eyaletlerde güçlenecekti.

ÖMRÜ IRKÇILIĞA KARŞI MÜCADELEYLE GEÇTİ

1929’da Georgia eyaletine bağlı Atlanta’da doğan Martin Luther King’in gerçek adı Michael King Sr. idi. Ancak sonradan Protestanlık mezhebinin önderi Martin Luther’in adını alan King, 1953’te kilisede pastörlük yapmaya başlamıştı. Öncesinde başarılı bir lise öğrenimi ardından sosyoloji, ilahiyat ve felsefe eğitimi alan King, bu alanda doktora da yapmıştı.

King din insanı olarak mücadeleye başladığında ABD’de örneğin Siyahiler eğer bir Beyaz otobüse binerse, kalkıp yerlerini vermek zorundaydılar. 2 Mart 1955’te Alabama’da bir otobüste böylesi bir durum yaşanmış ve yerini beyaz yolcuya vermeyen 15 yaşındaki bir siyahi kız çocuğu hapse atılmıştı. Aynı yılın Aralık ayında ise Montgomery’de yaşayan 42 yaşındaki Rosa Parks, yorgun bir biçimde eve dönerken bindiği otobüste siyahiler için ayrılan bölüme oturmuştu. Otobüs dolmaya başlayınca beyazlara ayrılmış kısımda yer kalmazken, otobüs şoförü siyahilerin koltuklarından kalkıp ayakta kalan beyazlara yer vermesini istedi. Bazı siyahiler buna razı olsa da, Rosa Parks, buna karşı çıktı. Bundan dolayı tutuklanan Parks suçlu bulunarak, para cezasına çarptırılmıştı. Bu ve neredeyse her şehirde her gün yaşanan benzeri vakalar, artık milyonlarca siyahinin canına tak etmişti.

İşte tam da böylesi bir dönemde National Association for the Advancement of Colored People adlı hareketin başlattığı Montgomery otobüs boykotu tam 381 gün sürecekti. King de, bu boykotun önemli liderlerinden biri olarak öne çıkmıştı. Siyahileri zorla otobüslere bindirmeye kadar şiddet ve gözdağı uygulamalarına rağmen boykot bir yılı aşkın bir süre sonra başarıya ulaşmış ve maddi olarak zarar eden Montgomery Belediyesi, ayrı oturmayı zorunlu kılan uygulamayı kaldırmayı kabul etmişti.

Bu başarının ardından Ocak 1957′ de yapılan bir toplantıyla, bu tür eylemlerin ülke çapında yapılması kararlaştırıldı. 1960’ta öğrenciler tarafından alışveriş merkezlerindeki ayrımcı büfelere karşı başlattıkları eylemler sayesinde aynı yıl onlarca şehirdeki büfelerde ‘ayrı ayrı oturma’ kuralı kaldırıldı.

Martin Luther King ve Müslüman kimliğiyle öne çıkan Malcolm X. gibi önderlerin adı artık daha sık duyulur olmuştu. Ancak beyaz ırkçılığa karşı çıkarken siyahilerin üstünlüğüne vurgu yapan Malcolm X’in aksine King, daha uzlaşıcı bir konumdaydı. King, Güney Hristiyan Liderlik Konferansı (SCLC)'nin 1957 yılında kurulmasında önemli rol oynamıştı.

TARİHİ KONUŞMASI BİRÇOK ŞEYİ DEĞİŞTİRDİ

1963 baharında Alabama’ya bağlı Birmingham’da düzenlenen ırkçılık karşıtı gösteride Martin Luther King ile beraberindeki çok sayıda kişi tutuklanırken, ülke içerisinde hem King hem de mücadelesi iyi ya da kötü daha fazla tartışılmaya başlanmıştı. Ağustos 1963’te Washington’da yapılan dev organizasyon önemli bir tarihsel dönemecin başlangıç noktası olacaktı.

Martin Luther King Mart 1963 ‘de 200 bin kişiye hitaben, herkesin bir gün kardeş olacağı günler geleceğine dair ümidini anlattığı tarihi “I have a dream (Bir Hayalim Var)” başlıklı konuşmasını yaptı. Bu tarihi gösteriden sonra halk ve ileri gelenler dönemin ABD gerçekliğine uymasa da, ırk ayrımcılığını kaldıracak yasayı kabul etmek zorunda kalacaktı. 1964 yılında ABD Başkanı Lyndon Johnshon, Medeni Haklar Yasası’nı imzalayarak yürürlüğe koydu. Yasa, ırkçı uygulamaların büyük oranda son bulmasının önünü açarken, aynı yıl King’e Nobel Barış Ödülü verildi.

Ancak yasaların aşama aşama değişmesine rağmen ırkçılığın kolay kolay bitmeyeceği anlaşılmış ve 1965’te Malcolm X öldürülmüştü. Aynı yıl ABD Kongresi Seçim Hakları Yasası’nı kabul ederken, Edward Brooke, 1966 yılında bir asır aradan sonra Senato’ya seçilen ilk siyahi olmuştu. 1967’de ise Başkan Johnson tarafından ABD Yüksek Mahkemesi’nin ilk siyahi üyesi olarak Thurgood Marshall atanmıştı. Neredeyse aynı dönemde ABD’ye geldikleri toplumlar tarafından dışlanan Siyahiler için ‘ilkleri’ yaşamak ise oldukça uzun bir süre aldı. Ülkenin ilk siyahi eyalet valisi 1990’da Virginia seçimlerini kazanan Douglas Wilder olurken, Colin Powell 1989’da ilk siyahi genelkurmay başkanı, 2001’de ise ilk siyahi dışişleri bakanı oldu. Ülkenin ilk siyahi başkanının hem de büyük bir farkla seçilmesi için ise 2008 yılını beklemek gerekti. Barack Obama, King’in ölümünden tam 40 yıl sonra ABD başkanlığını kazanan ilk siyahi olarak tarihe geçti.

BARIŞÇIL MÜCADELESİNİ YENEMEYENLER KATLEDEREK YENMEK İSTEDİ

Ancak siyahilerin haklarının aşama aşama da olsa kazanılması ve ırkçı tezlerin artık kanun desteğinden mahrum kalması, ırkçıların nefretini daha da arttırmıştı. 1965-1967 arasındaki süreçte hak mücadelesine karşı sert polis müdahaleleleri yaşanırken, birçok siyahi grup, King’in ‘pasif’ bir tutum izlediğini savunuyordu.

Bu eleştirilere karşın King, Mart 1968 sonuna doğru Tennesse’nin Memphis şehrinde siyahi temizlik emekçilerinin çalışanlarının sorunlarına destek amacıyla çalışmalar yürütüyordu. 3 Nisan günü ise kentte coşkulu bir kalabalığa konuşmuştu.

Ancak King, 4 Nisan akşamı Memphis'teki Lorraine Motel'in balkonunda uğradığı silahlı saldırı sonucu vurulmuştu. Boğazından vurulan King, kaldırıldığı hastanede bir saat kadar sonra hayatını kaybetti.

Mahatma Gandhi’nin şiddete dayanmayan sivil itaatsizlik felsefesini örnek aldığı bilinen King’in katledilmesi ardından onlarca şehirde isyan çıkarken, ABD Başkanı Lyndon B. Johnson, yas ilan etmek zorunda kaldı. King’i uğurlamaya en az 300 bin kişi gelirken, dönemin başkan yardımcısı Hubert Humphrey de Başkanı temsilen cenazede yerini almıştı.

King’in katili olarak bilinen James Earl Ray, iki ay kaçtıktan sonra İngiltere’de yakalanmış ve ABD’ye iade edilmişti. Her ne kadar sonradan inkar etse de, Ray, King’i öldürdüğünü itiraf etmişti.

ARADAN GEÇEN 50 YILDA HALEN AYRIMCILIK DEVAM EDİYOR

Martin Luther King’in sembollerinden olduğu siyahilerin hak mücadelesi öncesine oranla ciddi kazanımların elde edilmesini sağlamıştı. Ancak buna rağmen aradan geçen 50 yılda halen ülke nüfusunun yüzde 12’sinden fazlasını oluşturan siyahiler, sosyo-ekonomik açıdan oldukça zor durumdalar.

Siyahiler arasındaki yoksulluk oranı ülke ortalamasının iki katıyken, bu oran yüzde 27’nin üzerinde tahmin ediliyor. Bu oran beyazlarda yüzde 10 civarında. Yine yüzde 5’lere kadar düşen işsizlik oranları siyahilerde yüzde 10-13 arasında tahmin ediliyor.

Benzer şekilde ekonomideki bu geri kalmışlık eğitim şansının da aynı olmamasını beraberinde getiriyor. Siyahi ailelerin çocuklarının beyazlar gibi iyi bir eğitim alma şansı yok. Yüksek eğitim diplomasına sahip beyazların oranı yüzde 40’ı aşarken, bu oran siyahlarda üçte birde kalıyor.

Siyahilerin içinde bulundukları sosyo-ekonomik şartlar ve maruz kaldıkları ayrımcılıklar nedeniyle cezaevlerindeki oranları da nüfusa oranlarının çok çok üstünde. Kimi araştırmacılara göre, Siyahilerin intihar etme olasılığı da beyazlara göre kat kat daha fazla.

Öte yandan Obama’nın seçilmesiyle belli bir aşama sağlandıysa da, ülkedeki üst düzey yöneticiler arasında siyahilerin çok çok az olduğu bilinen bir diğer gerçek. Bu durum yargıda da aynı. King’in katledildiği Memphis şehrinde nüfusun yüzde 75’ine yakınını siyahiler oluştursa da, bölge yargıçları seçimlerinde henüz bir siyahi aday kazanabilmiş değil.

KİNG’İN 1963’TEKİ KONUŞMASININ ÖZETİ

“Bir Hayalim Var

Bugün size diyorum ki, dostlarım, şu ânın getirdiği güçlüklere ve engellemelere rağmen bir rüyam var benim. Amerikan rüyasına derinden kök salmış bir rüyadır bu.

Bir rüyam var. Gün gelecek, bu ulus ayağa kalkıp kendi inancını gerçek anlamıyla yaşayacak. "Şunu kendinden menkul bir gerçek kabul ederiz ki, bütün insanlar eşit yaratılmıştır."

Bir rüyam var. Gün gelecek, eski kölelerin evlâtlarıyla eski köle sahiplerinin evlâtları, Georgia'nın kızıl tepelerinde kardeşlik sofrasına birlikte oturacaklar.

Bir rüyam var. Gün gelecek, Mississippi eyaleti bile, adaletsizliğin ve baskıların sıcağıyla bunalıp çölleşmiş olan o eyalet bile, bir özgürlük ve adalet vahasına dönüşecek.

Bir rüyam var. Gün gelecek, dört küçük çocuğum, derilerinin rengine göre değil, karakterlerine göre değerlendirildikleri bir ülkede yaşayacaklar.

Bugün bir rüyam var benim.

Bir rüyam var. Gün gelecek, Alabama eyaleti, valisinin ağzından hep müdahale etme ve izin vermeme yönünde sözler dökülen o eyalet, küçük siyah oğlanlarla küçük siyah kızların, küçük beyaz oğlanlar ve küçük beyaz kızlarla el ele tutuşup kardeşçe birlikte yürüdüğü bir yere dönüşecek.

Bugün bir rüyam var benim.

Bir rüyam var. Gün gelecek, bütün vadiler yükselip bütün tepeler ve dağlar alçalacak, engebeli yerler düzlük yapılıp, girintilerle çıkıntılar düzleşecek ve Tanrı'nın şanı yeryüzüne inecek, bütün canlar hep birlikte görecek onu.

Bizim umudumuzdur bu. Güney’e dönüşümde içimde taşıyacağım inançtır. İşte bu inanç sayesinde umutsuzluk dağını yontup bir umut anıtı yaratacağız. Ulusumuzu saran âhenksiz bağırtıları, bu inanç sayesinde güzel bir kardeşlik senfonisine dönüştüreceğiz. Bu inanç sayesinde bir gün özgür olacağımızı bilerek hep beraber çalışacak, hep beraber dua edecek, hep beraber mücadele edecek, hep beraber hapse düşecek, özgürlük için hep beraber ayağa kalkacağız.

İşte o gün Yüce Tanrı'nın bütün kulları, yepyeni bir anlamla söyleyecekler bu ilâhîyi:

Benim ülkem, senin ülken

Özgürlüğün güzel yurdu,

İşte söylüyorum sana:

Atalarımın öldüğü toprak burası,

Şehitlerin gururu olan toprak,

Her bir dağın yamacından,

Özgürlük yankılanacak.

Ve eğer büyük bir ulus olacaksa Amerika, bunun gerçekleşmesi şarttır. Öyleyse New Hampshire'in dev tepelerinden yankılansın özgürlük. New York'un ulu dağlarından özgürlük yankılansın...

Her bir dağın yamacından yankılansın özgürlük.

Özgürlüğün yankılanmasını sağladığımızda, her kasabadan ve köyden, her eyaletten ve kentten özgürlüğün yankısını duyduğumuzda, o gün yakın demektir ve o gün Tanrı'nın bütün kulları, siyahlar ve beyazlar, Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Budistler el ele tutuşup siyahların eski bir ilâhîsini söyleyecekler:

Sonunda özgürüz! Sonunda özgürüz!

Şükürler olsun Ya Rabbim!

Sonunda hepimiz özgürüz!”