Gelişmekte olan ülkelerde büyümeyle paralel sorunlar da artıyor

2020 yılında dünya ekonomisindeki büyüme oranını çok az da olsa yukarı çekecek olan gelişmekte ve yükselmekte olan ülkelerde milli gelirlere oranla artan borç düzeyi ve yatırımlardaki azalma en önemli sorun olarak duruyor.

Dünya Bankası tarafından yayınlanan öngörülerde, 2020’de küresel çaptaki ekonomik büyüme oranı yüzde 2,5 olarak duyurulmuştu. Bu, 2019 yılına oranla 0,1 puanlık bir artışa tekabül ediyor ve önemli oranda gelişmekte olan ülkelerdeki büyüme oranının artışıyla bağlantılı.

GELİŞMİŞ ÜLKELER DURAKLARKEN DİĞERLERİ YÜKSELİYOR

2020 tahminlerinde öngörülen çok küçük artış, ABD, Japonya, Kanada, Avustralya gibi ülkeler ile çoğunluğu Avrupa Birliği (AB) üyesi olan gelişmiş ülkelerde büyüme hızının düşecek olmasına rağmen sağlanacak.

Dünya Bankası’nın tahminlerine göre milli gelir artışı gelişmiş ülkelerin toplamında yüzde 1,4 ile sınırlı kalacak. Oysa bu oran Dünya Bankası’na göre 2019 yılında 1,6 olarak gerçekleşmişti.

Ayrıca ‘yükselmekte olan ekonomiler’ kategorisinde olan Çin Halk Cumhuriyeti’nde bu yıl büyüme hızının son yıllarda olduğu gibi bu yıl da düşecek olması, dünya genelindeki büyüme hızını yavaşlatıyor. Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine göre, Çin’de geçtiğimiz yıl yüzde 6,1 olan büyüme bu yıl yüzde 5,9’la sınırlı kalacak.

Gelişmiş ülkelerdeki bu düşüşe rağmen yükselen ekonomiler ile gelişmekte olan ekonomilerdeki büyüme hızının toplamda artacak olacağı belirtiliyor. Dünya Bankası’na göre, gelişmiş ülkeler dışındaki diğer tüm ülkelerin büyüme ortalaması bu yıl içinde yüzde 4,1’e kadar ulaşacak. 2019’da 150’inin üzerindeki bu ülkelerde ortalama büyüme oranı yüzde 3,5 olmuştu.

BÜYÜME ARTIŞI YÜKSELMEKTE OLAN ÜLKELERDE DAHA FAZLA

Ancak gelişmiş ülkeler dışındakilerde beklenen yüzde 4,1’lik büyümenin en önemli faktörü olarak daha çok ‘yükselmekte olan ekonomiler’ gösteriliyor. ‘Yükselmekte olan ülkeler’ kategorisinde Hindistan, Brezilya, Çin, Rusya, Güney Afrika, Mısır, Türkiye, Pakistan, Tayland, Vietnam, Suudi Arabistan gibi orta gelişmişlik düzeyindeki onlarca ülke bulunuyor.

Dünya Bankası tahminleri, daha çok son yıllarda ekonomilerinde duraklama yaşanan bazı ‘yükselen ekonomilerin’ bu yıl içinde kaydedecekleri büyümenin etkili olacağı yönünde.

YATIRIM VE İHRACATIN DÜŞÜŞÜ EN YOKSUL ÜLKELERİ ETKİLEYECEK

Bu yıl ABD veya Avrupa ülkeleri gibi gelişmiş ekonomilerde beklenen daralmanın yanı sıra en yoksul ülkelerin de aralarında olduğu çok sayıda gelişmekte olan ekonomide büyüme sınırlı kalacak. Dünyadaki yüz milyonlarca yoksulun yüzde 56’sının yaşadığı Sahra Altı Afrika’sı ülkelerinde de bu yılki büyümenin daha yavaş olacağı öngörülüyor. Ayrıca bu tür ülkelerde nüfusun daha hızlı artması nedeniyle ekonomik büyümenin yoksullukla mücadelede başarı için yeterli olmayacağına dikkat çekiliyor.

BORÇLANMA DÜZEYİ YÜKSELİYOR

Ekonomistlerin en fazla üzerinde durduğu konuların başında ise, yükselmekte ve gelişmekte olan ülkelerdeki borçlanmalardaki artış geliyor.

Gelişmiş ülkeler dışındaki diğer tüm ülkelerin borçlarının milli gelirlerine oranı 2018 itibariyle yüzde 170’e ulaşmıştı. 2010 yılında bu oran yüzde 115 iken, 8 yıllık bir sürede yaşanan yarı yarıya artış ilerisi için endişelere neden oluyor. Ancak biriken borçlardaki şeffaflığın az olduğu ve ne kadarının büyümenin önünü açacak eğitim ve sağlık gibi alanlarda kullanıldığının bilinmediği savunuluyor.

Borçlanmanın 1980 ve 1990’larda neden olduğu krizler dikkate alındığında, bugünkü borçlanmaların yoksul ülkeleri dış şoklara karşı hassas bırakması söz konusu. Ayrıca halen ortalama milli gelirlerin yüzde 170’ine denk gelen bu borçlanmaların kimi ülkelerde ekonomik durgunluk durumunda hükümetler yatırımlarını sınırlamak zorunda kalıyorlar. Yine uzun vadede özel yatırımların sınırlanacak olması da üretimi yavaşlatıyor.

ÜRETKENLİKTE ARTIŞ YOK

Öte yandan bu ülkelerde üretkenlik düzeyindeki yavaşlamanın da ekonomik büyümenin sınırlı kalmasına yol açtığı belirtiliyor. Dünya Bankası hesaplamalarına göre, dünyanın en yoksul ülkelerindeki bir çalışanın üretkenlik düzeyi, en gelişmiş ülkelerdekinin sadece yüzde 2’isine denk geliyor. Yükselmekte olan ülkelerin de dahil edilmesi halinde ise bu oran gelişmiş ülkeler lehine 5 kat daha düşük kalıyor.