Kürtlerin dağlarıyız

Dünyanın dört bir yanından aydın, akademisyen, sanatçı ve düşünürler Türk devletinin Rojava’ya yönelik işgali sonrasında, dayanışma mesajları vermeye devam ediyor.

Türkiye’nin Kuzey-Doğu Suriye ve Rojava’daki saldırı savaşı, katliamlar, savaş, işgal ve ıstırabın ötesinde, başka bir şeye daha sebebiyet verdi. Dünyanın dört bir yanında bu işgale yönelik protestolar vardı. Bunu Rojava halkı ile geniş çaplı dayanışma eylemleri takip etti. Bunların ortasında, bize başka bir dayanışma biçimi olduğunu gösteren başka bir şey daha kristalize oluyordu: Şimdi bir “dağlar” hareketi var.

Onlarca yıldır, dağlar Kürtleri saldırılardan korudu ve bugün de korumaya devam ediyor. Ama şimdi, Kürdistan’daki dağların yanı sıra, dünyanın dört bir yanında “dağlar” var. Sanatçılar, yazarlar, entelektüeller, akademisyenler ve sayısız aktivist, Kürtlere “sizin dağlarınızız” diyorlar. Ve size burada, bugün dünyadaki kalp gözü kapanmamış herkese umut ışığı olan bu dağlar hareketini başlatanlardan bazılarının sesini ulaştırıyoruz. Che Guevara “Dayanışma halkların inceliğidir” derken haklıydı.

DAĞLARDA YALNIZ

Boris Buden, Avusturyalı filozof ve yazar:Kürt atasözü “dağdan gayri dost yok”taki “dağ” mefhumu, ıssız ve terk edilmiş bir durumda, toplumsal derinliğin özerk biçimde yeniden tesisini ifade eder. Yükseklerde tek başına kalmış olan toplumsal tahayyül, gerçeklik zemininin altındaki derinliklere ulaşır. Bu yüzden bugün, Batının yarattığı kargaşaya dahil olan Rusları karşılarken, büyük klasik Dostoyevski’yi hatırlamalıyız. “Yeraltından Notlar”da, 19. Yüzyıl Rusya’sını paramparça eden dünya görüşleri arasındaki mücadeleye dair şunları söyler: Yeni gerçekliğin üzerinde, üstte, ilerleme, evrim, rasyonel siyasal düzen ve adil bir toplum vizyonu gibi aydınlanma fikirlerinin tümünü temsil eden Batı ve onu takip eden Ruslar var; derinlerde, aşağıda, toplumsal ve ruhsal yaşamın yeraltında, insanlığın irrasyonelliği, akıl ermez doğası ve gerici öfkelerinin ve distopik kabuslarının kurtulamayan, Batılı olmayan ötekinin öz-yıkıcı kargaşası var. Bugün bunun tam tersi geçerli. Yukarıda, yırtıcı kapitalizmin atık alanları ve irrasyonel, öz-yıkıcı kimlik siyaseti kaosu, daha iyi bir geleceğe dair hiçbir vizyonu olmayan, tarih sonrasının ve toplumsal çürüme sonrasının ilerlemiş bir aşamasındaki Batı var; aşağıda, küresel kapitalist düzenin birleşik güçleri tarafından yeraltına kıstırılmış olan toplumsal umut, onun devrimci mirası ve daha iyi bir gelecek ihtiyacı, Kürtlerle birlikte dağlarda yalnız.

KÜRT HALKI YALNIZ DEĞİLDİR

Srecko Horvat, Hırvat filozof ve yazar: Srecko Horvat’a göre, Rojava ile dayanışma eyleminin arkasındaki motivasyon, sırf halihazırda 180.000’i yerinden edilmiş olan Kürt halkının şu anki mücadelesi ile ulus ötesi bir dayanışma sahnelemek değildi. “ Basitçe ‘DAĞDAN GAYRİ DOST YOK’ olarak adlandırabileceğimiz dayanışma eyleminin anlamı, aynı zamanda, göründüğünden fazla ortak yanı olan iki direniş mücadelesini birbirine bağlayan bir tür maddi dayanışmaydı da. İki mücadele de (Kürt mücadelesi ve Yugoslav partizan mücadelesi) ilkin bir gerilla savaşıydı, dağlarda verildi, gelişim süreci boyunca yeni demokrasi ve federalizm biçimleri ortaya çıkardı. Bugün, Suriye için hayal edilebilecek tek gelecek, felaket sonuçlarla jeopolitik çıkarların kurbanı olmayacak bir gelecek, onu demokratik ve federal bir Suriye olarak hayal etmek. Ve Rojava ile Kuzey-Doğu Suriye nasıl olacağını gösterdi. Bu yüzden kendine demokrat diyen herkesin onu desteklemesi gerek ki, birçoğumuz da destekliyoruz. Erdoğan Trump’la görüşürken ve Avrupa “mülteci şantajı” nedeniyle gözlerini kapamışken, dünyanın dört bir yanında birçok dayanışma eylemi oldu. Kürt halkı yalnız değil.”

HEPİMİZ ROJAVALAŞMALIYIZ!

Prof. Natasa Mirkovic, müzik yorumcusu ve aktris: 2019’da, 21. Yüzyılda, hala insan hakları ve barıştan konuştuğumuza inanamıyorum! Ve Kürt halkının can derdinde olduğuna! Bu senaryoyu ve aptal savaşı 1992’de Saraybosna’da gördüm (dolayısıyla sizi anlıyorum dostlarım). Tüm bunların amacı ne? Kötülük ve aptallık dışında? Birbirimiz yüzünden (aptal, kıskanç ve sahiplenici olduğumuz için) geçmişte bunlardan yeterince çekmedik mi? Aptal bir savaşı kazanmış kimse mezara tek kuruş bile götüremiyor.

Dostlar! Tüm renklerinizle ve tüm geçmişinizle, siz tüm dünyaya verilebilecek en güzel ve güçlü mesajsınız. Gezegenimizi evrende daha iyi bir yer yapan eşsiz bir çiçeksiniz! Aşk ile büyümenin örneğisiniz! Rojava’mızla gurur duyuyorum! Hepimiz Rojavalaşmalıyız! Tüm kalbimle yanınızdayım! Lütfen kalbinizi ferah tutun! Hepinize en derin muhabbet ve hayranlık duygularımı gönderiyorum!

BATILI HÜKÜMETLERİN SUSKUNLUĞUNU VE İŞBİRLİKÇİLİĞİNİ KINIYORUZ

Prof. Sandro Mezzadra, Bologna Üniversitesi ve Euronomade ağı: Türk ordusunun İslamcı milislerin desteğiyle Rojava’ya düzenlediği haftalardır sürmekte olan operasyonda yüzbinlerce insan yerinden edildi, öldürüldü ve tam bir felaket durumu yaşanıyor. Direniş asla kesilmedi, SDF, köyler, topluluklar direndi; dünyanın dört bir yanında on binlerce insan sokaklara çıkıp Rojava’da demokratik konfederalizmle dayanışma gösterisi yaptı ve Türk operasyonunu protesto etti. Bu gösterilerin büyüklüğü, mevcut krizin genel, evrensel önemi ile ilgili bir farkındalık olduğunu gösteriyor. “Yerel” bir çatışma olmanın çokça ötesinde, Rojava çevresindeki mücadele, dünyadaki herkesi şu soruyu yanıtlamaya çağırıyor: Hangi taraftasın? Bir tarafta Rojava, savaşın mahvettiği bir bölgede umut ışığı, tüm “farklılıkların” ötesinde birlikte yaşam olasılığını gösteriyor, sıradışı bir demokrasi deneyimi inşa ediyor, patriarkaya meydan okuyor ve toplumsal ve çevresel adalet mücadelelerini birleştiriyor. Bu deneyimi savunmak için dünya çapında on binlerce insan Rojava’nın mücadelesi ile özdeşleşerek sokaklara çıktı.

Diğer tarafta, Türk milliyetçiliği, militarizmi ve faşizme yanaşan otoriterliği var. Demokratik konfederalizm Kürtlerin taleplerini dil ve milliyetçilik siyasetinin ötesine taşırken, burada en saf ve en berbat biçimiyle, yani yapısal olarak savaşla ilişkilendirilmiş bir milliyetçilikle karşı karşıyayız. Erdoğan’ın rejimi, yalnızca Kürt halkı için değil, Türk yurttaşlar için de bir lanet.

Öyleyse, hangi taraftasınız? Türk milliyetçiliğinin dar görüşlü ufkunun ötesine bakan herkesin bu soruya ne yanıt vereceği çok açık. Bu çok özel acil durum anında, Rojava’nın arkasında bir araya geliyoruz, YPG/YPJ ve SDF’nin arkasında bir araya geliyoruz ve demokratik konfederalizmi ve özyönetimi savunuyor ve daha da güçlendirmeye çalışıyoruz. Erdoğan rejimine silah sattıklarını örtbas eden Batılı hükümetlerin suskunluğunu ve işbirlikçiliğini kınıyoruz. Rojava savunulmalı, Türk ordusu geri çekilmeli!

SAVAŞ SUÇUNDAN YARGILANMALILAR

Justin Podur, yazar: İmparatorluğun Ortadoğu’daki (veya Batı Asya’daki) emelleri, yüzyıldan uzun süredir belli: Bağımsız devletlerin yıkılması, halka hiçbir şey bırakmamacasına kaynaklarının talan edilmesi ve herkesin geleceğini riske atıyor olsa bile, bunun devam etmesi için yeterince kaos ve yıkım yaratmak. Bölge halkları haklarını savunmak ve alternatifler yaratmak için sayısız girişimde bulundu. Kürt halkı bu on yıllar süresince en ciddi zorluklarla karşılaştı ve Rojava’da, en umut vaat edici projelerden birini ortaya çıkardı. DAİŞ’in soykırımcı tiranlığına karşı savaştılar ve şu anda Türk ordusunun, ABD planıyla parçalanan bir başka egemen ülke olan Suriye’yi işgal eden tam güç saldırısı karşısında savaşmak zorunda kalıyorlar.

Türkiye büyük bir bölgesel güç ama Suriye’yi Batı yeşil ışık yakmaksızın işgal edemezdi. Batı’da Türkiye’yi durdurmak için yapılabilecek çok şey var: En azından, Türk yetkililer ve subaylar savaş suçundan yargılanabilir ve Erdoğan hükümeti diplomatik yaptırıma tabi tutulabilir. Bunlar, bölgedeki ve dünyadaki gelecek nesillerin iyiliği için yeniden ayağa kalkması gereken Batı’daki savaş karşıtı hareketin görevleri olmalı.

DAİŞ’E KARŞI MÜCADELEYİ UNUTMAYACAĞIZ

Prof. Dr. Antonia Davidovic-Walther, Arkeolog: “Gözlerimizin önünde, uluslararası hukuku ihlal eden bir askeri saldırıyla, bir NATO üyesi, Kuzeydoğu Suriye’den (Rojava) kendine toprak katıyor. Çok etnisiteli toplumlara yönelik katliamcı etnik temizlik, doğrudan demokratik özerk özyönetim yapılarını doğrudan hedef alıyor. Bu yapılar, bölgedeki çok etnisiteli ve çok dinli toplumların, inanç özgürlüğü ve cinsiyet eşitliği temelinde barışçıl bir toplum oluşturacak şekilde nasıl bir arada yaşayabileceğinin örneğini teşkil ediyor. Türk hükümeti, işgalini hemen durdurmaya zorlanmalı ve bölge sakinlerinin güvenle geri dönüşü temin edilmeli. Alman hükümeti, AB ve Donald Trump, Erdoğan’ın önünde sınırsızca ve omurgasızca eğilirken, Kuzeydoğu Suriye (Rojava) halkı yalnız değil. Trump’ın aksine, bizler, DAİŞ’e karşı verilen mücadeleyi asla unutmayacağız.

BOYKOT KAMPANYASI BÜYÜYOR

Aralarında Angela Davis, Brian Eno ve Noam Chomsky’nin de bulunduğu 280 akademisyen, yazar ve sanatçı Türkiye’yi boykot etmek için bir imza kampanyası başlatmıştı. Türk devletinin Rojava işgaline tepki gösteren yazar ve sanatçılar boykot ile Türkiye hükümetinin desteklediği her türlü kültür sanat kurum ve kuruluşunu, Türkiye devletinin sponsorluğunu yaptığı kültür ve sanat organizasyonlarını kapsıyor ve kampanya gittikçe genişliyor. Cambridge Üniversitesi akademisyenlerinden ve Guardian ile Frieze Magazine gibi yayınların yazarlarından Sarah Jilani de “Sanatçılar, küratörler, galericiler savaşı durduramayabilirler ama Türkiye’nin devlet destekli sanat kuruluşlarını durdurabilirler” diyerek Türkiye’ye karşı boykot çağrısında bulundu.

Jilani, Frieze Magazine’deki “Sanat dünyası Türkiye’yi boykot mu etmeli?” adlı yazısında 1960’lardan 1990’lara dek süren Güney Afrika hükümetine yapılan protesto ve boykotları örnek gösterdi. Filistin’in 2005’ten bu yana İsrail mallarına ve kültür ürünlerine uyguladığı boykotun Filistinlilerin düştüğü zor duruma nasıl dikkat çektiğinin de altını çizdi.