Fransa Parlamentosu’nda konferans: Devlet sırrı kaldırılsın!

Konferansa katılan çok sayıda siyasetçi, hukukçu ve insan hakları savunucusu, adalet ve hakikat için Fransa’nın sessizliğini bozup “devlet sırrı” gerekçesini kaldırarak elindeki tüm belge ve bilgileri dosya ile paylaşmasını talep etti.

Fransa Demokratik Kürt Konseyi (CDK-F), 10 yıllık hakikat ve adalet arayışında Fransa’nın “devlet sırrı” gerekçesine takılan dava için lle-et-Vilaine Milletvekili Frédéric Mathieu’nun ev sahipliğinde, Fransa Parlamentosu Victor Hugo salonunda bir konferans düzenlendi.

12 Ocak günü düzenlenen konferansa, çok sayıda siyasetçi, hukukçu ve kurum temsilcisi izleyici olarak katılırken, Fransız siyasetinin özellikle sol kanadında yer alan çok sayıda milletvekili, adalet mücadelesinde Kürtlerin yanında yer aldıklarını bir kez daha yüksek sesle dillendirirken, PKK’nin terör örgütleri listesinden kaldırılması talebini yineledi.

Dosyanın ilerlemesi ve adaletin sağlanması, yeni katliamların yaşanmaması için Fransa’nın sessizliğini bozup “devlet sırrı” gerekçesini kaldırarak elindeki tüm belge ve bilgileri dosya ile paylaşmasını talep eden siyasetçiler, hukukçular, aydınlar ve insan hakları savunucuları, bir kez daha “adalet ve hakikat” dedi.

MATHIEU: ‘DEVLET SIRRI’ ADALETİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL

Konferansın açılış konuşması lle-et-Vilaine Milletvekili Frédéric Mathieu, Metin Cansız ve Sol Parti Ulusal Eş Koordinatörü Jean-Christophe Sellin tarafından gerçekleştirildi. Mathieu, “Fransa cumhuriyeti özgürlükler sorunu olduğunda özgürlüklere verdiği önemle övünür. Eğer özgürlükleri yeterince sahiplenseydik bugün burada konuşmak durumunda kalmazdık” diyerek, 2013 yılında yaşanan katliam karşısında yürütülen soruşturmada Fransa’nın yavaşlığı, önüne engel koyan tavrı, devlet sırrı gerekçesine değindi. Özellikle “devlet sırrı gerekçesi”nin bugün adaletin önündeki en büyük engel olduğunu hatırlatan Mathieu, “Devlet sırrı, Kürtlerin önüne konulan engelin simgesidir” dedi. Söz konusu engel kaldırılmadığı için ikinci kez Kürtlerin katliamla karşılaştığını hatırlatan Mathieu, bugüne kadar 6 Kürt’ün yaşamını yitirdiğini belirterek, “bizim anmamız bu konuda hakikat ve adaletin sağlanmasındaki mücadeleyi büyütmektir” dedi.

SELLIN: FRANSA NEDEN MUSA HAKKI’YI YARGILAMADI?

Christophe Sellin, uzun yıllardır Kürt halkının mücadelesinin yanında yer aldıklarını ifade etti. Türkiye’deki seçimler, Rojava, cezaevlerindeki sorunlar vb. yakından gördükleri tabloda, Kürtlerin özgürlük mücadelesinin bedellerini de gördüklerini ifade etti. Fransa’nın kardeşlik, özgürlük ve adalet değerlerinin yerini bugün aristokrat bir barikatın aldığını hatırlatan Sellin, “Bizler Kürtlerin mücadelesini paylaşıyoruz. 10 yıldır bu mücadelenin yanındayız. Bu aynı zamanda kadın kırımıdır. Aileler, CDK-F, Kürt toplumu ile birlikte yeniden söylüyoruz; adalet ve hakikat sağlansın, devlet sırrı gerekçesi kaldırılsın!” dedi. Sellin, “Darmanin’in büyük bir yalancı olduğunu 10 Ocak günü milletvekilin sorusuna verdiği yanıttan görüyoruz; adaletin bağımsızlığından bahsediyor” diyerek İçişleri Bakanı’nı eleştirdi.

Bugüne kadar Fransa’nın neden Musa Hakkı’yı yargılamadığını soran Sellin, oysa söz konusu kişinin bu katliamlarda rolü ortadayken Fransa’nın bu konuda adım atmadığını ve MİT’in Avrupa’da cirit attığının altını çizdi.

NEDEN BATACLAN’DA TERÖRİST, KÜRT MERKEZİ’NDE IRKÇI OLUYOR?

“Otomotik silahlarla Bataclan’a girilince terörist saldırı, CDK-F binasına Kürtlere gelince ırkçı saldırı mı oluyor” diye soran Sellin, “23 Aralık’ta yaşanan katliamın bir tesadüf olduğuna kimse bizi inandıramaz” dedi ve Fransa’nın Kürtleri korumakla yükümlü olduğunu hatırlattı.

Kürt sorununun çözümü için önce Kürtlerin Mandela’sı olan Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması ve PKK’nin muhataplığının tanınması olduğunu hatırlatan Sellin, Fransa’da katledilenlerin bu hareketin kalbinden insanlar olduğunu belirtti.

CANSIZ: AKLIMIZLA OYNAMAYIN!

Metin Cansız ise 9 Ocak 2013 Paris Katliamı’nda katledilen Sakine Cansız’ın kardeşi olduğunu belirterek, “Düzenlediğiniz bu konferansla yeniden bize umut verdiğiniz için teşekkür ediyorum” diyerek konuşmasına başladı. Cansız, “Konuşmama ablamı anlatarak başlamak istedim. Onu hangi Kürt’e sorsanız size bir şey anlatır. Bu nedenle ondan bugün bahsetmekten vazgeçtim. 10 yıldır travmaları anlatmak istedim. Bu çok uzun bir sürece; ta Dersim katliamına dayanır. Özgürlük, yaşam hakkı, adalet konusunda birkaç kelime konuşmak istiyorum. Bizler Sakine gibi bu kelimeleri gerçek anlamıyla yaşamaya çalıştık. Çok doğal hakkımızı savunduk. Artık savaş istemiyoruz, yaşamak istiyoruz dedik. Ölmek istemiyoruz diye haykırdık. Onca katliama rağmen barış, özgürlük, adalet dedik. İkinci kez Paris’te öldürülmemize rağmen buna rağmen halen adalet diyoruz. Gerçek bir adalet istiyoruz. Birincisinde deli, ikincisinde ırkçı diyerek bizim aklımızla oynamayın. Biz gerçek anlamda adalet istiyoruz. Adalete olan inancımızı yitirmek üzereyiz. Paris ortasında istihbarat cirit atıyor. Öldürüyorlar. Sadece bizi öldürmüyor, hepinizi yaralıyor” vurgusunda bulundu.

“Fransa’nın artık Türk devleti ile Kürtler arasında net bir seçim yapması gerekiyor” diyen Cansız, Kürtlerin barışın, adaletin, özgürlüğün temsilcisi olduğunun unutulmaması gerektiğini ifade etti. “Ölenlerimizin isimlerini sokak ismi yaparak bizi sakinleştiremezsiniz” diye vurgulayan Cansız, 100 yıl geçse de adalet mücadelesinin devam edeceğini vurguladı.

10 YILLIK HAKİKAT VE ADALET MÜCADELESİ

Ardından Paris Barosu Başkan Yardımcısı Vincent Niore moderatörlüğünde ilk oturum gerçekleştirildi. 2013 Paris katliam davası avukatlarından Jean-Louis Malterre ile Antoine Comte, yazar Nils Andersson ve gazeteci Laure Marchand’ın konuşmacı olarak yer aldığı oturumda, ilk sözü Av. Vincent Niore aldı.

2013’TE YAŞANANLARI TEKRAR YAŞIYORUZ

Antoine Comte ise, “Avukat kimliğinden önce bir Fransız vatandaşı olarak 10 yıl sonra aynı acı içerisindeyiz” diyerek 2013’te katliam haberini bir avukat arkadaşından aldığını ve öldürülenler arasında Fidan Doğan’ı yakından tanıdığını belirttikten sonra katliamdan sonra işleyen hukuksal sürece dair bilgiler verdi. Comte, “Her birine üç kurşun sıkmışlardı. Fidan’a dört. Birini ağzına sıkmıştı katil. Çünkü Fidan konuşuyordu” dedi. 2013 dosya hakiminin, 20 Aralık tarihinde aileleri kabul ettiğini, 3 gün sonra ise yeni bir katliam yaşandığını anlatan Comte, “Bir anket açıldığında hangi amaçla açıldığı çok önemlidir. Bu nedenle Kürtler ve avukatlarının bu konuyu terör kapsamında olması gerektiği konusundaki ısrarı anlaşılmalıdır. Çünkü bu, dosyanın geleceğinde belirleyici bir karardı” dedi ve bu dosyanın terörle mücadele kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizdi.

COMTE: FRANSA SİYASİ CİNAYETLER ÜLKESİ

2013’te ilk soruşturma başladığında önce katilin kadınlar konusunda takıntılı olduğunu, sonra iç infaz tezinden bahsedildiğini hatırlatan Comte, şimdi ise benzer bir tablo ile karşı karşıya olunduğuna dikkat çekti. 2013 dosyasında MİT’in katliamı örgütlediğine dair tüm elemanların dosyada olduğunu hatırlatan Comte, Fransa’da birçok siyasi ismin farklı ülkelerin servisleri tarafından katledildiğini hatırlatarak, Fransa’nın siyasi cinayetler ülkesi olduğunu belirtti. 

“Fransa’nın politikasından utanıyorum” diyen Comte, Avrupa’da MiT’in birçok ülkede de katliam planları yaptığını ve bununla ilgili birçok dosyanın yargı önüne taşındığını hatırlattı. “Bu dosyanın önündeki engel, yargının kendisi değil, politik çıkarlardır, politik ve ekonomik çıkar gözetenlerdir” diyen Comte, politik ve ekonomik çıkarları olanların dosyanın ilerlemesinin önündeki en büyük engel olduğunun bir kez daha altını çizdi.

 DOSYANIN ÖNÜNDEKİ ENGEL DEVLET

Avukat Comte’nin ardından yine dava avukatlarından Malterre konuştu. Fransa’nın bugüne kadar koruması gereken Kürtleri izlediğini ama bu izlemenin koruma için değil yargılamak amacı ile yapıldığını hatırlatan Malterre, söz konusu yargılamalar sürecinde Türk yargısı ile Fransız yargısının birlikte hareket ettiğini belirtti. Katliam dosyaları için yine Kürtleri yargılamak için çalışan savcı ve hakimlerin atanmasının kabul edilemez olduğunu belirten Malterre, bugüne kadar dosyanın önündeki engelin hakim olmadığını devletin kendisi olduğunu çok iyi gördüklerini ifade etti. “Fransa Kürtleri değil, onları öldüren, izleyen Türk ajanlarını koruyor” diyen Malterre, bugüne kadar dosya ile paylaşılan istihbarat belgelerinin tümüyle karartılarak verildiğini hatırlattı.

MALTERRE: ULUSLARARASI HUKUK KOMİSYONU’NUN DAVAYA MÜDAHİL EDİLMESİ GEREKİR

Malterre şöyle devam etti: “2013 davasında biz yargılamanın ağır ceza mahkemesinde yapılmasını talep ettik ki kamu önünde tartışmalar aydınlığa çıksın. Ama bir türlü dava görülemedi. Bugün Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun bu davaya müdahil edilmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Çünkü sürekli Avrupa’nın birçok ülkesinden bu tür saldırıları girişimleri var. Almanya, Belçika, Fransa gibi... Bu dosyalar üzerindeki gizlilik kararı kaldırılmalı. Şimdi Fransa bu kararla kendi elemanlarını korumak ister, anlarız ama bu davada MİT elemanlarının izi var. Daha önce hakime verilen belgelerin tamamı karartılmış. Bu belgeler Sakine Cansız’ın son dört gün ne yaptığını içeriyor. Ömer Güney’in neler yaptığına dair bilgileri içeren sayfalar aynı şekilde karartılmış. Önemli bilgiler olduğunu düşünüyoruz. Ama gizlilik kararı ile karşı karşıyayız.” Malterre, Fransa’nın bu yanılgıdan derhal vazgeçmesi çağrısında bulundu.

ANDERSSON: 50’NİN ÜZERİNDE KATLİAM VE SUİKAST GİRİŞİMİ CEZASIZ KALDI

Yazar Nils Andersson, Fransa’da yaşanan siyasi cinayetler üzerine yıllardır çalışma yürüttüğünü belirtirken, Fransa’nın siyasi cinayetler ülkesi olduğunu vurguladı. Söz konusu cinayetlerde çoğu zaman Fransız istihbarat birimlerinin de dahiliyetine dikkat çeken Andersson, bunlar aydınlatılmadığı sürece yenilerin yaşanabileceğinin altını çizdi. Fransa'da yaşanan ve asla hukuk önüne gitmeyen 50’nin üzerinde katliam ve suikast girişimine ilişkin veriler sunan Andersson, “Söz konusu katliamlar için asla dosya açılmadı. Yargılama olmadı. Hepsi cezasız kaldı” dedi.

MARCHAND: KÜRT SİYASETÇİLER ELİMİNE EDİLMEK İSTENİYOR

2013 yılında yaşanan katliama dair bir belgesel ve kitap çalışmasına imza atan gazeteci Laure Marchand ise ilk oturumun son konuşmacısı oldu.  

Marchand, “2013 tarihinde yaşanan katliamın ardından bu konuda çalışmaya başladığımda, Avrupa’daki ağlar üzerine çalışmak gerektiğini biliyordum. Bu anlamda bir çalışma yürüttük. Bu temelde sizlere Belçika’da planlanan suikast hazırlığı konusunda biraz bilgi vermek istiyorum anlaşılması açısından” diyerek başladı ve 2017 yılında KNK binası çevresinde Kürt siyasetçilerine dönük planlanan suikast hazırlığı konusunda bilgi verdi.

Belçika’da olaydan sonra açılan davanın sonuçsuz kaldığını hatırlatan Marchand, Avrupa’da çok sayıda Kürt siyasetçinin elimine edilmek istendiğinin altını çizdi. Marchand konuşmasının devamında şunları belirtti: “MİT, birçok ülkede hareket ediyor, operasyon yapıyor ve ülkeler arası sınırları hiçe sayıyor. Fransa’da yaşananın uzantısı olarak Belçika’da yaşanan bir olayı anlatayım. Haziran 2017’de şüpheli bir araba KNK bürosunu gözlemliyor. Fransa plakalı, içinde üç kişi var. Yakup Koç var arabada, bir de bir Türk polis var. Bu Yakup, Paris Boulogne’da bulunan Türk Konsolosluğu’nda uzun süre görev yapmış biri. Aydar ve Kartal hedefleniyor. Bunlar Türkler tarafından aranıyor. Belçikalılar Fransa’dan acil yardım talep ediyor Kürt siyasetçilere karşı suikast girişiminden dolayı. Dört kişi yargılanıyor bu davada. Hepsi beraat ettiler. Gerekçe; ‘MİT terör örgütü olarak kabul edilemez, çünkü bir devlet aygıtıdır. Dava şimdi temyize gönderilmiş bulunuyor.”

DAVANIN SİYASİ YÖNÜ

Konferansın öğleden sonraki oturumu “Davanın Siyasi Yönüne” dair başlıkla başladı.

Moderatörlüğünü Les Écologistes” grubunun Başkan Yardımcısı Jerôme Gleizes’in yaptığı oturumda, Boyun Eğmeyenler Hareketi Milletvekili Danielle Simonnet, Komünist Parti Senatörü Laurence Cohen, Sosyalist Parti senatörü Rémi Feraud, NPA Sözcüsü Olivier Besancenot söz aldı.

Besancenot, Fransa’nın siyasi olarak Kürtleri politik olarak sahiplenmediğini ve sürekli ekonomik siyasi baskı altında kaldığını ifade ederek, bundan vazgeçilmesi gerektiğini hatırlattı.

SIMONNET: PKK’Yİ TERÖR LİSTESİNE ALMAK JEO-STRATEJİK AMAÇ TAŞIYOR

Danielle Simonnet ise; “Fransa toprakları üzerinde iki politik ve terörist saldırı yaşandı Kürtlere karşı. Aynı zamanda kadın kırımı yapıldı. 10 yıldır devlet gizlilik kararı kaldırılmadı. Bu katliamın arkasındaki güçler aranırken, bir elçinin adı geçiyor ve Fransa bunu hiçbir biçimde dikkate almıyor. Bu nasıl kabul edilir?” diyerek öldürülen kadınların tesadüfen seçilmediğinin açık olduğunu ifade etti.

PKK’nin 11 Eylül saldırısından sonra terör örgütleri listesine alınmasını değerlendiren Simonnet, “Teröre karşı savaşan bir örgütü terör örgütleri listesine almak başka bir jeo-stratejik amaç taşıyor” dedi. 

23 ARALIK KATLİAMI TERÖRİST BİR SALDIRIDIR

Yaşanan katliamların tesadüf olarak nitelenemeyeceğini ifade eden Simonnet, “Bu nedenle 23 Aralık katliamının karakterini ırkçılık olarak tanımlamaları da tesadüf değil. Bizim açımızdan çok nettir; terörist bir saldırıdır” diyerek Fransa’nın sessizliğine dikkat çekti. Bu sessizliğin aynı zamanda Rojava döneminde yaşanan saldırılar, kimyasal kullanımı vb tüm süreçlerde işlediğine dikkat çeken Simonnet, sözlerini “jin, jiyan, azadî” sloganı ile bitirdi.

Sosyalist Parti Senatörü Rémi Feraud, 2013 yılında katliam yaşandığında 10. Paris Belediye Başkanı olduğunu hatırlatarak, “O gün hakikat ve adalet mücadelesinin parçası oldum. O saatten sonra Kürtleri korumak gerektiğini haykırdım” dedi. Parlamenter olarak “devlet sırrını kaldırın” dediklerinde seçilmişler önünde de bir duvar olduğunu ifade eden Feraud, 2013 saldırısı karşısında alınan politik tutumun ülkedeki temel sorunlardan biri olduğunu söyledi. 10 yıl önce yaşanan katliama ilişkin sağlıklı bir tutum alınmış olsaydı bugün yeni bir katliamın yaşanmayacağına işaret eden Feraud, çok sayıda kapının bürokratik olarak bu sürecin üzerine kapandığını söyledi. 

COHEN: İNTİKAMIMIZ KADIN DEVRİMİDİR DİYENLERİN MÜCADELESİ DİĞER KADINLARA IŞIKTIR

2013 yılından bu yana hakikat ve adalet mücadelesinin parçası olan Laurence Cohen “Cumartesi günü yürüyüşteydim. 10 yıldır Kürtlerle yürüyorum. Bunun önemli olduğunu ve hakikat-adalet mücadelesinde önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum. Dünyada devletsiz büyük halklardan biri Kürtler. Kürtlerin yaşadığı durum karşısında başta Avrupalı hükümetlerin sorumluluğunu da düşünmeliyiz. Kürtleri koruma konusunda sorumlulukları var devletlerin. Bu nedenle devlet sırrı olamaz. Korunması gerekenler Türkiye’de değil, İran’da değil burada öldürüldüler” diyerek Fransa’nın Kürtleri korumak gerektiği halde korumadığının altını çizdi.

Uygulanan politikanın kabul edilemez olduğunu vurgulayan Cohen, “İntikamımız kadın devrimi olacaktır” diyen Kürt kadınlarının diğer mücadele eden kadınlara ışık tuttuğunu ifade etti.

Sakine, Leyla ve Fidan’ın ördüğü diplomasi !

Özellikle göç sorunu üzerinde Türkiye’nin Avrupa ile kurduğu ilişki konusuna dikkat çekilen oturumda, Avrupa’nın bu sorun etrafında Türkiye’nin baskısı altında olduğuna da dikkat çekildi.

JAN: PKK BİR DİRENİŞ HAREKETİDİR

Konferansın öğleden sonraki ikinci oturumu, “Fransa’da sivil toplumun hakikat ve adaletin kurulmasında ne gibi rol oynayabilir” sorusu etrafında gerçekleşti.
Moderatörlüğünü gazeteci Heval Aslan gerçekleştirdiği oturumda ilk sözü France Kurdistan Eşbaşkanı Sylvie Jan aldı. Jan, Kürt halkı ile dayanışma amaçlı aktivitelere başladıkları ilk dönemlerin zorluğuna değinirken, “Şimdi sayımız daha fazla. Kürt sorunu etrafında dayanışmayı örenler olarak artıyoruz yeterli olmasa da. Dünden ilerdeyiz. Önümüzde daha büyük bir yük var ve bu mücadeleyi büyütmeliyiz” dedi.

PKK’nin terör örgütleri listesinden çıkarılması için büyük bir çalışmanın yürütülmesi gerektiğini söyleyen Sylvie Jan, “PKK’nin terörist olmadığını anlatmalı, kavratmalı, hissettirmeliyiz. Çünkü bir direniş hareketidir” diye kaydetti.

Jineoloji merkezi üyesi Sarah Marcha, bugün kendilerini bir konferansta bir araya getirenin Sakine, Fidan ve Leyla’nın mücadelesi olduğunu belirterek, gerçek bir yoldaşlığın, gerçek dayanışma ağının örülmesi gerektiğini vurguladı. Marcha, “Kürt kadın özgürlüğü, PKK’nin temel prensibidir. Kürdistan’ın özgürlüğünü kadın özgürlüğü olarak gören bir harekettir. Bu anlamda bu hareketin kadınlarının nasıl ideoloji, hangi proje ile yürüdüğüne iyi bakmak gerekiyor. Buna bakılarak PKK’li kadınların neden hedef olduğu anlaşılacaktır. Çünkü Sakine, Fidan, Leyla devrimci kadınlardı. En öndeydi. Sistemi değiştirmek istiyorlardı. Bu nedenle sistemin hedefi oluyor kadınlar” diye konuştu.

23 ARALIK’TAN SONRAKİ TEK HİSSİYAT, BÜYÜK BİR UTANÇ

SOS Racisme Başkanı Dominique Sopo, 23 Aralık katliamından sonra tek hissiyatın büyük bir utanç olduğunu ifade ederek sözlerine başladı. Bu mücadelenin parçası olmaya devam edeceklerini kaydeden Sopo, “Sakine, Leyla, Fidan sadece siz değilsiniz. Aynı zamanda biziz. Biz aynı ailedeniz. Bu bilinci, hissiyatı topluma verebilirsek o zaman daha da çoğalacağız” dedi. 

“Öfkeliyiz” diyerek sözlerine başlayan son konuşmacı İnsan Hakları Birliği Başkan Yardımcısı Marie-Christine Vergiat da, “Türkiye üzerinde baskı oluşturulması gerektiği yönünde hemfikiriz. Kürt kadınlarının mücadelesini görüyoruz. Kadınların mücadelesi çok önemli, bunu anlamak gerekiyor. 10 Ocak 2013’te rue Lafayette’teydim. 23’ünde rue D’enghien’deydim. Her ikisinde tanıdığım Rojbin’in yüzü gözümün önüne geliyordu. Şimdi İnsan Hakları kurumunda çalışan biri olarak adaletin sağlanmadığını söylemekten utanıyorum” dedi ve Fransa’nın Birinci Dünya Savaşı sonrası Kürdistan’ın bölünmesindeki büyük rolünü hatırlattı.

Konferansın kapanış konuşması ise ev sahibi olan  milletvekili Frédéric Mathieu ve Berivan Firat tarafından gerçekleştirildi. Devlet sırrı gerekçesinden derhal vazgeçilmesi, Fransa’da Kürtlerin güvenliğinin alınması, PKK’nin terör örgütleri listesinden çıkarılması talepleri, ortak talep olarak konferansın kapanışında bir kez daha dile geldi.