Elini uzatan kelebek!

Mevsimlerin zamandan yol aldıkları bir yılın içinde sıkışmış ömrümü gözetmekteyim. Şıkışmış, yorulmuş bir ömür…

 

Mevsimlerin zamandan yol aldıkları bir yılın içinde sıkışmış ömrümü gözetmekteyim. Şıkışmış, yorulmuş bir ömür… Bir yanım yaralı, kırık bir kanadımın olduğunu hissederken bir yanımın her şeye rağmen dim dik ayakta kaldığını hissediyorum. Şimdi baharı karşılamaktayım. Bir yanımın yemyeşil, yeniden dirilen kanatlarımı anımsatan baharı…

Daha dün, baharı düşlerken şimdi ise baharı müjdeleyenler için yarışa girenlere tanık oluyorum. Durmadan seslenen kuşlar, güzel kokuları ile her tarafı güzelleştiren nergizler ve yemyeşil açacak olan yaprakların tomurcuklanışı… Bahara dair güzel ne varsa hepsi sonbaharda, en son bıraktıkları yerde tamamlamakta birbirlerini. Akan su, açan bitkiler canlı olan ne varsa bahar aşkına yeniden yeniden devam etmekte yaşama. Ne garip!

Geçenlerde dedim de evet, geçenlerde yeni gelen baharı karşılamak için ilkin doğa da sade bir yürüyüş yaptım. Tanık olduğum her şey hem garip geliyordu hem de yaşama sevincini yaşattırıyordu bana. Ama içinden gördüğüm bir şey beni daha çok etkiledi. Daha yapraklarını açmamış, direnen, tomurcuk açmış ağaçların arasından geçiyordum. Ayaklarımın bastığı çimenleri bir bir izliyordum. Ben bastıkça onlar inadına başlarını tek tek kaldırıyorlardı. Hayranlıkla bakıyorum onlara. Sonra bir yerde, biraz oturmaya karar verdim. Dağlarda izlemeye değer böyle güzel yerler olunca ara sıra oturup izlemeye koyuluyorsun. Yüzü koyun uzandım yere başımın hemen yan tarafında açmış çiçekler sanki bana eşlik ediyorlardı. Onlar da gökkubbeyi izliyordu. Masmavi semayı… Başımı çevirip izlemeye koyuldum. Doyasıya maviliği içime sindirdim. Tam kalkacaktımki siyah-turuncu biraz daha farklı bir ton renginde bir kelebek yanıma gelip durdu öylece. Bugüne kadar en sevdiğim kelebeklerin benden kaçtıklarını gördüm, buna çok da üzüldüm. Ama o gün bir tanesi gelip durdu. Evet kaçmadı, usulca başımı tekrar yere bıraktım. Biraz daha yakınlaşmak istedim. Içimden “kesin uçar” diyordum. Ellimi ona doğru uzattım. Yine bir hareketlilik yoktu. Bu defa parmağımı tam yakınlaştırınca o da elini uzatıp parmağımın üstüne bırakıverdi. Başını kaldırıp uzun uzun bana baktı. Aslında şu anda bile bunları yazarken inanmak güç geliyor doğrusu. Çünkü kelebekleri hep merak etmişimdir. Özellikle de bu kadar kısa yaşadıklarını bilip bilmediklerine dair hep merak oluşmuştur. En güzel günlerini en güzel çiçeklerle geçiren kelebekler… uçarken bile yüreğimde kıpırtılar bırakan kelebekler… yaşamın güzelliğini, sevincini, heyecanını farkettiren kelebekler… Küçük kanatlarının neler yapabileceğinin farkında mıdır kelebekler?

Bir kaç dakika öylece bekledim. Kelebek yüzünü hiç çevirmeden bekliyordu. Biraz daha dikkatli bakınca sol kanadının hafiften kırık olduğunun farkına vardım. Kelebek yaralı mıydı? Acaba elini niye uzatmıştı; yardım mı istiyordu yoksa bir sıcaklık mı hissetmişti? Ya da sevdiğim birilerinin enerjisini mi taşıyordu? Bir an binlerce soru geçti beynimden. Ama nedeni ne olursa olsun onun o hareketi beni oldukça etkilemişti. Bir anda duygulandım ve gözlerim doldu. O bırakmayınca ben bırakmak zorunda kaldım. Gitmem gerektiği için bıraktım. Onu incitmeden parmağımı çekip ayağa kalktım ve kelebek hala duruyordu yerinde. Her bir adımda arkada dönüp ona bakıyordum. Uçmuyordu! Biraz daha ilerledikten sonra birden kanatlarını vurup arkasına dönmeden uçtu. Sonra da gözden kayboldu. Bir daha da hiç görmedim. Kim bilir belki bir kaç gün ya da bir hafta sonra toprağa karışacaktı enerjisi. Benim gibi bir yanı hafiften yaralı kelebek bende derin bir iz bıraktı. Kanadı kırık kelebek baharı müjdelemek için inadına kanatlarını çarpıyordu. Durmadan…

...