Tayyip’in maskesi düşürülmüştür-Cemil Bayık

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık:Tayyip Erdoğan faşist karakterini tam ortaya koymuştur. Demokratik siyasetçilere bu düzeyde saldırarak yüz yıllık siyasi soykırımcı devlet geleneğinin en faşist temsilcisi olduğunu gözler önüne sermiştir.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Tayyip Erdoğan faşist karakterini tam ortaya koymuştur. Demokratik siyasetçilere bu düzeyde saldırarak yüz yıllık siyasi soykırımcı devlet geleneğinin en faşist temsilcisi olduğunu gözler önüne sermiştir. Kürtlere karşı bir özel savaş uygulayıp bu temelde Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etmek istemiştir. Ancak “el mi yaman, bey mi yaman” deyiminde olduğu gibi Önder Apo’nun feraseti karşısında kaybetmiştir. Tayyip Erdoğan’ın “Dolmabahçe mutabakatı ve Newroz deklarasyonu İmralı’yı meşrulaştırmaktadır” diyerek Önder Apo’ya karşı düşmanlığını ortaya koyması bu nedenledir” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Yeni Özgür Politika ve Azadiya Welat gazetelerine kürtçe yazdığı makalede şunları ifade etti:

“Herhalde bir seçim kazanmak için gerilim ve çatışma çıkaran siyasi liderliklerin sayısı azdır. Faşist liderlerin ve politikaların iç sorunlarını bastırmak için dışa yönelik savaş politikaları uyguladıkları bilinir. Tayyip Erdoğan da bu karakterde bir liderdir. PKK'ye savaş açarak, Medya Savunma Alanlarına hava saldırıları düzenleyerek içeride yaşadığı sorunları unutturup, gözleri başka yerlere çevirtmeyi sağlamıştır. Böyle yaparak şovenizmi şahlandırıp bir seçime “milli kahraman” olarak girmek istemektedir. Muhalefet olduğunu söyleyen partiler de bu politikanın etkisi ve yörüngesinde bu gelişmeyi izlemektedirler. MHP açık söylemese de AKP’ye destek olmaktadır. CHP AKP'ye karşı gözükse de şu andaki pozisyonu Tayyip Erdoğan’ın darbesini şaşkın biçimde izlemek olmaktadır.

Tayyip Erdoğan, 1990’lı yılların Çiller’inden daha ileri bir otoriter ve faşist tarzı Türkiye siyasetine dayatmış bulunmaktadır. Kürt Halk Önderinin “Tayyip Çiller’den daha tehlikeli bir karaktere sahiptir” sözü şimdi tam anlamıyla doğrulanmıştır. Önderliğin bu tespiti tam anlamayanlar şimdi nasıl tehlikeli bir kişilikle karşı karşıya olduklarını görmüşlerdir. Çiller zamanında DEP’e yönelik ağır saldırılar vardı; ama yine de Çiller kamuoyuna yönelik konuşmalarında dış dünyayı dikkate alarak üslubuna bir ayar veriyordu. Tayyip Erdoğan ise üslubuna bir ayar vermeden pervasızca konuşmaktadır. DEP milletvekilleri öldürüldü, zindanlara atıldı, ancak o zaman bile bu kadar ağır ve çirkin sözlerle bir saldırı yapılmıyordu. Bu gerçeklik koşulları olsa AKP iktidarında daha fazla HDP’li öldürülür ve daha fazla zindana atılır. Zaten şu anda neredeyse o zamanki sayının 3-5 katı milletvekilini zindana attırmak istemektedir.

Erdoğan’ın konuşmaları HDP'yi tam anlamıyla bir sindirme harekatıdır. Aslında tüm bu saldırılarla Erdoğan’ın maskesi düşmüştür. Kürtler özel savaşa karşı yeni bir bilinçlenme yaşamaktadırlar. 1990’lı yıllar Türk devletinin karakteri konusunda toplumu çok önemli düzeyde bilinçlendirmişti. Tayyip  Erdoğan şahsında AKP hükümeti döneminde de bir özel savaş bilinci gelişmiştir. Hatta Kürtler açısından en değerli bilinç özel savaşa karşı bilinçlenmektir.

Tayyip Erdoğan’ın çirkin ve alçakça saldırıları HDP projesinin ne kadar doğru olduğunu bir daha kanıtlamıştır. HDP’liler doğru yolda oldukları için bu saldırılar yapılmaktadır. Kuşkusuz Tayyip Erdoğan bilinçli ve planlı bir saldırı yürüterek HDP’yi sindirmek istese de, HDP geleneğinin ve Türkiye demokrasi güçlerinin bu tür özel savaş yöntemlerine şerbetli olduğu açıktır. Tayyip Erdoğan, karşısındaki siyasetçilerin bu tür psikolojik savaş hamlelerine karşı bağışıklıkları bulunduğunu unutmuştur. Ya da kendisi sadece 13 yıldır bu özel savaşın içinde olduğundan uzun yıllardır bu yönlü savaşa karşı mücadele içinde olan geleneğin bu konudaki bilincinin ve direnişinin farkında değil.

Tayyip Erdoğan faşist karakterini tam ortaya koymuştur. Demokratik siyasetçilere bu düzeyde saldırarak yüz yıllık siyasi soykırımcı devlet geleneğinin en faşist temsilcisi olduğunu gözler önüne sermiştir. Kürtlere karşı bir özel savaş uygulayıp bu temelde Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etmek istemiştir. Ancak “el mi yaman, bey mi yaman” deyiminde olduğu gibi Önder Apo’nun feraseti karşısında kaybetmiştir. Tayyip Erdoğan’ın “Dolmabahçe mutabakatı ve Newroz deklarasyonu İmralı’yı meşrulaştırmaktadır” diyerek Önder Apo’ya karşı düşmanlığını ortaya koyması bu nedenledir.

Tayyip Erdoğan Kürtlere ve Özgürlük Hareketi'ne bu düzeyde saldırırken, Mesud Barzani’nin AKP'yi haklı gören açıklamalar yapması ya AKP ile ilişkileri Kürtlerin ulusal çıkarlarından daha önde görmektedir ya da Tayyip Erdoğan şahsında zirveleşen Türk devletinin kültürel soykırımcı özel savaşçı karakterini anlayamamaktadır. 1970’li yıllardaki Baas’la yapılan özerklik anlaşmasının neden yürümediğini en iyi Barzani bilir. Kaldı ki Türkiye ne Kürtlerin varlığını resmen tanıyor ne de özerkliğin hiçbir biçimini kabul etmeye yanaşıyor. Türkiye'de hala resmi olarak Kürt yoktur; Kürtlerin varlığı resmi olarak inkar edilmeye devam etmektedir. Türk devleti sözde Kürt kökenli kardeşlerim dedi ve en zorlandığı alanlarda bazı yumuşamalar yaptıysa bu, 40 yıllık mücadelenin eski politikayı iflas ettirmesinin sonucudur. Bu mücadelenin yarattığı değerler karşısında eski politikalar sürdürülemez hale gelmiştir. Bu nedenle en zorlanılan konularda yapılan kısmi yumuşama çerçevesinde Kürtlere karşı mücadele zeminini güçlendirmek istemişlerdir. Yoksa Türk devleti Kürtlere yaklaşım konusunda ne köklü bir zihniyet değişimi yaşamıştır ne de bu yönlü adımlar atmıştır. Barzani’nin AKP'nin yaptığını iddia ettiği şeyleri böyle ele almak gerekmektedir. Eğer böyle ele almıyorsa, değerlendirmesi Kürtlerin yaşadıkları ve yaptığı değerlendirmelerle ilgili değildir; AKP tarafının özel savaşçı değerlendirmelerinin dillendirilmesi olmaktadır.

Kürt Halk Önderi üzerinde bu kadar ağır tecrit varken, HDP'ye bu kadar ağır saldırı yürütülürken neredeyse AKP'nin Kürt Halk Önderi ve HDP'yi saf dışı ettiğini ima eden değerlendirme ve açıklamalar ise Türk devletinin yürüttüğü özel savaş politikalarına destek veren niteliktedir. Önder Apo'ya ne zaman ve neden tecrit uygulandığını ve üzerinde baskı yapıldığını ya Sayın Barzani bilmiyor ya da bilmezlikten geliyor. HDP'nin güç kaynaklarını herkes bilmektedir. HDP üzerindeki devlet ve hükümet baskısını görmemek, bu baskıyı anlamamak, bu baskıyı başka etkenlere bağlamak tam da devletin ve hükümetin HDP'yi değerlendirme biçimiyle örtüşmektedir. Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümeti Önder Apo ve Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı çok çirkin politikalar ve çok boyutlu saldırılar yürütürken Mesud Barzani’nin bu yönlü değerlendirmeleri büyük bir talihsizlik olmuştur.

Mesud Barzani’nin bu kadar günlük siyaset içine gömülmesi; Kürtlerin gözünden olaylara bakmaması kendileri açısından da olumsuzluk yaratacak niteliktedir. Tayyip Erdoğan ve AKP'nin politikalarının sadece PKK'ye yönelik olduğunu düşünmek, Türkiye politikalarını iyi anlamamaktır. Türk devleti ve AKP hükümeti çok sıkıştığı her süreçte Kürtler arası ayrılık yaratıp bu durumdan yararlanmak istemektedir. En başta da KDP olmak üzere hiçbir Kürt partisi ve siyasi lideri bu duruma düşmemelidir. Şu bu ilişki bugün vardır, yarın yoktur; ancak Kürtler her zaman birbirlerinin yüzüne bakacaklardır. İlişkilerde zaman zaman sorunlar yaşansa da Kürtler her zaman birbirlerine muhtaç olacaklardır.