ANALİZ

Erdoğan, emperyal emellerinin önünde engel gördüğü Kürtlere fütursuzca saldırıyor

Türk devleti iki koldan sahaya inerek yeni Osmanlı İmparatorluğu planlarını tüm Ortadoğu’da tahkim etme peşinde.

Erdoğan bunu artık açık şekilde dillendiriyor. Bu emperyal emellerinin önünde engel olarak Kürtleri gördüğü için de bu kadar fütursuzca saldırıyor.

Türk devleti yüz yıl sonra yeniden Kürtlerin tasfiyesine odakladığı Ortadoğu siyasetinden yeni bir Osmanlı yaratacak mı? Bunu zaman gösterecek. Ancak Erdoğan’ın ruhunu ve bilincini teslim alanın derin bir Kürt düşmanlığı olduğu kesin.

Cerablus işgali ve Musul işgal girişimleri Türk devletinin bölgesel emperyal güç olma hevesi bölgede yeni dengeler yaratmaya kadir. Zira Türk devletinin önüne koyduğu hedefler bölgedeki eski ortaklarıyla bir araya gelmesini değil, çatışmasını zorunlu olarak ortaya çıkaracak.

İLK HAMLE ROJAVA’DAN HALEP’E KÖPRÜ KURMAK

Erdoğan Türkiyesi açıktan bir kumar oynuyor. Ancak bu kumarı oynarken de bölgesel ve küresel güçlerle ilişkilerinde kıvrak manevralarla ilişki ve çelişki ikileminde ‘hakimiyet bende’ izlemini veriyor.

Birinci hedef Rojava. Cerablus işgali ve Êfrin-Kobanê arasını kapatarak, kuzeyden-güneye iniş planı böyle gelişti. Plan; Bab-Ezaz, Mare’yi alıp daha güneye Halep’e uzanmak. Bunu yapabilirse Minbic ve Êfrin’e doğru enlemesine etki alanını genişletmeye çalışacak.

Rakka operasyonuna katılmak istemesi bu planla bağlantılıdır. Eğer bölgede YPG ve QSD güçlerini tasfiye edebilirse plan istediği gibi işleyecektir. Bu durumda uzun süredir hazırlık yaptığı Gre Spi üzerinden de güneye inecektir. Bu şekilde Rojava’yı üç parçaya bölecek ve ilk hedef olarak Efrin ile Girî Spî arasında kalan Kobanê ve Minbic’i QSD ile YPG güçlerinden almak olacaktır. Tabi tüm bunların olması ancak Bab-Ezaz-Mare hattından güney doğu alandaki tüm güçlerin tasfiye edilerek ele geçirilmesiyle mümkündür.

Cerablus ve Gre Spi üzerinden de Rakka’ya inecek ve zaten kendisine bağlı DAİŞ çetelerinden Rakka’yı devralacaktır.

PEKİ BU PLAN TUTAR MI?

Bu planın tutma olasılığı yoktur. Çünkü Kürt güçleri ve QSD artık kolay tasfiye edilecek güçler değildirler. Bab-Ezaz-Mare hattında yaşananlar hava desteğinden yoksun bir Türk-Çete ittifakının mutlak yenilgisinin kaçınılmazlığını gösteriyor.

Kaldı ki, Girê Spî üzerinden hamleye girişmesi de ancak Bab-Ezaz-Mare hattındaki başarısıyla bağlantılıdır. Ama Girê Spî üzerinden de inişin öyle kolay olmayacağını bilmek gerekir. Zira YPG buralarda ciddi bir güce sahip.

Burada diğer bir önemli husus, koalisyon güçlerinin dolayısıyla ABD’nin tavrıdır. Cerablus’a izin veren ABD’nin son günlerde tavrı değişti.

Eğer Türk devleti Cerablus üzerinden sahaya inip Mare-Ezaz- Bab hattına inmişse, bu kesinlikle ABD’nin “olur” tutumundan da kaynaklıdır. ABD-Rusya arasındaki anlaşmazlıktan oluşan boşluğu Türk devleti iyi değerlendirerek buraya indi. Ancak ABD bundan sonrasına izin veremeyecektir.

SURİYE’NİN TUTUMU ÖNEMLİ

Ancak YPG ve QSD güçlerinin Bab-Ezaz-Mare hattındaki direnişi ABD-Rusya’nın tutumunu tümden değiştireceği gibi, Suriye’nin tutumu da bir başka etken olarak devreye girecektir.

Suriye en zor döneminde bile Kürt karşıtlığı üzerinden Türk devletiyle işbirliğini esas aldı. Suriye iç savaşı baş gösterdiğinde Esat yönetimine en büyük tepki Erdoğan’dan geldi. Denetimindeki DAİŞ çeteleriyle Esat yönetimindeki Suriye’nin büyük bölümü elinden alındı. Ancak söz konusu Kürtler olunca son dönemlerde Esat yönetiminin Türk yönetimiyle çok sayıda gizli görüşme yaptığı ortaya çıktı.

Ancak Türk devletinin Halep planları devreye girince bu Kürt karşıtı plan işlemedi, işlemeyecek. Dolayısıyla Cerablus işgali kaçınılmaz olarak Türk devletinin kaybedişini doğuracak. Çünkü Erdoğan’ın Sünni saikle Halep’e inerek hakimiyet alanını genişletme çabası hem Esat hem de İran’ın tepkisiyle karşılaştı, karşılaşacak. Dolayısıyla burada ön gördüğünü yapması da mümkün olmayacak.

MUSUL AYNI PLANIN PARÇASI

Cerablus üzerinden Halep’e uzanmak isteyen Türk devleti bir taraftan da Musul operasyonuna katılmak için tüm kozlarını devreye koyuyor.

“Yanlış hesap Bağdat’tan döner” sözü burada hayat buldu ve Türk devletinin hesaplarını alt üst etti. Musul eski valisi Esil Nuceyfi ile KDP’nin davetlerini gerekçe yaparak Başika’ya yerleşen Türk devleti Irak yönetiminin sert tepkisiyle karşılaştı. Irak, durumu her fırsatta işgal olarak nitelendirdi ve gereken her türlü cevabın verileceğini beyan etti, ediyor.

Zira Irak yönetimi, Türk devletinin amaçlarını, planlarını gayet iyi çözdü ve yürüttüğü diplomasiyle küresel güçlerin de desteğini arkasına alarak Erdoğan yönetimini boşa düşürdü. Padişah hissiyatıyla hareket eden Erdoğan bunun için, Ebadi’ye, “benim dengim değilsin” diyecek kadar ileri giderek hakaret etti.

Ebadi yönetimi Erdoğan yönetiminden gelen bu tazyik karşısında milim geri adım atmadan duruşunu korudu. Dolayısıyla ikinci haftasına giren Musul operasyonuna Türk devleti propaganda ettiğinin aksine dahil olamadı.

Peki neydi Erdoğan’ın bölgeyi uzun süreli kör bir savaşa sürükleyecek planı?

Erdoğan Misak-ı Milli’yi yeniden canlandırmak için plan kurdu. Planın bir ayağı halep olurken bir diğer ayağı da Musul operasyonu gerekçe edilerek Musul, Kerkük, Hewler, Süleymaniye’yi tümden ele geçirmekti.

Bunun için 2015’in Aralık ayından itibaren hazırlıklar yapıldı. 5 Aralık’ta Türk askeri birlikleri Duhok üzerinden ağır silahlar eşliğinde Başika’ya getirilip konuşlandırıldı. Eski Musul valisi Esil Nuceyfi başkanlığında da sünnilerden oluşan Haşdi Watani güçleri oluşturuldu. Bu güçler, Musul ve etrafındaki Sünni Arap aşiretlerine dayanıyor. Türk devletinin Irak’ı işgal ettiği tartışması başlarken de, Erdoğan buradaki işgal durumunu milis güçlerin eğitimi ile gerekçelendirdi.

Peki Erdoğan’ın kafasındaki kanlı işgal planı ne?

Musul operasyonuna Türk devletinin ısrarla dahil olma dayatmaları ve en son 21 Ekim’de DAİŞ’in Kerkük şehir merkezi ve bağlı ilçe ve nahiyelere eş zamanlı başlattığı saldırı Türk devletinin planlarını bir kez daha gündeme getirdi.

BBC’ye mülakat veren Irak ordusu müsteşarı Wefiq Samerai, “Türk devletinin Musul planları çöktü. Erdoğan Musul’da ısrar ederse sonu Saddam Hüseyin gibi olur.” Sözleri Erdoğan’ın Musul operasyonuna dahil olması durumunda iki devlet arasında yaşanacaklara da açık işaret.

Tekrar Erdoğan’ın kafasındaki plana dönersek; plana göre önce Musul’a girilecek, ardından Tel Afar kontrol edilecek ve akabinde Şengal’e sefere çıkılacak. Eğer buralar kontrol edilirse bu kez işgalin yönü Kerkük’e çevrilecek.

Bu plan çerçevesinde Türk devletinin Musul’da savaşın bitmesini istemediğine dikkat çeken Güney Kürdistanlı siyasi gözlemci Felah Salah’ın ANF’ye söyledikleri ise son derece önemli.

Salah, “Türk devleti savaş sonrası bölgedeki çıkarlarını koruyarak yeni bir Sykes-Picot yaratmak istiyor. Bunun için de Musul, Tel Afar, Şengal, Zummar gibi yerleri denetimine almayı planlıyor.”

Salah, Türk devletinin buraları alması durumunda da Rojava’ya yöneleceğini, belirtiyor.

Kerkük stratejik önemde

Türk devleti bir yandan da Musul’la birlikte Kerkük’te de ağırlığını koymaya çalışıyor. Zira Musul-Kerkük misak-ı milli sınırları içinde zengin petrol yatakları ve bölgedeki siyasal etkinlik açısından son derece stratejik kentler. Öyle ki biri diğerinden ayrı düşünülemiyor.

Türk devletinin sürekli olarak bu iki kentin Türk kenti olduğunu dillendirmesi de bundan ileri geliyor. Bunun için 21 Ekim’de Kerkük merkez ve ilçelerine yönelik gelişen DAİŞ saldırılarının arkasında Türk devletinin olduğu şüphesi çok güçlü. Bu şüpheleri güçlendiren çok sayıda işaret de var.

MİT UYUYAN HÜCRELER KURDU

Hatırlayalım, geçen yıl Türk devletinin KDP istihbaratıyla Güney Kürdistan’da birçok ortak üs kurdukları, burada vurucu timler hazırladıkları ortaya çıkmıştı.

Geçtiğimiz günlerde Güney Kürdistan basınında yer alan bir haber Türk MİT’nin Kerkük ve çevresindeki faaliyetlerini de açık bir şekilde gözler önüne serdi. Habere göre, MİT bazı Kürt partileriyle ortaklaşa Kerkük merkez ve Türkmenlerin yoğunlukta yaşadığı yerlerde birçok uyuyan hücre kurdu. Zamanı geldiğinde bu hücreler ortaya çıkacak ve şehir merkezinde halklar ve inançlar arası büyük bir çatışma çıkaracak. Çatışmalarda Türkmenler de hedef alınacak ve Türk devleti, Türkmenlere saldırıları bahane ederek Kerkük’e de müdahaleyi gündeme getirecek.

Sonuç olarak; Türk devleti bir taşla bir kaç kuş vurmak istiyor. Birincisi, yüz yıl önce boşa çıkan misak-ı milli’yi hayata geçirmek.

İkincisi, ortadoğuda büyük gelişme ve genişleme sağlayan Kürt özgürlük hareketine büyük darbe indirerek tasfiye etmek ve PKK’nin uluslararası meşruiyet kazanmasına engel olmak. Zaten bunun için Güney ve Rojava’da olduğu gibi kuzey Kürdistan’da hem gerillaya dönük hem de en son Amed belediye eş başkanlarını göz altına aldığı gibi, legal siyaset alanını tasfiye etmek, halkı öncüsüz bırakarak teslim almak istiyor.

Üçüncüsü, Rojava üzerinden gelişmekte olan Kürtlerin kazanımlarını dağıtmak ve resmi bir statüye imkan tanımamak.

Dördüncüsü, Ortadoğu’da geliştireceği kanlı bir Sünni-Şii savaşı üzerinden Sünnilerin temsilcisi konumuna gelerek, Sünniler üzerindeki hakimiyetini geniş alana yaymak.

Fakat Erdoğan’ın bu planlarını hem Kürt özgürlük hareketinin direnişi, hem Irak hükümetinin tavrı ve hem de şii İran ve Suriye’nin tepkileri şimdiden boşa düşürmüş durumda. Dolayısıyla mevcut durumda Erdoğan’ın yaşadığını ve yaşayacağı muhtemel durumu en iyi anlatan söz, “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” sözüdür.