Cenazelerini alamayan ailelerden devlete: Topraklarımızdan çıkıp gidin!

Çocuklarının cenazelerini Sur’dan alamayan ailelerin direnişi ve nöbet eylemi haftalardır devam ediyor. Her fırsatta çocuklarının cenazelerini isteyen aileler, Sur’daki ablukanın kaldırılması için çağrıda bulundu.

Sur’da katledilen çocuklarının cenazelerini haftalardır alamayan ailelerin nöbet eylemi, Sümer Park Resepsiyon Salonu’nda devam ediyor. Daha önce hiç tanışmayan aileler, çocuklarının cenazeleri etrafından kenetlenerek, yaşamda birbirinin en büyük destekçisi haline gelmiş durumdalar. Sayısı devletin gerçekleştirdiği katliamlara paralel olarak artan bu aileler, her sabah aynı umutla kalkıp nöbet tutacakları alana gelip, her akşam aynı hayal kırıklığı ile evlerine dönüyor. Bir fotoğraf ile yaşamın kıyısında bekleyen  bu ailelerin tek istemi çocuklarının cenazelerini alabilmek. 

OĞLUMUN KATLEDİLDİĞİNİ TV’DEN ÖĞRENDİM

Cenazesi Sur’da bekletilen çocuklardan Cihat Morgül’ün Annesi Kadriye Morgül, çocuğunun Sur’daki direnişe katılışı ve sonrasında gelişen olayları şu şekilde aktarıyor: “Kayın babamla birlikte Fatih Paşa Mahallesi’nde oturuyorduk. Olaylar şiddetlenince can güvenliğimiz olmadığı için, Sur’dan çıkmaya karar verdik. Eşyalarımızı toplayıp evimizi taşıdığımız gün Cihat ortadan kayboldu. Babası  ile birlikte sokaklarda çok aradık ama bir türlü bulamadık.

Yaklaşık bir ay boyunca hiçbir şekilde haber alamadık. Ta ki geçen perşembe gününe kadar. Eşim geçen perşembe haberlerde oğlumuzun ölüm haberini duyduktan sonra eve geldi. Hiç konuşmuyordu. Bir tuhaflık olduğunu anladım, ne olduğunu sordum fakat ben üzülmeyeyim diye emin olmadan bir şey söylemek istememiş. Neyin var diye sordum ‘Bir şeyim yok’ dedi. Zorladım Cihat’a bir şey mi oldu diye sordum ve ağlamaya başladım. ‘Yok, bir şey olmadı’ diye yemin etti. Ertesi gün saat 12:00’de televizyonu açınca ‘Cihat Morgül Katledildi’ diye haber gördüm neye uğradığımı şaşırdım. Oturdum ağladım. Sonra da çıkıp buraya geldik.

BENİM ÇOCUĞUM 13 YAŞINDAYDI...

Yaklaşık 9 gündür burada oturuyoruz. Oğlumuzun cenazesinin nerede olduğunu bile bilmiyoruz.  Sadece cenazelerimizi istiyoruz. Oğlum katledilmeden önce ailelerin açlık grevine girmesini, sonra buraya gelip nöbet eylemi gerçekleştirdiklerini televizyondan izliyorduk, bir yandan çok üzülüyorduk bir yandan da çok korkuyorduk, çünkü bu durumun bizden de çok uzak olmadığını biliyorduk.

Hatırlarsanız bir ara devlet üç saatliğine Sur’u açacağız gidip cenazelerinizi alabilirsiniz demişti. Biz de eşimle birlikte bir umut çocuğumuzu Sur’dan çıkarırız diye gittik ama kıyameti kopardılar. Sur açılmadı, yalan söylüyorlar. Aileler içeri girmeye çalıştıkları gibi polisler ateş edip aileleri ve bizi oradan uzaklaştırdı. Devlet çocuklarımızı öldürüp terörist ilan etti. Benim çocuğum 13 yaşındaydı. 13 yaşında ömründe eline silah almayan bir çocuk nasıl terörist olur? Yeter artık yeter! Barış olsun, bizim yüreğimiz yandı başka insanların yüreği yanmasın!”

‘BU ONURSUZLUĞUN SON BULMASI İÇİN GEREKİRSE AÇLIK GERVİNE BAŞLARIZ!’

Mahmut Oruç’un Ağabeyi Ekrem Oruç , devletin Kürdistan’da yürüttüğü katliam politikalarına tepki göstererek  “Kardeşimden uzun zamandır haber alamıyorduk. En son 2012’de Hakkari’de olduğunua dair bilgi aldık. Daha sonra 4 Şubat’ta YPS’nin internet üzerinden yaptığı açıklama ile kardeşimin yaşamını yitirdiğini öğrendik ve 7 gündür de cenazemizi almak için burada bu nöbet eylemini gerçekleştiriyoruz. 

Cenazelerimizi almadan da hiçbir koşul altında bu eylemi sonlandırmayacağız, direneceğiz. Madem ki cenazelerimiz verilmiyor ve sokaklarda bırakılıp, günlerce işkence ediliyor ya da çocuklarımızın bedenleri çıplak bir şekilde sergileniyor, biz de bu cenazelerimizi onurlu bir şekilde teslim almak için gerekirse açlık grevine ve ölüm orucuna başlayacağız. Her gün ölmektense bir kere ölürüz. 

Sadece kendi cenazelerimiz için değil bu kirli savaşın son bulması için buradayız. Devlete çağrım şudur; Yeter artık, yakamızdan düşün sizin, dayattığınız bu sistemi kabul etmiyoruz. Topraklarımızdan çıkıp gidin! Ölülerimize bile işkence ediyorsunuz. Onurlu bir yaşamın bedeli bu ise bu bedeli ödemekten korkmayacağız! Onurlu bir yaşam sürdürüp ölülerimize ve toprağımıza sahip çıkamayacaksak yaşamın bir anlamı yoktur!” dedi.

‘ÇOCUKLARIMIZIN KEMİKLERİNİ BEKLİYORUZ’

Acıların son bulması için başlattıkları nöbet eylemi sırasında daha fazla acı ile karşılaştıklarına dikkat çeken Rozerin Çukur’un Annesi Fahriye Çukur, “Acılar büyüyor. Acılar bir iken dörde, beşe, yediye, sekize katlanıyor. Buraya her resim geldiğinde bizden bir can kopup gidiyor. Sadece Rozerin değil… Ah diyorum ağlıyorum. Bir genç beden daha mı gitti toprağa? Sona ermiyor bir türlü bu acılar. Buraya yeni resimler gelmese savaşın sona ereceğine dair umutlanabiliriz ama yeni resimler geldikçe umudumuzu yitiriyoruz.

Önce Rozerinim ve Ramazan yalnız buradaydı. Tamam dedim varsın benim canım yandı başka annelerin canı yanmasın burada tek başımıza oturup bekleriz. Bu acı zordur kimse kaldıramaz! Ama bu ateş her geçen gün başka annelerin canını yakmaya başladı. Acılar ve öfkeler çoğaldı. Bu işin barış ile sonuçlanmasını istiyoruz fakat durum gittikçe kötüleşiyor.

Cenazelerimizi istiyoruz. Versinler çocuklarımızı gömelim biraz da olsa acımız dinsin, evimize gidip yasımızı tutalım. Maalesef bunu bile yapamadık. Nefes aldıkça içimizde bir yara kanıyor. Ben sabah evden inşallah ‘hayırlı bir haber’ alırım diye çıktım. ‘Hayırlı haber’ ne? ‘Hayırlı haber’ çocuğumun cenazesini almak. Hesap et artık ne hale geldik. Dua etmek dışında elimizde hiçbir şey gelmiyor. Sur’daki abluka kalksın, tanklar, toplar çekilsin, cenazelerimiz bize verilsin diye her gün dua ediyoruz.

Şu an en büyük korkumuz Sur’un da Cizre gibi yakılması. Gül gibi çocuklarımız Sur’a gitti şimdi kemikleri için bekliyoruz.  Devlet cenazelerimizi tutarak bize zulüm ediyor. ‘Bak öldürdüm, vermiyorum’ diyor.  ‘Hükümdar benim’ diyor.  ‘Gidin cenazelerinizi alın ben vermiyorum’ diyor.

Bunca zulme rağmen ben yine barış diyeceğim. Benim çağrım yine barış olacak, ölünceye kadar barışı istemeye devam edeceğim. Çünkü ölümü ve kanı istemiyorum, ben yaşamı ve yaşatmayı istiyorum. Bir kuş ölüyor insan o kuşa üzülüyor, bir çocuğa nasıl üzülmesin? Ben elime bir fotoğraf alıp aylarca ağladım bu acıyı yaşadım başka kimse yaşamasın. Acılar son olsun.

Hayatımızı, hayallerimizi yıktıklar ama yine de barış istiyoruz. Bu tankların, topların, helikopterlerin sesleri kesilsin! Her helikopter sesi duyduğumda aklım başımdan gidiyor. Demek yine barış yok, savaş devam ediyor diyorum.

Bu polisler, özel harekat timleri topraklarımızdan çekilsin! Memleketimizde, şehrimizde, sokakalarımızda, evlerimizde, kapılarımızın önünde sevdiğimiz yerlerde katledildik. Neden?.. Biri bunun açıklamasını yapsın… Neden cenazelerimiz verilmedi, bu zulüm neden? Biz insanız… Biz anneyiz yeter!” ifadelerini kullandı.

 

...