‘Denizlerin direniş ruhu geleceğimizdir’

6 Mayıs Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilişlerinin yıl dönümünü değerlendiren MLKP komutanlarından Ferzad Can, “Denizler'in yükselttiği direniş ve başkaldırı ruhu yalnızca dünümüz değil, bugünümüz ve geleceğimizdir” dedi.

6 Mayıs Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilişlerinin yıl dönümünü değerlendiren MLKP komutanlarından Ferzad Can, “Denizler'in yükselttiği direniş ve başkaldırı ruhu yalnızca dünümüz değil, bugünümüz ve geleceğimizdir” dedi.

Medya Savunma Alanlarında görüştüğümüz MLKP Hüseyin Demircioğlu Akademisi Komutanlarından Ferzad Can, 6 Mayıs 1972’de Türk devleti tarafından Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın katledilişinin yıl dönümü vesilesiyle ajansımıza konuştu. Can, 6 Mayıs'ın tarihsel ve siyasal anlamını ve '71 devrimci başkaldırısının günceldeki sonuçlarını değerlendirdi.

6 Mayıs 1972’de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildi. Bu idamları nasıl görüyorsunuz?

12 Mart faşizmi tarafından alçakça katledilmelerinin 44. yılında bu yiğit üç devrimci yoldaşımızı saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Bu üç yiğit devrimciyi aradan geçen bunca zamana rağmen, eğer hala devrimcilerin ve halklarımızın ilerici bölüklerinin gönlünde taht kurmaya devam ediyorlarsa, bu tesadüf değildir. Bu durum, her şeyden önce bu yiğit devrimcilerin haklı kavgalarının ne denli halklarımız tarafından benimsendiğini, o yıllardaki devrimci meşruiyetin gücünü ve tarihsel etkisini gösterir. Böyle olduğu içindir ki, tarihsel izdüşümü güçlü olmuş ve kesintisiz bir şekilde sürerek bugünlere gelmiştir. Onların yiğitliği, salt insani nedenlerle açıklanamayacak kadar büyüktür. Derin bir devrimci adanmışlığın, devrimci ideallerine tutkulu bir bağlılığın ifadesi olması nedeniyle ideolojik ve siyasal olarak devasa bir içerik taşımaktadır. Bu niteliğiyle Denizler'in yükselttikleri direniş ve başkaldırı ruhu yalnızca dünümüz değil, bugünümüz ve geleceğimizdir. Deniz'leri Deniz yapan devrimci mücadelenin bu diyalektiğidir.

’71 DEVRİMCİLİĞİ DÜZENDEN BÜYÜK BİR KOPUŞ EYLEMİDİR’

Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya, bu üç genç devrimci önder, '71 devrimci başkaldırısıyla, kendini devrimci varoluş tarzıyla özdeşleşti. Türkiye’de 50 yıllık parlamentarist geleneğin, reformizmin ve sağ oportünizmin egemenliği bu devrimci başkaldırıyla parçalandı. Bu büyük ve anlamlı bir kopuştu. Kurtuluşu silahlı devrimde gören bu devrimci önderler ve onların önderliğindeki devrimci örgütler bütün olanaksızlıklara ve deneyimsizliklerine rağmen inandıkları gibi yaşadılar, savaştılar ve bedel ödemekten sakınmadılar. ‘71 devrimciliği, söz ile eylem, teori ile pratik arasındaki uyum ve tutarlılığın bir ifadesidir. Bu bakımdan, '71 devrimciliği düzenden büyük bir kopuş eylemidir. Ve doğaldır ki tarihsel, siyasal ve toplumsal gelişmeye de denk düşüyordu.

O günü dünyada, durum genel olarak devrimciydi. Emperyalizm dünya çapında savunmadaydı. '68 gençlik hareketi ve büyük bir siyasal hareket olarak gelişen “Çin Kültür Devrimi” Avrupa ve Asya'da muazzam devrimci sonuçlara yol açıyordu. Özellikle Vietnam’da ezilemeyen direnişin giderek ABD'yi köşeye sıkıştırmaya başlaması, bütün bir dünyada direniş ve kazanma umudunu arttırıyordu. Türkiye’de de durum farklı değildi. Sol düşünce yayılıyor, devrimci fikirler gelişiyordu. Devrimci hareketin gelişmesi bakımından muazzam olanaklar vardı. Bu yıllarda Kuzey Kürdistan’da benzer bir durum yaşansa da, Türkiye emekçi solu sürükleyici bir rol oynuyordu.

Egemen sınıflar parlamenter zeminde kalarak yönetemiyorlardı. Ordu, Demirel hükümetini muhtırayla devirdi. Rejim yarı-askeri faşist bir karakter kazandı. '60 Anayasasındaki haklar gasp edildi. Koyu bir terör uygulandı. Yarı-askeri faşist diktatörlük biçimini alan rejim, devrimci başkaldırıyı kanla bastırma yoluna gitti. İşte Denizlerin idamı, Mahir Çayan ve arkadaşlarının Kızıldere’de kuşatılarak katledilmeleri ve İbrahim Kaypakkaya’nın Amed zindanında işkence tezgahında katledilmesinin nedeni de buydu. 12 Mart faşizmi devrimcileri katlederek ve işkencelerden geçirip, tutsak ederek; devrimci gelişmeyi durduracağını sanıyordu. Ama olmadı; başaramadılar. Denizler, Mahirler, İbrahimler halklarımızın bağrında kök saldı, ölümsüzleşti. Denizlerin idam kararını veren darbecileri bugün kaç kişi hatırlıyor? Ama bu yiğit devrimcilerin adları binlerce devrimcinin isminde ve hayalinde yaşıyor. Onların devrimci mirası ve kavgaları sürüyor.

Türkiye devrimci hareketi '71 devrimci başkaldırısıyla doğru ilişkilenip gerekli sonuçları çıkarabildi mi?

Ne yazık ki, doğru ilişkilenmeyi başaramadı ve haliyle yeterince doğru devrimci sonuçlar çıkardığı da söylenemez. Aradan on yıllar geçse de acı gerçek budur. 12 Mart faşizmi toplumsal muhalefeti zapt-u rapt altına alarak devrimci hareketi ezdi. Deniz, Mahir ve İbrahimlerin katledilmesiyle ve örgütlerinin ağır yenilgi almasıyla geride kalıp örgütleri yeniden örgütlemeye çalışanlar yeni süreci doğru örgütleyemediler. Aslında direnilerek bir yenilgi alınmıştı. Yani moral bozucu bir yenilgili ortam söz konusu değildi ve üstelik kitle hareketi de kısa bir aradan sonra yeniden gelişmeye başlamıştı. Buna rağmen, '74'te devrimci hareketimiz yeniden toparlanmaya çalışırken, '71 yenilgisine sağdan yaklaştı. Silaha, silahlı devrim sorununa somut yaklaşmayı ve doğru ilişkilenmeyi başaramadı. Silahlı mücadele ve ayaklanma sorununu, bilinemez bir geleceğe havale etti, devrimin örgütlenmesi sorununa soyut ve kitabi yaklaştı. İrade kırılması yaşadı. Bu bakımdan, geçmişin gerisine düşüldü. '71 devrimciliğinden farklı olarak, 74-80 devrimci yükselişinde devrimci hareketimizi siyaseten karakterize eden devrimcilik, bu tarz bir devrimciliktir. Öngörür, ama gereklerine kilitlenmez; söylediklerinin arkasında durmaz; atılımcı değildir; söz ile eylemi arasında çelişki vardır; kendini tekrar eğilimi güçlüdür; kendini amaçlaştırır; ortak düşmana karşı ayrılıkları öne çıkararak sekterliği meşrulaştırır, vb. İşte '94 yılında partimiz MLKP kurulurken, bu durumu, devrimci kendiliğindencilik hali olarak görüp, buradan kopuştu. Siyasal mücadele anlayışı ve tarzı bakımından bunu bir zihniyet devrimi olarak formüle etti. Devrimci hareketimiz, büyük örgüt ve kadro gücüne, büyük bir halk desteğine rağmen, bu tarzı nedeniyledir ki, ortaya çıkan büyük tarihsel olanakları ve fırsatları değerlendiremeyerek, 12 Eylül faşist askeri darbesi karşısında hazırlıksız yakalanmış ve devrimimiz direnişsiz yenilmiştir. Tabi ki bu kez fatura çok daha ağır olmuş ve sonuçları sonraki on yıllara yayılmıştır.

Devrimci hareketimiz yenilgiye yenilmiştir. Güç-kuvvet ilişkisinin esaslı biçimde değiştiği ve özelikle kentlerde inisiyatifin ordunun eline geçtiği o koşullarda, eski mücadele biçim ve araçlarının yetersiz kaldığı, eski tarzda yürünemeyeceği, mücadelenin silahlı biçimlerinin öne geçtiği böylesi bir süreçte, devrimci hareketimiz kıra çekilerek gerilla savaşını başlatabilir, kentte direnişin önünü açabilir ve silahlı direnişi büyüterek ayaklanmaya giden yolu döşeyebilirdi. Ne yazık ki, bu yapılamadı. Devrimci hareketimizin yapamadığını PKK çok daha ağır koşullarda, çok sınırlı olanaklarla ve çok daha sınırlı bir güçle ve üstelik de yalnız başına yaptı ve ezberleri bozdu. PKK '84 çıkışıyla giderek büyük bir gerilla gücünü açığa çıkardığı gibi, sehildanların önünü açtı ve Kürdistan'da ulusal özgürlük devrimi düzeyinde bir gelişmeyi açığa çıkardı. '71 devrimci başkaldırısı Kürdistan devriminde yaşam bulmuşsa ve buluyorsa demek ki, aradaki kesintiye rağmen gelenek sürüyor. Burada tabi ki, PKK ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın katkılarını muhakkak ki belirtmemiz gerekir. PKK, yükselttiği muazzam direnişle dayatılan tasfiyeciliğe karşı bölge çapında bir dalga kıran rolünü oynamıştır, oynamaktadır.

Geçtiğimiz tarihsel kesitte güncel önemi bakımından 6 Mayıs sizin için neyi ifade ediyor?

Deniz Gezmiş ve yoldaşları kendilerine dayatılan zorbalığa boyun eğmediler. İnançları uğruna idam sehpasını büyük bir kahramanlıkla tekmelediler. Sonuç ne olursa olsun devrimci amaçlarından geri adım atmadılar. Bugün Türkiye ve Kürdistan’da geçmekte olduğumuz süreç ve faşist diktatörlüğün topyekün saldırıları '71 devrimciliği gibi büyük bir adanmışlığı gerekli ve zorunlu kılıyor. Artık ortalama devrimcilik dönemi bitmiştir. Dönemi kazanmaya kilitlenmemiş bir devrimcilik kaybettirir. Adanmış devrimcilik çizgisinde kavgayı büyütmenin dışında döneme yanıt olamayız ve dönemi kazanamayız.

'71 devrimciliği büyük bir yoldaşlaşmadır, siper yoldaşlığıdır. Mahirler Denizleri kurtarmak için yaşamlarını ortaya koymaktan geri durmadı. İbrahimler, Nurhaklar’da katledilen devrimcileri ihbar eden muhtarı tereddütsüz cezalandırma yoluna gittiler. Deniz idama giderken; “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği” diye haykırmıştır. Demek ki, sömürgeci faşist diktatörlüğün topyekün saldırılarına karşı '71 devrimci direniş ve siper yoldaşlığı ruhuyla savaşımı ortaklaştırmak günün en önemli politik görevi olduğu gibi, Deniz'in çağrısına yanıt olmanın da bir gereğidir. 12 Mart'ta kuruluşunu ilan ettiğimiz Halkların Birleşik Devrim Hareketi bu görüş açısıyla oluşturuldu. HBDH, Deniz’in çağrısının ete kemiğe bürünmesidir. HBDH, '71 devrimci başkaldırı mirasını temel alan ve onu aşacak bir yönelimde ısrar eden bir adımdır. Bunu büyüterek birleşik devrimimizi zafere ulaştırmak bugün yakıcı bir devrimci görevdir. Bu Denizlere, Mahirlere ve İbolara sözümüzdür.

Cizre’de özyönetim direnişinde şehit düşen Mehmet Tunç'un, “Biz boyun eğmedik. Bizimle gurur duyun” söyleriyle Deniz’in idam sehpasındaki sözleri arasındaki tarihsel paralellik konusunda ne söylenebilir?

Bu sözlerde sade, çıkarsız, hesapsız bir adanmışlık var. Düşmanına boyun eğmeme var. Halka ve ideallerine müthiş bir bağlılık var. Geleceğe sarsılmaz bir inanç var. Bükülmez bir devrimci irade var. Ve bunların bir toplamı olarak da bir direniş geleneğinin yaratılması ve kararlılıkla sürdürülmesi var. Deniz ve arkadaşları kendilerine idam dayatıldığında tereddütsüz ölümü kucakladılar. Aynı şekilde Mehmet Tunç ve diğer direnişçilerde etrafı tanklarla kuşatılıp teslimiyet dayatıldığında onlar da boyun eğmeyerek, kahramanca ölümü kucakladılar. Demek ki, 6 Mayıs direniş ruhu Cizre sokaklarında, Kürt halkı tarafından bayraklaştırılmıştır. Bu bir tarihsel köprüdür, İşte birleşik Türkiye ve Kürdistan devrimimiz bu tarihsel köprüden yürüyüşünü sürdürmek durumundadır. '71-73 devrimci yükseliş döneminde olduğu gibi, '74-80 devrimci yükseliş döneminde de birleşik devrimimizin Türkiye bölüğü öndeydi. Fakat sonrasında '90'lı yıllardan itibaren de Kürdistan bölüğü öne geçti. Bugün Türkiye devriminin Kürdistan devrimi düzeyine sıçratılması gerekmektedir; dün Türkiye devrimi öndeyken ve sürükleyici bir rol oynarken, bugün bu rolü Kürdistan devrimi oynamaktadır. Kürdistan devrimi bölge ve hatta dünya devrimi bakımından öncü bir rol oynamaktadır. Denizlerden Mehmet Tunçlara uzanan tarih okumasını böyle yapabiliriz.

Faşizm, 12 Mart 1972 darbesiyle devrimci önderleri ve kadroları idam ederek, kurşunlayarak, işkencede katlederek ve tutuklayarak, bu yolla vurduğu darbenin moral etkisinin fiziki etkisini aşacağını, kaygıyı, korkuyu, geri çekilmeyi umuyordu. Öyle olmadı. 12 Eylül cuntası, 12 Mart’ın yarım bıraktığını tamamlamaya çalıştı. Katliamlarını, işkence ve tutuklamalarını, gözaltında kaybettirmeleri kitleselleştirdi. Fakat o da başaramadı. Kuzey Kürdistan’da gerilla savaşının bir devrim düzeyinde muazzam bir gelişmeyi açığa çıkmasını önleyemedi. Bugün de hava bombardımanlarının sürekli kılınmasıyla, Kuzey Kürdistan kentlerinin tank ve top atışlarıyla harabeye çevirerek, “göçertme planı” uygulayarak, kitlesel tutuklamalarla Kürt halkımızın iradesini kırarak, öncüsünden, PKK'den koparacağını umuyor. 12 Mart ve 12 Eylül'ün yapamadığını bugün saray cuntası yapmaya çalışıyor. Fakat bunun beyhude bir çaba olduğunu onlar da biliyor. Üç mevsimdir sürdürdüğü saldırılardan ve psikolojik savaştan sonuç alamıyor ve alamayacaklar da.

Sömürgeci faşist diktatörlük, halklarımızın öncü bölüklerinin iradesini kıramayacaktır. Geçmekte olduğumuz kritik dönem, tarihin devrimci yapılanışında özel bir süreci kapsamaktadır. Bu süreçte, iddialarına uygun davrananlar, sürecin devrimci görevlerini devrimci atılım ve feda ruhuyla yerine getirenler dönemi kazanacakları gibi, sömürgeci faşist diktatörlüğü devrimle ezeceği bir büyük zaferin de hazırlayıcıları ve öncüsü olacaklardır. 6 Mayıs ve '71 devrimci başkaldırısının tarihsel anlamı budur.

Son olarak 6 Mayıs’a ilişkin çağrınızı alabilir miyiz?

6 Mayıs, halklarımıza savaş çağrısıdır. Savaşımı büyüterek, ortaklaştırarak zafere yürüme çağrısıdır. Bütün devrimcilere yenilenme, sürecin devrimci görevlerine tutkuyla sarılma, devrimci atılım ve feda ruhuyla kazanma çağrısıdır. Kuzey Kürdistan'daki öz yönetim-öz savunma hamlesi ve faşist sömürgeciliğin “ez ve çöz” saldırılarına direniş ile Türkiye’de saray cuntasının faşist devlet terörüyle işçi sınıfı ve ezilenleri teslim alma saldırıları karşısında savaşımı ortaklaştırma ve bu temelde birleşik devrimimizi zafere ulaştırma çağrısıdır. HBDH bunun için kuruldu. Deniz idam sehpasında “Yaşasın Türk ve Kürt Halklarının Kardeşliği”ni haykırırken bu günleri görür gibidir. Bugün bu kardeşlik, eşitlik ve özgürlük bayrağını birleşik bir mücadele gücü olarak HBDH taşıyor. HBDH'yi eylem gücümüzle ve öz örgütlülüğümüzle bir çekim merkezi haline getirelim. Bütün devrimcileri '71 devrimci başkaldırısının devrimci önderlerinin çağrısına sahip çıkmaya, halkımızın devrim, özgürlük ve sosyalizm özlemlerine yanıt olmaya çağırıyorum.