MAKALE

Bir boyun eğdirme yöntemi olarak sömürgeci eğitim

Sömürgeciliğin temel özeliklerinden bir sömürgeleştirdiği topluma boyun eğdirme zorunluluğunu duymasıdır. Boyun eğmeyen toplumu sömürgeleştirme ve yönetmenin imkânsız olduğunu çok iyi bilirler.

Sömürgeciliğin temel özeliklerinden bir sömürgeleştirdiği topluma boyun eğdirme zorunluluğunu duymasıdır. Boyun eğmeyen toplumu sömürgeleştirme ve yönetmenin imkânsız olduğunu çok iyi bilirler. Egemen sömürücü güçler bu bakımdan topluma boyun eğdirmeyi temel bir yöntem olarak belirler ve uygularlar. Giderek bu yöntemlerini incelterek ve artan ölçülerle; en sertinden en yumuşak biçimlere kadar bir baskı ve boyun eğdirme aracı olarak kullanmaktan imtina etmezler.

Her boyun eğdirme eylemi bir boyun eğdiren ve boyun eğdirileni gerektirir. Boyun eğdiren boyun eğenlere kendi hedef, amaç, kültür ve kişiliğini dayatır ve onları kendi malı, mülkü ve uyruğu olarak görür. Sömürgeciler sömürge toplumlarını ve onun bireylerini kendi çizdikleri sınırlar temelinde biçimlendirmeyi dayatırlar ve onlara da bunu içselleştirirler. Bu bakımdan sömürge kişiliği “içinde bir başkasını barındıran” ikili bir ruh haline sahip, parçalı, köksüz ve eklektik bir kişiliktir. Sömürge kişiliği yaratılmadan sömürge toplumunu yönetmek imkânsızdır. Böyle bir toplum ve birey yaratmanın en kullanışlı aracı olarak sömürgeci eğitim sistemi temel bir araç olarak topluma dayatılır ve toplum bu yolla ehlileştirilir. Zihniyet alanında boyun eğdirilmeyen toplum ve bireyine baskı ve zor yoluyla boyun eğdirmenin zor ve imkânsız olduğunu sömürgeciler tarihsel deneyimlerinden çok iyi bilmekteler.

Sömürgeci eğitim sistemi aracılığıyla toplum kendi özüne yabancılaştırılır. İdeolojik ve maddi olarak kendine yabancılaştırılan toplum, devletin kişiliksizleştirme ve kimliksizleştirme operasyonuna hazır hale getirilir. Sömürgeci iktidar kendileri için var olmanın tek yolu haline getirilir. Bu kıvama getirilin sömürge kişiliği artık devlet kapısında kul-memur olarak kabul görür.

Eğitim sistemiyle birer devşirme haline getirilen sömürge bireyleri kendilerini sömürgeci devlet ve iktidarların en has sahipleri sayarlar. Böylelikle kendi toplumlarıyla yabancılaştırılır ve zıtlaştırılırlar. Bunun en bariz örneklerini Kürt gerçekliğinde görmek mümkündür. Kürt toplumsal gerçekliğine dayatılan sömürgeci okullar birer soykırım ocakları gibi çalıştırılmaktadır. Özelikle yatılı okullar (YİBO) Kürt Soykırımı için özel olarak kurulan 'Beyaz Katliam Merkezleri' olarak işlev görürler. Daha yedi yaşındayken Kürt çocukları ana ve babalarından -dolayısıyla toplumsallıklarından- kopartılarak, kışla kültürü ve disiplini içerisine alınarak kendi toplumsal değerlerine karşıt birer devşirme haline getirilirler.

Sömürgecilerin toplumsal eğitimi gasp etme ve tekellerine almalarının altında bu tarihi gerçeklik yatar. Yoksa toplumsal eğitimi geliştirme ve topluma karşı kendilerini sorumlu görme umurlarında bile değildir. Bir köle sahibi kölesini ne kadar düşünüyorsa, sömürgeciler de sömürge toplumunun çocuklarının eğitimini o kadar düşünürler. Bu yüzden sömürgeciler sömürge ülkenin insanlarının algılama ve düşünebilme niteliklerini yok etmeye çalışırlar.

Egemenler halka boyun eğdirmek ve toplumu edilgen kılmak için çeşitli mistik hikâyeler uydurarak toplumda bilinç çarpıtması yaratırlar. Ezme-ezilme, varsıl-yoksul, güçlü- güçsüz olma durumunun “doğanın bir kuralı olduğu" mitini uydurarak sömürgeciliğe meşruiyet ve rıza üretirler. Sömürgeci efendiler halkın gelişmesine katkıda bulunmak ve halkı “medenileştirmek” için eğitimin önemini vaaz ederler. Burada toplumun en kutsalı olan din ve inanç bir propaganda aracı olarak kullanılır. Sömürge düzenine karşı başkaldırı ve isyanın tanrı düzenine karşı işlenmiş bir günah olduğunu vaaz ederler. 

Bu vaazlarının içselleştirilmesi sömürge insanının boyun eğmesi için temel bir koşuldur. Topluma karşı gayet iyi bir şekilde düzenlenmiş özel savaş elemanları ve aygıtları aracılığıyla propaganda ve sloganlarla geliştirilir. Her türlü iletişim araçları ve medya yoluyla beyin yıkama hareketlerini düzenlerler ve sanki böylesi yabancılaşma ve bilinç çarpıtma araçları toplumsal gelişmeye katkı sunarlarmış gibi yansıtırlar.

Sömürgecilik nasıl gerçek ve somut bir boyun eğdirme durumunu ifade ediyorsa, sömürgeciliğe karşı duruş ve eylem de bu boyun eğdirme ve baskıya karşı özgürleştirici-devrimci bir eylemdir. Özgürleştirme eylemi doğası gereği devrimci bir tutum gerektirdiği gibi, sürekli bir bilinç eylemini de gerektirmektedir. Bu bakımdan toplum kendi eğitim hakkını kendi eline alarak öz bilincini ve kendi zihniyetini yaratmak durumundadır. Öz bilinç ve kendi olma araçlarından yoksun bırakılan bir toplum başkalarına bağımlı olmaktan kurtulamaz.

Bu bakımdan sömürgeciliğin bazı yanlarını reddetmek, bazı yanlarını kabul etmekle sömürgecilik reddedilmiş sayılmaz. Tam tersine bu, sömürgeciliği meşrulaştırmaktır. Sömürgeciliğin iyi şeyler de yapabileceğini, bazı hususlarda yanlışları olsa da “amacının hepten kötü, olumsuz olmadığını” kabul etmek anlamına gelir. Oysa sömürgecilik toplum ve özgürlük karşıtlığıdır ve hiçbir şekilde toplumun iyiliğini ve çıkarını düşünmez. Sömürgecilik, özünde topluma karşıdır ve toplum düşmanlığı üzerine şekillenen ve güç olan bir gerçekliktir. Sömürgecilikle uzlaşma, ondan iyilik, merhamet bekleme kendini celladının insafına terk etmeye benzer. Bu manada sömürgecilik ile ancak savaşılarak, ona karşı mücadele ederek özgürlük elde edilir. Bu da ancak mücadele edilerek varılabilecek bir sonuçtur.

KCK Eğitim Komitesi Üyesi