AKP’deki çatlaklar derinleşecek

KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, Kürdistan’daki direnişin AKP’de çatlaklara yol açtığını dile getirerek demokrasi güçlerinin bir araya gelmesiyle bu çatlakların daha da derinleşeceğini ifade etti.

Bayık, Türkiye’de AKP devletinin demokrasi güçlerinin bir araya gelmemesi için yoğun bir çaba yürüttüğünü belirterek, Kürdistan’daki direniş karşısında rejimin zorlandığını belirtti. AKP’de yaratılan çatlakların Türkiye’deki demokrasi güçlerinin bir araya gelmesiyle daha da derinleşeceğini ifade eden Bayık, “O zaman demokrasi güçleri kazanır” dedi.  

ŞOVENİZM VE FAŞİZM GÜÇLENDİRİLİYOR

HDP’li vekillere yönelik dokunulmazlık tartışmaları, linç siyaseti üzerinden yürütülüyor. Darbe olarak da nitelendirilen HDP’ye yönelik saldırın arka planında hangi hesaplar var. 16 Mayıs’ta nasıl bir sonuç bekliyorsunuz. HDP ve demokrasi güçleri bu saldırıya karşı nasıl bir tutum almalıdır?

Tarihi iyi incelediğimizde şu gerçeği hep görüyoruz. Ne zaman ki Kürtler kendi adlarına bir mücadele yürütmüşlerse ve bu mücadele biraz güçlenmişse faşist Türk sömürgeci devleti tarafından tırpanlanmıştır. Önderleri idam edilmiştir, direnişçileri zindana atılmıştır, işkence görmüşlerdir, sürgün edilmiştir ve katledilmiştir. Kısacası onlara yaşam hakkı bırakılmamıştır. Daha sonra geliştirilen demokratik siyaset var. Bu siyaset geliştikçe hep tırpanlanmıştır. Tutuklanmışlar, zindana atılmışlar, örgütlenmeleri dağıtılmıştır. Demokratik siyasetin yapılamaması için her yol ve yönteme başvurmuşlardır. Geçmişte de milletvekillerin dokunulmazlığı kaldırıldı. Hem de meclis içerisinde polisle götürüldü ve zindanlara atıldı. Uzun cezalar verildi. Daha sonra tekrar demokratik siyaset toparlanınca daha güçlü meclise girilince tekrardan tutuklanmaları isteniyor. Tekrardan etkisiz hale getirilmek isteniyor. Adeta şu söyleniyor; ‘Siz demokratik siyaset yapamazsınız. Siz bu yöntemle herhangi bir sonuç elde edemezsiniz. Sizin demokrasiye, özgürlüğe, halklara, kültürlere, inançlara sahip çıkmamanız gerekiyor. Çünkü biz bir ulus devletiz. Çünkü biz tek millet yaratmak istiyoruz. Tek dil, tek ülke ve tek bayrak yaratmak istiyoruz. Oysaki siz buna karşı duruyorsunuz. Siz demokratik ulusu geliştiriyorsunuz. Bu suçtur biz buna müsaade etmeyiz’ diyorlar. Ne zaman ki ulus devlet zayıf düşüyorsa, ulus devleti bu durumdan kurtarmak için milliyetçik, şovenizm ve faşizm güçlendiriliyor. Kürtler hedef gösterilerek bu gerçekleştiriliyor.

KÜRTLER ŞAHSINDA DEMOKRASİ GÜÇLERİ EZİLMEK İSTENİYOR

AKP’de ulus devlet rejimiyle birlikte, kendi politikaları da çöktüğünden, içine girdikleri durumdan çıkmak için demokratik siyaseti ve HDP’yi hedef gösteriyorlar. ‘PKK’yle bağı var, PKK teröristtir, bunlar da teröristtir. Bunlar vatanımızı, devletimiz ve milletimizi bölmek istiyorlar. Bizi ortadan kaldırmak istiyorlar. Aynı Osmanlı gibi bizi bitirmek istiyorlar’ deniyor. Toplumun o genine hitap ederek şovenizmi, milliyetçiliği ve faşizmi güçlendirerek, Kürt düşmanlığını geliştirmek ve Kürtleri ezmek istiyorlar. Kürtler şahsında da bütün demokrasi güçlerini ezmek istiyorlar. Çünkü Türkiye’de bugün demokratik siyaset alanında, demokrasi güçlerine HDP öncülük yapıyor. Başka ona öncülük eden güç yok. AKP, CHP, MHP zaten ciddi sorunlar yaşıyorlar. Bunların Türkiye toplumuna vereceği herhangi bir şey yok. Yeniyi, demokrasiyi ve özgürlüğü temsil eden HDP ve onun şemsiyesi altında birleşen güçlerdir. Bunu HDP temsil ediyor. Onun için HDP’nin etkisiz kalması gerekiyor.

AMAÇ BAŞKANLIK SİSTEMİNİ OTURTMAK

Çünkü bu rejim ulus devletin çöken rejimini kurumak onun üzerinde yeni bir rejim oturtmak istiyor. Erdoğan, bir otokrasi rejimini oturtmak istiyor. Yeni Osmanlıcılığı güya oturtmak istiyor. Bunun önünde HDP engeli var. Bu engeli ortadan kaldırmak istiyor. Kendi başkanlık sistemini, padişahlığını gerçekleştirmek için HDP engelini ortadan kaldırmak istiyor. Onun için HDP’ye yöneliyor. HDP’yi etkisizleştirmek için tutukluyor. Binlerce üyesi şu anda cezaevindedir. HDP’yi bir tabela partisine dönüştürmek istiyor. Şimdi milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldıracak, tutuklatacak, dağıtacak, etkisizleştirecek, bununla erken seçimin yolunu açacak, güya HDP seçim dışı bırakılacak, CHP ve MHP zaten kendisine destek veriyor. Parlamentoda istediği sayıya ulaşacak, böylelikle istediği padişahlık rejimini Türkiye’de oturtacak. Erdoğan’ın bütün yaptıkları, istediği başkanlık sistemini Türkiye’ye oturtmaktır. Ona dayanarak Türkiye’yi otokrasi ile yönetmektir. Türkiye’yi güya yeni Osmanlı devleti haline getirtmek istiyor. Nasıl ki Osmanlı da padişah var, vezir var. Aslında Erdoğan, Davutoğlu’nu vezir yapmıştı. Nasıl ki padişahlar vezirleri azlediyor,  görevi elinden alıyor, kellesini götürüyor ve başkasını atıyor. Erdoğan da Vezir-i Azam’ı görevden aldı. Şimdi yeni bir vezir atayacak ve mührü ona verecek. Belki Davutoğlu’nu fiziki olarak katletmedi, ama siyasi olarak katlediyor. Bu temelde kendi Osmanlı rejimini oturtmak istiyor. Bunun için HDP’yi etkisizleştirmek istiyor. Nedeni budur.

ERKEN SEÇİM BİR TOKAT OLABİLİR

Büyük bir ihtimalle dokunulmazlıklarını kaldıracaklar. HDP’yi etkisizleştirecekler ve erken seçimde de istediği hedefi gerçekleştirmek isteyecektir. Bunu ne kadar gerçekleştirebilecektir gerçekleştirebilir mi? Orası tartışmalıdır. Çünkü Türkiye halkı, bütün olup bitenlerin Tayyip Erdoğan’ın bu hayallerinden kaynaklandığını görüyor. Olabilir ki; Osmanlıların meşhur bir tokadı var. Erken seçim de öyle bir tokat vurabilir. Çünkü Türkiye toplumu demokrasi ve çözüm istiyordu. Savaş istemiyordu. Erdoğan bir soykırım savaşını başlattı. Sadece Kürtlere karşı başlatmadı. Kendisinden olmayan kendisine hizmet etmeyen AKP içindekilerine bile savaş açtı. Kendisini iktidara getiren tabanına bile savaş açmış durumdadır.

AKP’NİN İSLAMİYETLE İLİŞKİSİ KALMADI

AKP’nin tabanıyla ve İslamiyet ile ilişkisi kalmadı. Tamamen her şeyi sistemin içine çekti, sistemleştirdi. Tamamen liberalizmi esas alıyor. Liberalizmi esas alan biri İslamiyet’le ve toplumla bağını koparır. Çünkü İslamiyet’te toplumculuk vardır. Onun değerleri vardır. Liberalizmi esas aldığı için İslamiyet’le, değerlerle hiçbir bağı kalmadı. Kendisini iktidara getiren tabanla da hiçbir ilişkisi kalmadı. Şimdi ona ters düşmüş durumda, onun için bu halk özellikle de, AKP’yi ve Erdoğan’ı iktidara taşıyan İslami kesim, bir erken seçimde farklı davranabilir. Belki hepsi farklı davranmayacaktır ama bir kesim elbette farklı davranabilir. Onun için bir erken seçim Erdoğan’ı padişah yapmayabilir. Tam tersi durumlar da ortaya çıkarabilir. Onun için Türkiye’de demokrasi güçlerinin ve vicdan sahibi olan herkesin, özellikle de AKP tabanının, İslamiyet’e onun değerlerine bağlı olanların, gerçekten Türkiye’yi ve AKP’yi, Erdoğan’dan ve şürekâsından kurtarması gerekiyor. Eğer bir erken seçim gelişirse bu erken seçimde bunu ortaya koymaları gerekiyor.

HDP VE HDK ÖNCÜ OLMALI

Türkiye’de AKP ve Erdoğan rejimine karşı ciddi rahatsızlıklar var. Önemli bir kesim rahatsızlık duyuyor dediniz. Sizce bu tepkiler neden yeteri kadar ortaklaşmıyor? Kürtlerin de içinde bulunduğu güçlü bir demokrasi cephesi sürece nasıl bir etkide bulunabilir?  

Her şey mücadeleyle başlar. Mücadelesiz hiçbir şey kazanılmıyor. Eğer Erdoğan politikalarına karşı başarı elde edilecekse bu mücadeleyle olacaktır. Onun için HDP’nin, Kürtlerin, Alevilerin, solun, demokrat ve vicdan sahibi olan Müslümanların, kısaca Erdoğan’ın bu politikalarından rahatsız olan herkesin güçlerini birleştirmeleri ve ortak mücadele etmeleri gerekir. Bu güçlerin ortak bir mücadele yürüterek, bir blokta, bir cephede birleşmeleri, dayanışmayı güçlendirmeleri ve bu temelde başarı elde edebilmeleri için ebetteki buna birilerinin öncülük etmesi gerekiyor. Öncülük yapabilecek güç demokratik siyaset alanındaki HDP’dir. Yine onun dayandığı HDK’dir. Bunların bu demokrasi bloğunun ve cephesinin oluşması için öncülük yapması gerekiyor. Çünkü en çok da kendileri hedeftedir. Kendileri hedeflenerek etkisizleştirilerek, bütün demokrasi güçleri etkisiz kılınmak isteniyor. Buna karşı duracak böyle bir demokrasi blokunun oluşturulması için HDP ve HDK’nin öncülük yapması gerekiyor. En çok görev ve sorumluluk onlara düşmektedir. Eğer buna öncülük ederlerse, demokrasi güçlerini faşist diktatörlüğe karşı bir araya getirerek bunların güçlerini birleştirip mücadeleye sevk ederlerse, elbette ki demokrasi güçleri kazanır.

AKP’DE ÇATLAK DERİNLEŞEBİLİR

Türkiye’de demokrasi güçleri o kadar zayıf değil, ama örgütsüzdür, dağınıktır. Onun için etkili olamıyor. Rejim de bu konuda oldukça tecrübeli ve ustadır. Demokrasi güçlerinin bir araya gelmemesi için yoğun çaba yürütüyor. Direkt veya dolaylı etkiliyor. Parçalayıp bir araya gelmelerini engelliyor. Bununla parçalayarak etkisizleştirmeyi, kendisine karşı olan muhalefeti ortadan kaldırmayı ve böylelikle zorluklarını aşarak kendini sürdürmeyi esas alıyor. Çünkü Kürdistan’daki direniş, gerçekten hem devleti, hem Erdoğan’ı hem de AKP’yi oldukça zorlamış, oldukça çatlaklıklara yol açmış durumdadır. Bu daha da derinleşebilir. Bu onlar için tehlikeli bir gidişatı teşkil ediyor. Türkiye’deki demokrasi güçleri bir araya gelir ve mücadele edilirse bu çatlaklıklar daha da derinleşir. O zaman demokrasi güçleri kazanır.

PSİKOLOJİK VE ÖZEL SAVAŞ GELİŞTİRİLİYOR

Rejim özel savaş rejimi olduğu için, hükümet de o rejimin hükümeti, Erdoğan da bu özel savaşın koordinatörü olduğu için, sürekli psikolojik ve özel savaşı geliştiriyor. Yani karşısındaki güçleri parçalıyor. Birleşmelerini önlüyor. Bunu çeşitli yöntemlerle yapıyor. Basını susturarak, akademisyenleri susturarak, tutuklamalar yaparak, bazılarını katlederek, bazılarını yaralayarak, bazılarını vurma adı altında korkutarak ve sindirerek, bazılarına ekonomik imkânlar sağlayarak, bazılarını ekonomik imkânlardan mahrum bırakarak, bazılarının işlerine son vererek, öyle birçok yöntem kullanarak herkesi kendisi gibi düşünmeye itiyor. Parçalanma böyle ortaya çıkıyor. Onun için bir türlü bir araya gelinemiyor.

ANTİ-FAŞİST BİRLİK SAĞLANMALI

Bu diktatörlüğe karşı demokrasi bloğunun gelişmesinden söz ediliyor. Ama bunun pratiğine girmiyor. Mademki bunun sözünü ediyor bu gereklidir diyor. O zaman bunun adımını atması gerekiyor. Hem söz edip hem bunun pratiğine girmemek, farklı bir durumun olduğunu ortaya koyuyor. Rejimin direkt ve dolaylı müdahalelerinin olduğunu, bunu önlediğini gösteriyor. Onun için HDK ve HDP’nin, solun, demokrasi güçlerinin bu konuda oldukça kararlı davranması gerekiyor. Bu direkt ve dolaylı müdahaleleri önlemesi gerekiyor. Birlik yönünde adım atmaları gerekiyor. Büyük, küçük hesaplar yapmadan, örgüt hesapları, dar hesaplar yapmadan, bu rejime karşı güçler nasıl bir araya getirilir, mücadele edilir? Bunu esas almaları gerekiyor. Fazla ilkelere boğulmadan, temel bir kaç ilkeyi esas alarak, bunda asgari bir birlik sağlanmalı, yani antifaşist bir birlik sağlanmalıdır. Eğer bu sağlanmak istenir ve herkes sorumlu davranarak üstüne düşen görevi yerine getirirse, kısa sürede bu demokrasi bloğu cephesi oluşur.  O zaman demokrasi güçlerinin güçlü bir direnişi ortaya çıkar. O zaman bu devlet, onun padişahı, ekibi kolay kolay demokrasi güçleri üzerine gelemez, tutuklayamaz, işkence yapamaz, katledemez. İradelerini kıramaz ve öyle parlamentoda üzerine gidemez veya gitse bile sınırlı kalmak zorunda kalır. Ama bu olmazsa önünde herhangi bir engel görmez, rahatlıkla sınırsız bir yönelimi geliştirir.

HDP HALKA GİTMELİ

Demokrasi güçleri parçalı durumdadır. Devlet, bundan yararlanarak sınırsız yöneliyor, herkesi sindiriyor, susturuyor, baskıyı ve işkenceyi alabildiğine geliştirebiliyor. Buna son verilmesi gerekiyor. Bunun zamanı çoktan gelmiş ve geçmiş durumdadır. Onun için HDK ve HDP’nin hızla parlamento dışına çıkması ve parlamento dışındaki bütün partilerle, sivil toplum kuruluşlarıyla çeşitli halklar, kültürler, dinler, tarikatlarla ve Kürt halkıyla birleşerek bu demokrasiye olan saldırıyı göğüslemesi gerekiyor. Onları seçen halktır. Halkın kendi iradesine sahip çıkması gerekiyor. Onların da halkın iradesini temsil etmesi gerekiyor. Mademki Erdoğan talimat vermiş; devlet ve hükümet talimatıyla HDP meclisten atılarak, etkisizleştirilmek isteniyor; o zaman HDP’nin de halka gitmesi gerekiyor. Kendini seçenlere giderek: ‘Siz bizi seçtiniz, devlet de, Erdoğan da bunu yapıyor. Buna karşı ne yapalım? Ne diyorsunuz?’ diye sorması gerekiyor. Onların vereceği cevaba göre de hareket etmelidir. Ben öyle inanıyorum ki; kendini seçen halka gidilirse, demokrasi güçlerine gidilirse, onlar ‘direnin!’ diyecektir. Ve onlarla birlikte direneceklerdir. Bu, dağınıklığı gidermede ve demokrasi blokunun hızla gelişmesine de hizmet edebilir. Eğer iyi değerlendirilirse böyle bir gelişme ortaya çıkabilir. HDK, HDP’nin bunu gerçekleştirmesi gerekiyor. Bu saldırıyı böyle göğüslemesi ve tersine çevirmesi gerekiyor. Bu saldırıyı demokrasi blokunun ortaya çıkarılmasının gerekçesi yapmalıdır. Bu dağınıklığı böyle gidermeli ve demokrasi blokunun mücadelesini yükseltmelidir.                           

ROJAVE DEVRİMİ YÜZYILIN DEVRİMİDİR

AKP çetelerinin Nusaybin ve Şırnak’ta sürdürülen demokratik özerklik direnişleri karşısındaki yenilgi sendromlarından sonra, AKP’nin Nusaybin’deki durumu gerekçe göstererek Rojava’daki PYD kantonlarını hedef alan ‘angajman kurallarına göre vurabiliriz’ açıklamaları oldu. AKP Rojava’da ne türden hesaplar peşinde, Türkiye’nin Afrin ve Kobani’ye saldırıları ne gibi sonuçlar doğurabilir?

Türk faşist sömürgeci devleti, onun padişah olan Erdoğan ve onun veziri olan Başbakan ve Bakanlar Kurulu, Kürt düşmanlığını esas alan politikalar yürütüyorlar. Nerede bir Kürt kazanımı varsa onu ortadan kaldırmak istiyorlar. Hiç bir zaman Kürtleri bir halk olarak görmüyorlar. Bu halkın doğal hakları var, bu hakların teslim edilmesi gerekir, biçiminde bir zihniyetleri yoktur. Tamamen zihniyetleri Kürtlerin yok edilmesi üzerine kurulmuştur. Şekillenmeleri ve politikaları bu temeldedir. Güney Kürdistan’da bir statü oluşmuş. Şimdi Rojava’da da bir Kürt statüsü oluşursa, Kuzey’de -en büyük parçada- Kürt soykırımını gerçekleştirmeleri mümkün değildir. Kuzey’de soykırım gerçekleştirilirse, diğer parçalarda Kürtler hiçbir zaman kazanımlarını koruyamazlar. Eğer bu gerçekleştirilemezse, diğer parçalarda Kürtler kazanımlarını korur ve yeni kazanımlar elde ederler. Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmak için Kuzey’de soykırımın gerçekleşmesi gerekiyor. Bütün iç ve dış politikaları tamamen Kürt soykırımının gerçekleştirilmesi üzerinedir. Onun için içte ve dışta düşmanlık yapıyor. Rojava devrimi yüzyılın ve halkların en büyük devrimidir. Eğer bu devrim kendi amaç ve çizgisinde derinleşerek yürür ve kalıcı hale gelirse, bu Ortadoğu’da büyük bir gelişmeye yol açacaktır.

REJİM DEĞİŞMEK ZORUNDA

Tarihte Fransa ve Rusya devrimlerinin yol açtığı gelişmeler var, belki de onları da aşan sonuçlara yol açacaktır.  Böyle bir gelişme özellikle de Türk ulus devleti açısından onun ölümünü ifade ediyor. Onun için Türk ulus devleti sürekli Kürtlere düşmanlık yaptığı gibi, özelde de Rojava’daki devrime düşmanlık yapıyor. Çünkü Rojavadaki devrim, Kürtlerin elde edeceği statüyle sınırlı kalmayarak bütün Suriye’yi demokratikleştirecektir. Ortadoğu’yu da demokratikleştirecektir. Demokratikleşen bir Ortadoğu’da Türk ulus devletinin yaşaması mümkün değildir. Bu rejim değişmek zorundadır. Demokratik bir cumhuriyet gelişmek zorundadır. Türkiye demokratikleşmek zorundadır.

ROJAVA DEVRİMİNDEN İNTİKAM ALINMAK İSTENİYOR

O zaman soykırım ve imha inkâr politikaları ortadan kalkar, soykırımların yapılmasından dolayı hesap sorulur. Türkiye büyük bir değişimi yaşar. Türk egemen güçleri bunu bildikleri için, Rojava devrimine büyük düşmanlık duyuyorlar. Çünkü Rojava devrimi, Türk devletinin, özellikle de Erdoğan’ın Ortadoğu, Suriye ve Kürdistan politikasını boşa çıkardı ve iflas ettirdi. Onun için intikam almak istiyor. Eğer bu kadar Rojava’ya düşmanlık yapıyorsa ve insanları katlediyorsa, DAİŞ, Nusra ve Ahrar El Şam gibi çeteleri besliyor ve saldırtıyorsa, bunun nedeni; Kürtlerin, özellikle de Rojava’nın, Türkiye’nin Ortadoğu, Suriye politikalarını boşa çıkartmasıdır. Bugün Suriye’deki, Irak’taki bütün sorunların arkasında Türkiye ve Erdoğan politikaları var. Bu ülkeleri parçalamaya çalışıyor. Parçalayarak, zayıf düşürerek, kendine bağlı güçler oluşturarak, buralarda hâkim olmak istiyor. Buralara dayanarak Ortadoğu’ya hâkim olmak istiyor. Çünkü yeni Osmanlı İmparatorluğu’nu kurmak ve padişahı olmak istiyor. Suriye, Irak geçmişte Osmanlı topraklarıydı. Şimdi yeniden bunları Türkiye’nin topraklarına dönüştürmek istiyor. Onun içinde parçalaması ve birbirine kırdırması gerekiyor. İşte Rojava Kürtleri bu parçalanmalara, birbirine karşı çıkmalara, birbirleriyle çatışıp yok etmelere karşı Demokratik ulusu geliştiriyor, Demokratik özerkliği geliştiriyor. Demokratikleşmeyi birlikteliği geliştirmeye çalışıyor. Onun için Rojava politikaları, Türk faşist sömürgeci devletinin politikalarını boşa çıkarıyor ve onun gerçekliğini herkese kavratıyor. Rojava’yı hedefleyerek, etkisizleştirerek, bu engeli ortadan kaldırarak, Suriye, Kürdistan, Ortadoğu politikalarında başarılı olmak istiyor. Onun için hep Rojava’yı, PYD’yi, YPG’yi hedef gösteriyor. ‘Bunlar teröristtir, terörist listesine alınmalı, terörist muamelesi yapılmalı, bu kabul edilmeli’ diyor. Bu kabul edilmediği için, kabul ettirmenin taktiklerini geliştiriyor. Türkiye’de bir eylem mi olmuş, diyor; bunu YPG-PYD yapmış, orada eğitim gördüler, geldiler, yaptılar.

DAİŞ’İN LİDERİ ERDOĞAN’DIR

Kilis’te güya DAİŞ adı altında roketler, toplar attırtıyor. Bu da aslında Rojava’ya, Suriye’ye müdahalenin zeminini yaratmak içindir. Daha önce Hakan Fidan demişti, ‘Birkaç tane roket Suriye tarafına attırırız, bunu gerekçe yaparak gireriz Şam’a kadar gideriz’ İşte tüm politikaları iflas ettiği için yeniden politika oluşturmak, sonuç elde etmek için Kilis’e toplar attırtılıyor. Bunu attırtan Erdoğan’dır, MİT’tir. Kilis’in güvende olmadığı görünümünü oluşturarak, buraya girme gerekçelerini hazırlıyor. Bununla yeniden Suriye politikasında yer edinmek istiyor. Bununla Kobane, Afrin’in birleşmesini, Kürtlerin statü elde etmesini önlemek istiyor. Rojava devrimini boğmak istiyor. Bu temelde Suriye’de yeniden ağırlığını oluşturarak Ortadoğu’da egemen olmanın politikalarını yürütüyor. Sürekli ‘PYD’nin statüsünü asla kabul etmeyeceğiz, Başur’da hata işledik, burada hata işlemeyeceğiz’ diyorsa, bunun için diyor. Bunun anlamı Kürtlerin varlığını hiçbir şekilde kabul etmemektir. Uluslararası güçlerin Suriye’de, Irak’ta zorlukları var. Herkes biliyor ki, Türkiye; DAİŞ’i, Nusra’yı, Ahrar el Şam’ı güçlendiriyor. Her türlü silah ve imkân veriyor. Sağdan soldan gelen insanları, onlara ulaştırıyor, yaralılarını tedavi ederek her türlü imkân sunuyor. Aslında Daiş’in, Nusra’nın, Ahrar el Şam’ın lideri Erdoğan’dır. Bunu az çok herkes biliyor. Erdoğan’ın onlara daha fazla sorun yapmaması için çaba gösteriyorlar. Erdoğan da bunu gördüğü için bu tehditlerle politikalarını kavratacağını düşünüyor.

ROJAVA HALKI YERALTI SİSTEMİNİ GELİŞTİRMELİ

Suriye’den Türkiye’ye yoğun mülteci akını var. Erdoğan, bunu da iyi kullanıp pazarlık yapıyor. ‘Benim izlediğim politikaları kabul etmezseniz, Suriye’de bana destek vermezseniz, Suriye’deki Kürtleri terörist görmezseniz, yine Kuzey’de benim yürüttüğüm soykırım politikalarını desteklemezseniz, o zaman ben mültecilerin Avrupa’ya gidişine kapıları açabilirim’ diyor. Aynı şekilde, ‘DAİŞ gelir, Suriye’de, Avrupa’da ciddi sorunlar yaşarsınız. Türkiye bir NATO devletidir, bana muhtaçsınız. Kürtlere destek vermeyeceksiniz, Kürtlerin yaptıklarını ben yapabilirim; tek şart Kürtlerle ilişkilerinizi keseceksiniz, onların statü kazanmasını önleyeceksiniz, Suriye’de sizin için her şey yapmaya hazırım’ dayatmasında bulunuyor Bu temelde aslında o, uluslararası güçlerin zorlanmalarını da kullanarak, politikalarını benimsetmeye çalışıyor. Bunu askeri tehditlerle, saldırılarla, gücünü hudutlara sürerek, PYD’den gelecek yönelimlerin propagandasını yaparak, şantaj yapıyor. NATO’yla ilişkisini, mülteciler sorununu kullanarak bu tarzda politikalarında sonuç almaya çalışıyor. Rojava halkımızın, Kuzey halkımızın yine DAİŞ vahşetine karşı olan insanlığın bunu iyi görmesi gerekiyor. Kürtlerle, özellikle Rojava halkıyla dayanışmanın güçlendirilmesi gerekiyor, Türkiye’nin bu politikalarına göz yumulmaması, buna karşı durulması gerekiyor. Yine Rojava’daki halkımızın Türkiye’nin saldırılarına karşı kendini iyi örgütlemesi gerekir. Uçak, top, tank saldırılarına karşı yer altı sisteminin geliştirilmesi gerekir. Her şart altında savaşacak bir toplum gerçeğini ortaya çıkarması gerekiyor. Eğer bu tarzda kendini örgütleyip gerçekleştirirse, Türkiye’nin olası saldırılarına karşı kendini koruyabilir, kazanımlarını, devrimi koruyabilir.

SAVAŞAN TOPLUM GERÇEĞİ YARATILMALI

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Kürt halkının hangi parçada yaşarsa yaşasın uzun bir süre savaşla yaşayacağını bilmesi gerekiyor. Öyle kısa sürede ‘işte savaşırız, sonuç alırız; ondan sonra kendi topraklarımız üzerinde özgürce yaşarız’ dememeleri gerekiyor. Çünkü dört tarafı sömürgeci güçlerle çevrilidir. Bunların bölgesel, yine uluslararası ve Kürtler içinde güçlü dayanakları var. Kolay kolay bu devletler Kürtlerin kendi kimliğiyle, değerleriyle, kültürüyle, diliyle, kendi toprakları üzerinde özgürce yaşamalarını, kendilerini ifade etmelerini, kendilerini yönetmelerini kabul etmeyeceklerdir. Hep Kürtleri soykırıma uğratmayı esas alacaklardır. Bu zihniyet yapıları değişmedikçe bunu sürdüreceklerdir. Onun için uzun bir süre saldırı, savaş, soykırım altında buna karşı direnerek yaşamlarını sürdürüp kendilerini var edecekler. Bu da ancak örgütlü bir toplum olmayla mümkündür. Kendilerini bu temelde bilinçlendirir, örgütler, disipline eder, pratikleştirirlerse, uzun bir savaşı göğüsleyebilir, savaş içerisinde kendilerini koruyabilir, var edebilir ve bu temelde özgürlüklerine kavuşabilirler. Bir parçanın özgürlüğe kavuşması, Kürdistan’ın özgürlüğe kavuşması anlamına gelmiyor. Kaldı ki, Kürdistan’ın bütünü özgürleşmedikçe hiçbir parça özgür olmayacaktır. Öyle hayallere kapılmak olmaz. Ortadoğu gerçeğini, yine sömürgeci gerçekliğini iyi kavramak gerekiyor. İsrail uzun yıllar Araplar içerisinde savaşarak, birçok koldan gelişen saldırılara karşı durarak, savaşarak, savaşçı bir toplum yaratarak bunu bir yaşam tarzı olarak yaşayarak, kendini var etti. Kürtler ise dört devlet içerisine bölünmüş, parçalanmıştır. Sürekli bunların soykırım politikaları altında yaşıyor. Onun için İsrail’den daha tehlikeli bir durumdadır. Bunu bilmeleri gerekiyor. Onun için kendilerini nasıl özgür kılacaklar? Nasıl kendi ülkelerinde kimlikleriyle, değerleriyle, kültürleriyle, dilleriyle özgürce örgütleyip yönetecekler, bunun örgütlülüğünü ve mücadelesini yürütmeleri gerekiyor. Savaşan bir toplum gerçeğini yaratmaları gerekiyor.

ÖNCÜLÜK GÖREVLERİNE SAHİP ÇIKILMALI

Savunma güçlerini geliştirip yetkin hale getirmeleri, öz savunmalarını geliştirmeleri gerekiyor. Yine savaş imkânlarını geliştirip güçlendirmeleri gerekiyor. Başkalarına kendilerini muhtaç etmemeleri, ambargoları, saldırıları karşılayabilmeleri, her şart altında yaşayıp mücadele edebilmeleri için kendi ekonomik, savunma, sağlık ve eğitim sistemlerini geliştirmeleri ve bunu bir stratejiye, taktiğe bağlamaları gerekiyor. O zaman hiç kimseye muhtaç olmadan rahatlıkla kendilerine ait mücadeleyi yürütebilir, kendilerine ait olabilirler. Ve bunun sonucunda özgürlüğe, demokrasiye ulaşabilirler. Önlerinde böyle bir süreç vardır. Zorluklar yaşayacaklardır. Ağır bedeller ödeyeceklerdir. Öyle rahat yaşamı önlerine koymamaları gerekiyor. Sömürgeciler yakıp yıkıyor, yakıp yıkacaktır. Katledecektir. Geçmişte de yaptılar, günümüzde de yapıyorlar, bundan sonrada yürüteceklerdir. Bunu bilerek yılmamamız, bunları büyük bir öfkeye, bilince, örgütlülüğe, mücadeleye dönüştürerek intikam almamamız gerekiyor. Böyle yaklaşırsak biz sonuç elde ederiz. Belki sonuç almada zorluklar yaşayacağız, bedeller ödeyeceğiz; fakat büyük gelişmelerin sahibi ve öncüleri olacağız. Öncüler yol açacağı gelişmeleri dikkate alarak, bu konuda ödenmesi gereken bedelleri öderler, yaşaması gereken zorlukları yaşarlar ve bundan da çekinmezler. Eğer zorlukları yaşamaktan, bedelleri ödemekten kaçarlarsa, öncü olamaz ve büyük gelişmelerin sahibi olamazlar. Şimdiye kadar yürüttükleri mücadelenin sonuçlarını alamazlar. Bunu bilerek öncülük görevlerine sahip çıkmaları gerekiyor.

ÖZGÜRLÜK BAŞARIYI ORTAYA ÇIKARMAKTIR

Tarih, insanlık, şehitlerimiz, yürüttüğümüz bütün mücadele bizden öncülük bekliyor. Bunun gerisinde bir mücadele kesinlikle Kürtlerin gerçeğine terstir. Onun için öncülük görevlerine yeterince sahip çıkarak ve gereklerini yerine getirerek, hem kendileri için, hem de insanlık için büyük bir mücadeleyi yürütmeliler. Eğer bunu yaparlarsa, büyük zorluklar ve ödedikleri bedellerin sonucunda çok büyük gelişmelere yol açacaklardır. Fransız ve Rus devrimlerinden daha büyük devrime yol açacaklar ki, Kürtler için bundan daha büyük bir onur olamaz. Bu, şehitlerimizin istemlerini yerine getirmektir, Önder APO’nun istemini yerine getirmektir. Ben bu temelde bütün parçalarda direnen halkımızı saygıyla selamlıyorum. Bütün özgürlük kahramanlarımızı kutluyorum. Şehitlerimizin önünde saygıyla eğiliyor, onlara verdiğimiz sözü yerine getireceğimizi belirtiyorum. Tüm halkımızın bu temelde nerede bulunuyorsa görev ve sorumluluklarına zamanında başarıyla sahip çıkması gerektiğini belirtiyorum. Hiç kimse şu eksik var, şu yanlışlık var dememeli. Birilerinin gelip bunu kaldırmasını istememeli. Herkes yanlışlık mı var, eksiklik mi var; bunu kendi eksiği ve yanlışı olarak görüp gidermeyi esas almalı. Her insanımız her yerde bunu esas almalı. Gelinen aşama bunu önümüze koyuyor. Herkes bu temelde sorumlu davranmalı. Görev ve sorumluluklarına sahip çıkmalı. Eğer görev ve sorumluluklarını zamanında başarıyla yerine getirirse, beklenti içinde kalmazsa, birilerinin yapmasını istemezse, eksiklik ve hatalara göz yummazsa, bunları gidererek bunların yol açtığı olumsuzlukları giderirse, bu temelde gelişme ve başarıyı ortaya çıkaracaktır. Bu da zaten özgürlüktür.

Özgürlük sorunları anlayıp çözmektir, gelişme ve başarıyı ortaya çıkarmaktır. Biz bugün buna oldukça yaklaşmış durumdayız. Onun için halkımızın, sadece partili olanların değil, tüm yurtseverlerin bu temelde pratikleşmesi gerekiyor. Eğer bu temelde pratikleşirlerse zorlukları aşar, ödenmesi gereken bedelleri aza indirir ve oldukça büyük gelişmeleri yaşar ve yaşatırız.