Öztürk: AKP’nin hedefi Kürt kazanımlarıdır
EHP Genel Başkanı Hakan Öztürk, AKP çizgisinin esas hedefinin, Suriye’deki Kürt halkının kazanımlarını akamete uğratmak olduğunu söyledi.
EHP Genel Başkanı Hakan Öztürk, AKP çizgisinin esas hedefinin, Suriye’deki Kürt halkının kazanımlarını akamete uğratmak olduğunu söyledi.
Suriye’deki Kürt halkının, kendi bulunduğu bölgede demokratik, kadın erkek eşitliğini gözeten, meclisler yoluyla katılıma önem veren, çoğulcu bir yaklaşım ortaya koyduğunu hatırlatan EHP Genel Başkanı Hakan Öztürk, “Bunun, Ortadoğu koşullarında çok önemli bir gelişme olduğunu kabul etmeliyiz. Bölgede örnek gösterilecek ve desteklenecek damar bu olmalıdır” dedi.
Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı Hakan Öztürk, ANF’nin sorularını yanıtladı.
BAAS rejiminin son saldırıyla birlikte kısa sürede çökmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Bu durum, çok genelde dünya çapındaki iki ayrı blokun birbirine karşı yürüttüğü kapsamlı mücadelenin bir yansıması, bir uğrağıdır. HAMAS’ın İsrail’e yönelik saldırısından sonra kendini gösteren gelişmeler serisi, Suriye’de ABD-İsrail-Batı bloku lehine sonuç verdi.
Rusya-İran-Çin blokuyla hareket eden BAAS rejiminin kendi ülkesine çeki düzen verecek ufku yoktu. Kendi halkına dayanmayan ve güvenmeyen bir rejimdi. Son aşamada dahi Kürt halkının hak taleplerine kulak vermedi.
ABD-İsrail-Batı blokunun karşısındakilerin, rasyonel davranmıyor oluşunu ve ütopyasızlığını saptamak gerekiyor. İnsanlığa vadedecekleri olumlu bir gelecek iddiaları yok. Suriye rejimi, daha önceki aşamalarda ortak savaş yürütme imkânı bulduğu Rusya’dan, Ukrayna savaşı nedeniyle; İran, Haşdi Şabi ve Hizbullah’tan İsrail’in yıpratması nedeniyle beklediği hayati desteği alamadı. Rusya, savaş yürütürken imkanlarını büyük ölçüde tüketti. İran’ın uzun süreli milisler stratejisi sonuç vermedi.
Bir yönüyle de olaylar birikti ve varacağı yere vardı. Bu tabloda bir imkân olarak görülebilecek tek boyut, Fırat’ın doğusunda kendisine bir politik ve idari konumlanma yaratabilmiş Kürt halkının varlığı olarak sayılabilir. Sorunlar var, yenilgiler var ama mücadele devam ettirilebilir.
HTŞ’nin Suriye’deki hakimiyeti, nasıl bir toplumsal atmosfer yaratır?
Bütün gelişmeler neticesinde ülke ve insanlık, HTŞ gibi cihatçı tekfirci bir yapıya teslim edilmiş durumda. Tam bir ölümlerden ölüm beğenmek atmosferi. Bütün ırmakları kurumuş bir dünya, bu olsa gerek. Bundan sonraki günlerde Suriye’de bulunan Sünni Müslümanlar dışındaki bütün dini-etnik kimliklerden toplumlar ve laiklik eğiliminde olanlar eli yüreğinde, bir katliam korkusuyla bekler vaziyette olacak.
HTŞ’nin ve genel olarak bu tür radikal akımların asgari bir çoğulculuğa çok uzak olduklarını görüyoruz. O sebeple bu çizginin, Suriye’ye fiziksel olarak hâkim olduktan sonra neler yapabileceği meçhul. Milis kültürü içinde var olmuş bir organizasyon, mevcut kurumsal yapıyı sürdürebilir ya da başka deneyimlerde görüldüğü gibi ülkeyi bir “emirlik” düzeyine düşürmeyi tercih edebilir. Irak’ta, kurumlar tamamen dağıldığında, sonuçlar hiç de iyi olmamıştı. Bunun ne kadar ötesine gidilebileceğini izleyeceğiz.
Önümüzdeki zamanlarda HTŞ ile Suriye Milli Ordusu (SMO) denilen yapının anlaşması da kolay değil. Bu zorluğa, DAİŞ’in sahnede yer alma ihtimalini de eklemeliyiz.
HTŞ’nin bu hamlesi ile Türkiye’nin bağı nedir?
Hükümet, yeni Osmanlıcı yayılma heveslerine kapıldığından beri HTŞ tarzındaki organizasyonlarla derinlemesine bir ilişki geliştirmeye çalışıyordu. Hatta SMO’yu ağırlıklı olarak organize ettiği, parasal olarak desteklediği, askeri olarak eğittiği ve buna bağlı bir biçimde sevk ve idare ettiği söylenebilir.
İktidar, HTŞ ile bağını Suriye üzerinde düşmanca hesapları olan diğer ülkelerle iş birliği yapmak suretiyle kurmuş olmalıdır. Son aşamada, kendine göre çıkarları, Suriye üzerinde hesapları olan devletlerle birleşiyor gibi gözüküyor. Hükümet, Türkiye’nin güney sınırından geçerek girdiği alanda yerleşme eğilimi ortaya koymuştu. Şimdi bu pozisyon daha da pekişiyor olacaktır. Bu tablo, iç kamuoyuna “toprak kazanmış olmak” şeklinde sunulacaktır.
AKP çizgisinin esas hedefinin, Suriye’nin kuzeyinde bir politik konumlanma yaratabilmiş olan Kürt halkının kazanımlarını akamete uğratmak olduğunu söyleyebiliriz. Bu hedefe bağlı olarak HTŞ’nin hamlesi; AKP çizgisine, Kürt halkının kazanımlarına müdahale etme zemini de yarattı.
Bu durumda Türkiyeli sosyalistlerin görevleri nelerdir?
Sosyalistler, ortaya çıkana bu gelişmeler karşısında, kendi ülkesinde olduğu gibi demokrasiyi, eşitliği ve halkların özgürlük mücadelesi üzerinden dayanışmasını savunmalıdır. Bu ilkelerin uygulanmadığı yerlerde koca koca ülkeler yıkılıp gidiyor ama kimsenin gözünden bir damla yaş akmıyor. Devletler, halkına ve kendi ülkesinde demokrasiyi, eşitlik ilkelerini yaşatıyor olmasına güvenmelidir.
Suriye’deki Kürt halkı, kendi bulunduğu bölgede demokratik, kadın erkek eşitliğini gözeten, meclisler yoluyla katılıma önem veren, çoğulcu bir yaklaşım ortaya koydu. Bunun, Ortadoğu koşullarında çok önemli bir gelişme olduğunu kabul etmeliyiz. Bölgede örnek gösterilecek ve desteklenecek damar bu olmalıdır.
Karalar bağlamaya gerek yok. Tarih tekerrür ediyor gibi ya da yeri eşeliyor gibi gözükebilir ama tarih uzun sürer. Bütün bu olup bitenlere rağmen sosyalizmin doğrudan demokrasi, ihtiyacı dikkate alan eşitlik, halkların dayanışması, toplumsal refah ilkeleri parlıyor.