9 Ekim Komplosunun Yunanistan ayağına mahkeme yolu

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Suriye'den çıkarıldığı 9 Ekim uluslararası komplosu dört bir yanda protesto edilirken, bu komplonun bir ayağını oluşturan Yunanistan yargılanacak.

Kürt Halkı Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik 9 Ekim uluslararası komplonun Yunanistan ayağına mahkeme yolu gözüktü. Komplonun 17. Yıldönümü dolayısıyla ANF ‘ye konuşan Öcalan’ın avukatı İbrahim Bilmez,  1999 yılında Yunanistan‘ın müvekkilleri Öcalan’ın iltica talebinin hukuksuz bir şekilde reddedilmesine ilişkin 5 yıl önce Atina İdare Mahkemesinde açtıkları davanın ilk duruşmasının Kasım ayında Atina’da görüleceğini açıkladı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Suriye'den çıkarıldığı 9 Ekim uluslararası komplosu dört bir yanda protesto edilirken, bu komplonun bir ayağını oluşturan Yunanistan yargılanacak. Öcalan‘ın 1999 yılında yaptığı iltica talebini kendi hukukunu çiğneyerek reddeden Yunanistan’a karşı dava açan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından İbrahim Bilmez, davanın ilk duruşmasının bir ay sonra Atina İdare Mahkemesinde görüleceğini aktardı.

KOMPLO TECRİT POLİTİKALARI İLE SÜRDÜRÜLÜYOR!

Bugün 9 Ekim uluslararası komplonun 17. Yıldönümü ve Sayın Abdullah Öcalan’dan tam 6 aydır haber alınamıyor. Bu durum nasıl okunmalı?

Aslında Sayın Öcalan 6 aydır değil tam 16 yıldır tecritte.  Türkiye‘de hiç kimse bir cezaevinde 10 yıl boyunca tek kişi olarak tutulmamıştır.  Bu durum zaten başlı başına ağırlaştırılmış bir tecrittir. Müvekkilimiz Sayın Öcalan tam 2009 yılına kadar bir cezaevinde tek mahkum olarak tutuldu. Daha sonra yanına 5 hükümlü verildi, bir süre sonra bu hükümlülerin değiştirilmesiyle de topyekun bir tecrit politikası başladı.  Biz avukatları olarak  zaten kendisiyle 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana görüştürülmüyoruz .  Bu 4 yılda Adalet Bakanlığına 204 kez başvurduk ancak her seferinde  “Koster bozuk” bahanesi ile ret cevabı aldık. Bu keyfi engelleme sadece bize dönük değil ailesi de uygulanıyor.  Sayın Öcalan’ın ailesi 4 Ekim 2014 tarihinden beri, yani tam bir yıldır kendisiyle görüşemiyor. Bu anlamda Sayın Öcalan’a dönük komplonun bugün uygulanan tecrit ile sürdüğünü söyleyebiliriz.

HÜKÜMET ÇATIŞMADAN MEDET UMUYOR!

Demokrasi güçlerinin ve tüm kesimlerin Sayın Öcalan ile görüşülmesi konusunda ki talebinin AKP tarafından reddedilmesi savaşın sürdürülme çabası anlama mı geliyor?  

Sayın Öcalan’a yönelik son dönemlerdeki yaklaşım biraz farklı, daha önce bu kadar uzun bir kopukluk yaşanmamıştı. Devlet müvekkilimiz Öcalan‘a karşı araçsal yaklaşıyor. Kendince ondan istifade edebileceğini sanıyor. Bu çok yanlış bir yaklaşım ve defalarca yanlış olduğu da ortaya çıktı. Aslında bu son dönemde de yapılan budur. 1999’dan bu yana Sayın Öcalan ile görüşmeler devam ettiği sürece Türkiye rahatlamıştır, çatışma süreci sona ermiştir ancak ne zaman ki Sayın Öcalan’a tecrit uygulanmıştır Türkiye gerilmiştir, çatışmalar başlamıştır. Bugün devlet ve hükümet çatışmalardan medet umduğu için Sayın Öcalan ‘a ağır bir tecrit uyguluyor.

12 EYLÜL ‘DE BİLE GÖRÜLMEMİŞ UYGULAMALAR!

-Çatışma diyorsunuz ancak sizin de Cizre, Amed‘de yaptığınız incelemelerde gördüğünüz gibi AKP devreye koyduğu savaş konsepti bire bir sivil halkı hedef alıyor.

Evet, ne yazık ki bu çatışma süreçlerinde devlet bazen kontrolünü kaybedebiliyor ve kontrolsüz bir şiddet uygulayabiliyor.  Bire bir seçim sonuçlarıyla bağlantılı olarak adeta Kürt halkından intikam alınmaya ve gözdağı verilmeye çalışılıyor. Son seçimlerde kendini Kürt halkının temsilcisi olarak lanse eden AKP’ye Kürt halkı büyük bir cevap verdi. Kürt halkı verdiği oylarla açıkça temsilcilerinin HDP olduğunu, onların taleplerini HDP’nin dile getirdiğini altını çizerek, hükümete Kürt hareketiyle masaya oturun sorunu çözün mesajını verdi. Hükümetin öfkesi bundandır. AKP Kürt halkını devletin zoruyla sindirmeye çalışıyor ve bunu da çocuklar ve gençlerin katli üzerinden yapıyor. Bazı ilçelerde 9 gün, 5 gün sokağa çıkma yasakları uygulanıyor, 12 Eylül ‘de dahi görülmemiş uygulamalar bunlar.

SONSUZA KADAR SAVAŞ OLMAZ!

Bu koşullarda masaya geri dönmekten söz ediliyor. Bunca çocuk, genç, yaşlı katledilmişken bu mümkün olacak mı?

Dünya’daki örneklere bakarsak, müzakere süreçlerinin hepsinin doğası böyledir. Bu süreçler 1 yılda, 2 yılda bitecek süreçler değildir. Çünkü bunlar büyük sosyolojik ve siyasi problemlerdir. Bu süreçlerde sürekli gel gitler olur. Taraflar masadan kalkar, masa devrilir, bir daha otururlar, bir daha kalkarlar. Bazen umutlarını yitirirler, bunlarla barış yapılmaz noktasına gelirler. Ama sonuçta başka çaremiz de yok, sonsuza kadar savaş olmaz ve bu sorunların masada çözülmesi gerekiyor. Biz yıllar önce mesela Güney Afrika ‘da ki avukatla görüşmüştük. Bunlardan biri Mandela'nın avukatı Essa Musa’ydı. Musa bizim karamsarlığımızı görünce, kendilerinin bu duyguyu çok yaşadığını, birçok kez artık barış gelmez diye kanaat getirdiklerini ya da işte bunlarla masaya oturulmaz dediklerini ama sonuçta müzakere sürecinin başarıya ulaştığını söyledi. O açıdan umudum var durum değişebilir, dönüşebilir. Kürt halkı bağlarına defalarca taş basmıştır, bir kez daha basar. 

ÖCALAN ‘IN TÜM ÇABASI HALKLARIN BİRLİKTE, EŞİT KOŞULLARDA YAŞAMASI İÇİN

Devletin Sayın Öcalan ile görüştüğü söyleniyor. Sizin bu yönde bir bilgi var mı?

Bize resmi olarak böyle bir duyum gelmedi ancak muhtemelen çözüm süreci başladığından beri Sayın Öcalan ile devlet adına görüşenler, bu süreçte de görüşüyordur diye tahmin ediyorum. Hatta Sayın Öcalan ‘ı kendi politikalarına ikna etmeye çalışmış da olabilirler. Fakat bugüne kadar bu konuda bir sonuç alamadıkları gibi bundan sonra da alabileceklerini sanmıyorum. Sayın Öcalan‘ı biraz tanımışlarsa bu çabaların nafile olduğunu bilirler. Çünkü Sayın Öcalan Kürt ve Türkiye halklarının aleyhine olan hiçbir tutum sergilemez.

Tam da bu söyleminize paralel olarak Abdullah Öcalan’ın HDP projesiyle çizdiği yol haritasının ne kadar önemli olduğu bugün yaşanan süreçte daha da görünür hale geldi.  Hükümetin, HDP’nin seçim zaferi ve kitlerde yarattığı umudu hazmedememesinin arkasında hakların birleşip, omuz omuza vermesi korkusu mu yatıyor?

Sayın Öcalan 1999 senesinden beri halkların birleşmesi için çaba gösteriyor. Yazdığı tüm savunmalarında barışçıl, demokratik söylemiyle tam da bu noktaya işaret ediyor. Bu söylemlerini çok çarpıtanlar , “ teslim oldu” diyenler oldu ancak o tutarlı bir şekilde bu çizgisini sürdürdü. Bu çizgi aslında 1999 yıllarından da daha eskiye 1994’lere dayanır.  Sayın Öcalan özet olarak Kürt halkının inkar edildiğini, haklı bir şekilde buna isyan ettiğini, bir savaş başladığını fakat gelinen noktada ne devletin PKK’yi, ne de PKK’nin devleti yenebileceğini, bu nedenle onurlu bir barışın inşa edilmesi konusunda ısrarcı oldu. Hem Kürt, hem Türkiye halkları açısından çözümün özgür birliktelik koşullarının yaratılması gerektiğini söyledi. Demokratik özerklik dediği de bunu kastediyordu,  konfederalizm dediği zaman da. Yani, Türkiye ‘de yaşayan bütün halkların birlikte, eşit koşullarda yaşayabilmesi için hukuki alt yapısının yaratılması ve anayasasının oluşturulması gerektiğini altını çizdi. Zaten bu hususular hayata geçirilmediği için kargaşa çıkıyor.

KOMPLO BOŞA ÇIKMIŞTIR!

Bugün HDP’nin yaratığı umut rüzgarı, Rojava’daki inşa edilen demokratik yapı, Ortadoğu’da YPG/ YPJ’nin DAİŞ çetelerine karşı elde ettiği zafere bakıldığında, 9 Ekim uluslararası komplonun boşa çıktığı söylenebilir mi?

Uluslararası komplonun birkaç hedefi vardı. Bir tanesi ve başat olanı bir Türk-Kürt savaşı yaratmaktı, ikinci hedefi Ortadoğu’da uluslararası sistemin istediği bir biçimde bir Kürt devleti kurmaktı ve kendilerine engel olan PKK ve Sayın Öcalan ‘ı tasfiye etmekti. Sayın Öcalan bu yüzden Suriye’den çıkmaya zorlandı. Daha sonra hukukun beşiğiz olmakla övünen Avrupa’ya gittiğinde orada da çeşitli manevralarla karşılaştı. Sayın Öcalan‘ın iltica talebi işleme koyulmadığı gibi,  gerekçesiz bir biçimde reddedildi. Bu ülkeler içinde İtalya, Yunanistan, Rusya ‘da var, komplonun başını çeken ise ABD ve İsrail idi. Fakat gelinen noktada görüyoruz ki Sayın Öcalan içerde olsa bile, fikirleri dışarda uygulanıyor. Aslında Sayın Öcalan’a yönelik tecrit, Suriye’den çıktığı andan itibaren kurgulanan tecrit Türkiye’ye getirildiğinde de demin de belirtiğim gibi komplonun bir devamı olarak sürdürülüyor. Burada amaçlanan Sayın Öcalan’ı Kürt halkından kopartmaktı, aralarındaki o manevi bağı kopartmaktı. Ancak Maxmur, Şengal, Rojava, Kobanê ‘de ki pratiğin de gösterdiği üzere bunun işe yaramadığı görüldü. Oralarda barbar DAİŞ çetelerine karşı savaşan Kürt halkı,  Sayın Öcalan’ın düşüncesini ve felsefesini pratiğe dökmüştür. Bu da komplonun boşa çıktığını bir kez daha ortaya koymuştur.

DAVA 1 AY SONRA ATİNA İDARE MAHKEMESİNDE!

Siz son olarak Sayın Öcalan’ın irtica talebini reddeden Yunanistan hakkında bir başvuru yaptınız. Ne oldu?

1999 yılında Yunanistan Sayın Öcalan’ın iltica başvurusunu hukuksuz bir biçimde reddedilmişti daha doğru ele bile alınmamıştı. Bizim buna dönük 5 yıl önce Atina İdare Mahkemesinde açtığımız bir dava var. Onun İlk mahkeme   Kasım ayında Atına ‘da görülecek.

Son olarak 1 Kasım seçimlerinin bu savaş döngüsünü değiştireceğini düşünüyor musunuz?

1 Kasım’da eğer demokrasi güçleri zafere çıkarsa, o dönem kurulacak koalisyon hükümeti bugün ki politikaları gözden geçirecektir. Hatta belki de Cumhurbaşkanı’nda geri plana çekilmesi gerekecektir. O açıdan seçim sonuçları çok önemli olacak. Çünkü mevcut politikalar sürdürülebilir politikalar değil ve eğer bugün ki geçici hükümet yerine akılcı bir hükümet kurulursa ancak bu politikalar değişecektir yoksa Türkiye bölünme noktasına gelecek.