Mazlûm Heften: Savaş İran'ın kapısına dayandı

KODAR Yürütme Kurulu Üyesi Mazlûm Heften, İran'ın savaşı evinden uzak tutmak için çok uğraştığını ancak savaşın kapısına dayandığını kaydetti.

Doğu Kürdistan Demokratik ve Özgür Toplum Kongresi (KODAR) Yürütme Konseyi Üyesi Mazlûm Heften, Ortadoğu'da son zamanlarda yaşanan Körfez krizi, İran'a yönelik hamleler ve Türkiye-İran yakınlaşmasına ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı. Uluslararası güçlerin savaşı İran'ın evine taşımaya çalıştığını ifade eden Heften, Türkiye ile İran'ın yakınlaşmasının nedenini de Kürt korkusu olduğunu kaydetti.

DEĞİŞİMİN ÖNÜNDE ENGEL OLAN İKİ ÜLKE VAR

Bölgede İran ile Türkiye'nin değişimlerin önündeki en büyük engeller olduğu tespitinde bulunan Mazlum Heften, "Halkların baharı denilen süreçle Tunus, Libya ve Mısır'da başlayan değişim sürecini en son Suriye'de yaşandı. Bu sürecin sonucunda bazı değişimler de oldu. Ama bölgedeki bazı güçler eski statükoda ısrar ediyor. Bölgede değişim olmasını istemeyen iki başat güç var. Ulus-devletin katı formunu muhafaza etmek isteyen bu iki güçten biri İran, diğeri de Türkiye'dir. İran'ın Medler'den sonra başlayan 2 bin 500 yıllık kesintisiz bir devletçi yapısı var. Bunun içinde bölgedeki rolü başattır. Sisteminin değişiminin önündeki en büyük engellerden biridir" dedi.

İRAN ÖMRÜNÜ UZATMAYA ÇALIŞIYOR

Heften, halkların değişim talebi karşısında İran'ın ömrünü uzatmaya çalıştığını belirterek, bunun için de her fırsatı değerlendirdiğini söyledi. Heften, "Uluslararası güçler kendi çıkarları için bölgede var olan sisteminin değişmesini istemektedir. Diğer bir neden de adaletsizlik ve zulüm üzerine kurulu olan bir sistemlerin yaşadığı bunalımdır. Artık bu sistemlerin altında yaşayan insanların tahammül sınırları iyice zorlanmaktadır. Artık değişim ve dönüşüm kendini esas kılmaktadır. Şüphesiz ki İran ömrünü uzatmak için bunlara karşı bazı tedbirler de alıyor. Ömrünü uzatmak için de her türlü fırsattan istifade etmeye çalışıyor" ifadelerinde bulundu.

ENTEGRASYONDAN MÜDAHALEYE

İran'ın uluslararası sisteme entegre çalışmaları sonrası şimdi de müdahale planının gündeme geldiğini kaydeden Heften şunları söyledi: "Obama yönetimindeki ABD zamanında İran uluslararası sisteme entegre edilmeye çalışıldı. Bazı projeler ortaya kondu. Bir yere kadar bazı başarılar da elde edildi. İran ile Batı arasında yapılan nükleer anlaşma bunlardan biriydi. Her ikisi de istifade etmeye çalıştı. Ama Trump yönetiminin iktidara gelmesiyle Obama yönetiminin entegrasyon politikası yeterli görülmedi. Bunun için de İran, terörizmi destekleme ve bölge güvenliğini tehdit etme gibi söylemlerle sınırlandırılmaya çalışılıyor. Mesela Trump yönetiminin Dışişleri Bakanı'nın ilk ziyaretini Suudi Arabistan'a yapması İran'a ciddi bir mesajdı. Sonrasına ise Trump bölgeyi ziyaret etti, kimi anlaşmalar yapıldı ve akabinde de İsrail ziyareti gerçekleşti."

İRAN'IN PRESTİJİ SARSILDI

Tahran'daki saldırıların İran'ın prestijini sarstığını kaydeden Heften, "Arap Natosu'nu kurma çalışmaları, yapılan anlaşmalar, verilen mesajlar ve daha birçok mesaj İran'ı sınırlandırma mesajlarıydı. Bunların akabinde İran'da bazı gelişmeler oldu. İran ordusunun daha önce dile getirdiği 'İran'da hiçbir terör olayı yaşanmasına izin vermeyiz' ve 'İran güvenliğini 500 kilometre dışarıda sağlıyor' gibi söylemlerin aksine DAİŞ, İran'ın başkenti Tahran'da sembolik önemi olan iki yeri hedef aldı. Bunlardan biri parlamentoydu, diğeri de Humeyni'n mezarıydı. Böylece İran rejimi ve ordusunun prestijini hem bölgede hem de İran halkı içerisinde ciddi bir biçimde sarstı" dedi.

İRAN'DA BÜYÜK TELAŞ VAR

Katar krizi ve bölgedeki bazı gelişmelerin İran'a verilen doğrudan mesajlar olduğunu dile getiren Heften, bu durumun İran'da büyük bir telaşa neden olduğunu kaydetti. Heften, "Katar krizi de ayrı bir mesajdır. Katar'ın Körfez ülkeleri tarafından ablukaya alınması Türkiye için ciddi bir tehdit, İran için de bir mesajdır. Diğer yandan ABD tarafından Suriye'de rejim uçağının düşürülmesi, İran'ın keşif uçaklarının vurulması, İran destekli güçlerin vurulması ve benzeri olayları da İran'a mesajlar olarak okuyabiliriz. İran şimdiye kadar güvenliğini dışarıda sağlıyordu. Ama görüyor ki gelip kalbinden onu vurdular. Aynı zamanda Şii hamiliği yapan İran, bir taraftan Irak'tan Suriye sınırına kadar Heşdî Şabî ile hakimiyet kurmak isterken, diğer yandan Suriye rejimi ile ona bağlı güçlerle Irak sınırına gelerek hilali korumaya çalışıyor. Böylece Lübnan'a kadar olan hat korunmuş olacak. Ama uluslararası güçler buna izin vermiyor. Bunun için de İran'ın büyük bir telaşı var" diye belirtti.

'TEHDİT DÖNEMİ GERİDE KALDI'

"İran'a yönelik son hamleler artık tehdit olmaktan çıktı ve müdahale halini aldı. Artık savaş İran'a yaklaşıyor" diyen Heften şunları söyledi: "Bizler de KODAR olarak daha önce İran'a bu yönde uyarılar yapmıştık. Yani halklarının taleplerine kulak vermemek, haklarını tanımamak ve kendini kapatmanın İran üzerindeki tehditleri büyüttüğünü ifade ettik. İç ve dış tehditleri göz önünde bulundurduğumuzda İran'ın gelecekte birer Suriye, Irak, Libya olma tehlikesi yaşadığını söyleyebiliriz. Ama devletçi zihniyetin buna cevabı eskinin tekrarı oldu."

'NE GARBIN NE DE ŞARKIN TÜRKİYE'YE GÜVENİ KALDI'

"Son zamanlarda Türkiye ile İran arasındaki yakınlaşmayı nasıl okuyorsunuz?" şeklindeki soruyu yönelttiğimiz Heften, şu ifadelerde bulundu: "Türk devleti eskiden beri Garb'ın (batı) Şark'a (doğu) açılan son kapısı oldu. NATO üyesi bu ülke Batı bloku içerisinde yer alıyordu. Mesela İsrail'in kuruluşunu tebrik eden ilk ülkeydi. Batı Ortadoğu'daki politikalarının birçoğunu Türkiye üzerinden yürütüyordu. Ama AKP ve Erdoğan'ın yürüttüğü politikalar sonucu artık ne garbın ne de şarkın Türkiye'ye bir güveni var. Türkiye bütün ilişkilerini ölçüsüz bir şekilde tüketti. Yalnız kalınca da yüzünü Doğu'ya dönmek istiyor. Rusya, İran ve hatta Çin ile yakınlaşmak istiyor."

TÜRKİYE İLE İRAN'IN MÜŞTEREK NOKTASI KÜRTLER

İran'ın Türkiye'nin Batı'dan ve Suudi Arabistan blokundan kopmasından faydalanmak istediğini söyleyen Heften, Türkiye'nin durumunu "İran da bundan iyice istifade etmek istiyor" sözleriyle açıkladı. Heften, İran ile Türkiye'nin yakınlaşmasına ilişkin de şu iki nedeni sıraladı:

- Birincisi İran, Türkiye'nin Batı'dan ve Suudi blokundan kopmasından memnun olacaktır.

- İkincisi ise İran ile Türkiye'nin müşterek noktası Kürtlerdir. Dört parçadaki Kürtleri iki devlet de kendileri için tehdit olarak görüyor. Başta Rojava Kürdistanı'ndaki gelişmeler olmak üzere bu noktalar İran ile Türkiye'yi birbirine yaklaştırıyor.

"İran ile Türk devletinin tarihi bir düşmanlığı var" hatırlatmasında bulunan Mazlûm Heften, "Osmanlı ile Safevilerden bugüne kadar tarihi bir düşmanlık ve güç gösterisi var. Şii ve Sünni mezhebi farklılıkları var. Diğer yandan Türkiye, İran'ın bölgede asli bir muhatap haline gelmesini istemiyor. Çelişkileri fazladır. Kısa süreli bazı ittifakları olabilir ama uzun vadede ihtilafları daha fazladır" diye kaydetti.

'KÜRTLERİN BİRLİĞİ EN STRATEJİK HAMLE OLUR'

KODAR Yürütme Kurulu Üyesi Mazlûm Heften, "Ortadoğu'da yaşanan bu gelişmeler içerisinde Kürtlerin ihtiyaç duyduğu şey nedir?" şeklindeki sorumuza da şu yanıtı verdi: "Kürtler birinci ve ikinci cihan harplerinde kurban oldu. Ama Kürtler bugün yaşanan üçüncü cihan harbinde artık aktördür ve sahadadır. Eğer Kürtler bu yüzyılda asli bir aktör olmak, tarihlerini yazmak ve rol sahibi olmak istiyorsa bunun birinci şartı birliklerini sağlamalarıdır. Kürtlerin ortak bir siyaseti, birliği ve tek söz halinde dünyanın karşısına çıkması gerekiyor. Eğer tarihten biraz ders çıkarmışsak birliğimizi sağlamamız gerek. Kürtlerin birliği en stratejik hamle olacaktır. Ulusal birlik parça, parti, hizip, aşiret, aile ve şahısların üstündedir. Buna inanmak gerek. Tarih bize bunu söylüyor."