Karayılan: Türk rejimi korku içinde

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Türk devletinin Suriye’de yolun sonun geldiği gibi içerideki saldırganlığının da devrilme korkusundan kaynaklandığını söyledi.

AKP-MHP ve Ergenekon rejiminin, varlığını sürdürme korkusunun benliğini sardığını, sürekli saldırarak zayıflıklarını kapatacağını, gidereceğini sandığını kaydeden PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, “Şimdi Türkiye’deki halk açtır, işsizdir, bunalım ve kriz içerisindedir. İnsanlar kaymakamlık binasına çıkıp kendilerini aşağıya atarak, evinde zehir içerek intihar ediyor. Kriz ve bunalım var. Rejim, Kürdistan’da bir başkaldırının gelişmesinden, Türkiye halkının da buna bakarak ayağa kalkmasından, katılmasından ve devrilmekten korkuyor” dedi. Çünkü rejimin, Suriye’de de yolun sonuna geldiğini vurgulayan Karayılan, Suriye ve Libya’daki politikasının sonuç alamayacağını ve bu şekilde çöküşe doğru gideceğini söyledi. Kuşkusuz bu durumun, bölge halkları, Kürt halkı ve herkes için yeni durumlar, imkanlar yaratacağını ifade eden Karayılan, Kürtlerin ortak strateji ve birlik ihtiyacının öneminin altını çizdi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Radyoya Dengê Welat Radyosu’ndan gazeteci Serdar Yektaş’ın sorularını yanıtladı. Uluslararası Komplo’nun 22. yılında mücadelenin yeni bir döneme girdiğini belirten Karayılan, artık Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü asli ve birincil hedef haline getirmeleri gerektiğini söyledi. Karayılan, “Çünkü Önder Apo’nun özgürlüğü gerçekleşmeden komplo da kırılamaz. Ve yine Önder Apo’nun özgürlüğü gerçekleşmeyene kadar Kürdistan da özgürleşemez. Önder Apo’nun özgürlüğü ile Kürdistan’ın özgürlüğü iç içe ve birbirine bağlıdır. Bu hakikati sadece biz söylemiyoruz, düşman da bunun böyle olduğunu iyi biliyor. Önder Apo özgürleşince Kürdistan da onunla özgürleşecek, yani Kürdistan’ın sorunu da çözülmüş olacaktır. Bu anlamda 22. yıl hedefini bu şekilde daha da netleştirmek gerekiyor. Hareket olarak bu hedefi somut bir şekilde önümüze koymuş bulunuyoruz” dedi.

SIRADAN BİR YIL OLMAYACAK

2020’nin Öcalan ve Kürdistan’ı özgürleştirme yürüyüşünde normal, sıradan bir yıl olmayacağını, çok önemli gelişmelerin yaşanacağı olağanüstü bir yıl olacağının şimdiden görüldüğünü kaydeden Karayılan, “Hedefe ulaşmada büyük mesafelerin kat edileceği bir yıl olacaktır. Henüz daha net değil ama belki daha büyük gelişmeler de yaşanır. Biz, Önder Apo’nun özgürlüğü için kararlı bir şekilde mücadeleyi yükseltmek ve bu esaslar üzerinden komployu yerle yeksan etmek istiyoruz. Bizim temel hedefimiz budur” şeklinde konuştu.

SONUÇ ALMAMIZ LAZIM

Tecride karşı mücadelenin de Öcalan’ın özgürlüğü hedefi temelinde ele alınması; herkesin kendini sorumlu görmesi gerektiğini ifade eden Karayılan, bu konuda tüm gerilla, kadro ve yurtseverlerin yapması gerekenleri anlatarak şunların altını çizdi: “Özgürlük Hareketi, Apocu militan, sempatizan ve yurtseverler olarak direniyoruz. Bugüne kadar da direndik, hatta belki de hiç kimse bizim kadar direnmedi. Çelikten bir irade ile 21 yıldır, şu anda 22. yılına girdi, bu halk meydanlarda eylemler gerçekleştiriyor, defalarca açlık grevine giriyor, o kadar fedai eylem gerçekleştiriyor ve ısrarlı bir mücadele ve direniş gerçekleştiriyor. Bu hususta gerçekten de direnişle dolu onurlu ve şanlı bir tarihimiz var. Bu tarih çok değerli ve destansı kahramanlıklarla doludur. Bunlar sıradan şeyler değildir. Fakat eksik olan yanı şudur; sonuç alıcılıkta yetersizlikler vardır. Yani artık sonuca ulaşmamız lazım, etrafından dolanmamamız gerekiyor. Kadın, gençlik ve yine emekçiler öncülüğünde devrimci halk savaşını, bunun için de öz savunma ayağını örgütlememiz gerekiyor. Yine gerilladaki yenilenmeyi mutlaka başarıya ulaştırmalıyız. O kadar emek veriyor, şehit veriyor, bedel ödüyoruz buna karşın artık sonuç almalıyız. Biz artık zaferi hak ediyoruz.”

ERDOĞAN YOLUN SONUNDA

Türk devleti ve Rus devleti arasındaki ilişkiler hakkında bir hafta önce Stêrk TV’de yayınlanan değerlendirmelerini hatırlatan Karayılan, şimdi yaşanan gelişmelerin kendisini doğruladığını söyledi. Karayılan, şöyle devam etti: “Erdoğan’ın oyunları artık son buldu, esasen deşifre oldu. Açıkça El Nusra çetesini korumak ve İhvan-i Müslim’in hizmetine koymak istiyor. Stratejik hedeflerinden birisi budur. İkinci stratejik hedefi ise yeni dönemde yaşanan dizaynda Kürtlerin Suriye’de ve tüm bölgede statü sahibi olmamasıdır. Kürtleri geriye çekerek kullandığı El Nusra ve İhvan-i Müslim yoluyla Suriye, Libya ve diğer yerlerde kendini hâkim hale getirerek egemenliği altına almak istiyor. Hesabı bu temeldedir. Eğer bunu başarabilirse faşist rejimini içeride de kalıcı hale getirecektir. Çünkü Türkiye’deki bu faşist rejim şu anda tehlike altındadır.

BOYUNU DA HADDİNİ AŞIYOR

Rusya ile şimdiye kadar çeşitli çıkarlar temelinde bir ilişki sürdürüyorlardı. Fakat bu bir yere kadar geldi ve görüldüğü kadarıyla tıkanmış durumdadır. Türk devlet heyeti Rusya’ya gitti, ondan önce de Rus heyeti iki kez Türkiye’ye gelmişti, anlaşamadan geri döndüler. Yaşananları fazla yansıtmamaya, ağır sorunlar olduğunu göstermemeye çalışıyorlar fakat özünde anlaşamadılar. Sadece diyalogun kopmaması, devam etmesi noktasında anlaşmışlar. Erdoğan bu konuda boyunu ve haddini aşan tehditlerde bulundu. Kabadayılık taslayarak ‘Suriye rejim güçleri Şubat ayı sonuna kadar Türk gözlem noktalarının gerisine kadar çekilmelidir’ dedi. Yani Suriye devletinin El Nusra çetesinden aldığı kendi topraklarını tekrardan bırakarak geriye çekilmesini, eğer bunu yapmazlarsa askeri bir harekatta bulunacağını belirtti. Haydi, şimdi hodri meydan bakalım ne yapacak? Yapabiliyorsa buyursun yapsın. Rusya bunun en kötü senaryo olduğunu belirtti.

SURİYE’NİN TÜMÜNÜ TERK ETMELİ

Erdoğan’ın Suriye politikası tümüyle tıkandı, bu haliyle yürümüyor. Artık Suriye’nin tümünü terk etmesi gerekiyor. Bir yandan açıkça Suriye’yi işgal etmek istiyor, diğer yandan da açıklama yapıp ‘Suriye toprağında gözümüz yok’ diyor. Belki Suriye’nin bir parçasında gözü olmayabilir ama Suriye’nin tümüne göz dikmiştir. Orada İhvan-i Müslim’i hâkim hale getirmek, şimdi olduğu yerleri işgal ederek Suriye’nin tümünü himayesi altına almak istiyor. Suriye üzerinde açıkça bir işgal siyaseti yürütüyor.

TÜRKİYE ÇETELERİ GÜÇLENDİRDİ

Rusya’nın farklı hesapları olduğu için şimdiye kadar Türkiye’nin bu siyasetine zemin açıyordu ama artık sona geldiler, Türk devleti verdiği sözleri tutmadı. Herkesin Soçi Mutabakatı’nı kendine göre yorumladığı anlaşılıyor. Türk devleti Soçi’ye göre hareket ettiğini belirtiyor. Rusya’da Türkiye’nin bu mutabakata göre hareket etmediğini, verdiği sözleri tutmadığını, savaşın bu yüzden geliştiğini, Türk devletinin o çeteleri Suriye’den çıkarması gerektiğini ama çıkarmadığı için Suriye devletinin o çeteleri oradan çıkardığını belirtiyor. Türkiye bu çeteleri Suriye’den çıkarmak yerine, bilakis güçlendirdi, onları bir araya getirdi. El Kaide’yi nasıl koruyacağının arayışına girdi. El Kaide çizgisinin Suriye’deki adı El Nusra’dır. Bunları koruma altına almak için ‘kendinizi feshedin, adınızı değiştirin, Suriye Milli Ordusu çatısı altına girin, sizi ancak böyle koruyabilirim’ diyor.

DAİŞ LİDERLİĞİ DE TÜRKİYE’DE

Zaten bir kez daha ortaya çıktı ki; DAİŞ’in liderlerinde birisi üç yıldır Bursa’daymış. Burada net olarak belirtebilirim ki; DAİŞ’in yeni yönetiminin tümü Türkiye’dedir. Yeni seçilen başı El Selbi dahil hepsi Türkiye’dedir ve MİT’in himayesi altındadır. Dünyadaki istihbarat örgütleri de bu gerçeği biliyor ama şimdilik buna göz yumuyorlar.

ÇÖKÜŞE DOĞRU GİDECEKTİR

Erdoğan’ın açıkça El Nusra’yı koruma çabası artık açığa çıkmıştır. Bu yüzden tepkilerle karşılaşacaktır. NATO ve Amerika, bazı çıkar hesaplarından dolayı Türkiye’nin İhvan-i Müslim’in, DAİŞ ve El Nusra ile olan birlikteliğine göz yumuyor. Artık Erdoğan’ın hakikati ayyuka çıkmıştır, Suriye ve Libya’daki politikası sonuç alamaz. Bu şekilde çöküşe doğru gidecektir.

TÜM BÖLGE İÇİN TEHLİKELİDİR

Kuşkusuz bu durum bölge halkları, Kürt halkı ve herkes için yeni durumlar, imkanlar yaratacaktır. AKP-MHP ve Ergenekon rejimi, sadece Kürtler için değil, Arap halkı, bölgedeki tüm halklar ve Türkiye halkı için bir tehlikedir. Türkiye sol, sosyalist hareketleri, demokratları ve Türkiye demokrasisi için de ciddi bir tehlikedir. Bu yüzden içinden geçtiğimiz bu süreç herkesi yakından ilgilendiren önemli bir süreçtir. Faşist AKP-MHP rejimi gün geçtikçe kaybetmektedir ve Suriye’de bir şey kazanamayacaktır.”

ORTAK STRATEJİNİN KOŞULLARI VAR

Çok önemli ve hassas bir süreçten geçildiğini tekrarlayan Karayılan, Kürt halkının gündeminin ulusal birlik olması gerektiğini şöyle izah etti: “Çünkü bölgedeki mevcut gelişmeler Kürt halkı için önemli imkanlar yaratıyor. Eğer Kürt halkı ortak bir stratejide buluşabilirse diğer komşuları gibi özgürce yaşayabilir. Bunun koşulları oluşmuş ama sömürgeci Türk devleti öncülüğündeki sömürgeciler buna engel olmaya çalışıyor. Kürt halkını 2. bir Lozan’a mahkum etmeye, hatta yapabilirse daha beterini gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Buna karşın Kürt ulusal birliğini gerçekleştirmek çok önemli ve hayatidir. Şu anda bu çerçevede yürütülen çalışmalar var, bu çalışmalarda herhangi bir zedelenmenin oluşmasını istemiyoruz. Her şeyi aklı selimle, sorumlulukla ele almak istiyoruz. Genel yaklaşımımız bu çerçevededir.”

HEWLÊR’DEKİ İDAM KARARI

Hatırlanacağı gibi Hewlêr 2. Ceza Mahkemesi, 11 Şubat’ta Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı suikast, sabotaj ve katliamları organize eden MİT’in Federe Kürdistan Sorumlusu Osman Köse’yi öldüren Mazlum Dağ ve Muhammed Beşiksiz hakkında idam kararı verdi. Federe Kürdistan yasalarına göre idam cezasının, önce istinaf ve temyiz mahkemelerinde onaylanması gerekiyor. Onay sürecinin ardından karar, Federe Kürdistan Başkanı Neçirvan Barzani’nin onayına sunulacak. Cezalar, Barzani’nin onaylaması halinde infaz edilebilecek.

Karayılan, yargılamanın hukuki değil, siyasi olduğunu ama karar için tam olarak siyasi karar bile denilemeyeceğini söyledi. Karayılan, “Halen Türk devletine şirin görünme, bu temelde mesaj verme çabaları var. Mahkemenin aldığı karar bu yönlü çabaların bir sonucudur. Bu olaydan dolayı tutuklanan gençler PKK’li değildirler fakat Kürt ve Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin sempatizanlarıdır. Bu, kendilerine sahip çıkılmayacağı anlamına gelmez. Bizce başta Güney Kürdistan halkı olmak üzere, tüm sivil toplum kuruluşları bu gençlere sahip çıkmalı, adalet yerini bulmalıdır. Hukuksuzluğa yer verilmemelidir. Nasıl oluyor da tek celsede böyle bir karar alınıyor? Bildiğimiz kadarıyla o gençlerden birisi hiç olaya da katılmamış. Buna rağmen direkt böyle bir karara gitmek doğru değildir. Kürdistan’da hukukun işlemesi, adaletin yerini bulması, avukatın olması, davanın adilce yürütülmesi, bu insanları neyin tahrik ettiğinin araştırılması, neyin sebep olduğunun bulunması gerekiyor. Gerçekten de adil, yasal bir yargılama süreci olmalıdır. Öyle ayaküstü oldu bitti tarzında hemen karara gitme olmamalıdır. Bunu hukuki bir karar olarak görmüyoruz” şeklinde konuştu.

MAXMÛR’UN DURUMU

Maxmûr’u siyasi bir mesele haline getirmek istemediklerini, bazı şeylerin de konuşulmadan anlaşılmasını beklediklerini kaydeden Karayılan, “Eğer oradaki halkımız göğsünü siper edip direnmeseydi DAİŞ Hewlêr’e kadar gelmez miydi?” diye sordu.  Kürdistan’ın kazanımlarının elden gitmemesi için bu fedakarlığı ve yiğitliği yapan halka karşı ihtiyatlı, hoşgörülü yaklaşmak gerektiğinin altını çizen Karayılan, şunları dile getirdi: “Bu halkın yaptıkları görmezden gelinmemelidir. Şimdiye kadarki umut ve beklentimiz bu temeldeydi, bundan sonra da böyledir. Güney Kürdistan Hükümeti meseleyi bu temelde ele almalıdır. Burada bir kez daha ulusal bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Beklentimiz bu temeldedir. Halkımızın, Kürdistan’ın tüm parçalarının ulusal birliğe en çok ihtiyaç duyduğu bu önemli dönemde birlik olamasak bile, birbirimize destek vermeye, birbirimizi zayıflatmamaya ihtiyacımız vardır. Bu dönemde ulusal birlik mücadelesi her şeyin üstünde tutulması gereken bir değerdir.”

TAMAMEN SOYKIRIM SİYASETİ

AKP-MHP ve Ergenekon rejiminin, varlığını Kürt halkının yokluğu üzerinden sürdürmek istediğini, bunun için Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin sadece silahlı güçlerinin değil, hepsinin tasfiye olmasını amaçladığını vurgulayan Karayılan, eskiden ‘dağda silahlı mücadeleyi etmeyi bırakıp gelip ovada siyaset yapsınlar’ denildiğini hatırlattı. Şimdi dağdaki ve ovadaki Kürt’ün üzerindeki baskı ve tehdidin aynılığına dikkat çeken Karayılan, “Çünkü siyasetleri, şimdi tamamen soykırım siyaseti haline geldi. Kimlik sahibi hiçbir Kürt’ün kalmasını istemiyorlar. Kimliğini ister dağda ister ovada koru, onlar için çok fark etmiyor. Bu yüzden onurlu, kimlik sahibi tüm Kürtler bu faşist rejimin hedefidir. Faşist rejim halkı baskı altına alarak teslim olma noktasına getirmek istiyor. Halkımız da şunu iyi bilmeli; esas güç, esas kuvvet halkımızın kendisidir, başka kimse değildir. Şubat ayı içerisinde PKK’li oldukları iddiasıyla 500’den fazla insanı; HDP’lileri, dernek üyelerini, kadın hareketi üyelerini, gençleri, Kürt kimliğiyle çalışma yürüten ve PKK ile alakası, ilişkisi olmayan herkesi PKK’li olma töhmetiyle tutukladılar” dedi.

REJİM KORKU İÇİNDEDİR

“Peki neden bunu yapıyorlar? Bu kışın ortasında kim ne yapmış, isyan mı etmiş, baş mı kaldırmış, yürüyüş mü yapmış?” diye soran Karayılan, şöyle devam etti: “Bu, rejimin korkusunu gösteriyor. Çünkü bu rejim kendisinden korkuyor. Kendi varlığını sürdürme korkusu benliğini sarmış durumda. Bu yüzden ne kadar zayıflasa da hep saldırıyor. Sürekli saldırarak zayıflıklarını kapatacağını, gidereceğini sanıyor. Şimdi Türkiye’deki halk açtır, işsizdir, bunalım ve kriz içerisindedir. İnsanlar kaymakamlık binasına çıkıp kendilerini aşağıya atarak intihar ediyor, insanlar kendi evinde zehir içerek intihar ediyor, insanlar birçok açıdan kriz ve bunalımı yaşamaktadır. Rejim, Kürdistan’da bir başkaldırının gelişmesinden, Türkiye halkının da buna bakarak ayağa kalkmasından, katılmasından ve devrilmekten korkuyor. Bu yüzden halktan çok korkuyorlar. Kürdistan’daki bir halk çıkışının, Türkiye’de Gezi’dekinden daha büyük bir halk hareketine yol açmasından müthiş korkuyor. Bunun için polis, her gün halkımızın kapısındadır.”

GERİ ADIM ATILMAMALI

Faşizmin, bu kadar saldırgan olmasının duyduğu korkudan kaynaklandığının bilinmesini isteyen Karayılan, “Halkımız geri adım atmamalıdır. Halkımız zaten şimdiye kadar geri adım atmadı. Herkes şimdiye kadarki tutumu kendine örnek almalı ve bu baskılardan dolayı geri adım atmamalıdır. Onlar halka geri adım attırarak kendileri için tehlike olarak gördükleri halk gücünün ortadan kalkmasını istiyor. Adına siyasi soykırım denilen yoğun tutuklama ve operasyonları bunun için devam ettiriyor” diye konuştu.

GERİLLAYA OPERASYONLAR SONUÇSUZ

Gerillaya dönük operasyonların kesintisiz devam ettiğini; önceki ‘Kıran’, şimdi de ‘Kapan’ adı altında operasyonlar yapıldığını söyleyen Karayılan, sonuçlarının eskisi gibi şaşaalı bir biçimde basına verilmediğini dikkat çekti. “Çünkü sonuçları boşa çıkıyor. Bazen gidiyorlar, arkadaşlarımızın eski kamplarındaki eşyaları, çöpleri buluyorlar, bunları basına çıkararak ‘PKK’nin şu kadar kampını bulduk, imha ettik’ diyorlar. Fakat şimdiye kadar geçen süreçte Kapan operasyonları da Kıran gibi herhangi bir sonuç elde etmemiştir” diyen PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, şunları ekledi: “Medya Savunma Alanları sürekli bir hava operasyonları sahasıdır. Kuzey Kürdistan'da da değişik adlar altında operasyonlar yapıyor. Şimdiye kadar düşman bunlardan herhangi bir sonuç alamadı. Bu da Yeniden Yapılanma Projesi’nin uygulanması konusunda bize umut vermektedir. HPG ve Kürdistan Savunma Güçleri olarak Yeniden Yapılanma Projesi’ni ne kadar hayata geçirirsek o kadar başarı ve zafer gücü haline geliriz. Umut ve inancımız her zamankinden daha güçlüdür.”