Dr. Peköz: QSD Bab'a girebilir

Dr. Mustafa Peköz, Suriye'ye yönelik son saldırıyla perçinlenen ittifak dengesinin, QSD için yeni bir sürecin zeminini hazırladığını, Bab'a girmesinin sürpriz olmayacağını söyledi.

Araştırmacı-yazar Dr. Mustafa Peköz, Suriye yönelik son saldırının esas amacın bir taraftan Rusya’nın Ortadoğu’daki artan etkisini kırmak, diğer taraftan da İran’ın bölgede yayılan hakimiyetini sınırlamak olduğuna işaret etti. Bundaki sonraki süreçte Minbic’in de önemli bir yer tutacağını vurgulayan Peköz, Rusya’nın ABD ve Demokratik Suriye Güçleri (QSD) ile radikal İslamcıları çatıştırarak Minbic merkezli bir askeri-politik kriz çıkartmayı hedefleyebileceğine dikkat çekti. Bu operasyonun aynı zamanda Türkiye'ye yönelik de mesaj içerdiğine dikkat çeken Peköz, Türkiye’nin Minbic’e veya Fırat’ın doğusuna yönelik herhangi bir müdahalesinin sert bir karşılık bulacağının anlaşıldığını kaydetti. Oluşan yeni ittifak dengesinin QSD için El Bab ve Efrîn başta olmak üzere bir kısım alanların kontrolü için yeni bir sürecin oluşmasına zemin hazırlamış gibi göründüğünü ifade eden Peköz, "Efrîn'den çekilen QSD'nin El Bab'a girmesi sürpriz olmaz. Bu nedenle YPG merkezli QSD, ABD-İngiltere-Fransa üçlüsünün operasyonunun ortaya çıkartacağı askeri ve politik sonuçları önceden görebilir ve doğru okursa önemli bir avantaj elde edecektir" dedi.

Uluslararası ilişkiler ve bölgesel stratejiler üzerine çalışan siyaset bilimci, araştırmacı-yazar Mustafa Peköz, ABD-İngiltere-Fransa üçlüsünün Suriye’ye yönelik operasyonun amaçları ve olası sonuçlarıyla ilgili ANF’nin sorularını yanıtladı.

Suriye üzerinde ABD ve Rusya arasındaki restleşme dünya konjonktürü açısından nasıl okunmalı?

ABD ve Rusya küresel dünyanın iki önemli askeri gücüdür. Bunların uluslararası alanda birbirleriyle çatışan çıkarları bulunuyor. Her iki güç de özellikle Orta Asya, Avrasya ve Ortadoğu üzerinde bir hegemonya rekabeti içerisindedir. Her iki güç bölgesel alanlarda kendi hakimiyetini sağlamak istiyor. Eski KGB ajanlarından olan Putin, Rusya'da lider konumuna gelince özellikle eski Sovyetler Birliği sınırları içerisindeki Orta Asya ve Avrasya bölgelerinde yeniden hakimiyet sağlamaya çalıştı ve bunu başarıyla tamamladı. Putin liderliğindeki Rusya, askeri ve politik ilişkileri kontrol etmesinin çok ötesinde özellikle enerji yataklarını ciddi oranda denetim altına alarak Avrupa karşısında önemli bir denge sağladı. Askeri gücünü yenileyen Rusya, hakimiyet alanını Ortadoğu'ya kaydırmaya özel bir önem verdi. Özellikle İran ile kurduğu askeri-politik ilişkiler son derece önemlidir. Rusya, Suriye savaşına katılarak Akdeniz havzasında gücünü de ortaya koydu. NATO'ya bölgede önemli bir güç olduğu mesajını vermiş oldu.

Buna karşılık ABD ise 2001'de Afganistan'ı işgal ederek küresel kapitalist dünyanın tek lider devleti olduğunu iddia etti. ABD'nin askeri savaş stratejistleri, dünyanın üç bölgesinde aynı anda savaşa girebilecek ve gerektiğinde dünyanın birçok bölgesini işgal edebilecek bir ordunun yaratılmasını savundu. Bir bakıma ABD, 21. yüzyılın Roma İmparatorluğu olarak görüldü. Afganistan ve Irak bu stratejinin bir parçası olarak işgal edildi. Orta Asya ülkelerinde askeri üsler kuran ABD, Orta Asya stratejisiyle Asya'ya hakim olma planını uygulamaya koydu.

Aradan geçen 17 yıllık dönemde Rusya, Orta Asya ve Avrasya üzerinde yeniden kontrolü sağladı. ABD, Afganistan'da ciddi darbeler aldı ve politik istikrarı sağlayamadı. Irak'ta beklenilen hakimiyeti kuramadı. Orta Asya üzerindeki etkinliğini ciddi oranda kaybetti. Bu bakımdan Suriye üzerinde ABD ile Rusya arasındaki rekabet esasen Ortadoğu stratejisinde kimin hakim olacağıyla doğrudan ilişkilidir. Bölgede kalıcı olmak isteyen Moskova ile Körfez ülkeleri üzerinde mutlak bir hakimiyeti olan ve bunu kesintisizce sürdürmek isteyen Washington arasındaki dolaylı savaş, Suriye'de çok daha belirgin bir şekilde yürüyor. Kimin etkin olacağını bütünüyle bölgesel dengeler ve ittifak güçleri belirleyecektir.

YENİ BİR 'SOĞUK SAVAŞ' DEĞİL

Yeniden bir 'Soğuk Savaş' dönemine girildiğine dair bir kısım analizler yapılmaya başlandı. Gerçekten yeni bir 'Soğuk Savaş' sürecine mi giriliyor ya da bu tanımlama gerçekçi midir?

Her tarihsel ve politik dönem kendisine uygun askeri ve politik stratejiler oluşturur. Geçmişte söz konusu edilen 'Soğuk Savaş' stratejisi daha çok 'Kapitalist' dünya ile 'Sosyalist' dünya arasındaki rekabete tekabül ediyordu. İki zıt sistem arasındaki çatışma dünyanın hemen her kıtasında yaşanıyordu. Bu nedenle Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki güç dengesi bir bakıma iki farklı ideolojik-politik sistem arasındaki mücadelenin yansımasıydı.

Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı dağıldı. Rusya, ekonomik ve politik sistemiyle küresel kapitalist sistemin önemli bir parçası haline geldi. Yükselen Rusya, ekonomik olarak karşıt bir dünya modeli yaratmadığı gibi küresel dünya ile tam bir uyum içindedir. Bu nedenle ABD ve Rusya arasındaki bölgesel hakimiyet mücadelesinin yeni bir 'Soğuk Savaş' dönemi oluşturması pek mümkün değildir. Bunun ekonomik ve politik alt yapısı bulunmuyor. Bölgesel hakimiyet mücadelesi her iki devletin askeri-politik ve ekonomik stratejik çıkarlarıyla ilişkilidir. Bu süreci yeni bir 'Soğuk Savaş' olarak tanımlamayı doğru görmüyorum.

YENİ TİP KÜRESEL SAVAŞ

Bu iki devlet arasında özellikle askeri güç gösterisine dönüşen bölgesel hakimiyet mücadelesinin, yeni bir dünya savaşına yol açma tehlikesinden bahsedebilir miyiz?

ABD ile Rusya arasındaki rekabet bölgesel çatışmalar biçiminde devam eder. Küresel dünya ilişkilerinde rekabet ve çatışma geçmiştekine benzer bir dünya savaşına yol açmaz. Özellikle uluslar üstü bir küresel ekonominin egemen olduğu döneme girilmiş bulunuyor. Birinci ve İkinci Dünya Savaşına benzer yeni bir dünya savaşının, küresel dünya tekellerinin çıkarlarına pek uyumlu olmadığını düşünüyorum.

Eğer mutlak olarak bir dünya savaşından bahsedeceksek, Üçüncü Dünya Savaşı, geçmiş savaş biçimlerinden farklı olarak aslında lokal/bölgesel savaşlar biçiminde devam ediyor. Bu savaş Afganistan işgaliyle başladı, Irak, Libya ve Suriye savaşıyla devam ediyor. Yeni tipte küresel savaş stratejisi daha çok bölgesel alanlarda yayılacak şekilde devam edecektir.

Yani ABD ve Rusya merkezli, doğrudan bu güçlerin çatışması biçiminde bir dünya savaşı olmaz. ABD-Fransa-İngiltere merkezli, Suriye'ye yönelik hava operasyonuna dikkat edildiğinde, Suriye'de Rus askeri güçlerinin bir yerine füze saldırısı yapmadılar, Rusya da kendi denetimindeki S-400 füze savunma sistemlerini aktifleştirmedi. Bu denge böyle devam edecektir. Ayrıca Suriye'ye yönelik operasyon sanıldığı gibi çok kapsamlı olmayıp sınırlıdır. Operasyonun devam etmesi de oldukça zordur. Nükleer füze sistemlerinin birçok ülke tarafından kullanılma potansiyelinin olduğu gezegenimizde, hiç kimsenin kazanmayacağı yeni bir dünya savaşının olması pek olası görünmüyor. Suriye savaşı da bu sürece hiçbir şekilde yol açmaz.

STRATEJİK İKİLİ BLOKLAŞMA YOK

Ortadoğu'ya müdahale eden güçlerin Suriye stratejisinin birbirinden farklı olduğu görülüyor. ABD-Fransa-İngiltere’nin Suriye'ye yaptığını hava operasyonu, uluslararası alanda yeni bir bloklaşmaya yol açıyor diyebilir miyiz?

Bu soruya vereceğimiz yanıt ilk soruda belirtilenlerle nispeten ilişkilidir. Bloklaşmanın kapitalist-komünist karşıtlığı üzerinde olmadığı ve olmayacağı açıktır. Suriye operasyonunda, ABD ve AB merkezli küresel güçlerle Rusya ve Çin merkezli Asya'nın dünya pazarında hızla yükselen küresel güçleri arasında bir rekabet bulunuyor. Bunun bir başka anlamı, her iki blok arasında Orta Asya'dan Ortadoğu'ya kadar uzanan alanda küresel çıkarların yarattığı rekabetin bulunmasıdır. Öyle ki, tek merkez gibi hareket eden ABD ile AB arasında çok ciddi sorunlar bulunmaktadır. Rusya ile Çin de sanıldığı gibi tek bir merkez olarak hareket etmemektedirler. Örneğin AB'nin beyni durumunda olan Almanya, Suriye savaşına aktif destek vermeyeceğini açıkladı. Aynı şekilde Çin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olmasına rağmen krizin aşılması için aktif pozisyon almadı. Bu nedenle Suriye üzerinde doğrudan ABD ile Rusya arasında bir rekabet olmakla birlikte bunun klasik bir bloklaşma yarattığını söylemek pek olası değil. Örneğin AB ile Rusya arasında doğalgaz ilişkisinde tahminlerin ötesinde güçlü bir bağımlılık var. NATO ile aynı merkezde yer alan AB, Ukrayna'nın NATO'ya alınmasını sürekli veto etti. ABD, İran'a karşı yeni bir saldırı politikası uygulamak isterken, AB ise böyle bir saldırıya kesinlikle karşı çıkıyor. Bu nedenle Suriye üzerinde oluşan saflaşmanın dünya çapında stratejik bir ikili bloklaşma yaratacağını sanmıyorum. Sahadaki veriler de bunu gösteriyor.

ESAD DEĞİL, RUSYA VE İRAN YÜRÜTÜYOR

Operasyon gerekçesi olarak Esad rejiminin yaptığı kimyasal saldırı öne sürüldü. Gerçekten Esad rejimi, bu dönemde Doğu Guta'da kimyasal silah kullanmış olabilir mi?

Aslında ilk yanıt verilmesi gereken soru budur. Esad rejimi Guta'da kimyasal silah kullandı mı? Biliyorsunuz, Suriye'de kimyasal silah iddiası birçok kez gündeme getirildi. Daha sonra Esad rejiminin yaptığı iddia edilen kimyasal silah denemelerinin 'Radikal İslamcı' örgütler tarafından yapıldığı ortaya çıktı. Ayrıca Guta'yı bütünüyle ele geçiren, Türkiye'nin denetimindeki İslamcı militanlar aileleriyle birlikte El Bab ve İdlib tarafına götürüldü. Bölgedeki İslamcı güçlerin Guta'yı teslim etme kararı aldıkları bir zamanda Esad rejiminin kimyasal silah kullanmasının bir mantığı bulunmuyor. Esad gibi rejimler kimyasal silah kullanma potansiyeline sahiptirler. Ancak Guta'da kimyasal silah kullanmaları gerçekçi değildir. Ayrıca Suriye savaşını Esad değil, Rusya ve İran yürütüyor. Bu iki gücün kararı ve onayı olmadan böyle bir girişimin söz konusu olmayacağı açıktır. Ne Rusya ne de İran, kimyasal silah kullanılmasına izin verir.

RUSYA'YA NET MESAJ VERİLDİ

O zaman ABD-Fransa-İngiltere üçlüsü, kimyasal silah kullanıldığı iddiasıyla başlattıkları operasyonla ne amaçladı?

Bu üçlü ısrarla kimyasal silah kullanıldı iddiasını ileri sürdü. Elimizde kanıtlar var, denildi. Rusya da söz konusu delilleri istedi. Ancak somut bir veri ortaya konulmadı. Demek ki amaç kimyasal silah değil. Bu operasyonun merkezinde esasen ABD bulunuyor. İngiltere ve Fransa aktif destekçileri olarak tanımlanabilir. ABD, İngiltere ve Fransa için öncelikli hedef Rusya'nın Ortadoğu'da artan etkisini kırmak, genişleme alanlarını sınırlamaktır. Dikkat edilirse Rus kökenli ve çift taraflı ajan olduğu iddia edilen bir iş adamının Londra'da zehirlenerek öldürülmesinden doğrudan Rusya sorumlu tutuldu ve İngiltere ile ABD başta olmak üzere NATO üyesi çok sayıda devlet, Rusya'ya karşı diplomatik bir savaş açtılar. Çok sayıda Rus diplomat sınır dışı edildi. Aynı şekilde Rusya da bunlara yanıt verdi. İş adamının öldürülmesine dair ciddi kanıtlar sunulmadan Moskova'ya karşı başlatılan operasyonun nedeni, Rusya'nın uluslararası alanda artan askeri etkinliğidir. Rusya'nın Suriye merkezli artan etkinliğinin askeri ve politik sonuçları Ortadoğu genelinde çok daha etkin bir şekilde hissedildi. Bu bir bakıma ABD'nin hakimiyet alanına bir müdahaledir. Rusya'nın Ortadoğu’da etkinlik alanını artıracak düzeyde bir güç olması, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde güç dengelerinin ve ilişkilerinin değişmesi anlamına geliyor. Rusya'nın artan etki gücünün sınırlandırılması, hakimiyet alanlarının kontrol edilmesi için bir mesaj verilmesi gerekirdi. Suriye'ye yönelik operasyon, aslında sahada bütünüyle aktif olan Rusya'ya yönelik bir mesaj içeriyor. Rusya'nın bundan sonra atacağı askeri hamlelerde çok daha dikkatli olacağı açıktır.

Bu tür operasyonların Rusya'nın iç ekonomik durumunu etkilediğini; Rublenin ciddi oranda değer kaybetmesini bu sürecin bir parçası olarak değerlendirmek gerekir. Rusya, Ortadoğu stratejisini esasen değiştirmez, hakimiyet alanını genişletmek için planını uygular, ancak güç ilişkilerini daha fazla dikkate alacaktır. Fransa, özellikle Rojava bölgesinde askeri olarak çok daha aktif olma kararı aldı. Bu operasyona katılarak hem kendi gücünü gösterme hem de bölgesel denklemde yerini belirlemek için bir mesaj vermek istedi.

İRAN'IN ETKİNLİĞİNİ SINIRLAMAK

Bir başka nokta ise İran'ın Suriye'de artan etkinliğini ciddi oranda sınırlamak ve kontrol etmek için verilen önemli mesajdır. İran'ın bölgesel yayılmacılığında Suriye oldukça stratejiktir. Şam'a verdiği desteğin giderek zafere dönüşmesi, önümüzdeki süreçte İran'ın jeostratejik olarak Akdeniz'e komşu olması anlamına gelecektir. Böylesi bir durumda, Ortadoğu'nun politik dengeleri bütünüyle İran lehine dönecektir. İran'ın Suriye'de sınırlandırılması özellikle İsrail'in stratejik çıkarları bakımından da oldukça önemlidir.

İRAN CİDDİ DÜZEYDE ETKİLENECEK

Peki bu operasyonun Trump’ın İran politikasıyla bağlantısı nedir?

Sorunun esası budur. Biliyorsunuz Trump yönetiminde çok ciddi değişiklikler gündeme geldi. Yeni ekip (yeni muhafazakarlar), Washington'da fiilen iktidar oldu. Bunlar bir bakıma ikinci Bush döneminin savaş stratejisine benzer bir süreci uygulamak istiyor. Geçmişte olduğu gibi öncelikli hedef olarak İran belirlendi. Ancak dönem 2000'li yıllar değil. Rusya'nın ve Çin'in artan muazzam gücüne paralel olarak İran'ın da askeri ve ekonomik olarak güçlendiği, diplomatik-politik ilişkilerde önemli avantajlar yakaladığı bir gerçek. Bu nedenle çok isteseler de İran'a yönelik kapsamlı bir askeri operasyon oldukça zordur. Daha çok İran yayılmacılığının durdurulması için Tahran'ın bölgedeki hakimiyet alanlarının hızla sınırlandırılması politikası ön plana çıkacak gibi görünüyor. Irak, Yemen ve Suriye'de İran'ın askeri ve politik etkisinin kırılması sağlanarak içe döndürülmesi hedefleniyor. Suriye'de kara gücü olarak savaşanların önemli bir kesiminin İran Devrim Muhafızları ve Hizbullah militanları oldukları biliniyor. ABD, Suriye'ye yönelik yaptığı operasyonla aynı zamanda İran'a ciddi bir mesaj vermiş oldu. Operasyon, sahada oyun kurucu Rusya'ya karşı olmakla birlikte ciddi düzeyde etkilenecek gücün İran olacağı açıktır. İran'ın Suriye'de bir güç olmasının engellenmesi, İsrail-S.Arabistan-Mısır üçlüsünün de isteği dikkate alındığında, Esad rejimine yönelik her hamleyi İran'a verilmiş bir yanıt olarak değerlendirmek gerekir.

ABD, RUSYA-İRAN-TÜRKİYE'NİN OYUNUNU GÖRDÜ

Bu operasyonun, Rusya’nın Türkiye aracılığıyla cihatçı grupları Doğu Guta’dan İdlib’e ve El Bab’a yönlendirmesiyle bir ilişkisi var mı? Rusya bu grupları o bölgeye yönlendirerek neyi amaçlıyor?

Bu iki soru birbiriyle ilişkilidir. Operasyona gerekçe gösterilen, yani kimyasal silah kullanıldığı iddia edilen bölge Guta'dır. Moskova, Halep ve diğer bölgelerde olduğu gibi Ankara'daki iktidarın yardımıyla Guta'daki 25 bine yakın cihatçıyı El Bab ve İdlib bölgesine gönderdi. Böylelikle Fırat'ın batısı olarak tanımladığımız bölgedeki İslamcıların ezici bir çoğunluğu İdlib, daha sonra Efrîn üzerinden El Bab bölgesine yönlendirilecektir. Dahası bu plan aşamalı bir şekilde uygulanmaya konuldu. Rusya, İdlib'e yönelik başlatacağı kapsamlı bir operasyonla, sayıları 50 binin üzerinde olan cihatçıyı El Bab bölgesine sıkıştıracaktır. Burada iki önemli plan uygulanacak gibi görünüyor. Öncelikli olarak, Ankara'nın da yönlendirmesiyle İslamcı militanları Minbic üzerine göndererek ABD ve QSD ile yeni bir çatışma yaratmak. Bir bakıma ABD ve QSD ile radikal İslamcıları çatıştırmak ve Minbic merkezli bir askeri-politik krizin çıkmasını sağlamaktır. İkinci nokta da ABD ve QSD ile İslamcı örgütler yeniden çatışırken, Rusya ve İran merkezli askeri güçlerin Fırat'ın batısını bütünlüklü kontrol altına almasına sağlamak için askeri-ekonomik ve politik hamleleri hızla uygulamaya koyarak Esad rejiminin varlığına güçlü bir zemin oluşturmaktır. Böylelikle ABD-Fransa ve QSD yeniden sayıları DAİŞ'ten çok daha kalabalık olan İslamcı cihatçılarla boğuşurken, Fırat'ın batısında bütünüyle kontrolü sağlamış olacaklar. ABD, Rusya-İran-Türkiye ittifakının bu oyununu gördü ve sürece müdahale etti. Bir bakıma Minbic ve Fırat'ın doğusunun istikrarsızlaştırılmasına izin verilmeyeceği mesajını vermiş oldu.

ABD'ye rağmen, söz konusu ettiğiniz plana göre, cihatçılar El Bab bölgesine gelirse ne gibi sorunlar oluşur? ABD-Fransa ne gibi hamleler yapabilir?

Yukarıdaki soruda belirttiğim üzere amaç özellikle Fırat'ın batısındaki Minbic bölgesinin istikrarsızlaştırılmasıdır. ABD-Fransa ise buna izin vermeyeceğine göre, İslamcı militanlara ve bunları destekleyen güçlere karşı çok daha kapsamlı askeri hamleler yapabilir. Örneğin, QSD ile birlikte El Bab'ın kontrol altına alınmasına ilişkin bir kısım askeri operasyonlar gündeme gelebilir. ABD bu durumu, bölgede askeri operasyonlar için bir gerekçe olarak değerlendirebilir.

TÜRKİYE’YE MİNBİC MESAJI DA VERİLDİ

Bu operasyon, aynı zamanda Astana’da üçlü ittifak içerisinde yer alan ve Efrîn’e saldıran Türkiye’ye de bir mesaj olarak okunabilir mi?

Dikkat edilirse Ankara, sıklıkla Minbic ve Fırat'ın doğusu üzerinde açıklamalar yapıyordu. Hatta Efrîn’e girdiğimiz gibi Minbic'e de gireriz, açıklaması yapılıyordu. Her ne kadar Efrîn işgalinden sonra Minbic meselesi çok fazla dile getirilmediyse de bu sorunun gündemleştirileceği anlaşılıyordu. ABD-İngiltere-Fransa üçlüsünün yapmış olduğu hava operasyonu, doğrudan Esad rejimine yönelik olsa da aynı zamanda Türkiye'ye de çok ciddi bir mesaj içeriyor. Bu operasyon, Türkiye'nin doğrudan veya dolaylı olarak Minbic'e yönelik herhangi bir saldırısına nasıl yanıt verileceğini gösteriyor. Erdoğan'ın Fransız askerlerinin Minbic'e gelmesinden sonra Cumhurbaşkanı Macron'a 'boyundan büyük işlere kalkışma' yanıtını Fransa, Suriye operasyonuyla vermiş oldu. Bu, Türkiye'nin Minbic ve Fırat’ın doğusuna yönelik küçük bir hamlesinin dahi sert bir karşılık bulacağı anlamına gelir. Efrîn'i kendi güvenlik alanı içerisinde görmeyen ve Ankara'nın girmesini teşvik eden ABD, Minbic'te tersine bir tutum alacak.

YANLIŞ HESABIN KARŞILIĞI BÜYÜK OLACAK

Ne olacak?

Olacak olan şu: Türkiye bundan sonra ne Minbic'e yönelik somut bir adım atar ne de Fırat'ın doğusu için bir baskı unsuru oluşturabilir. Aksini yaparsa, kendisi yeni bir operasyonla karşı karşıya gelir. Özellikle ABD'de göreve gelen yeni Neocon ekibin, Ankara'ya ve özellikle Erdoğan'a bakış açısı biliniyor. Kongre'nin Erdoğan'a ilişkin değerlendirmeleri basına yansıdı. Bu güç, Ankara'nın bölgesel gücünü ve iç politikadaki gücünü kırmak için her fırsatı değerlendirecektir. Türkiye'nin Minbic üzerinde yapacağı her yanlış hesabın karşılığının tahmin edilenden büyük olacağı açıktır.

RUSYA ANKARA’YA KARŞI TUTUM GELİŞTİREBİLİR

Hem Rusya hem de ABD ile ittifak görüntüsü veren Türkiye’nin amacı ne? Bu siyaseti başarılı bir şekilde uyguladığını söyleyebilir miyiz?

Türkiye'nin somut denetlenebilir ve stratejik olarak sonuç alıcı bir Suriye politikası olmadığı bir kez daha ortaya çıktı. Astana süreciyle Rusya ve İran ile üçlü bir ittifak kuran Ankara, Moskova'nın Suriye politikasına göre hareket ediyordu. Suriye'de Rusya'nın politikalarına uyum sağlamadan sürece dahil olamayacağını görüyordu.

ABD'nin PYD/YPG merkezli QSD'yi aktif olarak desteklemesi, dahası Suriye'deki müttefik güç olarak ilan etmesi, Ankara'nın Kürt politikasıyla bütünüyle çelişen bir durumdu. Türkiye'nin bütün ısrarlarına rağmen Reqa operasyonunu QSD ile yapması, Washington için Ankara'nın bölgesel müttefikliği bakımından önemli sorunları ortaya çıkardı. ABD-Rusya denklemi içerisinde pinpon topu gibi bir ABD, bir Rusya ile birlikte hareket etmeye çalışması, iki taraf açısından da güvenilirlik sorunu oluşturdu. Rusya'nın desteği ve onayıyla Efrîn'e girebilen Ankara, tersten ABD-İngiltere-Fransa üçlüsünün hava operasyonuna destek verdi. Hiç şüphesiz ki böylesi bir desteğin Rusya ve İran tarafından bir karşılığı olacaktır. Rusya, önümüzdeki süreçte doğrudan olmasa da dolaylı olarak Ankara'ya karşı aşamalı olarak tutum geliştirebilir. Özellikle Efrîn'den çıkması için baskıları artırabilir.

Çok yönlü bölgesel politika olarak tanımlanan niteliksiz dış politikanın küresel güçler bakımından güvenilir hiçbir yanı bulunmuyor. Esasen ne Moskova ne de Washington, Ankara'yı güvenilir buluyor, anlık çıkarlara göre hareket ettiklerinin farkında. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan merkezli belirlenen Suriye politikasının bir başarısından söz etmek gerçekten zordur. Efrîn işgali çok büyük bir başarı olarak gösterilse de önümüzdeki süreçte bunun tersine işleyeceğine dair çok sayıda veri var.

MİNBİC İLE EFRÎN’İ BİRLEŞTİRECEK YENİ BİR SÜREÇ

Suriye savaşında belki de en çok tartışma konusu olan ve Suriye'nin askeri-politik geleceğinde söz sahibi olacağı anlaşılan, Kürtlerin merkezde olduğu QSD için bu operasyon neyi ifade ediyor?

Suriye savaşının daha bir süre devam edeceğini gösteriyor. İdlib, Efrîn ve El Bab başta olmak üzere ciddi çatışmaların yaşanacağı bir sürece girilecektir. Özellikle Efrîn ve El Bab savaşı QSD için önemlidir. Fırat’ın batısında güç olmak ve Minbic ile Efrîn'i birleştirmek bakımından yeni bir süreç başlayacak gibi görünüyor. Bu bakımdan Suriye'ye yönelik operasyon, hiç şüphesiz ki Kürt merkezli QSD bakımından da bir kısım mesajlar içeriyor ve onların da süreci doğru okumaları gerekir.

Savaş dolaylı olarak Rusya ve ABD merkezli güçler arasında sürecek. Böylesi bir durumda QSD’nin, geçmişte olduğu gibi Suriye'de rekabet halindeki uluslararası ve bölgesel güçler arasında denge stratejisine göre hareket etme koşulları bulunmuyor. Efrîn olayı bu 'denge' politikasının pek olası olmadığını ve kaybettireceğini gösterdi. Rusya ve İran ile denge politikasının kurulmasının koşulları sahada pek kalmış değil. Önümüzdeki süreçte QSD, ABD-Fransa merkezli yeni oluşan ittifak güçleriyle daha yakın bir politika izleyecek gibi görünüyor. Efrîn sürecinde ortaya çıkan ders; bölgede birbiriyle rekabet halindeki iki güçle eşzamanlı dengeli bir ittifak oluşturmanın pek mümkün olmadığını ve bölgedeki stratejik çıkarlar için bir güçle ittifak yapılması gerektiğini gösterdi. Kürt merkezli QSD için ABD-Fransa ittifakı belirgin olarak ön plana çıkacaktır. Ayrıca Ankara'nın hem Minbic hem de Fırat'ın batısına yönelik yapacağı olası bir operasyonun engellenmesinin öncelikli yolu ABD-Fransa ittifakına daha güçlü dahil olma zorunluluğunu ortaya çıkarıyor. Oluşan yeni ittifak dengesi, QSD için El Bab ve Efrîn başta olmak üzere bir kısım alanların kontrolü için yeni bir sürecin oluşmasına zemin hazırlamış gibi görünüyor. Efrîn'den çekilen QSD'nin El Bab'a girmesi sürpriz olmaz. Bu nedenle YPG merkezli QSD, ABD-İngiltere-Fransa üçlüsünün operasyonunun ortaya çıkartacağı askeri ve politik sonuçları önceden görebilir ve doğru okursa önemli bir avantaj elde edecektir.