Unutulan kent: İdlib

Bu bölgede büyük hesaplar yapılıyor. Görülüyor ki Astana kararı, İdlib’de yenilgiye uğradı. Artık herkesin gerçekliği ortaya çıktı. Türkiye; Rusya ve İran’ı aldatmak istedi. Rusya ve İran da Türkiye’yi aldatmak istedi.

İdlib’de bugün ağır bir savaş devrede. Suriyeli birçok silahlı grup burada toplandı. Cebhet El Nusra, burada kendisini çok güçlü örgütlemiş, yine rejim, Rusya ve İran işgal hazırlığında. Bir yandan da Türkiye, kente girme hazırlığı yapıyor. Son 7 yıl içinde o kadar göç yaşandı ki, dışarıdan çok insan geldi buraya. Diyebiliriz ki önceleri rejim bu kenti unutmuştu, demografya o kadar değiştirildi ki, şimdi de burada yaşayan halk birbirini tanımıyor.

Rejimin inkar siyasetinden dolayı kent o kadar ihmal edilmiş ki, İdlib’e unutulan kent adı verilmiş. Bu halk için çok acı bir tanımlama. Kentin böyle anılmasının bir nedeni bir yandan muhalif olması, bir yandan da rejime karşı direnmesi. Büyük çoğunluğu El Nusra içinde bir kısmı da muhalefet içinde yer alıyor. Halkın değişime inancı çoktu. Rejimin ya değişmesini ya da yenilmesini çok istiyorlardı. Süreç içinde muhalefetin intikam çizgisinden çıkarak başka güçlerin hizmetine girmesi, halkta kırılma yarattı. Bu yüzden de nasıl olursa olsun rejimin artık son bulmasını istemekle beraber, silahlı gruplar ve El Nusra’dan da kurtulmak istediler. Türkiye’ye inandılar, ancak Türkiye’nin de onları Baas rejimine sattığını gördüler. Şimdi bir kez daha yeni göç yollarındalar. Bu kadar ihmal edilen bir kentte bugün en şiddetli savaş yaşanıyor.

Bu bölgede büyük hesaplar yapılıyor. Görülüyor ki Astana kararı, İdlib’de yenilgiye uğradı. Artık herkesin gerçekliği ortaya çıktı. Türkiye; Rusya ve İran’ı aldatmak istedi. Rusya ve İran da Türkiye’yi aldatmak istedi. Ancak artık birbirini aldatma şartları ve koşulları kalmamıştır. Çünkü artık İdlib’in durumu gözler önündedir. Artık manevra alanları kalmamıştır. Sadece İdlib kalmış. O da var olan bütün maskeleri düşürüyor. Herkesin planlarını teşhir ediyor. Onun için de kimin elinde ne kadar plan ve oyun varsa, ortaya sermek zorunda kalıyorlar.

Cebhet El Nusra yok mu olacak yoksa buna karşı direnecek mi? Şimdiye kadar görülen o ki, Suriye rejimi ile işbirliği içine girmiş. Elindeki bölgeleri direnmeden rejime teslim ediyor. Ondandır ki, rejim çok kısa sürede ilerledi.

Türkiye rejimi, İdlib’de kanatlarını açma konusunda daha umutlu gibi duruyor. Hala Efrin’e geçme hayalinden vazgeçmiş değil. Her gün Efrin’e girme planını güncelleştirip herkesin gündemine koyuyor. Bununla herkesi tehdit edip meşgul ediyor. İlk başta El Nusra ile savaşmaya geldiklerini söylediler. Onun için herkes onlarla anlaştı. Ancak El Nusra ile savaşma yerine Efrin’in etrafını sardı.

Şimdi de tamamı ile rejimin eline geçmesinden korkuyor. Ancak en büyük korkuları, bölgede demokratik bir bölgenin oluşumudur. Her ne kadar Kürtlerin Akdeniz’e açılma planı olmasa da, herkesin kafasına Kürtlerin Akdeniz’e açılma planı varmış gibi bir algı yaratıyor. Ve buna karşı durduğunu göstermeye çalışıyor. Bu algı ile Suriye’deki varlığını meşrulaştırmak istiyor. Kalıcılaştırmak istiyor. İdlib’den sonra Türkiye’nin Suriye’de kalma gerekçesi kalmaz. Suriye kapılarını kapatabilir ve Türkiye çıkabilir. Türkiye bunu istemiyor. El Nusra, bunu kendisi için son mevzi görüyor. Rejim de, eskisi gibi tüm Suriye’yi kontrol altına almak istiyor.

Öyle görülüyor ki, İdlib’deki savaş çetin geçecek. Bu Suriye halkı için yaşayan yeni bir trajedidir. Bundan sonra Soçi ve Astana’nın ne kadar etkili olacağını bilemiyoruz. Zaten Astana, muhalif silahlı grupların elindeki bölgeleri kurtarmak amacıyla başladı. Soçi de, rejimin meşrulaştırma ve başarısı için yapılıyor. Rusya’nın Baas rejimini desteklemesi ile rejim kendini ağırdan alıyor. Şimdiye kadar on binlerce sivil halktan insanlar öldürüldü. İdlib’in bombalanması çok sayıda çocuğun ve sivilin ölmesine neden olabilir.

Toplum vicdanında büyük yaralar açılıyor. Bu yaraları saracak ve tedavi edecek olan kimdir? Arka arkaya savaş hamleleri gelişti. Her bir hamle başka bir grup ismi altında yapıldı.

İran’ın yeni durumuna ilişkin de değişiklikler oldu. İran yine de Suriye’de elde ettiği mevzileri elinden bırakmak istemeyecektir. Ancak eskisi gibi ne kadar garanti olacağı belli değil. Ama rejim ne kadar toparlanır o da garanti değildir. Soçi toplantısında rejim başardı denilebilir. Ancak rejimin başarı ölçüsü nedir? Ne ile ölçülür? Eğer bir başarı kanla, viranla, nefret, korku öç alma ile elde ediliyorsa o ne kadar ve nasıl bir başarıdır? Asla ve asla o başarı sayılmaz. Tersine o büyük bir yenilgidir.

*Demokratik Suriye Meclisi Eşbaşkanı

Kaynak: Özgürlükçü Demokrasi