Referandum belirsizliklerle dolu

Meclis çalışmadığı, başkanının Hewlêr’e sokulmadığı bir ortamda referandum ne kadar gerçekçi olduğunu soran Cemil Bayık, önünün ve sonunun bilinmediği bir gündemin ortaya atılmasının doğru olmadığını söyledi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Kürtlerin temel gündemlerini bir tek siyasal grup ya da parti belirlememesi gerektiğini söyledi. Bayık, “Temel gündem ulusal birlik ve ulusal konferanstır. Bütün halkların, toplumun, siyasal partilerin gündemi buyken bu gündem atlanarak referandum gündemi ortaya atılmıştır. Halbuki referandumu da anlamlı ve değerli kılacak bir çalışma varsa o da yine ulusal birlik ve ulusal kongredir. Bunlar yapılmadan, bir ulusal kongre içinde bu tür konular konuşulmadan referandumun gündeme getirilmesi gerçekten de Kürt’ün dikkatini temel gündemlerden koparmak anlamına gelmektedir. Mevcut koşullarda Kürtler böyle referandumlarla kazanım elde edemezler” dedi.

Cemil Bayık, Türk devletinin Başurê Kurdîstan'da da kesinlikle Kürtlerin güçlenmesini isteyecek, Kürtlerin özgür ve demokratik yaşamını güçlendirecek hiçbir gelişmeye destek vermesinin mümkün olmadığını da kaydetti.

Cemil Bayık, Yeni Özgür Politika gazetesinin sorularını yanıtladı:

KDP’nin referandum çıkışı bir propaganda mı, Bağdat’a karşı bir blöf mü? Nedir referandumun esas amacı?

Kuşkusuz dünyada çeşitli siyasal, ulusal, kültürel sorunlarda, hatta daha başka sorunlarda halklar, topluluklar, farklı gruplar kendi çıkarları için, ya da kendi sorunlarının çözümü için referandum yapılmasını isterler. Referandum, halkların, toplulukların kullandığı demokratik yöntem ve araçlardan biridir. Bu yönüyle Kürtler de herhangi bir topluluk gibi var olan sorunları için referandum yapılmasını isteyebilirler. Bunu bir demokratik hak olarak ortaya koyabilirler. Genel olarak böyle bir şey söylemekle birlikte, bir de tarihi ve güncel gerçekler vardır, fırsatlar vardır, zaman ya da zamansızlık vardır. Bu açıdan hak olan, halkların ve toplulukların kullandığı referandum bir yerde dile getirildiği zaman bu mutlaka doğrudur, zamanında gündeme konulmuştur denilemez. Özellikle Kürt sorunu gibi ağır bir sorun söz konusu olduğunda, yine Ortadoğu'da Üçüncü Dünya Savaşı’nın sürdüğü, birçok grubun çıkar savaşına girdiği, bu yönüyle siyasal dengelerin bütün halkları, bütün toplulukları ilgilendirdiği bir dönemde bütün bu gerçeklerden kopuk, bu gerçekleri dikkate almadan ve doğru bir zaman tespit etmeden yapılacak bir referandum bazen bir bir sorunun çözümü için gündeme getirilirken sorunları daha da ağırlaştırıp daha da olumsuz sonuçlar ortaya çıkarabilir. Bu açıdan Kürtler de referandum yapabilir, haktır denilerek bunun zamanının, yönteminin ve dayandığı ilişkilerin, temelinin doğru olduğu söylenemez. Dolayısıyla irdelenmesi, tartışılması gereken bir konudur.

KÜRTLERİN GÜNDEMİNİ BİR PARTİ BELİRLEMEMELİ

Ne var ki KDP bütün Kürtleri ilgilendiren bir konuda hiçbir Kürt gücüne danışmadan, Ortadoğu'daki durumları değerlendirmeden tek başına Kürtlerin gündemini belirleme gibi bir adım atmıştır. En başta yöntem olarak doğru yapılmamıştır. Şunu belirtmeliyiz; Kürtlerin temel gündemlerini bir tek siyasal grup ya da parti belirlememelidir. Kendinde öyle bir hak görmemelidir. Öte yandan gerçekten de ne getirir, ne götürür böyle bir referandumun siyasal olarak başarılı olması için ne ortaya konur, ne yapılmalıdır konuları tartışılmamıştır. Sorun referandum değildir ki! Referanduma gidilir, Kürtler de evet derler. Ama bu sadece referanduma gidip Kürtlerin evet demesiyle sonuçlanacak bir olay değildir ki! Siyasal durum buna ne kadar el veriyor, bu referandumun sonuçları hangi siyasal dengeleri etkiliyor, hangi güç dengeleri içinde var olacak, bundan hangi güçler yararlanacak; Kürtler büyük bir savaşın olduğu Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında bu adımla ne kadar kendini güçlendirecek ya da ne kadar yeni sorunlar ortaya çıkaracak bunların irdelenmesi gerekiyor. Ama bunlar yapılmamıştır. Bir yönüyle araba atın önüne koşulmuştur. Bir adım atılacaksa, belli Kürt siyasi grupları var olduğu düşünülen sorunları çözmek isteyecekse, o zaman önceden atılması gereken adımlar vardır. Bu adımlar atılmadan paldır küldür çok ciddi sonuçları olacak bir referandumun önerilmesi yüzeysel bir yaklaşımdır; çok sorumlu bir yaklaşım değildir.

Bu açıdan bir parti tek başına Kürtlerin gündemini belirlememeli, bu konuda dikkat etmeli. Öte yandan temel bir gündem var. Temel gündem ulusal birlik ve ulusal konferanstır. Bu gündem önemliyken, bütün halkların, toplumun, siyasal partilerin gündemi buyken bu gündem atlanarak referandum gündemi ortaya atılmıştır. Halbuki referandumu da anlamlı ve değerli kılacak bir çalışma varsa o da yine ulusal birlik ve ulusal kongredir. Bunlar yapılmadan, bir ulusal kongre içinde bu tür konular konuşulmadan referandumun gündeme getirilmesi gerçekten de Kürt’ün dikkatini temel gündemlerden koparmak anlamına gelmektedir. Mevcut koşullarda Kürtler böyle referandumlarla kazanım elde edemezler. Hazırlıksız ve birçok sorunun ortada olduğu ortamda böyle referandumlar daha ağır sonuçlar doğurabilir. Kürtlerin esas olarak birliklerini oluşturması ve kendi sorunlarını çözmesi gerekiyor. İç sorunlarını çözmüyor, ulusal birlik yaratmıyor, ama böyle bir temel gündem ortaya atılıyor!

Referandum gibi önemli bir gündem, ciddi sonuçları olacak bir adım iç sorunlara alet edilemez. İç sorunlardan dolayı gündeme getirilemez. KDP esas olarak da iç sorunlarından kurtulmak, iç sorunlarda yaşadığı sıkışıklıktan kurtulmak için böyle bir referandumu gündeme getirmiştir. KDP'nin Irak merkezi hükümetiyle yaşadığı sorunlardan dolayı Bağdat’ı baskı altında tutmak ve bazı tavizler koparmak için böyle şeyler yaptığı söylenebilir. Ama bu tür konular blöf ve şantaj konusu olamaz. Bu tür temel konular blöf ve şantaj konusu yapıldığı zaman çok tehlikeli sonuçlar ortaya çıkar. Öyle ki, ileride sağlıklı bir referandum yapılmasını ya da sorunların demokratik yollardan çözülmesini engeller. Referandum bir çatışma etkeni değil, olamaz. Referandum bir demokratik yöntemdir, sorunları çözme yöntemidir. Referandumun sorunları derinleştiren, hatta çatışmalara yol açan sonuçlar yaratmaması gerekir. Hele Kürt sorunu söz konusu olduğunda bunu iç sorunlara alet etmek, iç sorunlardan kurtulmak, iç sorunlardaki sıkışmayı gidermek için böyle bir yola başvurmak gerçekten de doğru değildir.

Kürtler arası birlik olsaydı, Başur’da partiler arası sorun olmasaydı, ekonomik ve diğer sorunlar ağır bir biçimde bulunmasaydı, temel gündem ulusal birlik olmasaydı, sadece bir parçayı ilgilendiren konu olsaydı gündeme getirilmesi bir dereceye kadar anlaşılabilirdi. Ancak şu anda gündeme getirilmesi, bütün parçaları ilgilendirdiği gibi, Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında yapılacağı için birçok dengeyi ve ilişkiyi dolaylı ya da dolaysız etkileyecektir. Bütün parçaların kaderini ilgilendiren bir Üçüncü Dünya Savaşı vardır. Bu Üçüncü Dünya Savaşı’nda bütün parçaların durumu birbirini ilgilendirmektedir. Süren Üçüncü Dünya Savaşında hiçbir sorun diğer sorundan bağımsız değildir, bağımsız ele alınamaz. Bugün Ortadoğu'daki bütün sorunlar birbirine bağlı ve bütünlüklü hale gelmiştir. Böyle bir durumda, ortamda bütün bu gelişmelerden ayrı, Kürdistan'daki diğer parçalardaki sorunlardan ve gündemden ayrı, sadece Başur’da yaşanan iç sorunları gidermek ve pozisyonunu güçlendirmek için böyle bir referandumu dayatmak ne kadar doğrudur?

 

BAŞUR’DA PARTİLER ARASINDA BİRLİK YOK

Başur’da gerçekten önemli siyasal sorunlar vardır. Düşünebiliyor musunuz, meclis çalışmıyor, siyasal partiler arasında birlik yok! Kavga var! Kürt toplumu bundan yorulmuş. Ekonomik sorunlar var. Bunlar Kürt toplumunun sorunlarını ağırlaştırıyor. Böyle bir ortamda en başta da bu sorunların çözülmesi gerekiyor. Bırakalım dört parçada ulusal birliğin sağlanmasını, -çünkü bir parçadaki kazanım için de çok gerekli bir etkendir- Başurê Kurdîstan'da bile birlik yok. KDP, ulusal sorundan, ulus devlet kurmaktan, bağımsızlıktan söz ediyor. Bunlar aslında 20. yüzyılın kavramları ve yaklaşımlarıdır. 20. yüzyılda kapitalizm uluslar için devlet öngörüyordu. Egemen sınıflar ulus devlet sınırlarını çizerek, toplumlar ve halklar üzerinde sömürü tekelini sağlıyorlardı. Ulus devlet, ulusal burjuvazinin egemenlik kurma ve sömürü tekelini sağlama yöntemiydi. Bu nedenle 20. yüzyılda ulus devlet kurma eğilimi çok fazlaydı. Bu eğilim ulusal kurtuluş hareketlerine de yansımıştır. Hatta sosyalizme bile yansımıştır. Sosyalizmin iktidar ve devlete bulaşmaması gerekirken, sosyalizm etkili ulusal kurtuluş savaşlarda ille de bizim devletimiz olsun yaklaşımı hakim olmuştur. Demokrasi ve özgürlükten önce devlet hedefine yönelmişlerdir. Bunların yanlış olduğu bugün çok iyi anlaşılmıştır. Önder Apo ulusların kendi kaderini tayin hakkının sadece devlet kurmak olmadığını, bunun yanlış olduğunu çok kapsamlıca irdelemiştir. Devletlerin halklara özgürlük ve demokrasi getirmediğini çok kapsamlı değerlendirmiştir. Eğer özgürlük ve demokrasi isteniyorsa devlet ve iktidardan uzak durulması, devlet ve iktidar karşıtı bir özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelesi verilmesi gerektiğinin altını özellikle çizmiştir.

KDP 20. yüzyılın ulusların kendi kaderini tayin hakkı kavramıyla ve anlayışıyla hareket etse bile yapılması gereken böyle değildir. Dünyada 20. yüzyılda ulusal kurtuluş hareketleri nasıl yapılıyordu? İlk önce iç sorunlar çözülüyordu, ulusal birlik sağlanıyordu, ulusal cepheler oluşturuluyordu. Ulusal birliğin ve ulusal cephelerin somut hali olarak ulusal meclisler kuruluyordu; ulusal kongreler oluşturuluyordu ve buna dayanarak da ulusal kurtuluş mücadelesi veriliyordu. Şimdi Başur’da bırakalım ulusal birlik ve ulusal cephe kurulmasını, siyasal partiler birbirleriyle kavga ediyorlar. Aralarında yıpratıcı bir rekabet var. Dar parti çıkarlarının getirdiği rekabet ve mücadele var. KDP'nin diğer siyasal partileri baskı altına alması ve hegemonyasını kurma eğilimi var. Öte yandan bütün ulusal kurtuluş araçlarında en önemli araç olan ulusal meclis, ulusal kongre konusu Başurê Kurdîstan’da iflas ettirilmiş. Meclis çalışmıyor, Meclis başkanı Hewlêre sokulmuyor. Böyle olan bir ortamda referandum ne kadar gerçekçidir? Sadece bir parça için düşünülse bile gerekli olan ulusal birlik sağlanmıyor, meclis çalıştırılmıyorsa bu nasıl bir ulusal çalışmadır, ulusal çıkar çalışmasıdır? Halk bunları soruyor, biz bunları soruyoruz.

REFERANDUM NE KADAR GERÇEKÇİ?

Sorun referandumun hak olup olmaması değil ki! Bu yol ve yöntem olarak doğru mudur, zamanlaması doğru mudur? Kürdistan'daki mücadelenin bütünlüğü açısından ne ifade ediyor? Ortadoğu'da süren Üçüncü Dünya Savaşında dengeler ve ittifaklar içinde bu referandum nasıl bir etkide bulunacak? Kürtler için olumlu mu, olumsuz mu rol oynayacak? Yoksa bu ittifaklar içinde, dengeler içinde Kürt’ün konumunu zayıflatacak, ya da bazı güçlerin çıkarına hizmet edecek bir sonuç mu yaratacaktır? Bunların hepsinin değerlendirilmesi ve tartışılması gerekiyor. Bu yönüyle biz böyle çok önemli bir sorunun iç sorunların aracı haline getirilmesi, iç sorunların halledilmesi aracı haline getirilmesini yanlış buluyoruz. Başur’da iç siyasal mücadeleden kazançlı çıkmak, kendi konumlarını güçlendirmek için böyle bir aracı kullanmanın ileride olumsuz sonuçlar doğuracağını düşünüyoruz.

Kürtler referandumda evet demek isterler, evet derler. 20. yüzyılda baskı altına alınmış, ulus devletler tarafından soykırımla karşı karşıya kalmış Kürtler hep bir ulus devlet özlemi taşımışlardır. Bu yönüyle halkın bu özlemine dayanarak, bu özlemini görerek, bu özlemi istismar ederek referandumu gündeme getireyim, halk da destekler, böylelikle gündem bu olur, ben de iç sorunlarımdan kurtulurum, hatta bana sıkıntı çıkaran, benimle sorun yaşayan siyasal güçleri bu referandum gündemiyle bastırırım, sustururum, onların yaptığı muhalefeti, eleştirileri etkisizleştiririm yaklaşımıyla böyle bir referandumun gündeme getirilmesi gerçekten de ne kadar doğrudur? Bunu bütün Kürt kamuoyunun ve siyasal güçlerin sorgulaması gerekiyor. Öyle ki, KDP'ye en fazla destek veren, ilişki içinde olan, 36. paraleli Başur için başka güçlerin ihlal edemeyeceği sınır haline getiren, KDP'nin Başurê Kurdîstan'da etkin olmasını sağlayan ABD bile zamansız bulmuştur. Demek ki siyasal adımların, böyle önemli adımların doğru zamanda atılması gerekiyor. ABD bile kendisi açısından zamansız bulmuştur. Birçok Avrupa ülkesi de zamanlamasına, bu referandumun gündeme getirilmesine kuşkuyla yaklaşmıştır. Bunlar KDP'nin ittifakları, müttefikleri ve en büyük destekçileri olan ülkelerdir. Hala KDP'nin en büyük destekçileri, ittifakları ve müttefikleri olan bu güçlerin böyle yaklaşmaları bile zamanlaması ve yaratacağı sonuçların tartışmalı olduğunu ortaya koymaktadır. Başkaları bunu tartışıyorsa, üzerinde duruyorsa, değerlendiriyorsa Kürtlerin haydi haydi değerlendirmesi, tartışması ve üzerinde durması gerekiyor. Referandum adımı atılacaksa önceden tartışmaların yapılması gerekiyordu. Belirttiğimiz gibi iç sorunlara alet edilmeden, iç sorunları çözerek, meclisi güçlendirerek böyle adımlar atılması gerekiyordu. Bunlar yapılmadan toplumun önüne referandumun atılması, önünün ve sonunun ne olacağı bilinmeyen bir gündemin ortaya atılması doğru değildir.

Şunu bir daha vurguluyoruz; önemli gündemleri herhangi bir siyasi güç, Kürt siyasi gücü tek başına ortaya atmamalıdır. Çok önemli gündemler, bütün parçaları, bütün Kürtleri ilgilendirecek gündemler bütün siyasi partilerle ya da bütün parçalardaki hareketlerle, partilerle ilişki içinde atılmalıdır. Böyle yapılırsa siyasal, sosyal ve kültürel adımlar Kürtler açısından olumlu sonuçlar verebilir. Yoksa özellikle Üçüncü Dünya Savaşı’nın sürdüğü koşullarda birçok gücün birbiriyle ilişki ve ittifak içinde olduğu koşullarda gündeme getirilen referandum gibi, sadece Kürtleri değil, bütün bölgeyi ilgilendiren bir durumda niyetler ne olursa olsun olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bütün Kürtler zarar görebilir. Bu açıdan biz bu referandum konusunun bir parti ortaya attı diye hemen peşine takılmak durumunda değiliz. Bunun ne getirip ne götüreceği konusunun tartışılması lazım. Ya da hangi koşullarda referandum yapılması gerektiğinin ortaya konulması lazım. Bu yönüyle Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında sağduyulu, dikkatli ve doğru politikalar yürütülmesi lazım. Biz referandum konusu çerçevesinde Kürtlerin duruşunun, tutumunun, siyasal yaklaşımının ne olması gerektiğini mevcut Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında bu çerçevede olması gerektiğini belirtiyoruz.

Türkiye'nin referanduma yönelik değerlendirmelerini nasıl yorumluyorsunuz?

Türkiye'nin referanduma yönelik değerlendirmelerini irdelemeden önce Türkiye'nin Kürtlere, Kürt sorununa yaklaşımını iyi bilmemiz gerekiyor. Şu açıktır, Türkiye'nin Kürtlerin hiçbir olumlu kazanımına sıcak bakması söz konusu olamaz. Türk devletinin ve bugünkü AKP iktidarının tek amacı, Kürtlerin Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında güçlenmesini ve kazanım elde etmesini engellemektir. Hiçbir yerde Kürtlerin güçlenmesini, birlik olmasını, birlik olarak Üçüncü Dünya Savaşı’ndan güçlü çıkmasını, bu Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında yeni dengelerin kurulacağı dönemde dengeler içinde etkili yer alıp statüler kazanmasını istemez. Türk devletinin ve bugünkü AKP iktidarının işi gücü, tek hedefi Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında Kürtlerin güçlenmesini engellemek ve Kürtlerin bu Üçüncü Dünya Savaşı’nın sonucunda statü kazanmalarının önüne geçmektir. Tek derdi, tek hedefi böyle olan bir devlet, bir hükümet sadece Bakurê Kurdîstan'da değil, tüm parçalarda Kürtlerin olumlu adımlar atmasını ve kazanım elde etmesini ister mi? Kesinlikle istemez. Türkiye'nin Kürtlerin hak elde etmelerini isteyeceğini, böyle bir durum olduğunda destekleyeceğini düşünmek, kendini kandırmaktır. Bu açıdan Türkiye'nin referandumda ne deyip demediğine bakmadan önce Türkiye'nin Kürt politikalarını bilmek lazım. Bu koşullarda Kürtlerin birliğine, kazanımına, mücadelesine nasıl yaklaşıyor, bunu bilmek lazım.

Türk devletinin özel savaş gereği söylediği hiçbir sözün anlamı yoktur. Türk devletinin Kürtlerle ilgili söyleyeceği bütün söylemler kesinlikle Kürt’ün aleyhinedir, Kürtlere karşı söylenmiş özel savaş gereği sözlerdir. Türk devleti Başurê Kurdîstan’la ilişkileri sürdürüyorsa, zaman zaman olumlu şeyler söylüyorsa bunların hiçbirinin amacı Kürt’ün iyiliği ve hayrı için değildir. Türk devletinin şu andaki en temel politikalarından biri, PKK'nin tasfiye edilmesidir. Bakurê Kurdîstan'daki özgürlük mücadelesinin tasfiye edilmesidir. Bunun için de Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı olacak ve karşısına çıkarılacak herkesi kullanmaya çalışmaktadır. Bu açıdan PKK ve Apo karşıtı bir güç varsa onu Önder Apo ve PKK'nin karşısına çıkarmak Türk devletinin temel stratejisi, temel politikası, temel taktiği, temel söylemi, temel amacı ve temel duygusudur. Bu gerçekliğin herkes tarafından bilinmesi gerekiyor. Türk devletinin bütün söylemlerini yönlendiren Kürt karşıtlığı ve Kürt düşmanlığıdır. Ortadoğu politikasını da bu belirliyor, ABD ile ilişkilerini de bu belirliyor, Avrupa ile ilişkilerini de bu belirliyor, Rusya ile ilişkilerini de bu belirliyor, iç politikadaki durumu da bu belirliyor. Yani Kürt sorunuyla ilgili olmayan konularda bile Türk devleti ilişkinin Kürtleri güçlendirip güçlendirmeyeceği, Kürtlerin zararına olup olmayacağı çerçevesinde yaklaşıyor. Katar’la ilişkisi de böyledir, Avrupa ile ilişkisi de böyledir. Avrupa’yla kavgası da böyledir, herhangi bir güçle kavgası da böyledir. Bu açıdan Türk devletinin Başurê Kurdîstan'da da kesinlikle Kürtlerin güçlenmesini isteyecek, Kürtlerin özgür ve demokratik yaşamını güçlendirecek hiçbir gelişmeye destek vermesi mümkün değildir.

Rojava’daki tutumundan Türkiye'nin Kürtlere yaklaşımı belli değil midir? Rojava’da Kürt’ün kazanımlarını ezmek için her yol ve yöntemi denemiyor mu? Rojava konusunda iki üç yıl önce ne söylediler? Kuzey Irak'ta yaptığımız hatayı orada yapmayacağız dediler. Bunun anlamı şudur; orada hata yaptık, Kürtler kazanımlar elde ettiler; oradaki durum, Türkiye açısından olumsuz oldu, bu açıdan Rojava’da buna izin vermeyeceğiz dediler. Bunu derken sadece PYD’yi kastetmediler; şu partiyi, bu partiyi kastetmediler. Kürtlerin kazanım elde etmesini kastettiler. Bu kazanımı elde eden PYD olmazdı da başka bir parti olurdu. PYD orada muhalif grup olurdu, başka bir parti ya da siyasi grup en önde olurdu; bu durumda da Türkiye'nin tutumu hiçbir biçimde değişmezdi. Oradaki Kürtlerin elde ettiği kazanımları boğmak için her türlü yol ve yöntemi denerdi. Rojava’daki tutumu, Başur’daki tutumu, Türk devleti ve AKP'nin genel olarak tutumunu açıkça ortaya koymaktadır. Bunları görmeden AKP Kürtler için iyi şeyler yapabilir gibi sözler söylemek, gerçeklere gözleri kapamak, AKP uşaklığı ve işbirlikçiliği yapmaktır. Bakurê Kurdîstan'da hala bazı Kürtler AKP'nin KDP ile kurduğu taktik ilişkiler, AKP'nin KDP ile PKK karşıtlığı üzerine kurduğu ilişkilere dayanarak AKP'ye olumlu yaklaşıyorlar, AKP’den bir şeyler beklemeye çalışıyorlar. Bu, Kürt karşıtlığıdır, gaflettir, ihanettir. Bunun altını özellikle çizmek istiyoruz.

TÜRKİYE EL ALTINDAN REFERANDUMU KIŞKIRTIYOR

Türkiye referanduma nasıl bakabilir ki! Türkiye'de şu anda bir Kürt düşmanlığı olduğu için, Kürt Özgürlük Hareketi'ne yönelik büyük bir savaş verildiği için bu ortamda referanduma karşıyız diyor. Referandum yanlıştır, doğru değildir diyor. Şu andaki resmi görüş böyledir. Kürtlere karşı savaş veriyor. Kürtlerin en ufacık hak kazanmasını istemediği bir dönemde ben referanduma olumlu yaklaşıyorum demez. Demesi de beklenmemelidir. Ama şunu söyleyebiliriz; el altından böyle bir referandumu kışkırtan Türk devletidir. Bununla Rojava’da olduğu gibi Arap-Kürt savaşı çıkarmak istiyor. Rojava’da bunu çok yapmak istedi, ama başaramadı. Rojava’da, Suriye'de başaramadığını şimdi Irak’ta yapmak istiyor. Irak'ta Kürt-Arap savaşını çıkartmak istiyor. Bu Kürt-Arap savaşını da mezhepçi renge boyamak istiyor. Böylelikle kendine göre bir taşla iki kuş vurmak istiyor. Bu savaşla hem Kürtleri, hem de Irak'ı zayıflatacağını düşünüyor. Türk devleti bu amaçla el altından referanduma göz yumuyor. Bir dönem için, taktik bir araç olarak kullanmak için göz yumuyor. Çünkü bu referandumla Kürtlerle Arapları karşı karşıya getirebileceğini düşünüyor. Öte yandan bu referandum olursa, referandumdan sonra, bak bağımsızlık diyorsunuz, devlet diyorsunuz, o zaman benimle bir olacaksınız, PKK'yi tasfiye edeceksiniz, PKK'ye savaş açacaksınız; PKK'nin, gerillanın bulunduğu alanlarda olmasına karşı çıkacaksınız dayatmasında bulunacaktır. Bunu dayatmak ve bu çerçevede KDP ile Kürt Özgürlük Hareketi'ni karşı karşıya getirmek ve bunun arkasından da KDP ile birlikte Kürt Özgürlük Hareketi'ne saldırı yapmak için el altından kısa vadeli olarak, taktiksel olarak da böyle bir referanduma göz kırpmaktadır.

Türk devletinin politikası böyle ikiyüzlüdür. Esas olarak Kürtlerin herhangi bir yerde hak kazanmasını istemez. Kürtler açısından ne getirir, ne götürür bilinmez, ama böyle bir devletçiğin kurulmasını da istemez. Ancak ve ancak böyle bir referandum ya da böyle bir devletçik adımı Türkiye sınırları içindeki Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiye ediyorsa, PKK'yi tasfiye edecekse, diğer parçalardaki Kürt Özgürlük Hareketi'nin tasfiye edilmesinde rol oynayacaksa, o zaman böyle bir referandumu ve belirli bir dönem taktiksel olarak böyle bir devletçiğin oluşmasını kullanır. Türkiye'nin KDP ile ilişkilerinin tümü, birinci derecede Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etmeye yöneliktir. İkinci derecede de Kürt-Arap savaşını başlatıp bu savaşı Rojava’ya da sıçratmak, böylelikle Rojava’da da Irak'ta da Kürtleri zayıf düşürmektir. Kürtleri zayıf düşürmek için taktik olarak bu referanduma itiraz etmiyor; kamuoyuna açık olmayan görüşmelerde açık söylemese de göz kırpıyor.

TEK ÇABASI KÜRTLERİN ZAYIF KALMASI

Türk devletinin politikalarını böyle değerlendirmek gerekiyor. Yoksa ne devlet yetkililerinin zaman zaman doğru bulmuyoruz demesini ciddiye almak lazım, ne de el altından söylediklerini ciddiye almak lazım. Türk devletinin politikalarının ne olduğunu bilmek lazım. Referandum olacakmış, olmayacakmış, hiçbirisi Türk devleti için önemli değildir. Türk devletinin düşündüğü şudur; ben nasıl bu durumu kullanarak Kürt Özgürlük Hareketi'ni zayıflatabilirim, PKK'yi zayıflatabilirim! Türkiye'nin referanduma da, bölgedeki bütün her şeye de yaklaşımı bu çerçevededir. Kesinlikle bütün ilişkilerini Kürt Özgürlük Hareketi'nin zayıflatılması, PKK'nin tasfiye edilmesi, Rojava Devriminin boğulması üzerine kurmuştur. Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında eski dengelerin yıkıldığı, yeni dengelerin kurulduğu dönemde Kürtlerin bir bütün olarak güçlü çıkmasını engellemek çalışması yürütmektedir. Tek çabası, Kürtlerin 20. yüzyılda olduğu gibi zayıf konumda kalmasıdır. 20. yüzyılda olduğu gibi soykırım cenderesine sokulmuş bir halk haline getirilmesidir. Türk devletinin de AKP hükümetinin de tek amacı, Kürtlerin tarihten silinmesini ve soykırıma uğratılmasını sağlayacak yeni Ortadoğu dengeleri, yeni Ortadoğu statükolarının oluşmasıdır. Türk devletinin Kürtlere bakışının esası budur.

Türk devletinin, AKP iktidarının sadece Kürt sorununa değil, Kürt sorunuyla bağlantılı bağlantısız bütün sorunlara yaklaşımı kesinlikle Kürtleri soykırıma uğratmayla ilgilidir; Kürtlerin uyanışını ezmeyle ilgilidir. Bakurê Kurdîstan ve Rojava başta olmak üzere Kürtlerin bütün parçalarda hak kazanmasını elde etmenin önüne geçmekle ilgilidir. Tabii bu çerçevede de Kürtlerin güçlenip Ortadoğu'da gelişmesinin, Ortadoğu'da etkili halk haline gelmesinin önüne geçmekle ilgilidir. Bu açıdan Türkiye'nin referanduma yönelik değerlendirmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz denildiğinde, bu soruya verilmesi gereken cevap, Türk devleti genel olarak Kürtlerin kazanımlarına nasıl yaklaşıyor, bu çerçevede olmalıdır. Yani Türkiye'nin ve AKP iktidarının Kürtlere yönelik politikasını değerlendirmek gerekiyor. Kürtlere yönelik politikası değerlendirildiğinde, referanduma yönelik söylemlerinin, politikalarının, ya da bu referanduma nasıl yaklaştıkları konusu da açık ve net ortaya çıkar.

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA