'Eşime verilmiş bir sözüm var...'

"Türk uçakları eşimi vurduğunda hastaneye gittim. Bedeni yanmıştı. Elimi göğüs kafesine koydum çok sıcaktı, o günden beri yüreğim ateş yeri gibi ve hiç üşümüyorum... Eşime orada bir söz verdim. Çocuklarımı büyütecem ve babalarının intikamını alacaklar..''

Günlerdir Şehba bölgesinde Türk işgalciliğinden dolayı evlerini, yerlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kalan Efrînlilerin yaşadıklarına tanıklık ediyoruz. Şehba bölgesinden o nahiyeden bu nahiyeye, öte köyden beri köye hareket halindeyiz.

Ernest Hemingway, "Savaş cephesine ne kadar yakınsanız o kadar güzel insan tanırsınız" diyordu. Gerçekten de öyle. Son 4-5 yıldır buna fazlasıyla tanıklık ettik desem abartılı bir söylem olmaz.

Bir de savaşın yarattığı yıkım ve ölümler var ki, bunu tanımaya, görmeye ve yaşamaya insanın hafsalası almaya yetmez. Ama her defasında kendi kendine "o güzel insanlara saygı gereği" buna katlanmalıyım diyorsun ve ikna ediyorsun kendini...

Üç gün önce gecenin bir saati Şehba'nın Til Rifat kasabasından Kefernayê kasabasına doğru gazeteci arkadaşımız Nûrî Ednan ile birlikte yola çıkmıştık. Daha kasabadan çıkmadan eski ve yıkıntı haldeki bir benzinlikte iki kadın ve soğuktan ona ilişmiş birkaç çocukla karşılaştık.

Hemen durup yanlarına gittiğimizde çocukların üşüdüğü ve aç oldukları, kadınların ise korktuğu her hallerinden belliydi. Ki kadınlardan biri zar zor konuşabiliyordu.

Kısa bir iki sorudan sonra diğerine göre daha konuşkan olan Doha Îbîş isimli kadın başlıyor anlatmaya: "Raco'dan Efrîn'e göç ettik. Oradan da Til Rifat'a ama şimdi buraya da saldırı tehditleri var. Benim çocuklarımı kurtarmam gerekir, Çünkü verilmiş bir sözüm var..."

"Verilmiş bir sözüm var..." sözlerini daha sonra sormak üzere aklımın bir yerine not ediyor ve ona nereye gitmek istediklerini soruyoruz. Doha, nereye gideceğini bilmediğini ve gidecek bir yerleri de olmadığını söylüyor.

Yanlarındaki birkaç parça eşyalarıyla birlikte arabaya bindiriyoruz. Her iki aileyi kampa götürmek üzere yola çıkıyoruz. Doha hikayelerini yolda anlatıyor.

Doha dört çocuğunun olduğunun ve Türk devletinin Şubat ayındaki hava saldırısında asayiş üyesi olan eşinin şehit düştüğünü, diğer kadının da eşinin görümcesi olduğunu ve onun eşinin de hastalanıp yaşamını yitirdiğini belirtiyor.

Zaman zaman silah seslerinin geldiği yolda sesleri iyi duyabilmek için minibüsümüzün camını açık bırakmıştık ve cam kenarında olan Doha'ya "Üşürsen camı kapatabilirsin" dediğimizde aldığımız yanıt belki Türk devletinin on milyonlarca Kürd'ün yüreğinden geçenlere tercümanlık ediyordu.

Doha, "Türk savaş uçakları eşimi vurduğunda hastaneye gittim. Yanmıştı, hepsi sadece kemikler kalmıştı. Elimi göğüs kafesine koydum çok sıcaktı, eskiden çok üşümeme rağmen o günden beri yüreğim ateş yeri gibi ve hiç üşümüyorum..." dedi.

Bu sözler karşısında donup kaldık ve o an "Türk devletinin Kürd'ün yüreğine kaç ateş düşürdüğünü ve bu ateşin asla ve asla sönmeyeceğine" bir kez daha ikna olduk.

Doha'nın bu sözlerinden sonra uzun sürebilecek bir sessizlik oldu ve sessizliği yine Doha bozdu: "Eşimin şehadetinden sonra arkadaşların yanına gittim ve bana savaşmam için silah vermelerini istedim. Ama kabul etmediler..."

Kampa varıyoruz ve Doha, görümcesi ve 8 çocuğu bir çadıra yerleştiriyoruz ancak bomboş çadır ve onların da tek bir battaniyeleri bile yok. Heyva Sor A Kurd'a gittiğimizde kampa o gün çok fazla aile geldiğini ve tüm battaniyeleri dağıttıklarını sadece kendilerine ait iki battaniyeyi veriyorlar. Gerçekten de battaniye yok.

Nûri hemen yakın köyde bazı akrabalarının olduğunu ve onlardan birkaç parça bir şeyler olabileceğini söylüyor ve gidip oradan birkaç parça bir şeyler getirip aileye veriyoruz.

Dün yolumuz kampa düştü ve Doha ile çocuklarını ziyaret ediyoruz. Biraz toparlanmışlardı. Doha, kamp yönetiminin isimlerini yazdığını ve kendilerine yardım ettiklerini belirtiyor ve ekliyor: "Geçen gün Rusya'nın yetkilileri gelmiş yardım dağıtacaklarını söylüyorlardı. Ama onları görürsem iki parmağımı onların gözlerine sokacağım. Onlar yüzünden bunlar başımıza geldi. Uçaklar eşimi onların verdiği izinle katletti, şimdi de günah mı çıkarıyorlar..."

Eşinin daha söylediği bir stranın kaydını dinleyen ve gözleri dolan Doha'ya geçtiğimiz gün arabayla gelirken "Verilmiş bir sözüm var" sözünü hatırlatıyor ve o sözün ne olduğunu soruyorum.

Doha, "Ben eşimin cenazesinin üzerine gittiğimde o gün ona bir söz verdim. Bu çocukları onurlu bir şekilde ve onlara babalarını anlatarak büyüteceğime dair söz verdim. Onlar büyüyecek ve babalarının intikamını alacak."

Bir kez daha gördük ki tüm hücrelerine kadar Kürt düşmanlığıyla donatılmış Türk devletinde "Kürdün yüreğini yangın yerine çevirme karşı konulmaz isteği" olduğu müddetçe Kürd'ün yüreğinde de intikam ateşi hep yanacak.