Efrîn’de neler oldu, gazeteciler anlatıyor-3

Gazeteci Ersin Çaksu, Efrîn direnişinin ilk haftasında sergilenen direniş karşısında Rusya’nın birebir devreye girerek, Türk devletinin operasyon odasına anlık istihbarat desteği sağladığını söyledi.

Efrîn direnişi üzerine gazetecilerle yaptığımız söyleşinin üçüncü ve son bölümünde, hala Şehba bölgesinde gelişmeleri takip eden Fırat Haber Ajansı (ANF) muhabiri Ersin Çaksu sorularımızı yanıtladı. Türk devleti ve DAİŞ-El Kaide bağlantılı çetelerin iki ayı geride bırakan saldırıları boyunca Efrîn’de gelişmeleri yerinden takip eden Çaksu, Rusya’nın, direnişin ilk bir haftasından sonra, Bilbilê, Qestel ve özellikle Cindirese hattındaki Hemam köyü civarında yaşanan büyük direnişten sonra" birebir devreye girdiğini söyledi.

Suriye Esat rejiminin artık Rusya için yüzü astarından pahalı bir yapı halini almaya başladığını ifade eden Çaksu, "Rusya parça parça Suriye’yi satıyor. 2016 yılının Ekim-Kasım ayında, Bab-Cerablus hattına karşı Halep’i boşalttılar. Efrîn’e karşı Doğu Guta pazarlıkları yapıldı. Şimdi ise Til Rıfat’a karşı Cisir El Şuxur pazarlıkları hala devam ediyor. Anlaşılan Rusya, Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın batısında bir bölge oluşturmak istiyor" dedi.

TÜRKİYE NATO VE RUSYA'NIN DESTEĞİNİ ALDI

Efrîn’de her açıdan çok eşitsiz ve adaletsiz bir savaş verildiğini belirten Çaksu, Türk devletinin hem Rusya hem de NATO’dan destek aldığına dikkat çekti: Savaşların zaten adaletsiz olduğunu vurgulayan Çaksu şunları belirtti: "Hiçbir zaman tam olarak mutlak adaletin olduğu bir savaş bulamazsın. Bu sayısal ya da teknik üstünlükte de olabilir, meşruluk gayri meşruluk üzerinden yapılacak tartışmalarda da bulamazsın. Veya her iki tarafta beş yüz kişilik bir güce sahipse ama rüzgar bir taraftan esiyorsa yine adaletsizlik vardır, her şey eşit olsa bile. Buradaki savaş çok çok daha fazla adaletsizdi. Bir tarafın elinde her türlü imkan var. Şunu düşünelim NATO’nun ikinci büyük ordusu her türlü savaş aygıtını kullanıyor, son teknoloji ürünü silahları kullanıyor ve Rusya’nın desteğini de arkasına almış. Düşünsenize iki kutuplu dünyanın desteğini arkasına almış küçük bir kasabaya karşı savaş yürütüyor. Suriye idari yapılanmasına göre, bir nahiye. Etrafına DAİŞ, El Nusra gibi selefi gruplardan on binlerce kişi toplamış. Talan kültürü var. Bunun yanı sıra İslamiyet’in fetih ve ganimet anlayışı ile motive ediyor. İtici güç olarak kullanıyor. Bu şekilde Efrin’in üzerine bir işgal harekatı başlatıldı."

İŞGAL HAREKATI ÖNCESİNDEN HAZIRLANMIŞTI

ABD-Rusya çelişkisinden yaralanan Türk devletinin saldırı için her türlü hazırlığı öncesinden yaptığını ifade eden Çaksu, "Bu işgal harekatı öncesinde iyi hazırlanmıştı. Türkiye devleti Suriye iç savşının başından beri kendince kısa vadede sonuç alabilecek iki hamle yaptı. Altını özellikle çizelim. Birisi Fırat Kalkanı’ydı diğeri ise Efrîn’e yönelik işgal saldırısıydı. Kendisine göre kısa sürede sonuç alabileceği iki hamleydi. Gelişmenin seyri sonraki sürece kalmış. Onun için Türk Cumhurbaşkanı şunu söyledi, "ABD ile anlaşırsak Minbic’e, Rusya ile anlaşırsak Efrîn’e saldıracağız." Bu şekilde Rusya ile ABD arasındaki çelişkiyi kullanmak istedi" şeklinde konuştu.

İŞGALE ULUSLARARASI GÜÇLERİN 'KÜRT POLİTİSASI' İZİN VERDİ

Efrîn'in Türk devleti tarafından işgal edilmesine uluslararası güçlerin "Kürt politikasının" kapı araladığını kaydeden Çaksu, "ABD ve Rusya cephesinden baktığımızda Rusya uzun zamandır Kürtleri sınırlandırma, özellikle Kobanê ile bu süreç başladı. Rakka zaferiyle birlikte yani DAİŞ’in kırılmasıyla birlikte Rusların Kürtleri sınırlamak gibi bir gayesi vardı. ABD ile Rusya arasında "Fırat’ın doğusu ve batısı" üzerine bir anlaşma yapılmıştı. ABD ise Fırat’ın batısında herhangi bir gücünün olmadığını savunarak, eylem sahası olmadığını söyleyerek bu işgal operasyonuna bir nevi yeşil ışık yaktı. ABD’de bu şekilde o bölgede Kürtlerin Rusya ile ilişkilerinden kurtulmak ve aynı zamanda NATO müttefiki olan Türkiye’yi memnun etmek istedi" ifadelerini kullandı.

KUZEY VE GÜNEY'DEKİ SALDIRILAR SİNYAL VERİYORDU

Kuzey Kürdistan ve ardından Kerkük’te yapılan saldırıların Rojava’da da bir hamlenin yapılacağı işaretlerini verdiğini belirten Çaksu, şunları ifade etti: "Bu nedenle Kürtlerin askeri, toplumsal, siyasal ve diplomatik alanda bazı hamleler yapmalıydı. Sayın Öcalan, daha 2013 yılında Efrîn ismini vererek uyarmıştı. "Bu şekilde durursanız, sizi boğarlar" şeklinde çok açık ve net ifade etmişti. Evet, hazırlıklar vardı. Ama dediğimiz gibi küçük bir nahiyenin üzerine havadan, karadan dört bir taraftan saldırılar oldu. Buna karşı çok büyük bir direniş sergilendi. Verilen tarihler vardı, bunlar çok yazılıp çizildiği için ayrıntılara girmiyorum."

RUSYA DEVREYE GİREREK ANLIK İSTİHBARAT VERDİ

Efrîn’de direnişin ilk haftasından sonra Rusya’nın doğrudan devreye girerek, Türk devletine anlık istihbarat desteği sağladığı bilgisini de veren Çaksu, "Şunu açık bir şekilde belirtmek gerekiyor. Direnişin ilk bir haftasından sonra özellikle, Bilbilê, Qestel ve özellikle Cindiresê hattındaki Hemam köyü civarında yaşanan büyük direnişten sonra Ruslar birebir devreye girdi. Buna ilişkin yeteri kadar bilgi var. Türkiye’nin oluşturmuş olduğu operasyon odasına Rusya’nın anlık istihbarat verdiğine dair çok güçlü iddialar var ve bu iddiaları da destekleyecek çok sayıda bulgu var. Savaşlar sonuçlarına göre değerlendiriliyor ama ileride Efrîn savaşı üzerine yazılıp çizilirken bazı dengeler bozulduktan sonra daha net olarak Rusya’nın bu işgalde oynadığı rol açık bir şeklide ortaya çıkacak. Bunu hepimiz göreceğiz" dedi.

RUSYA, SURİYE’Yİ PARÇA PARÇA SATIYOR

"Görünen o ki 2015’te filen sahaya inen ancak Suriye savaşının başından beri Suriye rejimine her türlü desteği veren Rusya, artık Esat rejiminin ülkenin tüm sathı mahaline hakim bir yönetim oluşturamayacağını, oluştursa bile bunun kendisi için çok pahalıya mal olduğunu gördü" diyen Çaksu, şöyle devam etti: "Rusya bunun üzerine bazı hamleler yaptı. Bu Rusya’nın bir devlet politikası mı ya da bu Aksandr Dugin gibi isimlerin, Putin’in danışmanlarının projesi mi onu tam olarak bilmiyorum, bu yönde çeşitli yorumlar var. Ama anlaşılan o ki, Suriye’de asıl aktörler sahaya indi ve Efrîn savaşıyla bunun startını verdi. Rusya burada parça parça Suriye’yi satıyor. 2016 yılının Ekim-Kasım ayında, Bab-Cerablus hattına karşı Halep’i boşalttılar. Efrîn’e karşı Doğu Guta pazarlıkları yapıldı. Şimdi ise Til Rıfat’a karşı Cisir El Şuxur pazarlıkları hala devam ediyor. Anlaşılan Rusya, Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın batısında bir bölge oluşturmak istiyor. Sünni cihatçı selefi grupları buraya toplamaya çalışıyor. Astana süreciyle buna kimi yasal kılıflar oluşturulmaya çalışıldı. Daha düne kadar “Suriye’nin toprak bütünlüğü” diyen Rusya şimdi böyle bir hamleye girişiyor."

TÜRKİYE, RUSYA’NIN NATO’YA KARŞI ÖFKESİNİ KULLANIYOR

Türkiye, saldırıları için oluşturduğu "Kürt koridoru" argümanının aslında coğrafyanın kendine has bir uzantısı olduğunu söyleyen Çaksu; "Türkiye böyle bir argüman oluşturdu. Böyle bir argümanla Rusya ile yakınlaşıp ve Rusya ile ABD arasındaki çelişkileri kullanıyor. Ciddi bir hamle yapmaya çalışıyor. Bunu ne kadar başarabileceği ayrı bir tartışma konusu. Fakat Rusya’nın ABD ve NATO bloğuna karşı öfkesini ciddi bir şekilde kullanıyor, S-400 anlaşmaları, Türk Akımı projeleri gibi bazı ticari anlaşmalar yapılıyor. Erdoğan daha önce Şanghay 5’lisini dillendirmişti. Ortadoğu aslında tüm dünya kaotik bir süreçten geçerken, Türkiye bu kaostan yararlanmaya çalışıyor. ABD-Rusya arasındaki çelişkilerden faydalanıyor. Buna siyaset dilinde "çakal siyaseti" deniyor, artıklarla, kırıntılarla beslenme. Bu siyaset için itekleyici güç olarak Kürt düşmanlığını kullanıyor" dedi.

TÜRKİYE İLERİ KARAKOL MİSYONUNU PAZARLADI

Batı’ya karşı mülteci şantajı ve tampon bölge oluşturma planını devreye koyan Türkiye’nin ileri karakol misyonunu pazarlayarak kendi sınırlarını genişletmeyi amaçladığını ifade eden Çaksu, "Erdoğan içeride de "Yerli ve milli", "Osmanlı bakiyesi, toprakları" gibi hamasi söylemlerle de destek toplamaya çalışıyor. ABD niye sessiz kaldı sorusu da sıklıkla soruluyor. ABD’nin Fırat’ın batısıyla ilgili olmadığı görülüyor. Hatta bazı iddialar var, ABD’nin "Fırat’ın batısını boşaltabilir misiniz" şeklinde Demokratik Suriye Güçleri’ne öneri de bulunduğu şeklinde iddialar var. Ama bu teyit edilmiş bir bilgi olmadığı için bir şey diyemiyoruz” şeklinde konuştu.

İRAN VE SURİYE ADIM ATMA GÜCÜNDE DEĞİL

Suriye’nin dört parçaya bölünmesi gibi bir planla karşı karşıya olunduğunu belirten Çaksu; Suriye ve İran’ın rahatsız olmalarına rağmen adım atma gücünde olmadığını söyledi: "Suriye rejimine iktisadi, idari olarak Rusya’ya bağlı. Sahada ise daha çok İranlılar ve Hizbullah’ın komuta ettiği bir orduya sahip. Ortada ciddi bir reaksiyon gösteremeyecek yarı ölü bir rejimden söz ediyoruz. İran ise baştan beri saldırıdan rahatsızdı ancak Astana süreciyle birlikte altına girmiş olduğu bir yükümlülük vardı. Trump’ın iş başına gelmesiyle birlikte, yoğun yaptırımlarla karşı karşıya kaldı. Devrim Muhafızları terör örgütü listesine alındı. Burada fazla ileri adımlar atmasını beklemek gibi zor. Ama özellikle Nibul Zehra hattını korumakta kararlı ve Türkiye’yi sınırlandırmak gibi bir politika yürütmeye çalıştığını söyleyebiliriz."

ÇETELER ERDOĞAN’IN İŞGAL NİYETİNİN ARACI

Türk devletinin Efrîn’de kullandığı çetelerin işgal girişimini meşrulaştırmak için kullanıldığını ifade eden Çaksu; "Saldırıda Türk ordusunun savaşta kullandığı çeteler için Efrîn son şanstı. Duvarların kaldırılıp sonra yeniden kapanması, cenazelerinin arazide bırakılması şeklinde onlara da, "Sizin gideceğiniz bir yeriniz yok. Bab-Efrîn-İdlip’e kadar size burada bir yapı oluşturacağız, buranın hakimi olacaksınız" denildi. İsmail Ehmed isimli bir çete üyesi yaralı yakalanmıştı. Onunla görüşmüştüm. O bu planı açık bir şekilde ifade ediyordu ve Erdoğan’da bunu farklı farklı şekillerde dilendirdi. Türkiye bunları kullanarak işgali meşrulaştırmaya çalıştı ama Türkiye’nin asıl amacı oraları kendisine bağlamak” değerlendirmelerinde bulundu.

YENİLMİŞLERİN İTTİFAKI OLUŞTURULDU

Türk ordusunun desteklediği çetelerin "yenilmişlerin ittifakıyla" oluşturulduğunu söyleyen Çaksu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türk ordusu denilen şey şu anda Erdoğan’ın oluşturduğu bir yapı. Lümpenlerden, SADAT gibi yapılardan oluşuyor. Bunu ayrıca değerlendireceğiz. Diğer yandan ise El Kaide, DAİŞ, El Nusra, Feylak El Şam, Ehrar el Şam, MİT tarafından kurulan Sultan Murat Tugayı gibi değişik değişik grupların devşirilmesiyle oluşturulan bir güçtü. Bunlar Suriye’deki bütün cepheleri kaybeden güçlerdi. DAİŞ yenilmişti, El Nusra yenilmişti, Ehrar El Şam yenilmişti. Yenilmişlerin ittifakıyla oluşturulmuş bir güçtü. Türkiye’nin "Eğit-donat" programından geçirildiler. Fırat Kalkanı ile girilen Bab-Ezaz-Cerabulus ile Türkiye’deki kamplarda eğitilerek silah altına alınan MİT’in başını çektiği bir yapı yaratıldı. Efrîn'e karşı savaşan güçlerin karakteristik özelliği budur."

TÜRKİYE’DE İTİBAR KAYBEDEN KÜRT ÖLDÜREREK İTİBAR KAZANIR

Türk ordusunun 15 Temmuz’dan sonra Erdoğan’ın himayesine geçtiğini dile getiren Çaksu, "Genelkurmay Başkanı’nın boynuna kement geçirilmişti, esir alınmış bir ordu vardı ortada. Yine kulağı kesilen bir ordu vardı. Aslında kulağı kesilenlerle boynuna kement geçirilenler aynı saflarda. Genelkurmay Başkanı’nın boynuna kement geçirilme meselesinden sonra dikkat ederseniz havuz medyası Hulisi Akar’ın yargılanmasını istiyordu. Yargılanmamak için teslim oldular, böylece orduyu kendilerine bağladılar. Bunlara da son bir şans verildi. Bab-Cerabulus hattıyla birlikte "Ya gider oraları alırsınız ya da sizi yargılarım" denildi. Efrîn’de de aynı şantajı yaptı. Türk ordusunun ezelden beri Kürtleri ezme isteği es geçilmemeli tabi. Yani "Erdoğan istiyordu, ordu istemiyordu" değil. Türkiye'de geçer akçe şudur. İtibar kaybeden, Kürt öldürerek itibar kazanır. Bunun siyasetçisi de bürokratı da, yargısı da, askeri de budur."

İÇERİDE PERİNÇEK, AĞAR, HİZBUL-KONTRA İTTİFAKI

Erdoğan’ın Suriye’deki bütün çete gruplarını bir araya getirme sürecinin benzerini içeride de "Ne kadar bataklık, iflas etmiş yapı, karanlık çevre, tetikçi yapı varsa" onları bir araya getirerek hayata geçirdiğine dikkat çeken Çaksu, devamla şunları ifade etti: "Ergenekon kırıntısı yapılar, Perinçek gibi çeteler, Mehmet Ağar gibi derin devlet artıkları, Hizbul-kontra gibi çete yapıları gibi Türkiye’de ne kadar bataklık, iflas edilmiş yapı, karanlık çevre, tetikçi yapı varsa Erdoğan bunların hepsini örgütledi. Tıpkı Suriye’deki çetelerin hepsinin örgütlendirilip bunlara "Yerli ve milli" ya da "Suriye’nin Kuvayı milliyesi" demesi gibi aynı şekilde kendi içinde de böyle bir oluşuma gitti."

OSMANLI'DAN MİRAS ALINAN POLİTİKA: FIRAT'IN BATISI

Çaksu, Türk devletinin, Osmanlı’dan miras aldığı Fırat’ın doğusu ve batısı politikasına ilişkin ise şöyle konuştu: "Fırat’ın doğusu ve batısı melesi Türk devletinin başından beri uyguladığı bir politika. Daha önce Kuzey’de bunu denediler, kısmen de başardılar. Adıyaman, Maraş, Antep, gibi yerlerde bunu uyguladılar. Türk devletinin Kürtleri Fırat’ın doğusuna itmek gibi bir politikası vardı. Çünkü Türk devleti potansiyel olarak Kürtleri her zaman tehdit olarak gördü ve ne kadar asimile edebilirim mantığı üzerinden bu politikayı güttü. Katliamlarla, eğitim sistemiyle vb. birçok yöntem denendi. Mesala Maraş katliamı bunun bir örneğidir. Kürt köylerine başka yerlerden getirilmiş insanların iskan edilmesi Osmanlı’dan gelen bir uygulama. AKP, Osmanlıcılıktan çok dem vuruyor. Özellikle bu iskan politikasını yoğun bir şekilde kullanıyor."

ERDOĞAN’IN DAMADINA GÖNDERİLEN MAİLLER

Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın ele geçirilen mail hesabından Kürdistan’a Arapların yerleştirilmesi planın önerildiğini hatırlatan Çaksu, "Daha önce bu konuda bir dosya haberde yapmıştım. Bir buçuk yıl önce Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’a ait mail hesabı Redhack tarafından ele geçirilmişti. Adnan Boynukara Adıyaman milletvekili, Albayrak’a bir mail gönderiyor. Suriye’den gelen Arap mültecilerin Kürdistan’a, Kürt olanların İç Anadolu, zengin olanların ise Ege Bölgesi’ne yerleştirilmesini öneriyordu. Böyle bir plan var. Gerçekten de öyle oldu. Arap olanlar Kürdistan’a getirtilip, toprak verme, köyler inşa etme gibi şeyler yapılırken, Sur’dan başlayıp Urfa, Wan’a kadar hayata geçirilen uygulamaları verileriyle birlikte haber yapmıştım. Aslında bu soykırım politikasıdır" şeklinde konuştu.

İSKAN POLİTİKASI ROJAVA’YA TAŞINDI

Türk devletinin, İskan politikası, demografik yapıyı değiştirme planını Efrîn saldırısıyla birlikte Rojava’ya taşıdığını söyleyen Çaksu; "Daha önce Rojava devrimini boğmak için DAİŞ eliyle Kobanê’ye saldırı düzenlenmişti. Çünkü o zaman kantonlar birbirinden kopuktu. Kobanê’nin düşmesiyle saldırı Efrîn’e uzanacaktı. Erdoğan İslahiye’deki konuşmasında bunu söylemişti. "Yarın öbür gün Efrin var" demişti. Daha sonra Cizre bölgesine farklı bir dalgayla saldırı olacaktı ama bu tutmadı, şimdi Efrîn’e yöneldiler. Efrîn’e gelirken, daha önce Rojava’nın tamamını kapsayan "kırmızı çizgiyi" ikiye böldüler, Fırat’ın doğusu ve batısı şeklinde. Efrîn orada bir ada olarak duruyordu. Bunun için uygun konjonktürü yakalayınca saldırıya geçtiler. Sanırım Bursa’daki Kadın Kolları toplantısında Erdoğan şunu söylemişti; "Orayı gerçek sahiplerine teslim edeceğiz. Yüzde elli beşi Arap, yüzde yedi sekizi Türkmen, diğeri de sonradan bölgeye geçmiş Kürtler." Bu külliyen yalan bir ifade çünkü Kürtler yüzyıllardır bu coğrafyada yaşıyor" ifadelerinde bulundu.

TÜRK DEVLET GELENEĞİ: HALKLAR ARASI DÜŞMANLIĞI KÖRÜKLEMEK

Kamplardakilerin getirilip Efrîn’in köylerine yerleştirilmesi, Kürtlerin mallarının talan edilmesi, ganimet anlayışı, tavuktan tut traktöre kadar, oradan kapı pencereye, beyaz eşyaya kadar yapılan talanın iki amacı olduğunu söyleyen Çaksu, şunları ifade etti: "Birincisi, Kürtlerin evlerinin yakılıp yıkılması geri dönüş koşullarını ortadan kaldırmayı hedefliyor. İkinci ve en önemli tehlike ise, dikkat ettiyseniz haberlerinde bir yere ilerlediklerinde "TSK ilerledi" diyorlardı ama geri çekildikleri zaman "ÖSO geri çekildi" deniliyordu. Ya da medya üzerinden sempati yaratmak için yapılan şeyleri, Türk askerine mal ediyorlardı. Ancak tepki yaratan şeyler, talan gibi, traktörün üzerindeki köylünün infaz edilmesi gibi örnekler olduğunda ise "ÖSO yaptı" şeklinde servis ediyorlardı. Burada Kürtlerin dikkat etmesi gereken nokta; Rojava’da önemli oranda başarılmış olan Kürt-Arap birliğine yönelik bir hamle yapılıyor, dinamitlenmeye, bunun üzerinden Kürt-Arap savaşı çıkartılmaya çalışılıyor. Rojava ve Güney Kürtlerini Arap nüfusun sayısal çoğunluğuna ezdirmek gibi çok tehlikeli ve sinsin bir oyun oynanıyor. Türk devlet geleneği bunda mahirdir."

KÜRDÜN EVİNİ YIKIP ÜZERİNE ARABIN, TÜRKÜN EVİNİ YAPAMAZSIN

Şehba bölgesine çekilmenin amacının "Katliamın önünü almak" olduğunu ifade eden Çaksu, son olarak şunları söyledi: "Şimdi YPG/YPJ savaşçıları 2. aşamada direnişi farklı zengin yol ve yöntemlerle sergiliyor. Gerilla taktikleri izleniyor. Etkili eylemler oluyor. Şu ana kadar çok ciddi darbeler vuruldu. Efrîn halkı ise, şu anda topraklarının yolunu gözlüyor. Şehba bölgesinde bir direniş sergiliyor. Burada zor şartlar altında ama Efrîn’den uzaklaşmak istemiyor. Bu halkın kolay kolay Efrîn’i Türk devletine yar edeceğini düşünmek saflık olur. Belki onlara bazı işbirlikçilerin gönderdiği raporlar sunulmuş olabilir. Bazı algılar oluşturmuş olabilirler ama Efrîn halkının toprağından, zeytininden, evinden, yerinden yurdundan öyle kolay kolay vazgeçmeyeceğini sergilenen direniş gösterdi. Birde Kürdün evini yıkarak üzerine Türkün, Arabın evini yapamazsın, bunu kimse kabul etmez. Bu savaş, kin ve nefret halkları kanlı bir savaşın içine sürükler. Türkiye ve AKP şu anda bunu yapıyor."