Türk ordusunun vahşi yöntemleri: Yakma, kurşuna dizme, patlatma

Son olarak kendi askerlerini yakarak gündeme gelen Türk ordusu, Kürt sivillere karşı her türlü vahşi yönteme başvurdu. Vartinis’te çoğu çocuk bir aileyi canlı canlı yakan Türk askerleri, yüzlerce sivili asitle yakarak kuyulara attı.

Kurdistan Özgürlük Gerillası’nın üstlenme bölgeleri olan Medya Savunma Alanları’na yönelik 14 Nisan 2021’den bu yana sürdürdüğü işgal saldırılarında her türlü vahşi ve insanlığın ret ettiği yöntemlere başvuran Türk ordusunun kendi askerlerinin cenazelerini de yaktığı geçtiğimiz günlerde ortaya çıkmıştı.

Kendi askerlerine karşı bu vahşi yönteme başvuran Türk ordusu, daha önce birçok kez Kürdistan’da sivilleri canlı canlı yaktı, kurşuna dizdi veya patlayıcılarla katletti. Genelde Kürt özgürlük gerillalarına karşı girdiği çatışmalarda ağır kayıplar verdikten sonra bu yöntemlerle Kürt halkından intikam almaya çalıştı.

İşte Türk ordusunun Kürdistan’daki kirli sicilinden, vahşi pratiğinden hafızalarda kalan belli başlı olayların panoraması:

KÜRT SİVİLLERİ ASİTLE YAKIP KUYULARA ATTILAR

Silopi-Cizre arasında bulunan asit kuyuları, Türk ordusunun Kürdistan’da sergilediği vahşetin başta gelen adı oldu. 1990’lı yıllarda Türk ordusunun kontrgerilla yapılanması JİTEM, Botan ve Mardin bölgelerinde kaçırdığı veya gözaltına aldığı sayısı hala tam olarak bilinmeyen yüzlerce sivili, Cizre-Silopi güzergâhındaki noktalarda açılan BOTAŞ’a ait asit kuyularına attı. 2009 yılında Ergenekon soruşturmasının kilit ismi Tuncay Güney ve itirafçı Abdülkadir Aygan’ın açıklamalarıyla gündeme gelen Şırnak’ın Silopi ilçesi sınırları içinde bulunan bazı kuyular açıldı.

Kuyularda onlarca insan kemiği, yanmış veya üzeri kanlı giysi parçaları bulundu. Dönemin tanıkları ve JİTEM’in eski elemanları, kaçırdıkları kişilerin asitle yakıldıktan sonra kuyulara atıldığını tarihe not düştüler. Bölgede 70 yakınını kaybeden ailenin başvurması, konunun uzun süre kamuoyunda kalmasına rağmen Türk devletinin göstermelik olarak dönemin JİTEM üyelerine açtığı dava bir süre sonra unutuldu.

İMAMIN BOYNUNA HAÇ TAKIP KURŞUNA DİZDİLER

ARGK gerillaları, 13 Haziran 1993 günü Şırnak’ın Silopi ilçesine bağlı Görümlü (Bespîn) Beldesi’nde bulunan Türk ordusuna ait karakola saldırdı. Saatlerce süren çatışmada ağır kayıplar veren Türk askerleri, bir gün sonra belde halkına saldırarak hıncını sivil halkından çıkardı. Türk ordusunun Şırnak’taki Tugay Komutanı Mete Sayar’ın emriyle köylülere işkence yapan Türk askerleri, aralarında köy imamı İbrahim Akıl’ın da bulunduğu 6 sivili kurşuna dizdi, köyü ateşe verdi. Türk askerleri, katliamdan önce imam Akıl’ın boynuna haç takıp bayıltana kadar dövdü.

1974 yılında Kıbrıs işgalinde yer alan, Türk Genelkurmay Özel Harekat Dairesi Komutan Yardımcılığı görevinde de bulunan, 1990’ların ‘katil generali’ Mete Sayar, aynı yıl Hürriyet gazetesine verdiği bir söyleşide Bespîn katliamını ve imamı öldürdüklerini itiraf etti. “Yaklaşık iki ay önce, iki yıldır bir köyün imamlığını yapan kişi, bir eylem sırasında öldürüldü. Üzerindeki eşyalar araştırıldığında boynunda haç kolye çıktı, sünnetsiz olduğu görüldü. İmam bildiğimiz adamın Ermeni olduğunu gördük” diyen Mete Sayar, bu sözleriyle hem Ermeni halkına hem de Müslümanlara hakaret etmekten de çekinmedi.

VARTİNİS’DE 9 SİVİLİ YAKARAK KATLETTİLER

Türk ordusu, aynı yılın Ekim ayında bu kez vahşetin dozajını daha da yükseltti. 2 Ekim 1993’de ARGK gerillaları ile Türk askerleri arasında yaşanan bir çatışmada ölen astsubayın cenazesini teslim alan askerler, Muş’un Korkut ilçesine bağlı Vartinis (Altınova) Beldesi’nden geçerken havaya ateş açıp “Bu gece gelip köyünüzü yakacağız” diyerek bölgeden ayrıldı.

Türk askerleri 3 Ekim 1993 günü gece saat 3 sularında köyü ateşe verdi. Evleri ateşe verilen Nasır ve Eşref Öğüt çifti, en büyüğü 12, en küçüğü 3 yaşında olan 7 çocuğu ile beraber yangında can verdi. Bu katliamda Eşref Oran’ın karnındaki bebek de yanarak daha doğmadan hayatını kaybetti. Evden sağ kurtulan tek kişi Aysel Öğüt, daha sonra olaya ilişkin suç duyurusunda bulundu.

Kısa bir süre sonra Muş Cumhuriyet Başsavcılığı, “Olayı PKK yaptı ve terör suçu” diyerek dosyayı görevsizlik kararı ile Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı’na gönderdi. DGM Başsavcılığı ise “terör eylemi” olarak nitelendirdiği olay dosyasını “failleri belli olmadığı” gerekçesiyle kapattı.

Yıllar sonra Vartinis Katliamına ilişkin açılan davada rütbeli 3 Türk askeri hakkında beraat kararı verildi. Yargıtay’ın bu kararına itiraz eden Öğüt ailesinin avukatları, bir kez daha dava açtı. 21 Eylül 2021 günü Kırıkkale 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmada dönemin İlçe Jandarma Alay Komutanı Bülent Karaoğlu hakkında tutuklama kararı verildi. Ancak Karaoğlu, o tarihten bu yana yakalanmıyor.

GÜNEY KÜRDİSTAN’DA 9 ÇOBANI KURŞUNA DİZDİLER

Türk ordusu, 1995 yılında 35 bin askeriyle, adına “Çelik Harekatı” verdiği işgal saldırısını dört koldan Güney Kürdistan topraklarını işgal hedefiyle başlattı. Ancak dönemin Türk devlet yöneticilerinin büyük önem verdiği saldırı, Kürdistan gerillasının çelikten iradesiyle karşılaştı. ARGK gerillaları karşısında istediği sonucu alamayan işgalci ordu, bu kez Kürt sivillere yöneldi.

İşgal saldırısı sırasında sınır hattında bulunan 11 köy işgalci ordu tarafından bombalanırken, birçok sivil araç hedef alınarak saldırıya uğradı. Nisan’ın ilk günlerinde ise Türk ordusu en vahşi katliamlardan birine imza attı. Türk askerleri, 2 Nisan 1995 günü Dihok’un vilayet sınırları içinde bulunan Bawerkê ve Bênata köyleri arasındaki bölgede 9 çobanı kurşuna dizdi. Gerilla güçlerine yardım ettikleri iddiasıyla katledilen çobanlardan 7’sinin ismi şöyleydi: Abdülkadir İzzetxan, İsmail Hasan Şerif, Serbest Ebdulkadir, Ebdillah Kerim Huseyin, Abdurrahman Muhammed, Şerif Guli Zikri ve Ehmed Fettah.

ESİR ALDIKLARI SİVİLLERİ KURŞUNLAYIP ATEŞE VERDİLER

Türk devlet yetkilileri, 24 Aralık 1995 seçimlerine hazırlık yapıldığı bir dönemde bazı aracılar yoluyla Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan ateşkes talep etti. Abdullah Öcalan, Kürdistan’daki yoğun geçen savaşın ardından yeni bir sürecin önünü açmak için 15 Aralık 1995 günü MED TV’ye bağlanarak ateşkes ilan etti. Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da yapılan seçimlerin ardından 1996 yılının ilk günlerinde Ankara rejimi ateşkes ilanına bir katliamla yanıt verdi.

12 Ocak 1996 günü Şırnak’ın Güçlükonak ilçesine bağlı Çevrimli ve Yatağan köylerini basan Türk askerleri, bir grup korucu ve köylüyü gözaltına aldı. 15 Ocak 1996 günü Türk ordusuna ait taburdan çıkarılan köylülerden bir kısmı, bir minibüse bindirildikten kısa bir süre sonra taranarak öldürüldü, daha sonra da araç ateşe verildi. 11 Kürt sivilin katledildiği bu olaydan hemen sonra açıklama yapan Türk Genelkurmayı, olayı PKK’ye yıkmaya çalıştı. Ancak Türk devletinin Kürdistan’daki ölüm makinesi JİTEM’in bu olayın faili olduğu kısa bir süre sonra ortaya çıktı.

PEYANIS’TA 9 SİVİLİ PATLAYICILARLA KATLETTİLER

KCK’nin ilan ettiği eylemsizlik kararının sona ermesine 4 gün kala, 16 Eylül 2011’de eylemsizlik sürecinin devam edebilmesi için Barış Demokrasi Partisi (BDP) dönemin Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir görüşme yapacaktı. Ancak bu görüşmeye bir saat kala Hakkari’nin Peyanis (Geçitli) köyü yakınlarında sivil bir minibüsün geçişi sırasında bir patlama gerçekleşti. Türk askerlerinin yola yerleştirdiği patlayıcıların patlaması sonucu 9 sivil katledildi.

Aynı günlerde KCK’nin sunduğu barış planına paralel olarak Ankara rejiminden bir heyet de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşmek için İmralı’daki cezaevinin kapısını çalacaktı. Fakat devlet heyetiyle yaptığı görüşmeler devam ederken, Peyanis katliamının gerçekleşmesi dikkat çekiciydi. Abdullah Öcalan, bu olayı takip eden günlerde avukatları ile yaptığı görüşmede şunları söyleyecekti: “Yapılan bu son patlamayla buradaki görüşmeler dinamitlendi, bombalandı.”