Türk devletinin 'kaybettiği' kişilerin akıbeti soruldu

Kayıp yakınları, Amed ve Êlih’teki eylemlerde Türk devlet güçlerince 'kaybedilenlerin' akıbetini sordu, Hrant Dink'i andı.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eyleminin 727’nci haftasında Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde açıklama yaptı. Aileler, bu hafta Şirnex’in Cizre ilçesinde 6 Mart 1994 tarihinde kaybettirilen Ömer Candoruk, Süleyman Gaysak, Yahya Akman,  Mehmet Gürrü Özer ve Aziz Gaysak’ın (12) faillerini sordu. Eyleme, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik ile Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve sendika yöneticileri katıldı.

Eylemde konuşan İHD Amed Şube Sekreteri Yakup Güven, yıllardır burada adalet talep ettiklerini belirterek, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın diyoruz çünkü hala yıllardır kemikleri ailesine verilmemiş yüzlerce kayıplarımız var. Ortaya çıkarılmamış binlerce fail var, bu faillerin adil bir yargı süreci içerisinde tespit edilmesini, yargılanmasını istiyoruz. Faillerden hesap sorulmasını talep ediyoruz” dedi.

KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik de kayıp yakınlarının yıllardır yürüttüğü mücadeleyi selamlayarak, “Failleri belli işlenen cinayetlerdir, bu cinayetler ve buna karşı yürütülen adalet mücadelesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından ve gerçek bir adaletin tesis edilmesi açısından önemlidir. 2022 yılı anneler açısından hukuksuzluklarla geçti. Ne olursa olsun biz bu kayıplarımızı unutmayacağız. Failler açığa çıkana kadar bu mücadele devam edecek. 2022 yılındaki adalet arayışındaki taleplerimiz yine karşılanmadı, cezasızlık politikaları yürütüldü. Musa Anter davası zaman aşımına uğradı, Şenyaşar ailesinin talepleri karşılanmadı. 2023 yılında da adalet talebimiz önde olacak. Faillerin yargılanması için sesimizi haykıracağız” diye belirtti.
Kaybedilenlerin hikâyesi İHD Amed Yönetim Kurulu üyesi Derya Yıldırım tarafından şöyle okundu:
“Leyla Gaysak beyanında şöyle anlattı: Eşim hayvan alım satımı yapıyordu. Amcam Ömer Candoruk, taksicilik yapıyordu. Eşim, amcam Ömer’i aradı, birlikte evden ayrıldılar. Olaydan sonra duydum ki akrabamız olan İzzettin ve Yahya da onlarla birlikte Silopi tarafına gitmişler. Eşim evden ayrıldıktan yaklaşık 20 dakika sonra evimizi telefonla arayan tanımadığım bir şahıs, ‘Adamlarınızı kaçırdılar Aşağı Holan Mezrası yakınlarında birini vurdular. Ömer’in ehliyetini düşürdüler, ehliyetini ben aldım ve diğer 3 yakınınızı kaçırdılar’ dedi. Eşim yaralıdır düşüncesiyle hastaneye gittim.  Ancak hastanenin önünde panzer vardı. Beni içeri sokmadılar, bana küfür ettiler. Eve döndüm hepsinin öldürüldüğünü duyduk. Eşim ve kaybolan diğer yakınlarımızı aramaya başladık. Ancak askerler, Cizre’nin dışına çıkmamıza izin vermiyorlardı. Bizde 1-2 kişi ayrılıp, telefonda belirtilen Aşağı Holan mevkiine ve civar köylerin arazilerine ulaşmaya çalışıyorduk. Eşimin kaybolmasının ardından üçüncü gün biz Kirij mezrasını geçtikten sonra Bozalan’a doğru giderken, yoldan ayrılan bir aracın teker izi gördük. İzleri takip ederek yaklaşık 10 dakika yürüdükten sonra doğal büyük bir çukur gördüm. Çukur biraz kazılmıştı. Toprağın yeni kazıldığını, üzerine büyük taşların konulduğunu görünce orada gömüldüklerini anladım. Çukuru açtım. Yüzlerini gördüm, hepsini tanıdım. Öylece bırakıp geri döndüm. Akrabalarıma haber verdim. Akrabalarımız asker ve koruculara gittiler cesetleri getirip gömdüler. Yakınlarımıza önden ateş edilmişti. Ömer Candoruk’un aracı bulunamadı.
İsa Akman beyanını da şöyle anlattı: Leyla Gaysak, oğlum ve Yahya da kaybolan akrabalarımızla birlikteydi. Yakınlarımızı aramaya çıktık, bulamadık. Cizre, Silopi ve İdil Savcılıklarına dilekçe vermek istedik. Ancak kapıdaki polisler içeri girmemize izin vermediler. Yanımdaki Reşit ve Abdullah Akman’ı dipçiklerle darp ettiler. 2 gün sonra Botaş Karakoluna, oradan da Bozalan yolunun iki tepe arasındaki vadi içerisindeki derenin halk arasında Besta (Melkemut Azrail )deresinde 3 aracın getirildiğini, araçlardan birinin Ömer Candoruk’a ait olduğu duyunca bende oraya gitmeye çalıştım. Ancak panzerdeki askerler bana engel oldular. Bende gizli gitmeye çalıştım. Uzamış olan ekinlerin arasından giderken lastik izlerini gördüm. Bu izleri takip ederken çukuru gördüm. Leyla yaşıyordu ve çukuru açmaya uğraşıyordu. Oğlumun yüzünü gördüm, yüzünü temizlerken çevremizi asker ve korucular sardı. Oğlumun yüzük parmağı kesilmiş, parmağındaki yüzük alınmıştı. Süleyman’ın burnunu kesmişlerdi. Her dördünün bedenlerini çok hırpalamışlardı, göğüsleri parçalanmıştı. Vücutlarında mermi izleri vardı. Önden ateş edildiği belliydi. Olay yerine gelen askerler bir traktör getirmişlerdi. Cenazeleri traktöre taşıdık. Hastaneye getirdik Askerler bizi yaklaştırmadı Cesetleri tabuta koydular cenazeleri gömdük. Hiç bir resmi kurum bizi bilgi ve ifade için çağırmadı.
Bu olaydan sonra Agit Malgaz isimli şahıs yanıma gelip, minibüsle Silopi’den gelirken Botaş’ta kimlik kontrolü için durduruldukları sırada Ömer Candoruk’un aracınında durdurulduğunu söyledi. O sırada Ömer’in ehliyetini dışarı attığını görünce şüphelendiğini, itirafçı Abdulhekim Güven’in, Ömeri zorla kendi aracına bindirmeye çalıştığını, onlar uzaklaştıktan sonra minibüs şoförünün gidip, Ömerin ehliyetini aldığını, kendisinin de Ömer’i tanıdığı için ehliyeti şoförden alıp Koç Oteli’ne götürüp, gördükleri hakkında orada bulunanlara bilgi verdiğini bana anlattı. Oğlumu zorla beyaz bir toros araca bindirip götüren Abdulhekim Güven, Bedran ve Selim Hoca kod isimli şahıslardan ve onlara emir veren, onlarla hareket edenlerden davacıyım, şikâyetçiyim.”


ÊLİH
İHD Êlih Şubesi ve kayıp yakınları da 563’üncü buluşmasını gerçekleştirdi. Gülistan Caddesi'nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde buluşan kayıp yakınları, "Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın" pankartını açtı. Açıklama öncesi 12 Ocak günü tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitiren İHD Êlih Şubesi Yöneticisi Mahfuz Akgül (35), anıldı. İHD Şube Yöneticisi Zeki Tangüner, Şişli Halaskar Gazi Caddesi’nde bulunan gazete binasının önünde tetikçi Ogün Samast tarafından 19 Ocak 2007’de katledilen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’i anarak, hikâyesini anlattı.