Soykırım yokmuş gibi yaşamak ya da reddetmek

Soykırım rejimi yalnız insanların fiziki imhasıyla yetinmez, soykırımdan geçirdiği halkları inkar edebilmek için maddi kültür varlıklarını da hedefler. Soykırım yalnız fiziksel değil kültüreldir aynı zamanda.

"Ya özgür yaşam, ya soykırım birlikte yaşanacak bir ikilem asla olamaz. Bu suça asla böyle yaşayarak ortak olamayız" bu sözler bugün çok derin tecrit altında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a ait. Soykırım suçuna ortak olmamak için soykırım yokmuş gibi yaşamayı redderek başlamalı insan ve bir daha yaşanmaması için savaşarak, anlatarak.

Ermeni Soykırımı'nın yıldönümünde bildiklerimizin en azından bir kısmını anlatabilmek, boynumuzun borcu. Nereden ve nasıl başlayacağımızı bulamazken ‘Neden bulamadığımızı yaz’ diyor bir arkadaş, düşünüyorum neden tutuk kaldığımızı...

Suçluluk mu, utanç mı? Yazmak için bir Süryani arkadaşımdan alıp gömleğin sol cebine attığım kalem cesaretlendirdi. Kırmızı nar rengidir kalem. Nar tanelerini ‘bununla yaz’ dedi. “Nenem Süryanidir. Birçokları gibi, zorla Müslümanlaştırılıp evlendirilmiş. Adı Nasra’ymış, şimdiyse Fatma.... İsmiyle birlikte kimliği de kaybolur insanların" dedi ve ekledi ‘buradan başla yazmaya’. Kimlikler kaybolur mu? sorusu takıldı aklımıza.

MÜSLÜMANLAŞTIRILMIŞ KADINLAR VE TORUNLARI

Tüm Ortadoğu halklarında olduğu gibi Süryani ve Ermenilerde de soyun anadan değil babadan geçtiği varsayılır. Bu nedenle birçoğumuzun bir nenesi Süryani ya da Ermeni olduğu halde; çok azımız sorulduğunda kendini Ermeniyim ya da Süryaniyim diye tanıtır. Kürdüz ya da Türküzdür yalnızca.

Neneler gibi bir hayatta kalma stratejisi de değildir torunlarınınki, bir oto-asimilasyona dönüşmüştür artık. Yine de kültürün yeni nesillere aktarıcısı olarak kadın, halkların kimlikleriyle birlikte yok edilmesini önler. Bu nedenle de ilk ezilen, ilk sömürülen ulus olan kadın kimliğimiz öndedir her zaman.

DİRİLİŞ

Kimlik kaybolur mu? diye düşünürken, Van’da karşılaştığım sayısız haçkar geldi aklıma ve hemen ‘gitmez’ dedim. Hele hele kimliğini taşa işlemişler için hiç gitmez, kalır. Sökülüp atılamaz olur ait olduğu topraklardan. Haçkarlar Ermenilerin bir nevi ulusal kimliğini sembolize eder. Yeniden doğuş bu kimliğe işlenmiştir, ölümün anlamı ölümsüzlük ve her ölüm ‘yeniden doğacak bedene bir gülümseme’dir aynı zamanda.

Ölümünden sonra İsa’nın dirilişini sembolize eden, taş üzerindeki ince işçilikte izleriz yeniden doğuşu. Merkezde yer alan haçın her kolu üç yaprakla sonlanarak ve yeniden filizlenir. Akdamar Adası’ndan bu kırılmış haçkarın yalnız alt kısmı günümüze gelebilmiş olsa da, haçın oturduğu kaide bitkisel motiflerle yukarı kıvrılarak yeniden yeşerir, yaprak yaprak açar. Ortadoğu halklarının ortak hikayesini de içinde barındıran bir ‘hayat ağacı’dır aynı zamanda. Kutsal bir döngüdür köklerinden diriliş, halkların yeniden doğuşunu müjdelercesine.

KÜLTÜREL SOYKIRIM VE MİRAS

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Anadolu’nun son bin yıllık tarihinin gerçek yüzünü açığa çıkarmaya yönelik, "Bu konudaki tarih bilincinde muazzam bir kirlilik ve körlük vardır. Bu kirliliği ve körlüğü aşmadan halkların, özellikle trajik konumda olan halkların kültürel mirasının değerini doğru anlayamayacağımız gibi, güncelde doğru yaşayamaz, geleceğe taşıyamaz ve özgür kılarak kardeşçe yaşamayı başaramayız" der.

Kürdistan ve Anadolu’nun en eski halklarından olan Ermeniler M.S. 300’lerde Hristiyanlaşarak bin yılı aşkın süre, 19.-20. yüzyıl soykırımlar çağına kadar bölgenin yerli diğer halklarıyla bir arada ve barış içerisinde yaşar. Aynı zamanda Bizans-Pers, Osmanlı-İran hakimiyet ve çatışma alanları arasında kalan bu coğrafyada, asimilasyon tehlikesine karşı daha 4. yüzyıldan itibaren kendi kiliselerini, alfabelerini oluşturur, manastır kütüphanelerinde kendi dillerine çevirdikleri el yazması İncilleri üretirler.

Yine Kürt Halk Önderi Öcalan’ın deyimi ile zengin kültürel değerler yaratır, kültürleri birbirlerine tercüme ederler. Mimari, taş, gümüş ve dokuma sanatlarında hem özgün, hem de farklılıkları içinde barındıran ortak kültürel motiflerle, Ermeni kimliğini yansıtan yeni ve döneme damgasını vurarak gelenekselleşecek bir tarz açığa çıkarırlar.

SOYKIRIM YALNIZCA FİZİKSEL DEĞİL

Bu dağlık coğrafyada her köy, köyün her tepesi ve her dağın zirvesi bir kilise ya da şapele ev sahipliği yapar. Bugün buraların yerli Hristiyan halklarından sonra Kürtlerden de boşaltılmış olan bu köylere baktığınızda, ulus-devlet aklının insan yaşamına ne kadar aykırı olduğunu tüm çıplaklığıyla görürsünüz. Korkudan kendilerini hapsettikleri kalekollardan burunlarını bile çıkarıp bakamayacakları toprakları insansızlaştırarak işgal altında tutmaya çalışmak ancak, faşizmin akla aykırılığıyla mümkün olur.

Soykırım rejimi yalnız insanların fiziki imhasıyla yetinmez, soykırımdan geçirdiği halkları inkar edebilmek için, maddi kültür varlıklarını da hedefler. Soykırım yalnız fiziksel değil kültüreldir aynı zamanda. Kimliksizleştirilmeye çalışılmış kadınlar, çocukları ve insansızlaştırılmış köylerin yıkılmış kiliseleri, soyulmuş mezarları ve parçalanmış mezar taşlarına uygulandığı gibi.

Kalanlar da çarpıtılmaya çalışılır; devlet tarafından özel seçilmiş sözde bazı profesörlerin, Van Çarpanak Adası’ndaki Surp Yuhannes Manastır Kilisesi’nin kapısındaki Ermenice yazıttaki tarihin, Arapça ‘Allah’ olarak okuyup, yayınlamaları örneğinde olduğu gibi. 1952’lerde Kürdistan’da Ermenilere ait ne kadar resmi olarak devlet eliyle tahribata uğratılmış ve yok edilmiş kültür varlığı varsa da; günümüze gelebilmiş sayısız haçkara dönecek olursak; kimlikler kazındıkları taşlarda, bu topraklarda halkların yeniden doğuşunu müjdelemekte hala.

DEMOKRATİK KONFEDERALİZM DIŞINDA BİR SİSTEM MÜMKÜN DEĞİL

Bu dağlar nasıl ki Ermenilerin kısmi de olsa saklanarak soykırımdan sağ kurtulmalarını sağlamışsa, günü geldiğinde Kürt halkına dönük imha girişimlerinin başarıya ulaşmasını da engellemiştir. Kürdistan dağları bugün de onurlu bir barış ve bir arada özgür bir yaşam isteyen halkları ve bunun için savaşan gerillayı korumaya devam etmekte. Kültürel soykırıma karşı kültür mirasına ilişkin tüm Ortadoğu Halklarının Önderi Abdullah Öcalan "Halkları adına varlık ve özgürlük mücadelesini yürütenlerin doğru bir tarih ve toplumsal çözümlemeyle ve demokratik modernitenin bakış açısıyla geriye kalan kültürel miraslarını koruyabileceklerini ve özgür kılabileceklerini çok iyi bilmeleri gerekir" der.

Bu toprakların kadim halkları olan Ermeniler, Asuriler, Süryaniler, Êzidîler, Keldaniler, Nasturiler fiziki ve kültürel soykırım ve sürgünlerle bugün ait oldukları topraklardan uzakta yaşamakta olsalar da, bıraktıkları kültürel miras, halkların bir arada özgürce yaşayabilmeleri için Demokratik Konfederalizm dışında bir sistemin mümkün olamayacağının maddi kanıtlarıdır aynı zamanda.

Bugün Ortadoğu’daki kriz, kaos ortamından halklar lehine çıkış için tek seçenek olan Ortadoğu Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ‘demokratik ulus’ tezi ve kimliğiyle, soykırım kıskacını kırmak için kadınların ve tüm halkların bir arada mücadele etmekten başka çaresi olmadığını anlama süreci, insanlığı özgürleştirecektir.